RAMAZAN İSLÂMIN SEMBOLLERİNDENDİR (Şeâiru’llah) 3 |
Allah’ın/İslâmın sembollerini anlatmaya devam ediyoruz: |
23/07/2012 - 11:13 |
Hac ibadeti Allah’ın sembollerindendir
Sefa ile Merve, kurbanlıklar, hac mekanları Allah’ın sembollerinden
olduğu gibi, hac ibadetinin kendisi de Allah’ın sembollerinden, İslam’ın alametlerindendir. İslâmın üzerine bina edildiği beş esastan biri de hac ibadetidir. (Buhârî, Îmân/2 nr. 8. Müslim, Îmân/19-22 nr. 111-114. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân/3 nr. 2609. Nesâî, Îmân/13 nr. 5004)
Kur’an şöyle diyor:
“Ey iman edenler! Allah'ın koyduğu sembollere ve kutsal [Hac] ayına ve süslenmiş kurbanlıklara ve Rablerinin lütuf ve rızasını isteyerek Beytu'l-Harâm'a koşanlara karşı saygısızlıkta bulunmayın; [ancak] hac göreviniz bittikten sonra serbestçe avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Harâm'dan alıkoyanlara karşı öfkeniz, saldırganlık yapmanıza yol açmasın: erdemi ve ilahî sorumluluk bilincini geliştirmede birbirinizle yardımlaşın, kötülüğü ve düşmanlığı artırmada değil; Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: Ve unutmayın ki Allah'ın intikamı çetindir!”(Maide, 5/2)
Bu âyetin ilk kısmında geçen şe‘âirallâh (lafzen, “Allah'ın sembolleri”) terimi, hem özel dinî merasimler için ayrılan yerleri (mesela Kâbe'yi), hem de bizzat bu dinî merasimleri gösterir. Yukarıdaki bağlamda özellikle hac merasimlerine atıfta bulunulmaktadır. (M. Esed, Meal s: 182)
Bir şeyin önemi ona verilen değerle ölçülür. Bu anlayış, dinden dine, kültürden kültüre farklı olabilir. Bir gayr-i müslüim için Kâbe, tarihi eser bile sayılmayacak kadar basit bir yapı olabilir. Ama müslümanlar açısından durum bambaşkadır. Bir futbol klübünü derin bir aşkla tutan için o klübün sembolü olan bayrak son derece değerlidir. Ama aynı bayrak futbolla ilgilenmeyen bir kimse için bir şey ifade etmez.
Burada asıl hikmet eşyanın tabiatı değil, onları Yaratan’ın ona verdiği değerdir. Müslümanlar için bir şeyin haram veya emredilmiş olması önemlidir ve bağlayıcıdır. Zira bu Allah’ın iradesinin eseridir. Bunun için müslümanlar “Ey iman edenler!” diye çağrı duydukları zaman ona kulak kesilirler, duyarlar ve onu alırlar. Çünkü Allah ve O’na ait şeyler iman edenler açısından en değerli şeylerdir.
Bu âyette Allah'ın şeâirine, yani iradesini gösteren merasim ve dini sorumluluklara, ibadeti işaret edici alâmetlerine saygısızlık etmeyin deniliyor. Bu alâmetler hacda; ihram, mikatlar, cemreler, Safa ve Merve, Meş'ar-i haram, Arefe ve Arafat, tavaf ve sa'y, kurban, traş olma gibi hac menâsiki denilen sembollerdir. Yine bu alâmetlerden sayılan haram aylara (Receb, Zilka’de, Zilhicce, Muharrem) (Bekara, 2/194), Kâbe'ye hediye edilen kurbanlıklara (hedy’e) kurbanlık nişanesi olan gerdanlıklara (kılâde’ye), Kabe'ye doğru gelenlere, Rabblarından hem bir fadl (dünyaya ait bir ticaret) ve hem hoşnutluk ümit ederek ziyaret kastedenlere saygısızlık gösterilmez, onlara engel olunmaz.
