Okuma olgusu: Kitap okuyalım da, ne okuyalım? Nasıl okuyalım? Ya da nereden başlayalım? Söze kitap nedir sorusuna cevap vererek başlayalım. Kitap kelimesi, Arapça’da, bir şeyi diğerine birleştirmek anlamına gelen ‘ketebe’ fiili türemiştir. (Mu’cemu Mekayîsi’l-Lüğa, İbni Faris, s: 885) ‘Ketebe’ fiili bir harfi diğerine yazı ile veya söz ile bağlamak, yazı yazmak, hükmetmek, takdir etmek ve farz kılmak anlamlarına gelir. (R. Isfehânî, el-Müfredât, 638) Kitap, bilinen manasıyla, bir düzen içerisinde bir araya getirilen sözler toplamı anlamına gelir. Çoğulu ‘kütüb’ ve ‘kütb’dür. (el-Cevherî, el-Sıhah, 1/212) Sözlerin birbirine bağlanması olduğuna göre bunun yazılı olması gerekmez. Ancak ‘kitap’ denilince genellikle yazılı şeyler akla gelir.
Türkçe sözlük kitab’ı şöyle tanımlıyor: “Ciltli veya ciltsiz olarak bir araya getirilmiş, basılı veya yazılı kağıt yaprakların bütünü, herhangi bir konuda yazılmış eser.” (TDK Türkçe Sözlük, s: 878) İslâmî düşüncede ‘kitap’; genelde vahy ve vahy yoluyla peygamberlere indirilmiş her şey, özelde de Hz. Peygambere indirilmiş son vahy olan Kur’an anlamına gelir. Mademki kitap sözlerin bir düzen içerisinde biraraya getirilmesidir; öyleyse bunun anlamlı olması gerekir. Her bir kitap kelimelerden meydana gelir. Kelime ise muhatap üzerinde etki ve iz bırakan bir şeydir. Bu etkinin olumlu olması gerekir, ya da beklenir. Buradan hareketle, bir eserin ‘kitap’ ünvanı alabilmesi için onun okuyucu üzerinde olumlu bir iz bırakması esastır denilebilir. Onun kelimelerinin düzenli, etkileyici, kalbe ve ruha, akla ve yeteneğe katkı sağlayacak şekilde olması gerekir.
Burada zımnen hangi kitaplar okunmalı sorusuna da cevap bulmak da mümkün. Hangi kitabı nasıl okumalı sorusu biraz da okumaya nereden ve ne adına başlamalıdır sorusuyla ilgilidir. Ortada bir kitap varsa okuma da söz konusudur. Çünkü kitaplar okunmak içindir. Ama, bir kitabı niçin okuyalım? Hangi amaca ulaşmak, hangi faydayı elde etmek için okuyalım? Okuduğumuz kitap kapasitemize ne katacak, bizi nereye götürecek? “Okumaktan mani ne, Kişi Hakkı bilmektir Çün okudun bilemedin, Ha bir kuru emektir” diyen Yunus Emre’ye kulak vermekte fayda var. Okuduktan sonra Hak bilinmiyor, hakikate ulaşılamıyorsa, bu okuma çabası emek israfıdır ona göre.
İnsan okuduğunu hangi imkânlarla anlar? Bu imkânlar nereden gelmektedir? Okuyan bir kimse, okuduğu şeyi anlamayı kendisine nasip edeni tanımıyorsa, o okuma işe yaramaz, dünyalık ve derinliksiz bir okumadır. Belki böyle bir okuma insana bazı bilgileri kazandırabilir, ama hikmete ulaştırmaz. Kabul etmek gerekir ki, hayat bir hikmet arayışıdır. Bu arayışı kaybedenler, hiç bir şey bulamayanlardır. İşin daha da hazin tarafı, hikmetten soyutlanmış bir hayat biyolojik olarak devam eden bir hayattır.
