TEVHİD VE AHLÂK
Tevhid, kendisinden başka hak ilâh olmayan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’yı birleme, O’nun zâtına ve sıfatlarına şirk koşmamadır!...
30/01/2012 - 11:45

Allah’dan başka hak ilâh olmadığını bilmek ve şirk koşan insanların ilâhlaştırdıkları sahte ilâhları reddetmek Tevhid’in gereğidir… Bilmek, kabul etmek ve inanmak konusunda katıksız iman eden muvahhid bir mü’min, Allah’dan başka hak ilâh olmadığını bilir, böyle kabul edip inanır ve imanında hiçbir şübheye düşmez… Bu, mü’min olmanın olmazsa olmazıdır…

“Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki onlar, Allah’a ve Rasulüne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadılar…..”1 diye muvahhid mü’min kullarının vasfını beyan eden Rabbimiz Allah:

“Şu hâlde bil, gerçekten Allah’dan başka ilâh yoktur.”2 buyurur.

Allah’dan başka hak ilâh olmadığını bilmek, kabul edip iman etmek, kâinatta en büyük hakikattır… Bu öyle bir hakikattır ki, bütün hakikatların kaynağı ve olmazsa olmazıdır… Bu, insanların yaratılış gayesidir… İnsanlar, kendilerini, yalnızca kendisine ibadet etmeleri ve asla şirk koşmamaları için yaratan Rabbleri Allah’dan başka hak ilâh olmadığını bilir, kabul edip katıksız iman eder ve imanın gereği olan salih ameller işleyecek olurlarsa, dünya hayatlarında izzeti elde ettikleri gibi, ahirette ise sonsuz cenneti hakkederler…

Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor

Rasulullah (s.a.s.), Muaz b. Cebel’e şöyle buyurdu:

“Bil ki, her kim Allah’dan başka hiçbir ilâhın olmadığına şehadet getirir ve ölürse, Allah, onu cennete koyar.”3

Bilen ve katıksız bir iman ile iman eden muvahhid mü’min şahsiyet bilir ki:

“(Allah,) doğunun ve batının Rabbidir. O’ndan başka ilâh yoktur…”4

“Göklerde ilâh ve yerde ilâh O’dur. O (Allah), hüküm ve hikmet sahibidir.

Göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü kendisinin olan (Allah)ne yücedir.”5

“Göklerde ve yerde Allah O’dur.”6

“Elif, Lâm, Mîm.

Allah… O’ndan başka ilâh yoktur. Diridir, Kaimdir.”7

“Rahimlerde, size dilediği gibi sûret veren O’dur. O’dan başka ilâh yoktur. Üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”8

“Allah, gerçekten kendisinden başka ilâh olmadığına şahidlik etti. Melekler ve ilim sahibleri de, O’ndan başka ilim sahibi olmadığına adâletle şahidlik ettiler. Azîz ve Hakîm olan O’ndan başka ilâh yoktur.”9

Böyle bilir ve böyle iman eder muvahhid mü’minler!... “Allah’dan başka hak ilâh olmadığını bilip inanan şahsiyet, Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in en son Nebî ve en son Rasul olduğunu bilir, kabul edip iman eder… 

Bilip iman eder ki:

“Muhammed, Allah’ın Rasulüdür.”10

“Muhammed, yalnızca bir Rasuldür.”11

“Ancak O (Muhammed), Allah’ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.”12

Yine bilip iman eder ki Allah Teâlâ, Rasulullah (s.a.s.)’i bütün insanlık âlemi için Rasul olarak göndermiş ve O, kıyamete kadar gelecek insanların hepsinin Peygamberi olup Risâleti, tüm insanlığı kuşatıcıdır…

Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:

“Biz seni, insanlara bir Rasul olarak gönderdik. Şahid olarak Allah yeter.”13

“De ki: ‘Ey insanlar, ben, Allah’ın sizin hepinize gönderdiği bir Rasulüyüm ki göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve Ümmî Peygamber olan Rasulüne İman edin. O da, Allah’a ve O’nun sözlerine inanmaktadır. O’na iman edin ki, hidayete ermiş olasınız.”14 Cabir ibn Abdullah (r.anhuma)’dan.

