İmam Tahâvî (rh.a.), “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” akîdesini beyan ettiği, “el-Akîdetu’t-Tahâvîyye” adlı eserinde şöyle der : “İslâm’ın ayağı ancak teslim oluşun ve teslimiyet gösterişin üzerinde sapasağlam durabilir.”
Bu metni şerh eden İmam İbn Ebi’l-İzzel-Hanefî (rh.a.) şunları beyan eder : “Şeyh rahimehullah’ın kullandığı bu ifade, bir çeşit istiaredir. Çünkü bildiğimiz maddî ayak, ancak bir şeyin üzerinde sağlamca durabilir. Yani iki vahyin (Kur’ân ve Sünnetin) nasslarına teslim olup onlara sıkı sıkıya bağlanan, onlara itiraz etmeyen, şahsî görüşünü, aklını ve kıyasını ileri sürerek onlara itiraz etmeyen kimselerin dışındakilerin İslâm’ı sağlam bir şekilde yer etmez.
Buhârî, İmam Muhammed b.Şihâb ez-Zührî rahimehullah’dan şöyle dediğini rivayet etmiştir.
—Risâlet Allah’dandır, Rasule düşen tebliğdir, bize düşen ise teslimiyet göstermektir!” (1) “Bu söz, gerçekten kapsamlı ve faydalıdır.” (2) Hayat nizamımız İslâm’a tam teslimiyet, katıksız imanın gereğidir… İman eden teslim olur. Teslim olan, emredilen gibi yaşamaya gayret eder.
Bu ihlâs ile yaşayana, Allah’ın yardımı ulaşır. Allah’ın yardımı ulaşınca olmazlar, olur hâline gelir ve zorlar kolaylaşır. Böylece imtîhan çok kolay bir şekilde başarılır.
Bu güzel ve başarılı sonuca ermek, Kitab ve Sünnet’e teslim olmak ile gerçekleşir. “Allah’ın Kitabı ve Nebîsinin Sünneti!..” Ümmete bırakılan birbirinden asla ayrılmaz iki miras… Katıksız iman edip sarılan herkesi kurtaran ve Allah’ın rızasına ulaştıran iki kaynak : Kur’an ve Sünnet!.
İmam Mâlik(rh.a.)’e şu rivayet olundu :
Rasulullah(s.a.s.) şöyle buyurdu: “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız sürece, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar: Allah’ın Kitabı ve Nebisinin Sünneti’dir.” (3)
Muvahhid mü’minlerin kulluk vazifesî, Kur’ân ve Sünnet’e, yani İslâm’a teslim olmak ve hayatı, İslâm’a göre düzenlemektir. İslâm’ı hayat hâline getirmek ve hayatı İslâmlaştırmaktır. Kalpler ve ayaklar, İslâm üzerine sabit olunca, İslâm da bu teslimiyet üzere sabit kalır.
Yaşanan ortamın, her şeyi İslâm’a göre düzenlediği ve tam teslimiyet ortaya çıktığı vakit, İslâm’ın vaat ettiği kurtuluş gündeme gelir. İstenen şartlar oluşunca, vaat edilenler yerine getirilir.
Allah Teâlâ’nın Risaleti, Allah’ın vazifeli kıldığı Nebisi, yani Rasulullah Muhammed (s.a.s.) tarafından hakkıyla tebliğ edildi. Buna, bütün Ümmet olarak şahidiz!..Çağların bütününü kuşatıcı ve her problemini çözücü olan İslam, kendisine iman ederek kabul etmiş olan ferd ve toplumları, ideal huzur ve mutluluğa ulaştırmaya yeterlidir…
İslam, hayatın bütününü kuşatıcı ve kendisinden başka hiçbir şeye muhtaç olmayan en mükemmel nizamdır. O’nun, hayatî meselelerle ilgili olan hiçbir şeyi noksan bırakmadığına, Allah’ın verdiği akıl nimetini kullana bilen herkes şahiddir. Allah’ın Kâmil nimeti olan İslâm, kendisine tam teslim olan ferd ve cemiyetleri, olması gereken en ideal huzur saadete kavuşturmuş, maddi ve manevi yönlerini yüceltmiş, köle iken efendi etmiş, fakir iken zenginleştirmiştir. Çünkü Allah katında din olan İslam, Âlemlerin Rabbi Allah tarafından vazedilmiştir. İslâm, yegane Rabbimiz Allah’ın hükümlerini beyan buyurduğu ve benzeri olmayan dindir!..
Kendisinden başka hak din olmayan İslâm, kendisine iman edenleri itaate davet etmektedir. Onun davetine icabet eden mümin Müslümanları, en hayırlı ve en güzel sonuca ulaştırmaktadır. Bu, İslâm’ın değişmez karakteridir. Hangi ferd, hangi toplum, ona teslim olup itaatini istenilen ölçüde ortaya koyacak olursa, bu hayra ve güzelliğe kavuşmayı hakkeder.