Kitap okumayı herkes tavsiye edebilir. Doğrudur da. İnsan okumadıktan sonra bir yerlere gelemez. Merak edilen sorulara ancak okumakla cevap bulunabilir. İnsan, hayat ve kâinat hakkında kafalarda oluşan sorulara okumakla cevap aranabilir. Bu uzun hayat yolculuğuna ancak okumakla yola çıkılır, okumakla yol bulunur, okumakla hedefe doğru emin adımlarla gidilir. Ancak insanların yazdıklarını okumadan önce ilâhî kitaplara bakmak gerekiyor. Onlarla birlikte okunmalı. Onlardan alınan ruh ve bilinçle okunmalı. Onların ilham ettiği anlayış ve bakış açısıyla okumalı. Esasen insan ürünü kitapları ancak ilâhî kitaplara aşina olanlar hakkıyla değerlendirir. Faydalı mı, zararlı mı? Okumaya değer mi? Okunduğu zaman neler alınabilir? Bu ölçülere sahip olmayanlar durumu, gece karanlığında odun toplayanların haline benzer. Ne topladıklarının farkında olmazlar. Ya da insanların yazdıklarını bu ilâhî kitapları daha iyi anlamak için okuruz. Bu bağlamda, “Bütün kitaplar o bir tek Kitab’ı anlamak içindir” diyene katılmamak elde değil. Öncelikle okunması gereken ve okurken kendileriyle asla ilişkiyi kesmememiz gereken üç kitaptan bahsedelim.
Üç Kitap: “Yaratan Allah adına okumayı” İslâmî davetin başına koyan Kur’an, insanın önüne okunmak üzere üç ayrı ‘kitap’ sunuyor: 1-Kâinat (evren) kitabı, 2-Vahy kitabı, yani Kur’an, 3- İnsan kitabı. Bu üç kitabın okunması demek, Hakka ve Hakikate ulaşmak demektir. Her üç kitap’ta da Allah’ın âyetleri mevcuttur. Âlemlerin Rabbi Allah bu her üç kitaba âyetlerini yerleştirmiş, insanın anlayışına, idrakine ve tefekkürüne bırakmıştır. Bu kitaplardaki âyetleri okuyanlar; anlarlar. Anlayanlar ikrar ederler. İkrar da insanı gereğini yapmaya götürür. İnsanın önüne bu olağanüstü kitapları takdim eden Kur’an, bu kitapların nasıl okunacağını, nasıl anlaşılacağını, okumanın nereye varması gerektiğini de öğretmektedir. “Oku Yaratan Rabbin adına; O insanı sevgi ve alakadan yarattı. Oku Zira Rabbin sonsuz kerem sahibidir; O insana (bilgiyi) kalemle (kaydetmeyi) öğretti, O insana bilmediklerini öğretti.” (96/Alak,1-5)
Okuma öncelikle Allah adına olmalı. İnsana her türlü keremi, şeref ve üstünlüğü veren Allah ona daha fazla ikramda bulunmak istemektedir. Bu ikramlardan biri de okuma/bilme/bilgiyi kullanmadır. İnsan hem kalemle öğrenecek, hem de bilgiyi kalemle koruma altına alacak. Kitap okuma olayı, bu üç ayrı gibi duran ama aslında birbiriyle bağlantısı olan kitapları anlamayla ilgilidir. Bu üç kitabı anlamak için, besmele başlamak, besmele ile devam etmek, besmele ile onların âyetleri üzerinde düşünmek gerekir.