Rasulullah (s.a.s.), (Kavmine hitaben) şöyle buyurdu:

“Ben, özel olarak size, genel olarak da bütün insanlara Peygamber olarak gönderildim.”15

Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in Risâletine ve Nübüvvetine hak olarak inanan muvahhid mü’minler, Rasulullah (s.a.s.)’e Âlemlerin Rabbi Allah tarafından indirilenlerin bütününe iman ederler…

“Rasul, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de…..”16

Katıksız iman edenler, imanların gereği uyup itaat ettiler… İnandıkları gibi yaşamaya ve salih amel işlemeye gayret ettiler…

Rabbimiz Allah Teâlâ, katıksız iman edip salih amel işleyerek, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve birbirlerine sabrı tavsiye edenlerin kurtuluşa erdiklerini, zarardan kurtulduklarını beyan buyurmuştur…17 Bunlar, Tevhid akîdesi sağlam olup Rasulullah (s.a.s.)’in sahih Sünneti üzere salih amellerde bulunan şahsiyetlerdir…

Tevhid konusunda bütün iman eden, imanlarına şübhe ve zulüm karıştırmayan muvahhid mü’minlerin bu inancı, şahıslarında bütünleşmiş bir ahlâkî yapıya döner… Allah’ı razı etmiş ve Allah’dan razı olmuş, Allah’ı sevmiş ve Allah tarafından sevilmiş yüce bir makama ulaşmak, Tevhid akîdesinin ahlâkî yansıması ile gerçekleşir… İmanın gereği olan salih amel işlendiği zaman, bâtın olan zâhir olur… Ve İslâm, zâhire göre hükmeder!..

Rabbimiz Allah Teâlâ, insanlık âleminin en son Tevhîd Milleti olan Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in ümmeti için:

“Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiz.”18buyurur ve ayetin devamında “hayırlı ümmet” olmalarının isbâtının şartlarını beyan eder:

“Ma’ruf (iyi ve İslâm’a uygun) olanı emreder, münker (kötü) olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz!”

“Hayırlı ümmet oluş,” olayın bâtın kısmıdır ve zâhirde iyiliğin emri, kötülüğün nehyi hâl ve hareketiyle isbât edilir… Hüküm de zâhire göre verilir… Kendisinin hayırlı oluşuna dair herhangi bir ameli gündeme getirmeyenin, hayırlı olup olmadığı nerden bilinecek? Bâtında olan, zâhirde ortaya konulmalıdır ki, bâtında olduğu iddia edilen şey, isbât edilmiş olsun!..

Muvahhid mü’mindeki Tevhid akîdesi de, zâhirde ahlâka yansımalı, yani ahlâkta Tevhid gerçekleşmelidir ki, o kişinin Tevhid ehli olduğu bilinmiş ve kabul edilmiş olsun…

1-Tevhid, ferdî ahlakta gerçekleşmelidir:

Muvahhid şahsiyet, şahsında, amellerinde, hâl ve hareketlerinde, kalbinde taşımış olduğu, katıksız iman ettiği Tevhid inancını ortaya koymalı ve Tevhid’i bozucu, iman zedeleyici her türlü durumdan uzak durmalı… Hâl ve tavrı, Tevhid inancına uygun olmalı, zâhirî, bâtınını tasdik etmelidir… Katıksız iman ettiği Rabbi ve İlâhı Allah Teâlâ’nın emrettiklerini, önderi Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ni örnek edinerek yerine getirmelidir…

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”19emri gereği davranmalı, “Dini yalnızca O’na hâlis kılarak Allah’a ibadet et”20 emrini yerine getirerek, yaratılış gayesi olan “Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.”21 hakikatı ile örtüşmelidir…

Yegâne önderi Rasulullah (s.a.s.)’in tarif ettiği bir mü’min ve müslüman olmalıdır…

Abdullah ibn. Amr (r.a.) rivayet eder:

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların selâmette kaldığı kimsedir.”22

Fedâle b. Ubeyd (r.a..)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Mü’min o kimsedir ki, insanlar, malları ve canları bakımından ondan emindirler.”23

Allah’dan başka hak ilâh olmadığına ve kulları üzerinde yasama hakkının yalnız ve yalnız Allah’a aid olduğuna iman eden mü’min müslüman bir kişi, Tevhid akîdesini yaşantısında ortaya koymalı, Allah ve Rasulü (s.a.s.)’e itaat ettiğini göstermeli, bundan dolayı insanlar ona şahid olmalıdırlar…

2 – Tevhid, ailevî ahlâkta gerçekleşmelidir.

