TOPLUMSAL DEĞİŞİMİN İLKESİ |
“Şübhesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.”(Kalem Suresi 68/4.) |
21/11/2012 - 14:04 |
Muvahhid, Tevhid ehli olandır.
Mü’min, katıksız iman edendir.
Müslüman, inandığına teslimiyetini gerçekleştirendir.
Muvahhid, mü’mindir… Mü’min, müslüman olandır… Muvahhid mü’min müslüman şahsiyetler, Tevhid’de kâmil, imanda katıksız ve teslimiyetlerinde tavizsiz kişilerdirler… Bu şahsiyetler, her yönleriyle güzel ahlâk ile bezenmişlerdir… Güzel ahlâk, onların en belirgin özellikleridir… İnsanın, insan olabilmesi için, gerçek bir iman ile iman etmesi ve imanın gereği olan Salih amelleri, Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne tabi olarak ve ihlâs ile yapması gerekir… İnsan, iman ile insan olur, salih amel, yani takva ile de kâmilleşir… Kâmil insan, ancak kâmil mü’mindir… Kâmil mü’min, ahlâk konusunda kâmilleşen şahsiyettir… Her hâlin, her işin ve her tavrın bir ahlâkı vardır… Ahlâk güzel olursa, hâl, iş ve tavır güzel olur…
Güzel ahlâk, yegâne önder Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in ahlâkıyla ahlâklanmak ile elde edilir… Çünkü O (s.a.s.), âlemlere rahmet olarak gönderilen ve büyük bir ahlâk üzere olan en güzel örnektir…
Rabbimiz Allah Teâlâ, insan kullarına hidayet rehberi olarak gönderdiği Nebî ve Rasul kullarının sonuncusu, hem de en sonuncusu olan Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’i şöyle övmektedir:
“Şübhesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.”1
“Biz seni, âlemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.”2
Yüce ve örnek ahlâk sahibi Rasulullah (s.a.s.), bütün muvahhid mü’min müslümanlar için hayat örneğidir…3 Allah’ın razı olduğu hayatın yegâne örneğini, hayatı ile aynîleştiren kullar, arzu edilen güzel ahlâk sahibi olurlar… Âlemler için rahmet olarak gönderilen Rasulullah (s.a.s.), aynı zamanda güzel ahlâkı tamamlamak için de gönderilmiştir… Güzel ahlâk, kuşatıcı bir rahmettir… Rahmet, güzel ahlâk ile beraberdir…
Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
“Ben, ancak ahlâkın güzellerini tamamlamak için gönderildim.”4
Güzel ahlâk, O’nun ahlâkıyla güzelleşmiş ve tamamlanmıştır… Rasulullah (s.a.s)’in ahlâkıyla ahlâklanan, tamamlanmış, yani kâmilleşmiş ahlâk ile ahlâklanıp, en hayırlı insan olmuştur…
Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Mü’minlerin iman bakımından en olgun olanları, ahlâk bakımından en güzel olanlarıdır.”5
Abdullah ibn Amr (r.a.)’dan.Rasulullah şöyle buyurdu:
“Sizin en hayırlı olanlarınız, ahlâkı en güzel olanlarınızdır.”6
“İnsanlar için çıkarılmış hayırlı ümmet”in7 en hayırlı olanları, ahlâkı en güzel olanlar olduğuna göre, güzel ahlâklı şahsiyetler, hayırlıların en hayırlıları olmuş olurlar… Hayırlı ümmetin, en hayırlı ferdleri, ahlâkları en güzel olanlar demek, kâmil insan, yani Kâmil mü’min, ahlâkıyla kâmilleşip en hayırlı bir hâle gelir demektir…
Güzel ahlâk sahibi, iyiliği elde etmiştir. Çünkü iyilik, güzel ahlâk, güzel ahlâk da iyiliktir… En yüce ahlâka sahib, yegâne önder Rasulullah (s.a.s.) böyle buyurmuştur!..