Âyetler: Âyet kelimesi kişiyi hedefe götüren alâmet, iz, nişan anlamlarına da gelir. Âyetlerin izlerini takip edenler menzile varabilir, hedefe ulaşabilirler. Âyetler aynı zamanda Allah’ın varlığının delilleridir. Her bir âyet –nerede olursa olsun- okuyucuyu, daha doğrusu Allah adına okuyanı Rabbine götürür. Hakikate ulaştırır. “Bu bildirdiklerimiz, sana ilettiğimiz âyetlerden ve hikmet yüklü haberlerdendir.” (3/Âli İmran, 58) “Karanın ve denizin zifiri karanlığında onlara bakıp yolunuzu bulabilesiniz diye yıldızları sizin için var eden O'dur: Gerçek şu ki, Biz bu âyetleri kavrama yeteneği olan insanlara açık ve anlaşılır kılıyoruz!” (6/En’am, 97) Allah’ın âyetleri iki tanedir: Kavlî âyetler, kevnî âyetler. Şu âyette buna işaret edilmektedir: “Zamanı geldiğinde insana âyetlerimizi [evrenin] uçsuz bucaksız ufuklarında ve kendi öz benliklerinde [bulduklarıyla] tam olarak anlatacağız ki bu [vahy]in tartışılmaz bir gerçek olduğu, apaçık ortaya çıksın. Rabbinin her şeye tanık olduğu[nu bilmeleri onlara] hâlâ yetmez mi?” (41/ Fussilet, 53)
Kavlî âyetler; Kavl söz, kelâm demektir. Allah (cc) mesajını vahy yoluyla insan seviyesine ve idrakine onların anlayacağı dil ile indirir. Bunun son örneği Kur’an’dır. Kur’an Arapça lafızdır, sözdür. Kur’an’da sözlerden, ya da kelimelerden meydana gelen âyetler Allah’ın varlığının en büyük belgesidir. Bu âyetleri derin düşünerek, aklederek, kafa yorarak anlamak amacıyla okuyanlar Allah hakkında marifet sahibi olurlar. Ma’rifet; Allah hakkında gerçek tanımayı ifade eder. Herkes marifetinin derecesi nisbetinde Rabbini idrak eder. Allah’tan gelen vahyi kabul etmeyenlerin O’nu hakkıyla takdir etmeleri mümkün değildir. (6/En’am, 91, 22/Hacc, 74, 39/Zümer, 67) Allah’ın başta Kur’an olmak üzere ilâhî kitaplara koyduğu kavlî âyetler, hem birer hidayet rehberidir, hem de Allah’ın varlığının belgeleri, delilleri ve nişanlarıdır. Şu âyette Allah’ın sözlü âyetlerine işaret vardır. “Nitekim size, âyetlerimi iletmesi, sizi arındırması, vahiy ve hikmeti bildirmesi ve bilmediklerinizi öğretmesi için içinizden bir elçi gönderdik:” (2/Bakara,151; Bir benzeri: 3/Âli İmran, 164, 62/Cuma, 2)
Kevnî âyetler; Tekvin sıfatına sahip olan Allah Teâla, “Kün-Ol” emriyle kâinatı/mükevvenâtı yarattı. Bu yaratılış emri mucibince meydana gelen her bir oluş, bir kevnî âyettir. Yani ‘kün’ emrinin ete kemiğe bürünmüş şeklidir. Biz onları âlem-i mükevvenâtta canlılar ve cansızlar olarak görüyoruz. Kâinat veya mükevvenât, Tekvîn ve kevnî kelimelerinin ‘kün’ emrinin geldiği ‘kâne’ fiilinden türediğini hatırlayalım. Varlık âleminde zerreden kürreye, canlı ve cansız, uzayda ve denizlerde ne varsa, hepsi hem Allah’ın kelimeleri, hem de âyetleridir. İnsanın kendisi bile buna dahildir. Zira varlık âleminde mevcut olan her şey aynı zamanda bir mucizedir, olağanüstüdür. Her şeye gücü yeten bir Yaratıcının eseridir. Kevnî âyetler kâinattadır.
