AKIL VE DOĞRU DÜŞÜNME
Akıl ; öğrenen, anlayan, yön veren ve düşünen,insanın karşılaştığı birçok problemden kendisini kurtarmaya yarayan, kullanıldıkça açılan ve büyüyen, kullanılmadığı zaman ise donuklaşan, basitleşen ve küçülen, insan için olmazsa olmaz bir cevherdir.
21/09/2011 - 11:53

Akıl yaratılış gereği her insanda -eksik akıllla yaratılanlar hariç- yaklaşık olarak aynı orandadır. Başlangıçta her insanın aklı aynı olmakla birlikte, bir insanın doğumundan sonraki şartlar, çocukluğunu yaşadığı aile ve çevre,daha sonraki yıllarda almış olduğu eğitim, okuduğu kitaplar, kişisel çabaları aklı olumlu yönde etkileyip geliştiren faktörlerdir. Dünyaya gözünü açtığı ve büyüdüğü ortamda çok fazla hareketliliğin olmadığı, hiçbir şeyi merak edip düşünmeyen, kitap okumayan ve ciddi bir eğitimden geçmemiş bir insanın aklıyla, bunun tam tersi bir ortamda yaşamış aklını kullanan bir insanın aklı ve çözümlemeleri, sonuçlandırmaları doğal olarak farklı olacaktır.

Akıl çalıştırıldıkça, kullanıldıkça ve problem çözdükçe yani düşündükçe gelişir ve büyür. Tüm bunlarla birlikte aklın bir gelişim ve büyüme seyri vardır.

Tıpkı bir bebeğin emekleme, yürüme ve koşma evresi gibi... İsterseniz önce aklın ne olduğundan başlayalım.

AKIL NEDİR?

Doğruyu yanlıştan ayırabilme, ölçüp biçme, ileriye dönük tasarı, plan program yapabilme, mevcut durumu değerlendirebilme, sonuca çıkabilme, düşünebilme, hayal kurma, araştırabilme, sınıflandırma ve hükmetme yetilerini içinde barındıran müthiş bir cevherdir.

Ayrıca Akıl;

Zihinsel faaliyet olarak üç şeyi yapar. Bunlar:

1)  Mukayese: Kıyas yapar, karşılaştırır, ölçüp biçer, değerlendirir, farkeder.  Bu bütün bilgileri aklın muhasebe bölümüne gönderir. Akıl, birşeyi değerlendirirken başka birşeyle kıyas yapmadan anlayamaz. Yani tüm büyüklük- küçüklük, uzunluk- kısalık, güzellik- çirkinlik, doğruluk- yanlışlık v.b. değerleri akıl ancak yanına benzeri bir obje yada kavram konulduğunda değerlendirme yapabilir. Aksi durumda aklın mukayese yapması mümkün değildir. Buaynı zamanda  insan aklının bir zaafıdır. Allah(cc) ile insanın en belirgin ayrılmaya başladığı yerde burasıdır. İnsan aklı, düşünebilmek ve üretebilmek için her zaman başka birşeye muhtaçtır. Ancak Allah(cc) için böyle birşey söz konusu değildir.

2)  Muhasebe: Akıl burada hesap yapacaktır. Kendisine gelen tüm verileri süratli ve titiz bir şekilde değerlendirecektir. Onları sınıflara ayıracak, daha önce biriktirdiği, hafızasındaki bilgilerle ölçüp biçerek, onları birleştirecek yada çıkaracaktır. Konu ile ilgili kârı zararı, doğruyu yanlışı adeta bir muhasebeci gibi ayrıştıracaktır. Onları sınıflandıracak ve değerlendirecektir. Buradan sonraiş, sonuç bölümü olan muhâkemeye kalacaktır.

3)  Muhâkeme: Zihin yukarıda sözü edilen tüm aşamalardan sonra artık belirli bir sonuca yani kanaata ulaşacaktır. İşte aklın bu aşamasının adı muhâkeme yani hükmetme kabiliyetidir. Buna, karşılaştığı tüm olayları ve bilgileri enine boyuna irdeleyip belli bir sonuca varma durumuda diyebiliriz. Akıl bu son aşamaya gelirken eğer temiz ve dürüst düşünebilmiş, yanlış ve tutarsız rüzgârların etkisinde kalmadan değerlendirme yapabilmiş ise, hükümleride o oranda doğru olacaktır.

Akıl, adeta insan vücudundaki  bir göze benzer. Göz nasıl ki bir objeyi önce farkeder, onu hemen beyne iletir, beyinde onunla ilgili bir değerlendirme yapar, işte aklın sistematik olarak çalışma yapısıbiraz bunun gibidir. Ancak göz birşeyi görürken ve onu algılarken nasıl ki bazı yanılmalara uğrarsa, zihinde aynı şekilde dış etkenlerden kaynaklanan çeşitli yanılmalara maruz kalır. Biz buna zihin yanılmaları diyoruz ki bu çok önemli bir konudur. Zihin kendisinin her zaman doğru sonuca ulaştığını zanneder. Yanılmalara uğrayabileceğini hiç hesaba katmaz. İşte bunun kendisi ciddi bir yanılmadır.