Ferdî ahlâkıyla olgunlaşan muvahhid mü’min aile içi muamelesinde de Tevhid’in gereğini gündeme getirmelidir… Kendisi ve aile ferdleri, yalnızca Allah’ın hükmüne teslim olmuş ve bu teslimiyetlerini, hayat örmekleri İbrahim (a.s.) ve O’nun dini üzere olan Rasulullah (s.a.s.)’i örnek alarak devam ettirmelidirler…

“Rabbi, O’na (İbrahim’e): ‘Teslim ol’ dediğinde (O:) ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum’ demişti.

Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti.”24

“De ki: ‘Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim’in Hânîf dinine… O, müşriklerden değildi.”25

Her ferdî, Tevhidî ahlâk sahibi olan muvahhid ailenin hayatına hakim olan hükümler, Allah’ın indirdiği hükümlerdir… Bu ailenin maddî ve manevî yapısını, Tevhid inancı oluşturmuş, iman ve itaat bütünlüğü meydana gelmiştir… Aile ferdleri, akîdeleri bir, hedefleri bir, usûlleri bir olan birliği ve beraberliği sağlamış, bir vücûdun organları hâline gelmişlerdir… Kalbler mü’min, beyinler müslüman ve beden İslâm’a tam teslim olmuş, birbirlerine hakkı tavsiye edip hakkın, hayata egemen olma mücadelesinde sabır ile vasiyetleşmişlerdir… Her türlü düşman hücûmlarına karşı birbirlerine kalkan ve zırh olmaya gayret eden muvahhid ailenin ferdleri, şu emrin gereğini yapma konusunda bütün çabalarını sarfetmişlerdir:

“Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah, kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.”26

3- Tevhid, Meslekî ahlâkta gerçekleşmelidir.

Tevhid inancını ferdî ve ailevî ahlâka hakim kılanlar, helâl rızıklarını, helâl yollardan kazanmaya gayret ederken, edindikleri meslek ahlâkına da Tevhid’i egemen kılmalıdırlar… Hangi meslekten olurlarsa olsunlar, çalışma hayatlarının hangi seviyesinde bulunurlarsa bulunsunlar, iman ettikleri Allah Azze ve Celle’nin hükümlerine riâyet etmeli, Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne uymalıdırlar… İşveren, işçi ve sanatkâr olanlar, yegâne hayat nizamı İslâm’ın kendileriyle ilgili ilkelerine göre hayatlarını düzenlemeli, ticaretlerini, işlerini bu ilkelere göre yapmaya çalışmalıdırlar…

Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın. Bu, daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir.”27

“Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın.

Dosdoğru olan terazî ile tartın.

İnsanların eşyasını  (hakları olan mallarını, emeklerini) değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.”28

“Noksan ölçüp tartanların vay hâline!

Ki onlar, insanlardan ölçerek aldıklarında noksansız alırlar.

Kendileri onlara ölçtüklerinde veya tarttıklarında eksiltirler.

Yoksa onlar, diriltileceklerini sanmıyor mu?

Büyük bir günde.      

İnsanların, Âlemlerin Rabbi için kalkacağı günde.”29

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır:

“Aldatmanın sahibi ateştedir.”30

Abdullah ibn Mes’ud (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Aldatmak, hiçbir müslümana helâl değildir.”31

Rasulullah (s.a.s.)’in Halifesi İmam Ebu Bekr es-Sıddîk (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Aldatan, cennete giremeyecektir.”32

Ebu Hüreyre (r.a.)’dan,

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Bizi aldatan, bizden değildir.”33

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), bir ekin yığınına uğramış ve elini onun içine daldırmış da parmaklarına ıslaklık dokunmuş. Bunun üzerine:

“Ey ekin sahibi, bu ne?” buyurmuş.