a- Kâinat (evren) kitabı : Allah (cc) evreni ve içindekileri ‘ol’ emriyle yaratmıştır. Allah’ın yarattığı her varlığa bir ‘kelime’ dersek, evren Allah’ın kelimelerinin toplamı olan bir ‘kitap’tır. Kur’an’ın açılmış bir biçimi olan evren içindeki her varlık Allah’ın kelâmı (kelimeleri), yani “Ol” emrinin sonucudur. Sözlükte ‘yaralamak, etki etmek’ anlamına gelen ‘keleme’ fiilinden gelen ‘kelime’; bir anlam ifade eden söz demektir. Her sözün karşıdaki insan üzerinde iyi veya kötü bir etkisi vardır. (Lisânu’l-Arab, klm maddesi)
‘Kelâm’ kelimelerden meydana gelir. Kelime ise bir manaya delâleti olan lafızdır. Kişinin meramını dile getirmesine aracı olur. Kelimenin çoğulu ‘kelim’ veya ‘kelimât’tır. “Kelime, gerek duymanın, gerek görmenin etkisi altında mananın telkini yönlerinden daha geneldir. Meselâ ağızdan çıkan manalı sesler veya kitapta yazılan manalı yazılar kelime olduğu gibi, âleme bir bakıldığı zaman, bakışta seçkinleşen ve gözden gönüle geçip duygu tesiri altında az-çok bir mana telkin eden varlıklar ve görünen yaratıklar da birer kelimedir.” (Elmalılı, H.Y.Tefsir, 2/363)
Öyleyse evrendeki (kâinattaki) her şey Allah’ın “Kün-Ol” emriyle yarattığı ‘kelimeleri’dir. Her bir varlık hem bir âyet olarak, hem bir kelime olarak ibret alan göze, düşünen bir kalbe etki ederler. Biz evrendeki bu kelimelerle Allah’ın varlığını ve yüce kudretini anlarız. Evrendeki ‘kelimeler’ Allah’ın Rabliğinin bir yansımasıdır. Allah’ın ezelí bilgisi, yaratılan bu ‘kelimeler’le ete kemiğe bürünmekte, varlık halinde ortaya çıkmaktadır. Kur’an bunu tekil veya çoğul, bazen de isim ve sıfat tamlaması olarak kırk altı yerde kullanmaktadır. Bu kullanımların çoğu Türkçe’de söz, kelâm, ifade veya lafız dediğimiz anlamdadır.
Allah’ın kullarına yönelik emirleri veya bazı mucizelerin olmasını gerektiren emirleri ‘kelime’ kalıbı ile ifade edilmiştir. (2/Bakara, 124, 10/Yunus, 81-82 gibi.) Hiç kimsenin değiştirmeye güç yetiremeyeceği Allah’ın hükümlerine de ‘kelime’ denilmektedir. (6/En’ma, 34, 10/Yunus, 64, 17/Kehf, 27) Kur’an üç yerde Hz. İsa için “Allah’tan bir kelime’ diye söz etmektedir. “Allah katında İsa’nın durumu Âdem’in durumu gibidir. Allah onu toprak türünden yarattı, ardından ona “ol” dedi; o da oluş sürecine girdi.” (3/Âli İmran, 59, Ayrıca bak. Âli İmran 45. 3/Nisa, 171) Çünkü o, Allah’ın “Kün-Ol” emrinin neticesinde mucizevî bir şekilde yaratılmıştır. “Gökleri ve yeri yoktan, eşsiz ve benzersiz yaratan O’dur. Bir işin olmasını murad ettiğinde, ona sadece “Ol” der ve o da hemen oluverir.” (2/Bakara, 117. Bir benzeri: 6/En’am, 73. 36/Yâsîn, 82. 16/Nahl,40) Şu âyetteki ‘Allah’ın kelimeleri’ni varlık âlemindeki Allah’ın âyetleri olarak anlamak mümkündür: “Ve eğer dünyanın tüm ağaçları kalem olsa denizleri de mürekkep, buna yedi deniz daha eklense, Allah’ın kelimeleri yine tükenmez: Çünkü Allah’tır her işinde mükemmel olan, her hükmünde tam sabet kaydeden.” (31/Lokman, 27. Bir benzeri: 18/Kehf, 109) “Yazılı olan ve olmayanıyla birlikte bütün yaratılmışlar evreni Allah’ın âyetlerdir. Bu muhteşem âyet, çok küçük bir kısmından haberdar olduğumuz bu evrenin tamamını bilme iddiasının ne kadar yersiz olduğunu söyler. Bu da tabiatın bitmez tükenmez bir bilgi hazinesi olarak, keşfedilmeyi beklediğinin de zımnen ifadesidir.” (M. İslâmoğlu, Meâl Tefsir, s: 813)