Ancak  akıl önce kıyas yapar. Kıyas yaparkende çeşitli şeylerle karşılaşır. İşte burada karşılaştığı şeylerdeki benzerlikler insan aklının/zihninin yanılma noktalarının merkezini oluşturur. İnsanlar çoğunlukla, hadiseler yada düşünceler arasındaki benzerlikleri tam ve net olarak ayrıştıramadıklarıve  çoğunlukladikkatsiz bakıp ve öylece sonuca  vardıkları için zihin yanılmalarına düşerler. Ayrıca benzerlikleri aynı zannedip belli bir hükme vardıklarından dolayı zihin yanılmalarına uğrarlar. İşte insanların birbirinden farklı düşünmelerinin ve  farklı sonuçlara ulaşmalarının altında yatan en önemli sebeplerden birisi budur.

Tüm bunlarla birlikte aklın düzgün kullanılmasına yardımcı olacak etmenlerde vardır.

Bunlar kısaca;doğru bilgi, tecrübe, ve iradedir.

Doğru bilgi; İnsanoğlunun var olduğu günden beri hep ilgi gösterdiği, bulmaya çalıştığı, peşinden koştuğu, birçok zaman üzerine gittiği ancak çeşitli rüzgârların etkisinde kaldığı ya da saptığı bir değerdir. Neyin doğru, neyin yanlış olduğu hep tartışma konusu olmuş;insanlarındoğru olarak kabul ettikleri bilgi,ya akli çıkarımlara bağlı ya da kendi menfaatlerine (hevâ) uygun bilgilerden/verilerden oluşmuştur. Ancak durum hiç de görüldüğü gibi değildir;çünkü doğru, kişilere ve anlayışlara göre değişmemelidir.

 

Tecrübe: Tecrübe insanoğlunun ortak kazanımlarıdır. Tecrübe birçok deneyimin sonucunda ortaya çıkar ve toplam doğru bilginin sonuçlarıdır. İnsanlığın oluşturduğu bir doğrunun, ‘’doğru bilgi’’ olabilmesi için mutlaka tecrübe edilmiş  olması gerekir. Tecrübe edilmemiş doğruluk iddaları teoriden öteye geçemez.

İrade: İnsanlığa adım attıran, onu yoğuran ve olgunlaştıran,insanın içindeki iradedir. İrade bir demirci ustasının elindeki çekiç gibidir. Çekiç, akkor haline gelmiş demire uygulandığında sonuç verir. Bu anlamda irade en güçlü şekillendirici ve itici güçtür. Doğrunun ortaya çıkmasında en önemli etmenlerden birisidir. İrade olmazsa doğruya ulaşmada söz konusu olamaz..

DOĞRU NEDİR?

İçerisinde, parçadan bütüne eğrilik, uyumsuzluk ve çelişki olmayandır. Kişiye ve kurumlara göre değişmeyendir. Biçim ve içerik açısından da bir uyumsuzluk ve tutarsızlık yoktur. Uzun araştırma, gözlem ve tecrübeyi içerisinde barındırmalıdır. Farklı açılardan sağlama yapıldığında da aynı sonuca ulaşılmalıdır.

Doğru, gerçektir;ancak her gerçek doğru değildir. Doğru, dengeli olmak zorundadır. Ancak her dengeli olanda doğru değildir! Doğru hislerden ve duygulardan ve kişisel kanaatlardan uzak olmalıdır. Her doğru, hakikat (yani dinî) olmayabilir. Ancak her hakikat doğrudur. Çünkü hakikat, ilahi doğrular ve gerçeklerdir.

Doğruyla ilgili Rabbimiz (azze ve celle) Kitabullah’ın da bizlere şunları söyler:

Ey iman edenler Allah’tan sakının ve sözü doğru olarak söyleyin.

Ki O amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın... (Ahzab / 70-71)

Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar, onların üzerine melekler iner (ve der ki:) “Korkmayın ve hüzne kapılmayın, sizevaadolunancennete sevinin.”    (Fussilet / 30)

De ki: “Herkes kendi yaratılışına (mizacına/yapısına) göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir.” (İsra / 84)

Ey Ademoğulları, içinizden size ayetlerimizi haber veren elçiler geldiğinde, kim sakınır ve (kendisini) düzeltirse işte onlar için korku yoktur, onlar mahsun olmayacaktır. (Araf / 35)

Doğru olmak, Rahman’ın kullarında görmek istediği en önemli haslettir. Çünkü doğruluk gibi bir temel olmazsa üzerinde yükselen İslam binasıda doğru olamayacaktır. Ancak insan her nedense şartlara ve ortamlara göre hareket etmeyi, zikzaklar yapmayı sever. Ancak bu onun apaçık bir ziyanı ve fitnesidir. Yukarıdaki ayetlerde Rahman “Herkes kendi yaratılışına (mizacına) göre hareket eder.’’ derken işte bunu kastediyor. Fıtratı doğrulara göre hareket eden kazanır, hevasına ve keyfine göre hareket eden kaybeder.

İnsan neden doğru hareket edemez?