Nevvas b. Sem’an el-Ensarî (r.a.) rivayet eder. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“İyilik, ahlâk güzelliğidir. Günah ise, kalbine gıcık yapan ve başkalarının muttali olmasından hoşlanmadığın şeydir.”8
Rasulullah (s.a.s.)’in bu hadisi bize, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın O’na indirdiği şu ayet-i kerimeyi hatırlatmaktadır:
“Yüzlerinizi, doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Amma iyilik, Allah’a ahiret gününe, meleklere, kitaba ve Peygamberlere iman eden, mala olan sevgisine rağmen onu, yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler (in tutum ve davranışlarıdır.) İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttakî olanlar da bunlardır.”9
İyilik budur ve ancak güzel ahlâk sahibi olanlar, bu iyiliği gerçekleştirirler… Güzel ahlâk, kâmil iman ve takvanın beraberliğinde ortaya çıkar… Rabbimiz Allah Azze ve Celle’nin bu ayette beyan buyurduklarını, ancak güzel ahlâka sahib olanlar hakkıyla yerine getirirler… Çünkü güzel ahlâk, kâmil mü’minin olmazsa olmazıdır!.. Güzel ahlâk, kâmil mü’mine verilen en hayırlı nimetlerin başında gelenlerdendir… Güzel ahlâktan nâsibini tam alanlar, büyük bir lütuf görmüş ve en hayırlı nimete kavuşmuştur…
Usâme b. Şerik (r.a.) anlatıyor: Bedevîler, Rasulullah (s.a.s.)’e:
-Ya Rasulallah, kula verilen (hasletler)in en hayırlısı nedir? diye sordular.
Rasulullah (s.a.s.):
“Güzel ahlâktır.” buyurdu.10
Muvahhid mü’min kul, hangi hâlde ve nerede olursa olsun, o hâlin ve o yerin gerektirdiği ahlâkın en güzelini gündeme getirmeli, kendisi için hayırlı olanı yaşadığı gibi, çevresine en güzel örnek olmalıdır… İzzetli ve net tavrıyla güzel ahlâkı, insanlara en faydalı ve güzel örneği sergilemelidir… Onun bu hâli, müslüman şahsiyetin özelliklerini, diğer insanlara örnek olarak sunduğu için, hâl ile yapılan ve tesirli olan tebliğin en faydalısıdır…
İman ehli bir kul, en yakın çevresinden başlayarak ulaşabildiği yere kadar, muhatabı olan herkese karşı ahlâkını güzelleştirmeli ve onlara güzel ahlâk ile muamelede bulunmalıdır…
Muaz b. Cebel (r.a.) anlatıyor: (Yemen’e valî olarak giderken,) ayağımı üzengiye koyduğum zaman, Rasulullah (s.a.s.)’in bana son tavsiyesi şu oldu: “Ya Muaz b. Cebel, insanlar için ahlâkını güzelleştir.”11
Kişinin en yakın çevresi, içinde yaşadığı ailesidir… Erkek açısından, hanımı ve çocukları, kadın açısından, kocası ve çocukları… Baba veya anne, eşine ve çocuklarına karşı ahlâkî sorumluluk içindedir… Onlara, kendisine yükletilen kulluk vazifesi gereği en güzel ahlâk ile muamele edip kendi açısından örnek olmalıdır… Muvahhid ailenin aile reisi, evin erkeğidir… Hanımı için koca, çocukları için baba olan mü’min müslüman şahsiyet, evde ve evin dışında, Hanımına ve çocuklarına karşı görevlerini imkânları nisbetinde yerine getirmeye gayret ederken, bütün gayretiyle örnek olmalı, ahlâkını güzelleştirmeli, her zaman yapıcı olmalıdır…