Kur’an kâinattaki âyetlerden bazı örnekler veriyor. Ya da insanlara düşünmeleri için hatırlatmada bulunuyor: Bereketli topraktan ekinin fışkırması; (7/A’raf, 58) Bitkileri besleyen yağmurun yağması, yeryüzünün bununla adetâ süslenmesi; (10/Yunus, 24) Göklerin ve yerin yaratılması, renklerin ve dillerinizin farklı olması, insanın uyuması ve bazı yeteneklere sahip olması; (30/Rûm, 22-23) Güneşi, ayın ve yıldızların yaratılması, faydalarının insanın emrine verilmesi; (16/Nahl, 12) Yeryüzünün insan için beşik gibi yapılması, insanın orada yol bulup gitmesi, hem insanlar hem de hayvanlar için beslenme kaynaklarının var edilmesi; (20/Tâhâ, 53-54) Gecenin dinlenme zamanı yapılması, insanın yararına gündüzün aydınlık yapılması; (27/Neml, 83) “Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün birbirini izlemesinde derin kavrayış sahipleri için alınacak dersler vardır.” (3/Âli İmran, 190)
Allah (cc), tarih boyunca gönderdiği elçilerle, insanların bu kainat kitabındaki ve sayfalar halinde gönderdiği ilâhî kitaptaki âyetleri okumalarını ve onların gereği ile amel etmelerini istemiştir. Allah’ın evren kitabında yarattığı âyetlerle, ilâhî kitaplardaki âyetler arasında fazla bir fark yoktur. İman etmekle Allah’tan aldığı bir “nûr” ile (6/En’am,122) yürüyen, bakan, düşünen kâinata farklı bakacaktır. İbret gözüne ve basirete sahip bir kimse varlığa baktığı zaman farklı şeyler görecektir. Böyle bir kimse bir çiçeğe, bir kuşa, bir tomurcuğa, bir yaprağa, suyun akışına, ateşin yakışına, ayın ışığına, Güneşin doğuşuna, karıncaya, deveye, arıya, balığa, göğe ve yere, âlemde mevcut olan bütün tabiat kanunlarına baktığı zaman Allah’ın büyüklüğünün izlerini bulacaktır. Kur’an’dan aldığı iman nuruyla bakan kâinat kitabını Kur’an okuyor gibi okuyacaktır. Besmele ile okuyacaktır, Rabbini hissederek okuyacaktır.
Kainat (evren) ve onun içindekiler işte bu ilâhî kitabın açılmış şeklidir. Evren o kitabın sayfalarıdır. Gazetelerde yayınlanan şu haber üzerine düşünmemiz gerekir : “Uzayda yaşadığı olağanüstü tecrübeleri Cihan Haber Ajansı'na anlatan Kazakistanlı astronot Talgat Musabayev'in en dikkat çekici vurgusu "Astronotlar arasında ateist bulunamaz." oldu. 1994'te başlayan ilk uzay yolculuğunu aktaran Musabayev, gördükleri ve yaşadıkları karşısında "Allahu Ekber" diye haykırmaktan kendisini alıkoyamadığını belirtiyor. Sovyet döneminde doğup büyüdüğünü söyleyen Kazak astronot, "Ateist toplumlarda yetişen insanlar gaybi olaylara pek inanmazlar. Ancak uzayda iken yaşadığım birkaç olay beni şu noktaya getirdi: Uzay, insanoğluna en ikna edici bir yer ve önemli manevî ders vermektedir." diyor. Musabayev, uzaya uçtuğu her seferde, Kur'an-ı Kerim'i yanında götürdüğünün de altını çiziyor.” (Gazeteler, 14.02.2010) Kalp gözü olan uzayda da görmesi gerekeni görür, sivrisineğe bakarken de. Ama yüreği mühürlü kimselerin gözüne en büyük mucizeyi dayasanız, bu nedir der.