Kâbe'ye dışardan müslümanlar Mekke'ye ihramsız girmezler. İhramlı iken de ve Harem çevresinde avlanmazlar. Onlar bir zamanlar kendilerini Mescid-i Haram'a sokmak istemeyen müşriklerin Harem bölgesine gelmelerine engel olmazlar. Müslümanlar her yerde, her alanda günah ve düşmanlık için değil, iyilik ve takva için yardımlaşırlar. ( Elmalılı, Tefsir, 3/147)
Unutmamak gerekir ki bu durumTevbe 28inci âyeti gelinceye kadardı. Böylece müşriklerin Harem bölgesine girmeleri ebediyyen yasaklanmıştır.
Bu âyet için şöyle bir nüzul sebebi rivâyet ediliyor: Hutam ibnü Hind el-Bekri (Vâhidî bunu, Şürayh ibnu Dabîğ el-Kindî olarak veriyor.) Yemâme’den Medine’ye gelmiş, atlarını Medine dışında bir yere bırakıp Peygamber’in huzuruna yalnız başına girmiş. Bir kavmin davetçisi olduğunu ve arkadaşlarıyla birlikte gelip müslüman olacaklarını söylemiş. Peygamber sahabelere: “Bugün sizin yanınıza şeytanın diliyle konuşan birisi geldi” demiş. Adam, “Bak, belki müslüman olurdum” diyerek gitmiş. Bunun üzerine Peygamber “Adam, inkârcı yüzüyle geldi, hainlikle çıkıp gitti” demiş. Adam oradan ayrıldıktan sonra Medine civarında müslümanların develerinden birazızı sürüp götürmüş. Adam takip edilmiş ama yakalanamamış. Ertesi sene Umre kazası esnasında Medine’den çalınan develerin bir kısmının nişanlanarak Kâbe’ye kurbanlık olarak sevkedildiği gören Peygamber (sav) üzerlerine adam göndermek istemiş. Bu âyet nazil olunca bunu yapmamış. Ya da sahabelerden bazıları Peygamberimize gelerek bu develeri geri almak için Peygamber’den izin istemişler. Âyetin gelişi üzerine buna izin verilmemiş. (Taberî, Tefsir, 4/397. el-Vâhidî, Esbabu’n-Nüzul, s: 139)
“İşte böyle. Kim Allah'ın sembollerine saygı gösterirse, bu; kalblerin takvasındandır (kalblerinde Allah korkusu olanlar, O'nun dininin işaretlerine saygı gösterirler).”(Hac, 22/32)
Kur’an’ın ‘şeâir’/dinin sembolleri dediği şeyler aslında iman edenlere Allah’ı hatırlatan şeylerdir. Allah’la igili şuuru canlı tutan alâmetlerdir. Bu semboller iman eden kalplerde takvanın kökleşmesini, din duygusunun kuvvetlenmesini sağlarlar. Bu semboller ve nişaneler; İslâmın kendisine mahsus, görüldüğü zaman akla İslâmla ilgili şeyler gelen özel belirtileridir. Bunlar, gönüllerde iman heyecanı doğuran, mü’min olmanın sevincini yaşatan, samimiyete samimiyet katan işaretlerdir.
Bunlar aynı zamanda müslümanlar arasında bir parola gibidir. Müslümanlar bazen bu sembollerle haberleşirler, bu sembollerle birbirlerini tanırlar ve birbirlerine bu nişâneler ile yaklaşırlar.
Bu sembollere ister âyette geçtiği gibi Allah’ın nişâneleri diyelim, isterse genel anlamdan hareketle İslâmın alâmetleri diyelim; müslümanlara düşen bu sembollere değer vermek, korumak, hayata katmak ve hakkını vermektir. Ki bu da âyete göre kalplerin takvasının, Allah’a karşı sorumluluk bilincinin gereğidir.