1)  Doğru bilgisi yoktur, doğruya ulaşmamıştır. (Karşılaşmadığı yada aramadığı için.)

2)  Duygusal yada hissi hareket etmedeki ısrarcılıktan dolayı.

3)  Uzun vadeli yapılan başka hesaplardan dolayı.

4)  Başkasının hatırı, kendi kişisel menfaatleri yada hevasından dolayı.

Doğru olmayı ve doğruyu bulmayı engelleyen faktörler nelerdir?

1)  Doğruyu bulmaya/aramaya ilginin ve isteğin olmayışı.

2)  Bağlı bulunduğu çevre; yaşanılan ortamın tesirinde kalınması.

3)  Bu zamana kadar edinilen kültür ve kişisel kanaatlerin baskın olması.

4)  Karşılaştığı bilgileri sorgulama ve sağlama yapma kaygısı ve yeteneğinin  olmaması.

5)  Kişide mukayese, muhasebe ve muhakeme yeteneğinin ve yönelişinin az olması.

6)  Kişide dürüstlük ilkesinin zayıf olması.

7)  Yüzü vahye tam dönük olmamış olmak ve kişisel marazlar.

Buraya kadar aklın ve doğrunun öz bir tanımını yapmış olduk. Düşünmenin doğru yapılabilmesi için, aklın ve doğrunun iyi tanımlanmış olması gerekir. Çünkü insanlar arasındaki doğru düşünme farkları, kişilerin durdukları yerlerin, anlayışlarının ve görmek istediklerinin farklılığından kaynaklanır. Yani objeye herkes kendi durduğu yerden bakar ve oradan görülebilecek kadarını görür. Kendini merkeze koyma hastalığı insanın içine yerleştirilmiş temel bir fitnedir ve imtihanın özü buradadır.

Düşünmek insan için en erdemli ve en onurlu bir eylemdir. Akıl ve beyin düşünerek hareket ettiğinde ancak görevini yapmış olur. Düşünen beyingelişen beyindir, düşünmeyen ise durağan ve küçülen beyindir. Artık zamanla donuklaşır ve kapanır. İnsanlar bu kadar önemli olan bu insanî ve fıtrîeylemden  soğutulmuş ve uzaklaştırılmıştır.

Sonuçta zihni kapalı bir toplum oluşturulmuştur Kendi kişisel çıkarları için günlerce sabahlara kadar düşünen insanlar, Rahman’ın istediği gibi düşünülmesi istendiğinde bundan uzak durmuşlardır. Bunu anlamak çok zordur. Halbuki Rahman Kitabullah’ında tam 800 kez düşünmekten bahsetmiş bunu insanlardan istemiştir. Ancak insan bundan hoşlanmamıştır.Çünkü kolaycılık işimize gelmiş ve içimize işlemiştir.

Herşeyin bir usulü olduğu gibi düşünmeninde bir usulü (yolu) vardır.

Aşağıda düşünmenin yollarını açıklamaya çalışacağız.

 

Düşünmenin yolları

1)  Dikkatli olmalı, gaflette  ve gözü kapalı olmamalı

2)  İlgili, meraklı ve biraz da görmeye yatkın olmalı

3)  Soru sorma, sorgulama ve algılama yeteneği kişide oluşmalı

3)  Temiz ölçüp biçebilme arzusu ve kabiliyeti olmalı

4)  Benzerlikleri karşılaştırma, ayrıştırabilme yeteneğine sahip olmalı

5)  Sebep sonuç ilişkisini kurabilme yeteneği gelişmiş olmalı

Düşünmenin yöntemini iyi bilen bir kimse yolun sonunda bazı sonuçlara ulaşır.

Bu sonuçlar ise,  insanın erdem ve fazilette olgunlaşmasıdır.

Düşünmenin bize yaptığı katkılar 

1)  Anlayabilmeve kavrayabilme yeteneği kazandırır,

2)  Zihninin açılmasını ve yoğunlaşmasını sağlar,

3)  Konularda derinleşme ve genişleme imkanı verir,

4)  Benzerlikleri  karşılaştırma ve ayrıştırabilme kabiliyetinin ortaya çıkmasını sağlar,

5)  Hikmete, illete, hedefe ve rızaya ulaşma imkanı verir

Düşünmeyen insanın zihni kapalıdır.

Düşünmeyen toplumlarında zihni kapalıdır.

Zihni kapalı toplumlar her zaman idare edilen (yönlendirilen) toplumlardır.

Biziminsanımızın  maalesef yüzyıllardır zihni kapanmıştır.

Tüm sorunların kaynağıda aslında buradadır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, akleden kalb ile düşünmek insanı hakikate ve hikmete ulaştırır. Hikmet ise insanı marifetullaha, marifetullah da insanı sonuçta muhabbetullaha ulaştırır.

Muhabbetullah ise iman eden bir insanın varabileceği çok üst bir seviyedir.

Akleden kalb ile düşünebilen, hikmetle bakabilen, derinleşen ve sonuçta

Allah (c.c.)’a bakarak yaşayabilen, zihni açık bir toplum olabilmemiz dileğiyle…

[email protected]