b- Vahy kitabı; Kur’an: Allah’’ın âyetleri (kelimeler) Kelâm’ı, yani Kur’an’ı oluştururlar. Vahy anlamında kullanılan ‘kitap’ bir tanedir ve bütün peygamberlere aynı vahy gelmiştir. Kur’an, Allah’ın gönderdiği mesajlara, vahye ve onun aracılığı ile gerçekleştirdiği mucizelere de “Allah’ın kelimesi” demektedir. (7/A’raf,158) “... Söz konusu âyetlerin kelimelerdeki tezahürü olan bu vahyin sözel imkanlarının da tüketilmeyecek kadar zengin ve büyük oluşuna delâlet eder. Bu mucizevî gerçek, vahyi anlama çabasına giren her samimi muhatap tarafından fark edilecektir. Kur’an vahyinin hâlâ indiği gün gibi hayatı inşa eden aktif ve müdahil bir özne olması bu özelliğinden kaynaklanır.” (M. İslâmoğlu, Meâl Tefsir, s: 813) Kur’an’ın indirilme sebebi, Allah’ın insanlara ne indirdiğinin bilinmesidir. “(Peygamberler) apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik.” (16/Nahl,64) “Biz bu Kitab'ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.” (16/Nahl, 64) Kur’an’ın sûreleri meydana getiren cümlelerine ‘âyet’ denilmektedir. Bu âyetler Allah’ın Rabliğinin izleridir, belgeleridir. Kitabı anlamak için işe bu âyetleri anlamaktan başlamak gerekir. Bu âyetler üzerinde tefekkür edenler, derinlemesine düşünenler gerçeğe ulaşırlar, Allah’ın büyüklüğünü anlarlar. Kur’an’da her bir âyet bu anlamda bir hidayet rehberi ve Allah’ın varlığının delilidir. Kur’an’ın kendisi mucize olduğu gibi, her bir âyet de kendi başına bir mucizedir. Kur’an, Allah’tan geldiği isbat maksadıyla şöyle diyor: “Eğer kulumuz [Muhammed]'e katımızdan safha safha indirdiğimiz vahyin bir kısmından şüphe ediyorsanız o zaman aynı değerde bir sûre getirin (de görelim) ve -eğer dediğiniz doğruysa- Allah'tan başkalarını da size şahitlik etmeleri için çağırın.” (2/Bakara, 23. 10/Yunus, 38. 11 /Hûd, 13)
İnsanın yolunu aydınlatan Kur’an’ın bir adı da ‘Nur’dur. İşte bu nur olmadan pek çok şeyi yeterince anlamak mümkün değildir. İnsanı, hayatı, evreni, ölüm ve ötesini anlamak, fikirleri, yanlışı-doğruyu, hakkı-batılı iyi değerlendirmek için ona bakmalı. Okuduğumuz kitaplar onu anlamaya yardımcı olmalı ama okuduklarımızı da onun süzgecinden geçirmemiz gerekir. “Böylece Biz âyetlerimizi çok yönlü olarak dile getiriyoruz ki “Sen [bütün bunlardan] iyi ders almışsın!” diyebilsinler ve âyetleri, onları kavrama yeteneğine sahip insanlara açıklayabilelim.” (6/En’am, 105)
Öyleyse Kur’an çok okunmalı ve doğru okunmalı. Derinlemesine anlamak, idrak etmek ve gereğini yapmak üzere okunmalı. Diğer kitapları okuma anahtarını, metodunu ve titizliğini öğrenebilmek için okunmalı. Elimize sağlam ölçüler alabilmek için Kur’an’la ilişki hiç kesilmeden sürmeli.