Hac 32. âyetinde “Allah'ın simgeleri (şe‘âir) ifadesi de, hacda yerine getirilmesi ya da gözetilmesi gereken görevlere işaret ediyorsa da, diğer taraftan dini yükümlülüklerin manevî anlam ve önemine de vurgu yapıyor diyebiliriz.
Bir görüşe göre ise ‘Şeâirullah’ belli bir şeye mahsus olmayıp Allah’ın, kullarını mükellef kıldığı dinî vecibelerin tamamıdır. (Heyet, Kur’an Yolu 2/164)
Öyleyse ayetlerde sayılmayan, hac dışında da bazı önemli şeylerin Allah’ın/İslâmın sembollerinden olduğunu söyleyebiliriz. Mesela;
Namaz ibadeti İslâma ve müslümanlara aittir. Kim namaz kılıyorsa o müslümandır.
Kim mescidlere namaz için gidiyorsa onun müslüman olduğuna şahitlik edilir.
Ebu Said el- Hudri’den(ra) rivâyetle Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
"Bir kimsenin mescide alakasını görürseniz, onun mü'min olduğuna şehadet edin, zira Allah (cc) şöyle buyuruyor: "Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe inananlar imar eder"(Tevbe 9/18), (Tirmizi, Tefsir, Sure 2)
Namazı ikâme etmek, hayatın ortasına koymak, onunla dini ayakta tutmak, namazla dirilmek, namazla terbiye olmak, namazla münkerden (kötülüklerden) uzaklaşmak ona saygıdır.
Ezanla insanları ibadet etmeye davet sadece müslümanlara mahsustur. Diğer din mesupları kendi dindaşlarını farklı şekillerde ibadete davet ederler. Ama müslümanların hem itikatları, hem ibadetleri, hem de ibadetleri ifa şekilleriAllah katında geçerli olmayan dinlere benzemez.
Nitekim ezanın meşru kılınmasından önce sahabeleri namaza davet için ileri sürülen bütün teklifleri Peygamber kabul etmemişti.
Abdullah ibnuOmer (ra) şöyle anlatıyor: “Müslümanlar Medine’ye geldikleri zaman toplanıyorlar ve namaz vakitlerini birbirlerine soruyorlardı. Bir gün bu konuda konuştular ve bazıları; “Hırıstiyanların çanı gibi çan kullanın, bazıları yahudiler gibi boru kullanın” dediler. Hz. Ömer bir adam çıksa da namazı duyursa dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav); “Ey Bilal kalk ve namazı duyur” dedi.” (Buharî, Ezan/1 nr. 605. Müslim, Salat/1 nr. 377. Tirmizi, Salat/25 nr. 190. Nesai, Ezan/1 nr. 627)
Ebu Umeyr ibnu Enes Ensar’dan olan amcasından naklediyor. Peygamber (sav) halkın namaza nasıl çağıralacağı konusunda iştişare etti. Kendisine: “Namaz vakti olunca bayrak dik. Onu gören diğerlerine haber verir” denild. Peygamber bu fikri beğenmedi. Ona yahudilerin borusu hatırlatıldı. Onu da beğenmedi. Hatta bu yahudilerin işidir dedi. Bunun üzerine hırısitiyanların çanı hatırlatıldı. Rasulüllah (sav); “Bu da hırıstiyanların işidir” dedi.
Bu konuşmalardan sonra Abdullah ibnu Zeyd üzülerek evine gitti. Rüyasında ona ezan öğretildi. Ertesi gün Peygamber’e gelerek şöyle dedi: “Ey Allah’ın Peygamberi! Ben sizin üzüntünüzü görüp gittikten sonra rüyamda bir adam gördüm. Kalkıp mescidin üzerinde ezan okudu.Sonra biraz oturdu ve kalkıp aynı sözleri tekrar etti.” Bunun üzerine Peygamber (sav): “Allah sana hayır göstermiş. Duyduklarını Bilal’e öğret” buyurdu. (Tirmizî’de; “zira onun sesi seninkinden daha gürdür” ilavesi var.) Hz. Ömer builk ezanı duyunca Peygamber’e gelerek; “Ey Allah’ın Rasûlü; Abdullah’ın gördüklerini ben de aynen gördüm. O anlatma işinde çabuk davranınca ben anlatmaktan utandım” dedi. (Ebu Davud, Salat/27 nr. 498-499. Tirmizî, Salat/25 nr.189)
Ezan, sıradan bir çağrı değil bir kimlik ilanı, bir tasdîk ve şehâdettir. Ezanla müslümanlar imanlarını tazelerler, İslâmı din olarak seçtiklerini hem kendilerine, hem de âleme duyururlar.