Hayat arkadaşı hanımına karşı görevinde kusur etmemeye, maddî ve manevî haklarına riayet ederek Onu mutlu etmeye çalışarak, muvahhid ailelerini huzur yuvası hâline getirmelidirler… Bilip inanmalıdır ki, Tevhid üzere, iman ve İslâm üzere dünya hayatlarını bitirir, yegâne Rableri Allah’ın rızasını kazanır ve cennetlik kullarından olurlarsa, dünyadaki “Allah’ın emri ve Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti üzere” akdettikleri, ilkelerine riâyet eyleyip ömürlerinin sonuna kadar sürdürdükleri nikâhları cennette de devam edeceğine dair beyanlar malumdur…12 Cennet, ebedî huzur ve mutluluk diyarı… “Mü’minler, ancak kardeştirler.”13 ayet-i kerimesi ile Aziz İslâm Milleti’nin atası ve tek başına bir ümmet olan İbrahim (a.s.)’ın hanımı Sâre (r.anhuma)’ya söylediği:
“(Zalim-zorba Melik,) sana sorarsa kendinin kız kardeşim olduğunu haber ver. Çünkü sen, İslâm’da benim kız kardeşimsin”14 Sözleri, muvahhid ailede birbirlerin eşleri olan kadın ve koca, aynı zamanda iman kardeşleridirler…
Birbirlerini din, yani İslâm kardeşleri olan eşleri, hem eş oluşlarından, hem de dinde kardeş oluşlarından dolayı birbirlerinin kıymetini iyi bilmeli, haklarına riâyet etmelidirler…
Allah’ın onların vesilesiyle dünyaya gönderdiği çocuk kulları, hem onlara birer emanet, hem onlar çocukları, hem de İslâm’da kardeşleridirler… Onların güzel terbiye edilip, güzel ahlâk sahibi olmalarını sağlamak mü’min anne ve babanın kulluk vazifesidir…
Said b. El Âs (r.a.)’dan. Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Hiçbir anne ve baba çocuğuna, güzel edebden daha üstün bir bağışta bulunmamıştır.”15
Katıksız imanın birbirine kardeş yaptığı Tevhid ehli muvahhid mü’min ferdlerden oluşan muvahhid aile!.. Birbirlerinin kıymetini bilen, birbirlerine sevgi ve saygıyla bağlanıp kusur etmemeye çalışan muvahhid şahsiyetler… Rahmân Allah’ın güzel ahlâklı güzel kulları… Dünya hayatında beraberlikleri devam ettiği gibi, inşallah cennette de beraberlikleri devam edecektir… Tevhid ehli, iman ehli ve salih amel sahibi muttakîler, yanı cennet ehlinden olan muvahhidler, mü’minler ve müslümanlar…
Rabbimiz Allah şöyle buyurur: “İman edip salih amellerde bulunanlar ise, işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır. Rableri katında onların ödülleri, içinde ebedî kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O’ndan (hoşnud, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden içi titreyerek korku duyan kimse içindir.”16
“Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından salih davranışlarda bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler, onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:)
‘Sabrettiğinize karşılık selâm size. (Dünya) yurdun(un) sonu ne güzel.”17
Her mü’min müslüman ferd, önce kendisiyle, sonra ailesiyle barışık olmalıdır… Her hâlin ahlâkını, en güzel şekilde ortaya koymalıdır… Her hâli, muvahhid mü’mine yakışır olmalı… Elbette ki bu hâl, Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti ile örtüşen hâlidir… Aileside güzel ahlâkı yaşayan her ferd, bu hayrı ve bu iyiliği topluma taşımalıdır…
Amr b. Şuayb (rh.a.) babasından, O da dedesi (Abdullah b. Amr, r.a.)’dan rivayet etmiştir:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Bana en sevgili olanınızı ve kıyamet günü oturma bakımından bana en yakın olanınızı size haber vereyim mi?”
(Hazır bulunan) topluluk sûküt etti.
Rasulullah (s.a.s.), iki veya üç defa bu sözü tekrarladı.
Topluluk:
-Evet (haber ver), ya Rasulallah! Dedi.
