DİNLEME AHLAKI 2
"Ey insanlar! Bir örnek veriyor, şimdi onu dinleyin: Allah’ın dışında yalvarıp yakardıklarınız o varlıkların hiç biri, asla bir sinek bile yaratamazlar; bu iş için hepsi bir araya toplansa dahi..." (Hac, 22/73)

04/07/2011 - 14:35

 d- Dinlemek, ciddiye almaktır

İnsan bir şeyi, bir kimseyi dikkatlice, can kulağı ile dinliyorsas, onu ciddiye alıyor demektir. Dinlediğine aldırıyor demektir.  Dinlenilen şeyi ciddiye almak, onunla ilgilenmeyi gerektirir.

Doğru sözlü birisi (veya bir haber kaynağı) diyor ki, falanca yol heyelan sebebiyle kapalı. Sürücülerin falanca yolu takip etmesi gerekir. O yolun ne zaman trafiğe açılacağı belli değil. Bu haberi ciddiye almayanlar o istikamete doğru giderler ve belki de lüzumsuz zorluklarla karşılaşırlar.

Kur’an’ı işitmek veya dinlemek; ona bütün bir yürekle kulak verme, onun haberlerini, uyarılarını, müjdelerini ve hükümlerini ciddiye almaktır. Daha doğrusu gereğini yapmaktır.

“Ey insanlar! Bir örnek veriyor, şimdi onu dinleyin: Allah’ın dışında yalvarıp yakardıklarınız o varlıkların hiç biri, asla bir sinek bile yaratamazlar; bu iş için hepsi bir araya toplansa dahi...” (Hac, 22/73)

Zaten onun çağrılarına ancak onu can kulağı ile dinleyenler, onun çağrısını ciddiye alanlar, onun davetinin arkasında yatan gerçeği kavrayanlar cevap verebilirler.

“Unutma ki, yalnızca [bütün kalpleriyle] kulak verenler, bir çağrıya cevap verebilirler; [kalben] ölmüş olanlara gelince, [yalnız] Allah onları diriltebilir, sonra da hepsi O'na döneceklerdir.”  (En’am, 6/36)

“ve ne de yaşayan ile [kalben] ölmüş bulunan. Şüphen olmasın ki [ey Muhammed,] Allah dilediğine işittirir, halbuki sen mezarlardaki [ölüler gibi kalben ölmüş]lere işittiremezsin:” (Fatır, 35/22)

Yarın Allah (cc) ölüleri diriltir. Bugün duymayanlar yarın duyarlar, bugün iman etmiyenler yarın gerçeği görürler, bugün duymayan kulaklar yarın elbette gereği gibi dinlkerler. Sonra da duyan duymayan, iman eden etmeyen hepsi Allah'a döndürülürler.

Ölü gibi duygusu olmayan, işitmek istemiyenler, Allah'ın bu kadar açık âyetlerini hiçe saydılar. Halbuki yerde ve gökte yerleşmiş olan Allah’ın varlığının belgelerini (ayetleri),  gökten su indirilmesindeki hikmeti, gece ile gündüzün peşpeşe gelmesindeki sebebi,  azgın kavimlerin cezalandırılmasındaki ibreti,  ancak işiten ve işittiğini kavrayanlar anlayabilir. (Yunus, 10/67.  Nahl, 16/65. Rum, 30/23. Secde, 33/26)

Burada bu gerçekleri haber veren Kur’an’ın davetine kulak verme, dinleme ve anlamaya dikkat çekiliyor, bütün bunların ciddiye alınması gerektiğinin altı çiziliyor.

 

e-Dinlememek, aklını kullanmamaktır

Hayati öneme sahip bir haberi veya uyarıyı dinlememek, ciddiye almamak aklı kulanmamaktır. Kişi bir tehlikeyi sezer, ona karşı tedbir alır. Bir faydayı sezer ve ondan yararlanmak için gereken çalışmayı yapar. Bir görevi üslenir, görevini yerine getirmeye çalışır. Bir sorumluluğun altına girer, gerekeni yapmaya çaba gösterir. Ancak aklını kullanmayanlar bunları ciddiye almaz. Bu gibi konularda gevşek davranırlar.

Kur’an, kendi davetine karşı duyarsız kalanları sağır olmakla niteliyor. Onlar, maddi sesleri duymayanlar gibi, ilahi daveti  işitmeye ve gereğini yapmaya yanaşmazlar. 

“[Bunun içindir ki] ey imana erişenler, Allah'a ve O'nun Elçisi'ne karşı duyarlık, bağlılık gösterin; ve artık [O'nun mesajını] işitmiş bulunduğunuz halde O'ndan yüz çevirmeyin.

Ve (böylece) dinleyip kulak asmadıkları halde, “İşittik” diyenler gibi olmayın.

İyi bilin ki Allah katında canlıların en zararlısı aklını kullanmayan (gerçek) sağırlar ve dilsizlerdir.

Çünkü, Allah eğer onlarda iyi bir hal görseydi onların mutlaka duyup işitmelerini sağlardı; kaldı ki, onların (hakkı) duyup işitmelerini sağlasaydı, onlar o dikbaşlı tavırları içinde kuşkusuz yine yüz çevirirlerdi.” (Enfal, 8/20-23)

Bu hüküm, Kur’an'ın mesajından haberdar olduğu, onu anlayıp kavradığı halde ona aldırmayan herkesle ilgili görünmektedir.

Bazılarının durumu duyuların iptal edildiği hipnoz haline benzer. Hipnotize edilmiş gibi, duyuları olduğu halde bunlar işlevsiz kalırlar, görevlerini yapamazlar. Kur’an’ın davetine karşı duyarsız olanların durumu da böyledir. İşititkleri halde dinlemezler, duydukları halde kulak asmazlar, işitiyormuş gibi yaparlar ama can kulağı ile dinlemezler, bakarlar ama görmezler. Artık kendilerine gelemezler, tamamen sersem, şaşkındırlar. Şu halde yolu nerede bulacaklar?