Ezan aynı zamanda müslümanların din ve ibadet seçme açısından bağımsızlık bildirgesidir. Ezanla birklikte onlar yürekten, hiç bir kayıt altında kalmadan sadece âlemlerin Rabbi Allah’ın gönderdiği dini kabul ettiklerini, yalnızca O’na ibadet ettiklerini, bu konuda kimseden izin almak zorunda olmadıklarını haykırırlar.
Onun için müslümanların ibadete davet usûlü bile diğer din mesuplarından ayrıdır. Kendilerine mahsusutur ve dinin özüyle, yani Tevhid inancıyla uyumludur.
Ezan sembolüne karşı en önemli saygı onu yaşatmak, her vakitte okumak, okunurkenedeple dinlemek, bitiminde ezan duası okumak, ezana icabet edip imkan varsa mescitlere gitmek, ezanın öncelikle bir Tevhid ilanı olduğunu şuuruna sahip olmaktır.
(Bazı islâm ülkelerinde ezanı yasaklama veya başka bir dil ile okutmaya kalkışma çabalarının altında hangi niyetlerin yattığını buradan anlayabiliriz. Onlar, halkı dönüştürme çabalarını bir de ezan üzerinden yürütmek istiyorlar.)
Camiler İslâmın merkezi, müslüman toplumların kalbidir. Kalb olmazsa veya görevini hakkıyla yapmazsa beden bir anlam ifade etmez. Cami, müslümanları toplar cemaat yapar. Cemaat rahmettir, cemaatten kopma kurda kuşa yem olmaya adaylıktır. Camilere ait dış görüntü, kubbe, minare, alem, mihrap, mimber, kürsi ve benzeri şeyler bize aittir ve her biri cami sembolünün öne çıkan yüzüdür.
Peygamber (sav) Medine’ye gelir gelmez orada önce mescid inşa etti. Bu aynı zamanda camilerin öenmine dikkat çekmedir. Müslümanlara; “gittiğiniz yerde küçük bir cemaat olsanız bile hemen bir mescid yapınız ve onun etrafında bir araya geliniz” mesajıdır.
Kur’an’da, içinde Allah’ın adının anıldığı yerler methediliyor. (Hac, 22/40) Onun için camiler/mescidler değerlidir.
Cami sembolüne saygı, ihtiyaç oldukça yapmak, var olanlara sahip olup yaşatmak, onlara cemaat olmak, onları İslâmın öğretildiği ve yaşanıldığı yerler haline getirmek, onların islâmî hayatın merkezine yerletirmek ve içlerinde sadece Allah’ın anılmasını sağlamaktır.
-Tesettür İslâmın sembollerindendir
Müslüman erkeklerin ve müslümanların kadınların Kur’an’ın tarif ettiği gibi örtünmeleri Allah’ın emridir, yani ibadettir. Tesettür asla bir gelenek, bir moda, sahsi tercih veya siyasî simge değildir. İslamda namaz, zekat, infak gibi önde gelen farzlardan bir farzdır. Önemli bir salih ameldir.