c- İnsan kitabı : Vahyin okumamız için bize sunduğu üçüncü kitap insandır. Yani keremli kılınan (17/İsra, 70), en güzel bir biçimde yaratılan (95/Tîn, 4), yaygın söyleyişle; eşref-i mahlukât kılınan insan. Allah’ın bir anlamda özel yaratığı. Halife adayı kılınan (2/Bakara, 30), kendisine emânet yüklenilen (34 Ahzab/73), seçme özgürlüğü, yani irade-i cüz’iyye’si olan (76/İnsan, 3. 2/Bakara, 256) üstün varlık. Hazreti insan demeyi hak edecek kadar şerefli kılınan kul.
Allah (cc) insanı özel yarattı, özel yeteneklerle donattı ve özel görevler yükledi. O bu açıdan farklı, üstün ve özel bir görevli. Kur’an onunla ilgili şöyle diyor; “Sizi balçıktan yaratması, O'nun mucizevî işaretlerinden biridir ve (yaratıldıktan) sonra, baktınız ki, birbirinizden farklı insanlar olup çıkmışsınız! O'nun âyetlerinden biri de, sizi cezbeden kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranıza sevgiyi ve şefkati yerleştirmesidir: bunda, kuşkusuz, düşünen insanlar için dersler vardır!” (30/Rûm, 20-21) “Bir canlıdan sizi[n hepinizi] var eden O'dur, ve O [sizin her biriniz için yeryüzünde] bir vade ve [ölümden sonra] bir dinlenme yeri [tayin etmiştir]: Biz bu mesajları hakikati kavrayabilecek insanlar için açık ve anlaşılır kılmaktayız!” (6/En’am, 98) İnsanın yaratılışı mucize, harika ve mükemmel olduğu gibi, ona verilen yetenekler, organlar, organlarının fonksiyonu; hepsi birer mucize, hepsi birer âyettir. İnsanı tıpkı kâinatı okuyor gibi besmele ile okuyan, ona Allah’ın eseri olarak bakan, Allah’ın yüceliğine ulaşır. Çünkü insan da Allah’ın bir âyetlerinden bir âyettir.
İnsanı inceleyen ilim dallarıyla uğraşanların, iman etmeleri için pek çok sebep vardır. İnsanın karmaşık ve mükemmel yapısı karşısında ağzı açık kalan Alexis Carel; “İnsan Bu, Meçhûl” diyebilmiştir. Onca incelemelerine, onca araştırmalarına rağmen insanı yeterince tanıyamaması, yeterince keşfedememiş. Bu aynı zamanda Allah’ın sanatkârlığı karşısında teslim olmaktır. Okumak isteyenler insan kitabını da okumayı unutmasınlar. Arada bir kendilerine ve hemcinslerine derince (basiretle) baksınlar. Çok şey görecekler, çok derin anlamlar keşfedecekler ve çok şey öğrenecekler.
Son söz: İslâm alimlerine göre Kur’an’ın okunmak üzere insanın önüne koyduğu bu üç kitaptan çeşitli ilimler kaynaklanır. Bu ilimler Allah adıyla ve Allah adına okunursa hem insanı doğru yola götürür, hem de insana fayda verir. Kâinattan kaynaklanan ilimler: Biyoloji, zeoloji, fizik, kimya, astronomi vb. Kur’an’dan kaynaklanan ilimler: Tefsir, hadis, fıkıh ve usûlleri, kelâm kıraat, siyer vb. İnsandan kaynaklanan ilimler: Psikoloji, sosyoloji, felsefe, tarih, mantık, anatomi vb.
Hikmet arayıcısı olarak bir yolculukta olan insan, bütün ilimlere bu gözle bakar ve hepsini ilâhî kelimelerin farklı tezahürleri olarak değerlendirir. Okuma eylemine bir de bu taraftan bakmakta fayda var. |