HELAL’LER VE HARAM’LAR 3 |
11-Elâ!(Dikkat edin!). Vucutta bir et parçası vardır. Eğer o et parçası düzgün olursa, bütün bir vucut düzgün olur. Eğer o et parçası bozulursa bütün vucut bozulur. Dikkat edin! O et parçası ‘‘KALB’’tir. ( Buhari, İman 39. Hadis no: 52) |
25/04/2012 - 15:18 |
‘‘Elâ’’harf’i- edatı, tenbih etmek, dikkat çekmek, ve devamında söylenecek sözün çok önemli olduğunu göstermek için kullanılır. ‘‘Dikkat edin! İyi anlayın ! İyi dinleyin! İhmal etmeyin. Önem verin’’ anlamlarına gelir. Söz söyleme sanatında büyük bir yeri vardır. Bazen dikkat çekmek için de kullanılır. O halde bu harften sonra beyan edilecek şeyi çok iyi anlamak, çok iyi tahlil etmek, sebep ve sonuçlarını iyi irdelemek, çok iyi uygulamak gerekir.
Efendimizin (selam ve salât olsun O’na) bu sözünü hem zâhiri, hem de mecâzi anlamda anlayabiliriz. Eğer aksini iddia eden delil yoksa, dini nasları umumî (daha geniş) anlamda ele almak evlâdır.
Zâhiri anlamına göre, bu sözden kastedilen, vucudumuzun en ince ayrıntılarına kadar uzanan damarlara kan pompalayan “kalp”tir. Kalbimiz gece-gündüz çalışmakta. Bir dakikada 60,70,80 defa atmakta. Biz uyurken, otururken, yürürken bile çalışmakta. Çoğu zaman kalbimizin çalıştığını farketmeyiz bile... Ama kalbimiz durduğu anda hayatımızın da duracağını iyi biliriz.
Peki, bu kalbi senelerce hiç durmadan çalıştıran kim? Dünyada bana 60-70 sene hiç durmadan çalışan bir makine gösteriniz! O halde ey insan! Sen uyurken bile kalbini çalıştıran, sana hayat verip yaşatan, kainatı idare edip yöneten ‘‘Mutlak Güç’’e teşekkür etmen gerekmez mi!?... Evet. Sen de iyi biliyorsun ki O’na hem teşekkür edip hem de itaat etmen gerekir. O halde bu inadın niye? Er veya geç iki metrelik bez parçasıyla toprağın altına girmeyecekmisin? O’nun ne kadar “Merhamet”li, ne kadar “Cömert”, ne kadar “Azamet”li olduğunu bilmiyormusun? O halde, kır seni tutsak eden nefsin esaretini... Ayağa kalk!.. Kalbinin derinliklerinden ‘‘Rabbim’’ de. Gir O’nun yoluna. İtaat et O’na. İşte o zaman göreceksin neler değişecek hayatında!.. Kokusunu duyacaksın cennetin, Uhud dağının arkasından... Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar olacaksın vahşi çölün ortasında... İzzet ve güç bulacaksın doğu ve batıda... Selahaddin Eyyûbi olacaksın Kudüs’te... Fatih olacaksın Bizans surları önünde... Seyyid Çavuş olacaksın Çanakkale’de...
Zâhiri anlamına göre Efendimiz (sav) bu hadis-i şerifte, kalbimizi iyi korumaya, kalbimizin değerini bilmeye, kalb hastalıklarına karşı dikkatli olmaya, kalbi araştırmaya, kalb doktoru olmaya vs, bizleri teşvik etmiştir. Kalbin iyi korunmaması halinde vucutta diğer hastalıkların da çıkabileceğine dikkat çekmiştir.
Mecâzi anlamına göre:Bu Hadis-i şerifimizde zikredilen ‘‘Kalb’’ten kasıt insanın manevi duygularıdır. Kalb; sevgi, şefkat, merhamet, acıma, vefa, tevâzu, hayâ, utanma, ağlama, uyum sağlama, öfke, kin, haset, kibirlenme, kendini beğenme, şöhret olma, baş olma, kıskançlık gibi manevi duyguların merkezidir. Bu duygular her insana doğuştan verilmiştir. Hayatın seyri içinde bu duyguların her birisinde artma veya eksilme olabilir. İnsan davranişlarını –aslında- yönlendiren bu duygulardır. Bu duygular insanı fiiliyata sevketmektedir. Bu duygular maddi olmadığı için gözle gözükmez. Bu nedenledir ki (kin, haset, büyüklenme gibi) zararlı duygular çok tehlikelidir.
İşte sevgili Peygameberimiz (sav) bu hadis-i şerifte bizleri ‘‘Manevi Eğitim’’e teşvik etmektedir. Aslında insanı insan yapan bu manevi yönüdür. Bu nedenledir ki Efendimizden günümüze kadar İslam dünyasında manevi eğitime çok önem verilmiştir. İnsanın zararlı duygularını kontrol altına alan, güzel duygularını da geliştiren mektepler, okullar, ekoller, müesseseler kurulmuştur. İsmine ister ‘‘nefis tezkiyesi’’ deyin, ister ‘‘tasavvuf’’ deyin, ister ‘‘tarikat’’ deyin, ister ‘‘psikoloji’’ deyin, ne derseniz deyin ama bu alanda İslam âlimleri çok büyük mesâfeler katetmiştir. Batı ise psikolojiyi daha on dokuzuncu yüzyılda bulmuştur. Mevlana’lar, Yunus Emre’ler, Mehmet Akif’ler bu ekolün ürünüdür. Osmanlı’nın dünya hakimiyetine uluşmasında bu ekolün payı çok büyüktür. Bu ekol ile ‘‘Kâmil (olgun)’’ bir insan haline gelen nice büyük şahsiyetler hala daha günümüz toplumlarını aydınlatmaya devam etmektedir. Bu büyük zâtlar, bir bakış, bir tebessüm, bir kelime, bir söz, bir davranış ile nice kalpler feth etmişlerdir. Nice odun gibi adamı alıp yontarak üstün şahsiyetli insanlar haline gelmelerine vesile olmuşlardır. Kapitalist ve komünist sistemlerin altında manevi yönü tahrip edilen milyonlarca insan stres, huzursuzluk, depresyon gibi hastalıklarla acı ve ızdırap çekmektedir. Böylece ufacık bir mutluluk bulabilmek için yogo, domates-boğa festivali gibi şeylere sarılmaktadır.
İşte bütün dünya toplumları iyi bilsin ki, aradıkları huzur, mutluluk, üstün karakter, dünya ve âhiret kurtuluşu, kökleri asr-ı saadet’e dayanan “Anadolu İslam Medeniyeti”ndedir.. |