Çocuklarınıza şahsiyetli olmayı, başka zihniyetleri taklit etmemeyi, olduğu gibi görünmeyi öğretiniz. |
Efendimizin gönül burucu bir haber üslubuyla bizleri ikaz ettiği şu hadis-i şerife iyi dikkat ediniz: |
28/06/2012 - 12:29 |
"Gün gelecek sizden öncekilerin yolunu karış karış, adım adım takip edeceksiniz. Öyle ki onlar keler deliğine girmeye kalkışsalar siz de tereddütsüz peşlerinden girmeye kalkışacaksınız."
Allah Rasûlü nden bu sözleri duyan sahabeler diyorlar ki; "Ya Rasûlallah! Onlar Yahudiler ve Hıristiyanlar mı?" diye sorduk; Rasûlullah(sav); "Ya kim olacaklardı?" buyurdu. [1]
Burada "keler" diye tercüme etmek zorunda kaldığımız hayvan dış görünüşü itibariyle kelere, yani kertenkeleye benzeyen fakat ondan kat kat büyük olan ve "dabb" diye anılan bir hayvandır. Ancak mühim olan hayvanın büyüklüğü veya küçüklüğü değil taklidin ne derece olduğudur.
Hadiste yer alan "keler deliğine girmeye kalkışsalar, siz de tereddütsüz peşlerinden girmeye kalkışacaksınız" ifadesinde mübâlağa olduğunu biliyoruz. Bununla birlikte içine düşülen taklitçiliğin ne derece körü körüne olduğunu vurguladığını da hissediyoruz. Ne yazık ki günümüzde örneklerini de fazlasıyla görüyoruz.
Rasûlullah(sav) Efendimiz, başka zihniyetleri, başka inançları ifade eden kıyafetleri, davranışları, bayramları, merasimleri, saç şekillerini, adetleri hoş görmemiş, uzak durmuş ve uzak durulmasını istemiştir. Onlara özenti duyulmasına razı olmamıştır.
Rasûlulah ın gayr-i müslimlere benzemekten sakınılmasını istediği hadislerin en kısa, öz ve geniş manalı olan herhalde şu hadis olsa gerektir:
"Kim kendisini bir kavme benzetirse o kişi onlardandır." [2]
Allah Rasûlü nün bu ikazları ve irşadı ile bu gün içinde bulunduğumuz durum ve sergilediğimiz tavırlar üzerinde uzun uzun durup düşünmek zorundayız. Yolumuz, yönümüz ne tarafa doğru? Bunun muhasebesini yapmalıyız.
Hak yolun yolcusu, İslâm şuurunun azimli taşıyıcıları olan kardeşlerimiz de çocuklarının kıyafetlerinde, saç tıraşlarında, söz ve davranışlarında, düşünüş, değerlendiriş üsluplarında, ölçü kabul ettikleri temel değerlerde bu inceliğe dikkat etmek, bu konuda titizlik göstermek zorundadırlar. Hepimiz kör bir özenme ve taklid anlayışından uzak durmak, değerlerimizi korumak, çocuklarımızı da uzak tutmak ve değerlerimizle yetiştirmek mecburiyetindeyiz.
Allah Rasûlü nün terbiyesi altında yetişen aziz bir sahabenin davranışına ve sözlerine dikkat edioruz: Haccac İbn Hassan, ablası Muğayra’dan kendisiyle ilgili olarak duyduğu şu hadiseyi bizlere naklediyor. Muğayra anlatıyor:
"Enes İbn Mâlik’in yanına girdik. Sen o günlerde çocuktun. Sağlı sollu sarkan iki perçemin vardı. Senin başını okşadı ve sana bereket için duâ etti. “Bu perçemleri kesin,” dedi. “Bunlar Yahudîlerin bıraktıkları perçemdir.” [3]
Buradaki "perçem" kelimesi belki de "zülüf" olarak tercüme dilmeliydi. Çünkü perçem daha ziyade alın üzerinden sarkan saçların adıdır. Zülüf ise kulak yanlarında aşağı sarkan ve perçeme göre daha uzun olan saçlardır. Küçük Haccac ın sarkan saçlarının da böyle olduğunu anlıyoruz. Yahudîlerin inançları gereği zülüf sarkıtışları da bu şekildedir. Enes in(ra) ikazı da bu yüzden, yani yandan sarkan saçlarının Yahudi zülüflerine benzeyişindendir.
Ancak zülüf bizim dilimizde ve edebî anlayışımızda daha çok kızların, kadınların alından ve kulak yanlarından sarkan saçları için kullanılır ve medih ifadelerinde yer alır. Dolayısıyla erkeklerin sarkan saçları, esasen zülüfe benzese de perçem diye tercüme edilmesinde bir mahzur olmasa gerektir. Ancak ne şekilde sarktığı izah edilmelidir. Çünkü dünyada estirilen nice moda rüzgârlarının Yahudîler tarafından estirildiği, kendi değerlerini kaybetmiş, heva ve hevesinin, meşrû veya gayr-i meşrû dünya zevklerinin peşine düşmüş, kendi inancını, asıl değerlerini Hıristiyan Dünyayı da istediği istikamete rahatça sürüklediği gözler önündedir. Ne yazık ki aynı çılgın akıştan İslâm Dünyasının da kendisini kurtaramadığı bir gerçektir.
Çok acı bir hüküm olduğuna inanmakla birlikte diyarımızda yaşadığımız bir gerçek daha vardır: İman bağı, ülkemiz insanının iman bağından çok daha zayıf insanların yaşadığı nice ülkeler vardır. Ancak içinde kendi imanına düşman olan ve bunu her fırsatta dışa aksettiren insanların yaşadığı nadir ülke vardır… Bu, ayrıca üzerinde durulması ve incelenmesi gereken bir konudur.
Siyonistlerin tesiriyle esen moda rüzgârlarının içinde onlara ait bir çok izlerin olduğu da dikkatli bakan gözler tarafından görülecektir. Kendi zihniyetlerinin, değerlerinin yayılması, beyinlerde yer etmesi, şuur altına yerleşmesi için çok ustaca tanıtma ve özendirme çalışmaları yaptıkları da kaydedilmesi gereken bir başka gerçektir.
Bu açıdan bakarak yılbaşı ve nevruz kutlamalarını, anne, baba, sevgili günlerini iyi değerlendiriniz. Nasıl bir inancın veya zihniyetin izlerini taşıdıklarına da dikkat ediniz.
Bir milletin kendi değerlerine sahip çıkması, akıntılara kapılarak sürüklenmemesi, esen rüzgârlarla sağa sola savrulmaması o milletin temel yapısının ve kendilerine güveninin sağlamlığını ve fertlerinin şahsiyetlerinin güçlülüğünü ve olgunluğunu gösterir.
Biz hayatın mânâsına inanan, hedefi ve gayesi olan bir milletiz. Çocuklarımızı ve gençlerimizi son hedefine ulaşacak şuurda, dirayette, azim ve cesarette, güç ve kuvvette, sabır ve metanette yetiştirmek zorundayız.
Onları şuurlu ve sıhhatli yetiştirmek istiyorsak kendimiz onlardan önce hakka doğru yol alan bir mü minin şuur ve azmini taşımalıyız. Anne ve baba olarak çocukların temel yapısının âile yuvasında oluştuğunu asla unutmamalıyız.
_______________________________
[1] Sahih-i Buharî, İ tisam ve Enbiya (20/ 234), Sahih-i Müslim, İlim (4/ 2054).
[2] Sünen-i Ebu Davud, Libas (4/ 314)
[3] Sünen-i Ebu Davud, Tereccül (4/ 412) |