“(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar (Hakk'a) dönmezler.” (Bekara, 2/18, 171)

Peygamber bütün insanları Allah’ın gönderdiği vahiyle uyarıp müjdeliyor. Ancak sağır olanlar, aklını kullanmayanlar bu çağrıyı duymazlar, bu davete aldırmazlar. (Enbiya, 21/45) Demek oluyor ki bu gibi insanlar aklıllarını kullanmıyorlar. Basiretleri bağlı,  düşünceleri kıt, kulakları asıl işlevini yapmıyor.

“Zira kulak oldur ki Hakk’ı duya, Hakkın sesini işite, Hakkın çağrısına cevap vere ve dinlediğini anlaya...”

Çevresinde olup biteni anlamak hem akıl işidir, hem yürek işidir.

“Peki, yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, orada olup biteni kalpleri kavrasın ve kulakları işitsin?  Ne var ki, onlarda kör olan gözler değil; kör olan, göğüslerdeki kalpler!” (Hac, 22/46)

Bunlar akıllarını kullansalardı, yeryüzünde olup biteni kavrayacak kalpleri, işitecek kulakları, teslim olacak iradeleri, boyun eğecek anlayışları olurdu. Meseleyi anlarlardı, gereğini yaparlardı.

Bu da onların dinleme ahlakına sahip olduklarını gösterir.

“Bütün bu olanlardan sonra siz, onların size inanmalarını mı bekliyorsunuz? Oysa onlardan bir çoğu Allah’ın kelamını işitip ne demek istediklerini kavradıkları halde, bile bile tahrif ediyorlar.” (Bakara, 2/75)

 

e- İşitip karşı gelmek, ciddi bir hatadır

Dinleme ahlakının bir gereği de işitilen şeyi kabul edip benimsemektir. Arkasından da gerekeni yapmaktır. “Söz dinlemek” Türkçe’de bunu anlatır. Şu çocuk söz dinlemiyor demek, onun itaatsizliğini anlatır. Kur’an’ın “dinleyin” dediği şey de budur. Bu kafadaki kulakla bir sesi duymak, işitmek değil, kulakla işitilen şeyi akılla anlamak, yürekle bağlanmak, gereğiyle amel etmektir.

Allah (cc) şöyle emrediyor:

“Allah'ın size olan nimetini ve “İşittik ve itaat ettik” diyerek Ona verdiğiniz sözü hatırlayın. Allah'tan sakının. Çünkü Allah gönüllerde saklı olanı bilir.”  (Maide, 5/7)

Allah (cc) bir zamanlar İsrailoğullarına; “Size emanet ettiğimiz şeye [bütün] gücünüzle sarılın ve ona kulak verin!” diyerek onlardan kesin bir söz almıştı. Ancak onların bir kısmı uyarılara rağmen; “İşittik, ama itaat etmiyoruz!” dediler. (Bekara, 2/93)

“Yahudi itikadına mensup olanların bir kısmı, [vahyedilmiş] sözlerin anlamını çarpıtırlar; sözleri asıl bağlamından kopararak, [şimdi yaptıkları gibi] “İşittik ama karşı çıkıyoruz!” ve “Dinleyin ama kulak asmayın!” ve “Asıl sen biz[im sözümüz]e kulak ver [ey Muhammed]!” derler…“ (Nisa, 4/46)

Yahudilerin kendi adamlarına yönelttikleri “kulak vermeden dinleyin” şeklindeki hitabın tarzı, onların hem kendi kutsal metinlerine hem de Kur’an'ın mesajına karşı tavırlarını göstermektedir.

 Onlar kendi adamlarına “Kur’an’ı dinliyormuş yapın am kulak asmayın” fısıldadıkları gibi, üstelik Peygambere karşı bilgiçlik taslayıp asıl “Sen bize kulak ver” derler. Bununla “Kalplerimiz zaten bilgi ile doludur” (Bekara, 2/88) şeklinde iddialarına, kendilerinin doğru yolda olduklarına işaret ederler. (M. Esed, Meal, s:147)

 Dinliyormuş gibi yapmakla, işittikten sonra aldırmamak arasında fark olmasa gerek. İkisi de samimiyete, ciddiyete, dinleme ahlakına aykırıdır.

Halbuki imanında samimi olanların tavrı başka türlüdür: “İşittik ve itaat ettik. Bize mağfiret et ey Rabbimiz, zira bütün yolculukların varış yeri Sensin!” (Bekara, 2/285)

İman edenler “dinledik ve itaat ettik, Hak'tan gelene kulak verdik, iyice dinledik ve anladık; kerhen değil, kendi rızamızla, seve seve söz tuttuk, emre uyduk. Affını niyaz ederiz ey Rabbimiz! Ne kadar itaat edersek edelim yine de kusurumuz çok. Hele nefse doğan, içe dolan duygu ve düşüncelerden kurtuluş yok. “Akibet varılacak yer, son durak ancak sensin.” Senden geldiğimiz gibi, dönüp dolaşıp yine sana geleceğiz. Ölüm, ahiret, yeniden diriliş, bunların hepsi hak ve gerçektir ya Rabbi! Öldükten sonra dönüp sana varılacak, sana hesap verilecek, sen de dilediğine mağfiret ihsan edip, dilediğine azap edeceksin; işte biz şimdiden sana sığınıyoruz ve senin bağışlamanı diliyoruz.” (Elmalılı, Tefsir, 2/273)

 

(Devamı var)

 

Hüseyin K. Ece  26.6.2011  Hollanda