Ekin sahibi:

­­- Ona yağmur isabet etti ya Rasulullah! Demiş.

Rasulullah (s.a.s.):

“O (ıslak) kısmı insanlar görsün diye ekinin üstüne koysa idin ya! Aldatan benden değildir.” Buyurmuşlar.34

İmam Ebu Bekr es-Sıddîk (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Bir mü’mine zarar veren veya hile yapan kimse mel’undur.”35

Gerek üretim, gerek tüketim ve gerek diğer işlerde olsun çalışan her mü’min müslüman, işine ve alın terine Tevhidî anlayışı egemen kılmalıdır… Hangi durumda ve hangi diyarda olursa olsun iş hayatının İslâm hükümlerine göre devam etmesini sağlamalı ve ticaretleri helâl üzere bina etmelidirler… Bunun için, kendilerine haram kazanç yollarına dayatan düzenler ile mücadele etmeli ve onlara asla itaat etmemelidirler…

4- Tevhid, toplumsal ahlâkta gerçekleşmelidir.

Muvahhid mü’minler, Tevhid akîdesine toplumsal ahlâka da egemen etmelidirler… Allah’dan başka hak ilâh olmadığına ve insan kulları üzerinde ortaksız yasama hakkının O’na aid olduğuna katıksız iman anlayışı, toplumun ahlâkını yapılandırmalı, bu yapının sağlam bir şekilde devam etmesi hakkını başkalarına asla verilmemelidir… İnsanlar, yalnızca ve şirk koşmadan Allah’a ibadet etmek üzere yaratılmış Allah’ın kullarıdırlar… Toplumsal bütün ilişkiler, Allah’ın hükmü ve Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti çerçevesinde meydana gelmeli, İslâm’ın ilkelerinden başka ilkelere asla itibar edilmemelidir…

Rabbimiz Allah, toplumsal ahlâkın inşâsı için şöyle buyurur:

“Şübhesiz Allah, adâleti, ihsânı, yakınlara vermeyi emreder. Çirkin utanmazlıklardan (fahşadan) kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir. Umulur ki, Öğüt alıp düşünürsünüz.

Ahidleştiğiniz zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin. Pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Çünkü Allah’ı üzerinize kefil kılmışsınızdır. Şübhesiz Allah, yaptıklarınızı bilir.”36

“Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırğayıp küçük düşürmeyin ve birbirinizi olmadık kötü lakablarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların tâ kendileridir.

  Ey iman edenler, zandan çok kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz, kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin). Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah’dan korkup sakının. Şübhesiz Allah tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.”37 

5- Tevhid, Siyasî ahlâkta gerçekleşmelidir.

İnsan kullarını, yalnızca kendisine ibadet etsinler diye yaratan Allah Teâlâ, yaratmanın yalnızca kendisine aid olduğunu beyan buyurduğu gibi, insanları sevk ve idare edecek hükümlerin, yani emirlerin de yalnızca kendisine aid olduğunu beyan buyurur:

“Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra Arş’a istiva eden Allah’dır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.”38

Allah Teâlâ, insan kulları üzerindeki egemenliğinde hiçbir ortağı yoktur… Egemenlik, yalnızca O’na aiddir… O, insan kullarının itaat ettikleri yasamada kendisine ortak olunmaya asla razı olmaz ve kendisine ortak koşanları asla affetmeyeceğini beyan buyurur:

“Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ancak insanların çoğu bilmezler.”39

“(Allah,) kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.”40

“Gerçekten, Allah kendisine şirk (ortak) koşulmasını bağışlamaz.”41

Siyasî ahlâk, Tevhid akîdesi tarafından şekillendirilmeli, ilkeleri belirlenmeli ve bu ilkelere teslim olunup itaat edilmelidir!.. İnsanların yaratanın hükmüyle hükmolunmalıdır… İnsanlığın kurtuluşu, barışı ve huzuru ancak bununla mümkün olur…

“İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla Cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır.”42 

 

1)       Hucurat, 49/15.

