Modern Zamanlarda Aile Açmazı
Bugün kalpsiz bir dünyadan geriye kalan tek barınak, sığınak ve korunak; ailedir…
26/03/2012 - 11:47

Yani ümmetin diriliş ve direniş karargâhı tüm hasar ve kusurlarına rağmen yine de ailedir… Ancak toplumsal hayatın temel taşı olan aile artık yerinden oluyor… Ailelerimiz deprem kuşağında, fay hattında bulunuyor. Zemin kaygan ve kırılgan... Her an göçebilir... Çözülen ve çürüyen evlilikler çözüme çok uzak... Yorgun ve yılgın erkekler… Kolu kanadı kırık kadınlar. Çocukluklarına doymamış yarım ve yalnız çocuklar… Analı – babalı ama yetim ve öksüzler…

Evet, evler dayanıksız, fertler dermansız, çocuklar duyarsız… “Eyvah” lı ve çok “vah” lı günlerden geçiyoruz.

Demem o ki, evlilik artık bir yücelik değil ağır bir yük… Gençler çekiniyor... Düne kadar gözü kapalı evlenenler bugün evlilikten ürküyor... Kılı kırk yararcasına hesap-kitap yapılıyor… Medeni cesaret gidince medeni halde değişmiyor…

Amaçsız evlilikler… Anlamsız yaşamlar… Omurgasız ailelerin akıbetinden korkulmaz mı?

Modernizm önce ümmeti, sonra toplumu, şimdi de aileyi vurdu… Yıpranan, yorulan, yozlaşan aile güvensiz ve huzursuz… Modern toplum derin bir aile krizi ile çatırdıyor… Modern birey, aileyi sınırsız özgürlüğün önüne konulmuş bir engel olarak görüyor…

Toplumun ana rahmi olan aile kısırlaştırılmış durumda… Çekirdek aileden “aile olmayan aile” anlayışına savrulma sınır tanımıyor…

Toplumun temel birimi olması gereken aile; devlet ve uluslar arası sistem tarafından kapitalistleşme sürecinde nasıl araçsallaştırıldığına tanık oluyoruz…

Habire tüketen özgür birey hedeflenince, ortaya insanın tükenişi çıkıyor... Tüketim çılgınlığı her şeyi çığırından çıkarıyor… Tabii ki, kişisel özgürlükler putlaştırılırsa toplumsal patlamalar kaçınılmaz olur…

Kışkırtılan, şımartılan birey kural, kriter tanımıyor… Fıtratı zorluyor… Dengesi bozuluyor…

Sonrasında psikolojik destekler perişanlığı gidermeye yetmiyor… Herkes pişman, evlenen de, evlenmeyen de…

Ebede kodlanmış evlilikler yok artık! Her an bitecekmiş psikolojisi ile hareket ediliyor… Uyumsuz, umursamaz ve umutsuz… “Nerde ince ise oradan kırılsın” mantığı… Birlikte yalnızlıklar yaşanıyor… Güvensiz, doyumsuz, huzursuz…

Sonuç, herkes kendi hayatını yaşama derdinde… Kendi başına buyruk… Ve de başıboş… Diğergâmlık yerini hodgâmlığa terk etti…

Nikâhı kıymıyor, kaldıramam, taşıyamam korkusunda…

Çünkü nikâh; zor ve geniş günde, darlıkta ve varlıkta katlanmak, taşımak, tahammül etmek demektir…

Şimdilerde iyi gün evlilikleri var… Zor ve kötü günde her şey bitiveriyor… Belki aynı evde ancak ayrı dünyaların insanları… Ortak mekânların, meskenlerin yabancıları… Sıcak bir iklim, içtenlikli bir atmosfer yok artık... Örselenen aşklar, yıpranan duygular, dumura uğrayan değerler… Yani durum vahim…

Modernizm ne mahremiyet bıraktı, ne de aidiyet…

Modernizm evsizleştirdi… Bir o kadar da acımasızlaştırdı…

Anasız anaokulları…

Huzursuz huzur evleri…

Savunmasız sığınma evleri…

Bugün kreşlere, anaokullarına bıraktığımız çocukların yarın bizi huzur evlerine bırakması gayet doğaldır… Sebep sonuç ilişkisidir, ortada olan…

Hani “men dakka dukka” derler ya…

“Çocukluğun yok oluşu” ile karşı karşıyayız… Acımasız, kesintisiz bir sınav maratonu, test çözme telaşı, çocukluğunu yaşayamama açmazına dönüşüyor…