Tesettür ibadeti müslümanlara mahsus bir ibadettir. Müslümanaın olmanın nişânesi, sembolüdür. Nitekim nerede hakkıyla örtünen bir kişi –özellikle kadın-, görsek müslüman olduğuna hükmederiz. Zira dünyada hiç kimse bu şekilde örtünmez. (Bazı ülkelerde resmi alanlarda dini sembollerin yasaklanması, aslında dinî kimliğin yasaklanmak istenmesidir. Zira tesettürün İslâmın sembollerinden olduğunu onlar gayet iyi biliyorlar.)
Oruç hem İslâmın üzerine bina edildiği esaslardan biri, hem İslamın en açık belirgin nişanesidir. (Buhârî, Îmân/2 nr. 8. Müslim, Îmân/19-22 nr. 111-114. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân/3 nr. 2609. Nesâî, Îmân/13 nr. 5004)
Ramazan bu ümmete Allah’ın bir lütfu ve ödülüdür. Ramazan her müslümanın olduğu yerde, İslâmı temsil etmek üzere vardır.
Ramazanı oruçla, ikramla, dua ile, Kur’an talimi ile, nefis eğitimi ile, infak ve iftarla, güzel ahlâkla, İslâmî çalışmalara azim ve sabır biriktirmekle, Allah’a yakınlık sağlamakla değerlendirenler bu sembolün hakkını verirler.
Ramazan, Kur’an mevsimi, Vahy’le daha yakın bağ kurabilme zamanıdır. Ramazan ne perhiz ayıdır, ne de sağlık temrinidir. Belki onbir ay boyunca bozulan ruh sağlığını tamir etme, yenileme ve dezenfekte etme zamanıdır.
Ramazan sabır talimi, infak çabası, fedakarlık denemesi ve tahammül ahlâkıdır. Ramazan, kulun acziyetini öğrenme, haddi bilme, fakr ve zühd ahlâkını keşfetme zamanıdır.
Ramazan değerini Kur’an’dan alır. Zira o aynı zamanda Kur’an ayıdır. Vahyin özel bir mevsimidir.
Oruç müslümanlara Allah’ın en büyük nimetlerinden biridir. Allah nimetlerini say desek kimse sayamaz. (İbrahim, 14/34) Hiç olmazsa en büyüklerinden bir kaç tane sayabilir misinizdesek, belki şunlar sıralanabilir: İnsan olarak yaratılmak, ömür, akıl, toprak, güneş, hava, su, vahye muhatap olmak, Peygambere ümmet olmak, namaz ve Ramazan...
Ramazan hiç bir ümmetin sahip olmadığı muazzam bir fırsatlar ve mevhibeler zamanıdır. Oruç tutmaktaki hayırları ve bereketleri, sonuçları ve kazançları kimse anlatamazlar. Oruç tutanlar bile bazen bunun farkında olmayabilirler.
Bütün bu güzelliklerin kaynağı Kuran’dır, Kur’an’ın Ramanzan ayında, Kadir Gecesi’nde inmeye başlmasıdır.
Ramazan aynı zamanda Kur’an’ın gelişinin bayramını kutlamaktır. İman edenlerin bayramı işte böyle , Ramazanı yaşamakla olur. Ramazan onların iman bayramı, Allah’ın kendilerine Vahiy ile tenezzül etmesinin sevincidir.
Ramazan sembolüne saygı, onda arınmaya çalışmak, yenilenmek, yeniden manen ayağa kalmak, yeniden hak yola girmek, Rabbânî terbiye okulunun talebesi olmak, onu hakkıyla değerlendirmektir. Ömrü ramazan yapmak, ahireti böylece bayrama çevirmektir.
Kur’an’ı anlayarak okumak, hayata aktarmak üzere ona yakın olmak, Kur’an’ı hayat kitabı yapmak Ramazan sembolüne hürmettir. Ramazana saygı Vahyin çocuğu olmaya gayrettir.
Allah’ın/İslâmın sembollerine saygı göstermek takvanın, sorumluluk bilincinin gereğidir.
(İslâmın elbette başka sembolleri de vardır. Şimdilik bu kadarla yetinelim.)
Hüseyin K. Ece
15.07.2012
Zaandam/Hollanda |