Rasulullah (s.a.s.):
“Ahlâk bakımından en güzeliniz.” Buyurdu.18
Gerek ailesinde, gerekse içinde yaşadığı toplumda, iman ehline yakışan ve Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ni örnek alan dolayısıyla güzel ahlâk sahibi olan her mü’min ferd, toplumsal dönüşüm için harekete geçmelidir… Küfrün ve şirkin egemenliğindeki tağutî bir düzende yaşayan müslüman şahsiyet:
“Şübhesiz ki, bir Millet, kendisine değiştirmedikçe Allah, onu değiştirmez.”19
“Çünkü bir kavim, kendi davranışlarını değiştirmedikçe, Allah, onlara verdiği nimeti değiştirmez. Şübhesiz ki Allah, her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilendir.”20 değişmez hakikat olan Sünnetullah’ın şuurunda olup ona göre hareket etmelidir…
İyiliklerin fazlalaşmasıyla kötülükler azalır, güzelliklerin çoğalmasıyla çirkinlikler eksilir… Bunun için kötülüklerin ve çirkinliklerin egemen olduğu bir toplumda, iyiliklerin ve güzelliklerin çoğaltılması lazımdır… Ufuktaki fecr-i sadık, beyaz bir iplik gibi görünmeye başlaması, aydınlığın habercisidir… Beyaz ince bir iplik gibi olan aydınlık çoğala çoğala, karanlık olan gecenin ortadan kalktığı ve onun yerine apaydınlık olan gündüzün yer aldığı malumdur…
Güzel ahlâk, bir fecr-i sadıktır!.. Güzel ahlâk sahibi olan mü’min müslümanlar çoğaldıkça, çirkin ve cahiliyyenin egemen olduğu, her türlü kötülüğün serbest ve iyiliğin yasak kılındığı toplumda, gündüzün aydınlığı gibi iyliğin ve iyilerin egemenliği söz konusu olacaktır… Şirkin yerine Tevhid, küfrün yerine iman, tağutun yerine İslâm kabul görecek, hakkın gelmesiyle bâtıl yok olacaktır… Bu, hakikatın tâ kendisidir… Bunun için güzel ahlâk sahibi mü’min müslümanların sayısını çoğaltmak ve güzel ahlakın muvahhid ailelerde yaşanması devam ederken onu, her yönüyle topluma taşımak gerekir… Elbette bu faziletli çalışma kolay olmayacak, kendisiyle beraber çok sabır isteyen bir sürü sıkıntıyı da gündeme getirecektir…
Cahiliye toplumlarında, her şey sahtekârlık üzerine kurulmuştur… İlâhı sahte, kitabı sahte, ibadeti sahte, hükümleri sahte, idaresi sahte, işi sahte, kısacası her yönüyle dini sahtedir… Din diye edindiği tağutî ideolojîsi uğrunda canını ve malı vermekte, onu kutsamakta, ona karşı gelenlerle savaşmakta ve onun ayakta durması, devam etmesi için her türlü fedâkârlığı yapmaktadır…
Gerçekten iman eden muvahhid bir mü’minin, Allah yolunda malıyla ve canıyla yaptığı cihad gibi, cahiliye düzenlerine inanmış ve şirk ideolojisini din edinmiş vatandaşlar dinleri uğrunda, dünün Ebu Cehili gibi çaba harcamaktadırlar…
Bundan dolayı Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “De ki: ‘Ey kâfirler, Sizin dininiz size, benim dinim bana.”21
Bu ayrışma, toplumsal olarak gerçekleşmeli, iyi ahlâk sahibi mü’minler, Tevhid cephesini oluşturmalı, kâfirlere asla karışmadan iyiliği ve iyileri çoğaltmalıdırlar… Hak ile bâtıl birbirine karıştırılmamalı… Hak, hak olarak, bâtıl, bâtıl olarak net bir şekilde ayrıştığı zaman, hak taraftarlarının çoğalmasını sağlayarak, bâtılın azalması ve günün birinde tükenip yok olmasını sağlamak gerekir…
İyi ve güzel olanı, toplumda yaşanır hâle getirmek lazım… İyiler, iyilerle beraber, hayırlılar, hayırlılarla birlikte olmaları gerekir ki, fecr-i sadık apaydınlık gündüze dönsün..