Çocuk ancak eğitim uzmanları, rehber öğretmenler, psikolog,  psikiyatr ve psikonalistler desteği ile ayakta kalabiliyor…

Hayat başarısı, okul başarısı, karne notu ile ölçülür oldu…

Anneler kız çocuklarını evliliğe hazırlamıyor. “El oğluna muhtaç olmasın” “ayakları üstünde dursun” “gözünde kalmasın” anlayış bu…

Sanki refik değil rakip… Hasbilik yok, hesaplaşma var…

Kadınlar, “ev hanımı” diye tanınmaktan utanıyor, artık ideal olan “iş kadını” olmak…

Beden estetiğini önceleyen kadınlar anneliğe mesafeli… Korkuyor, çocuk eve bağlar diye… Bu saatten sonra kadını eve kim bağlayabilir? Daha az anne… Daha az baba… Düşük profilli bir aile…

Şimdi kadının erkekleşmesi, erkeğin kadınlaşma marazı ile yüz yüzeyiz… Ya da kadın-erkek eşitliği adına hem kadın hem de erkek rolüne soyunma… Veya ne erkek, ne kadın sanki hünsa müşkül… Rol dağılımındaki çarpıklık yeni yanlışlıkların önünü açıyor…

Modernizmin beslediği annelik ideolojisi, çocukları kusurlu ve kırılgan kıldı…

Emanet alınan kadın mülkleştirildi… “Anneler günü” ile annelerin gönlü alınmaya çalışıldı… “Sevgililer gün” zevahir kurtarılmaya gayret edildi… Ama diğer günler “aile içi savaş günleri,, olmaya devam etti…

Sanki, kadınlarımızda “örtülü bir feminizm,, erkeklerimizde “örtülü bir feodalizm,, söz konusu…

Gönüllülük ve güven iklimi yerini gerilim ve gövde gösterisine terk etti… Eşler geri adım atmama gayretlerinde… Hududullah; ıskalayan taraflar karşılıklı hak arama, kendine yontma kavgasında kararlı…

Modernizm ile gelenek arasında sıkışıp kalan aile can çekişiyor… Geleneği reddeden ancak kendi geleneğini oluşturamayan bizler bu defa modernizmin kıskacındayız…

Özgün bir aile modeli sunamadık…

Özenti, öykünme doğallığımızı bozdu…

Kadın-erkek ilişkilerinde ki ölçüsüzlük ve ilkesizlik iffet ve ahlak kıyımına dönüştü…

Evler boşalıyor, evdeki herkesin gözü dışarıda… İçeri sıkıyor… İçeri-dışarı dengesi bozuldu… Evden kaçış bireyleri yalnızlaştırıyor ve köksüzleştiriyor…

Toplu konutlarda, güvenlikli sitelerde parçalanmış aileler… Artık diziler aileyi dizayn ediyor… Hayatı dönüştürüyor… Değerleri dumura uğratıyor…

Evdekilerin tek derdi; moda, marka, maaş…

İnsan atölyesi olan haneler insan itlafına dönüştü…

Tükenen sadece aile değil, insanlık bitiyor…

Modern birey müstağni, mağrur ve mütekebbir… Olabildiğince bencil ve bağnaz… Başkasından bana ne? Şımarık ve şaşkın… Şükürsüz ve sabırsız… Sonu ne olursa olsun, dediğim dedikçi…

Ancak sorun ne kadar büyük olursa olsun, karamsarlık yok… Kendini koyvermek yok… Bu bizim sınavımız…

Modern ötesi aileyi inşa etmek durumundayız… Nasıl mı?

Durularak, dirilerek, donanarak ve duruşumuzu netleştirerek…

Modernizme teslim-i silah edemeyiz… Ailelerimiz son kalelerimiz. Dünyamız, ukbamız bu kalelerde şekilleniyor… Kimlik ve kişilikler orada biçimleniyor…

Yeniden inşa sürecinde kadim modeller önümüzde güncellenmeyi bekliyor:

Al-i İbrahim / İbrahim ailesi…

Al-i İmran / İmran ailesi…

Al-i Muhammed / Muhammed ailesi…

Her teşehhütde bu aileleri anmıyor muyuz?

Bu üç ailenin ortak özelliği ise 3A formülü…

Aşkınlık…

Arınmışlık…

Adanmışlık…

Peki bu modeli diri ve duru tutmanın formülü yok mudur? 5S

Sabır…

Sorumluluk…

Sadakat…

Samimiyet…

Sevgi…

Sonsuz saadete yürümenin şifresi… Evliliği cennete taşımanın güvencesi bu kelimelerde saklı olsa gerek…