Özgün eğitim
Yeni eğitim öğretim yılının başlamasından dolayı, eğitim üzerine tartışmalar da yoğunluk kazanmış durumda.
19/10/2009 - 13:47

Devletin eğitime dönük tekelci, baskıcı, yasakçı uygulamaları toplumsal gerilimi artırmakta; eğitim sorunlarını da kangrenleştirmektedir. Aklıselim sahibi olan herkesin, bu durumu sorgulaması, itiraz etmesi, en doğal bir görevdir.

Batılı bir düşünür olan Nietzsche`nin şu tespiti, bugün için de geçerlidir: "Büyük devletlerin hükümetleri, insanları kendisine bağlamak, onları korkutmak ve diledikleri işlere sürmek için iki yola başvururlar. Biri kaba bir yol: ordu. Diğeri daha zekice bir yol: okul."

Toplumu tek tipleştiren, düzene uygun kafalar imal eden ve zamanla bu kafaları hiçleştiren, toplumsal mühendislik projelerine duyarsız kalabilir miyiz?

Bu gün "Allah`ı" hesaba katmayan bir eğitim felsefesi, "Kur`an`ı" referans almayan bir ahlak anlayışı, "Peygamber`i" ıskalayan bir terbiye modeli, aydınlanma adına dayatılıyor.

Yanlış eğitim politikaları ile akıllarını, kalplerini ve bütün hayatlarını vahye kapalı tutanların nasıl bir toplumsal çürümeye neden oldukları gözler önünde.

Bize ait olmayan bir dünyanın değerlerine ve ideallerine bağlı kalmanın sonuçlarını görüyoruz. Kültürel şizofreni, toplumsal paranoya, kitleleri ciddi anlamda tehdit ediyor.

Diploma hastası, kariyer budalası, ünvan delisi; ama içi kof kafası boş, ruhu aç ve duyarsız, değersiz, kimliksiz nesiller türüyor.

Bu eğitim sistemi zihinlerdeki soruları cevaplamak yerine, yeni soru ve şüphelerle septik, laik, çarpık beyinler yetiştiriyor. Evet, nesiller şaşkın, şımarık, şartlanmışlık içinde çaresiz. Hayatı tek boyutlu okuyan, fıtrat ve itidalden uzaklaşan kişiler, hayata şaşı bakmaktan kurtulamıyorlar. Bilgi fukarası gençler, hikmet ve marifetten nasipsiz.

Peki bizim görevimiz sadece durum tespitinde bulunup sızlanmak ve şikayetlenmek midir? Tepkimizi ortaya koyarken tedbir almamız da gerekmiyor mu?

Formel eğitimle yaygınlaşan fesada yönelik üzerinde çalışacağımız formüllerimiz olmayacak mı?

Pagan kültürle kirlenen dimağları alternatifsiz eğitim projelerimizle terbiye ve tezkiye edemez miyiz?

Genç nesillerimizi tamamen sistemin eline terketmemiz bir vebal değil midir?

Peki, bu babda ne yapılabilir? Örgün eğitime karşı özgün bir eğitimi nasıl başlatabiliriz?

Sistemin sihrini bozacak, büyüsünü çözecek sahici bir eğitim. Müteal değerlerden beslenecek, ruhun açlığına, kalbin boşluğuna cevap verecek bir muhteva ve mahiyete sahip eğitim çalışması. İrfan, beyan, burhan içeren; hikmet, hakikat, marifet yüklü bir açılım.

İşte görüyoruz; mesnedi uhrevi olmayan tüm eğitim modelleri geri tepiyor.

Ahiret penceresinden bakıp hayatı öylece anlamlandıracak, seküler çıkarlara düşmeden vahyi, gaybi iletişimini güçlendirecek bir eğitim yükümlülüğü altındayız.

Hayatımızda cirit atan batılların, içimize sinen kirlerin ruhumuza sirayet eden çarpıklıkların ve çirkinliklerin, İslam`ın duru ve diri mesajı ile giderilmesi gerekiyor.

İşte bunun için özgün eğitim diyoruz.

Bu amaca yönelik İslami endişesi olan herkesin ve her kesimin; cemaat, cemiyet, vakıf, dernek, dergah, kurum, kuruluş kim varsa, eğitim sorununu öncelemeleri gerekiyor.

Çünkü özgün eğitim dediğimiz konu, ibadi bir sorumluluktur. Bize emanet edilen nesillere karşı ertelenemez bir farizadır.

Bu çerçevede ne yapılabilecekse; ev okulu, aile okulu, yaz okulu, ana okulu, medrese, kurs, yurt, kamp, özel okul, etüt merkezi, dershane, enstitü, akademi, mescit, cami, ev sohbeti, ders halkaları, kültürel çalışmalar, ortak okumalar, sosyal faaliyetler, spor kompleksleri, kır gezileri, seyahat, sürekli güncellenerek, derinlik ve nitelik kazandırılarak sürdürülmelidir.

Her yapı bir okul; her ev bir eğitim ocağı olmalıdır.

Asıl eğitim okul saatleri dışında başlamalıdır. Hayatımızı mektepleştirerek gelecek kuşaklara ciddi bir miras ve oturmuş bir gelenek bırakabiliriz. İnsanlarımız düzenin insafına terkedilmemelidir.

Bu anlamda yakın tarihimizde bizden çok daha ağır şartlarda birçok özgün eğitim ve davet modelleri oluşturulmuştu.

Said-i Nursi, şeflik döneminin o acımasız günlerinde bile zindanları "Medreseyi Yusufiye" kılma başarısını göstermedi mi?

"Zehra Üniversitesi" idealini gösterememiş olsa bile, bugün binlerce ev bu üniversitenin bir şubesi ve sınıfı olarak misyonunu sürdürmüyor mu?

Süleyman Hilmi Tunahan efendi, dikta yönetiminin tüm baskılarına rağmen Kur`an talebelerini geleceğe hazırlamak için nelere katlanmadı? Amele pazarından topladığı bir avuç insana maaşını taksim ediyor; sonra da Haydarpaşa-Adapazarı arasında sefer yapan trenin bir vagonunda dersini veriyordu. Bu ihlasın ve azmin bir bereketi olsa gerek, bu proje, dünyanın dört bir yanında bugün bile yankı bulmaktadır.

Ama tüm bu eğitim faaliyetlerinin daha da nitelik kazandırılarak yaygınlaştırılması gerekmektedir.

MÜSİAD, ASKON, İGİAD gibi kuruluşların gündemine eğitim meselesi mutlaka girmelidir. Yatırımlarını insan-eğitim merkezli alanlara kaydırmaları gerekmektedir. 

Eğitim Bir-Sen, Özgür Eğitim Sen, Şuurlu Öğretmenler Derneği gibi kurumlar, bünyelerindeki eğitimci ordusunu sadece resmi alanlarla sınırlandırmadan, daha sivil hizmet ve faaliyet alanları da açmalıdırlar.

Yüzyıl önce başlayan özgün eğitim çalışmalarının günümüzde yeniden güncellenmesi gerekiyor. Bu eğitimin dili, fıkhı, usulü ve mantığının ihtiyaca göre yenilenmesi gerekmektedir. Bunu yaptığımız zaman çocuklarımızın eğitimi için adres sormak, referans aramak mecburiyetinde kalmayacağız. "Eti senin, kemiği benim" deme sefaletinden kurtulup, ete-kemiğe işleyen bir İslami eğitimin öncüleri olma onurunu yakalamış olacağız.