2)      Muhammed, 47/ 19.

3)      İmam Nesâî, Hadisler Işığında Günlük Hayat –Amelü’l- Yevmi ve’l-Leyle, çev. Mehmet Yolcu, İst. 1996, C.2, Sh. 400, Hds. 1132- 1133.

4)      Muzzemmil, 73/9.

5)      Zuhruf, 43/ 84-85.

6)      En’âm, 6/ 3.

7)      Âl-i İmrân, 3/1-2.

8)      Âl-i İmrân, 3/6.

9)      Âl-i İmrân, 3/18.

10)  Fetih, 48/29.

11)  Âl-i İmrân, 3/144.

12)  Ahzab, 33/40.

13)  Nisa, 4/79.

14)  A’râf, 7/158.

15)  Abdurrahman İbnu’l-Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, çev. Dr. Taceddin Uzun, Konya, 1992, Sh. 160, Hds. 250.

İbn Kesîr, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, çev. Dr. Bekir Karlığa- Dr. Bedreddin Çetiner, İst. 1986. C.11, Sh. 6106.    

 İbnü’l-Esir, İslâm Tarihi, çev. M.Beşir Eryarsoy, İst. 1985, C. 2, Sh. 62.

16)  Bakara, 2/ 285.

17)  Bkz. Asr, 103/1-3.

18)  Âl-i İmrân, 3/110.

19)  Hud, 11/112.

20)  Zümer, 39/2.

21)  Zariyat, 51/56.

22)  Sahih-i Buhârî, Kitabu’l- İman, B.3, Hds.3.        

Sahih-i Müslim, Kitabu’l- İman, B.14, Hds. 65. 

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cihad, B.2, Hds. 2481.     

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l- İman, B.12, Hds. 2762.

Sünen-i Nesâî, Kitabu’l- İman, B. 8, Hds. 4963.

 Sünen-i Dârimî, Kitabu’r- Rikak, B. 4, Hds. 2715.

İmam Ahmed b. Hanbel, el- Müsned, çev. Rıfat Oral, Konya, 2003, C.1, Sh. 166- 167, Hds. 88/130, 89/131.          

23) Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l- Fiten, B. 2, Hds. 3934.  

Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İman, B. 12, Hds. 2762.  

Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-İman, B.8, Hds. 4962.

İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c.1, Sh. 165- 166, Hds. 88/130.

Kuzâî, Şihâbü’l-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali Yardım, İst. 1999, Sh. 53, Hds. 91.

24)  Bakara, 2/131-132.

25)  En’âm, 6/161.

26)  Tahrim, 66/6.

27)  İsra, 17/35.

28)  Şuara, 26/ 181- 183. A’râf, 7/185.

29)  Mutaffifin, 83/1-6.

30)  Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Buyû, B. 60 (Bab başlığında)

31)  Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Ticare, B. 43, Hds. 2241.

32)  Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l- Birri ve’s-Sılâ, B. 41, Hds. 2029.

33)  Sahih-i Müslim, Kitabu’l- İman, b. 43, Hds. 164.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t-Ticare, B. 36, Hds. 2224.

34)  Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B. 43, Hds. 164’ün devamında,

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’t- Ticare, B. 36, Hds, 2225.Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l- Buyû, B. 72, Hds. 1330.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l- İcâre, B. 50, Hds. 3452.

35)  İmam Hafız Kadı Ebu Bekr Ahmed b. Ali b. İbrahim Emevî Mervezî Müsned-i Ebu Bekri’s- Sıddîk, çev. Ahmed Davudoğlu, İst. 1981, Sh. 223, Hds. 100.

36)  Nahl, 16/ 90- 91.

37)  Hucurat, 49/ 11-12.

38)  A’râf, 7/ 54.

39)  Yusuf, 12/ 40.

40)  Kehf, 18/ 26.

41)  Nisa, 4/ 48, 116.

42)  Tevbe, 9/20.