Rabbimiz Allah, iman eden ve itaati tam yerine getiren kullarına hitaben şu emri vermektedir:
“Ey iman edenler, Allah’dan sakının ve sadıklarla beraber olun.”22
İman edenler, iman edenlerle beraber olmalıdırlar… Muttakîler, muttakîlerle, sadıklar da sadıklarla birlikte bulunmalıdırlar… Mü’min, muttakî ve sadık olanlar, bir Millettirler… Tevhid Milleti, iman Milleti ve İslâm Milleti!...
Küfür de tek Millettir.
Bu iki Milletin ayrışması elzemdir… Eğer ayrışmazsa, hak ve bâtıl karışmış demektir… İslâm Milleti’nden olanlar, iman kardeşleriyle beraber olmalılar, yani sadıklarla birlikte… Eğer iman kardeşleriyle beraber olmaz, sadıklarla birlikte bulunmazlarsa, küfür milletinin ferdleriyle bulunur, fasıklarla beraberliği sürdürürlerse, çok kısa zamanda onlara benzeme durumu kaçınılmazdır… Çünkü cahiliye toplumlarında egemen olan güç, küfür milletinin gücüdür…
Güzel ahlâklı imanlı kullar, toplumun neresinde bulunurlarsa bulunsunlar, birbirlerini destekleyerek, birbirlerine yardımcı olarak, tüm olumsuzluklara rağmen o iyilik ve güzelliklerini canlı tutarak örnek olmalıdırlar… Esnaf ise, örnek bir esnaf olmalı… Harama asla meyletmeyen, cahiliye toplumunun ekonomik anlayışını asla benimsemeyen, ticaretinde dürüst, helâl anlayışı üzere kurduğu tezgahını her zorluğa rağmen sabırla devam ettirmelidir… Toplumda kaybolmuş helâl ticaret değerlerini yeniden canlandırmalı ve fecr-i sadık misali her gün çoğalmasına gayret göstermelidir… İslâm’a göre fasid alış-veriş akitlerini reddetmeli, ancak helâl ve doğru olanı yapmalıdır… Başta faiz olmak üzere her türlü haramlardan uzak durmalı, ticaretin zor şartlarına direnmeli ve helâl yolun örneğini bilmeyenlere göstermelidir…
Mü’min müslüman işçi ise, helâl olan işleri tercih etmeli, iş yerinde bir mü’minden beklenen güzel ahlâk ile muamele etmeyi ihmal etmemelidir… İşinde ve anlaşmasında sadık, kendisine düşeni yerine getiren, anlayışlı ve becerikli tavrını her zaman diri tutmalıdır… Helâl çalışmada bereket, haramda ise felâket olduğunu unutmamalıdır…
Mü’minler, yaşadıkları cahiliye toplumlarında, yegâne önderleri Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in güzel ahlâkıyla ahlâklanarak “el-Emin” sıfatını hakketmelidirler… Düşmanlarının bile kendilerinin güzel ahlâklarını övdükleri şahsiyetler olmalıdırlar ki, toplumsal değişmeyi gerçekleştirebilsinler… Bu değişim, değerler, değişimidir… Cahiliyyenin değersizlikleri, İslâm’ın değerleriyle yer değiştirmelidir… İslâm’ın değerleri, güzel ahlâklı mü’minler tarafından topluma tanışıp, yaşanıp örnek oldukça, toplum tarafından kabul görecek ve cahiliyyenin değer diye kabul gören değersizlikleri yok olacaktır…
Güzel ahlâk, mü’min kulun en kıymetli hayatî değeridir… İmandan sonra güzel ahlâk, mü’minin olmazsa olmazı ve Allah katındaki sevginin ölçüsüdür…
Usâme b. Şerik (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.)’in yanında oturuyorduk. Sanki başımızın üstünde kuş varmış gibi sessiz ve hareketsiz duruyorduk. O sırada bir grup insan gelerek Rasulullah (s.a.s.)’e:
-Allah’a, kullarından en sevgili olanı hangisidir? dediler.
Rasulullah (s.a.s.) de: “Ahlâkı en güzel olandır.” Buyurdu.23
Ve dünyada da, ahirette de mutluluklar bu şahsiyet içindir!... |