Rabbimiz Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerini de (itaat edin). Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu, Allah’a ve Rasulüne döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.” (4)
Siyasetinden ekonomiye, hukukundan eğitimine tüm sosyal kurum ve kuruluşları ile İslâm’a teslim olan bir toplum, izzeti ve şerefi hak eden erdemli bir toplumdur. Bütün hayatî meselelerin çözümünü Allah’a ve Rasulüne (s.a.s.) döndüren, Allah’ı ve Rasulullah (s.a.s)’i hakem kabul edip verilen hükme razı olarak teslim olan Tevhid toplumu, bütün problemlerini hâl etmiş demektir. Allah ve Rasulü (s.a.s.)’i hakem edinen mü’min Müslümanlar, Allah’ın ve Rasulünün (s.a.s.) hükmüne iman edip teslim olanlardır. Bu sonuç, onların katıksız imanlarının bir gereğidir…
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ:
“Allah ve Rasulü, bir şeye hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasulüne isyan ederse, gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.” (5)
Teslim olup uyanlar, kurtuluşa erenlerdir. İsyan edenler ise, korkunç bir sapıklıkla sapıp mahvolup gitmişlerdir. Kim Allah’ın hükümlerine itaat edip teslim olursa o, hidayet üzeredir. Hidayet üzere olanlar da, mahzun olmayacaklardır. Bu hakikat insanın cennetten yeryüzüne indirilişinden kıyamete kadar devam edecektir. Bu, sünnetullah’dır. Sünnetullah’da hiçbir değişme olmaz!... (6)
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Dedik ki: ‘oradan (cennetten) hepiniz inin. Bundan sonra benden size bir hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (7)
“Dedik ki: ‘kiminiz, kiminize düşman olarak hepiniz oradan inin. Artık size, Benden bir yol gösterici gelecektir. Kim Benim hidayetime uyarsa, artık o, şaşırıp kalmaz ve mutsuz olmaz.” (8)
İmam İbn Kesîr (rh.a.)’in beyanıyla:
“Allah Teâlâ, Hz. Âdem’i ve eşini uyardığını, îblis’i ve Âdem ile eşini cennetten indirdiğini belirtmektedir. Burada kasdolunan onların soylarıdır. Onlara kitaplar indirilecek, kendilerinden Peygamberler ve elçiler gönderilecektir.
Ebu’l-Âliye’nin dediği gibi:
Hidayetten maksad, Peygamberler, Rasuller ve ilâhî beyandır.
Mukâtil İbn Hayân der ki:
Hidayetten maksad, Muhammed Mustafa (s.a.s.)’dir.
Hasan der ki:
Hidayet Kur’ân’dır!
Her iki kavil de sahihtir. Ancak Ebu’l-Âliye’nin kavli, daha geniş ve daha yaygındır.
“Kim Benim hidayetime uyarsa….”, Kendisine indirilen kitab’a ve gönderilen Rasule inanır ve bağlanırsa, “onlara korku yoktur.” Ne beklenilen ahiret konusunda korku vardır, nede dünya işlerinde kaybolan şeyler hususunda üzüntü vardır.” (9)
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’dan gelen hidayet, Risâlet ve Kitaplardır… En son Nebî ve en son Rasul Rasulullah Muhammed (s.a.s)’in Risâleti ve Kendisine verilen Kitab, Kur’ân-ı Kerim, Rabbimiz Allah’ın insan kullarına hidayetidir. Allah’ın hidayetine tabi olanlar ve gereğini amel olarak yapanlar, şaşırıp kalmazlar. Çünkü önlerinde bir hayat rehberleri vardır ve onları, dosdoğru yol üzere hedeften şaşmadan götürmektedir. Şöyle buyurur Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ :
“Bu, indirdiğimiz mübarek bir Kitab’dır. Şu hâlde O’na uyun ve korkup sakının. Umulur ki, esirgenirsiniz.” (10)
“Elif, Lâm, Mîm. Bu, kendisinde şübhe olmayan, muttakîler için yol gösterici (hidayet rehberi) bir Kitab’dır.” (11)
Âlemlerin Rabbi Allah’dan gelen hidayet: Kur’ân-ı Kerim!.. Yegâne Halîkimiz ve Rabbimiz Allah’ın, biz insan kullarının uymalarını buyurduğu hidayet rehberi… İçinde hiçbir çelişki bulunmayan, hiçbir şüphe olmayan, dosdoğru yolun, dosdoğru kılavuzu!.. Ona tabi olmak, dünyada ve ahirette kurtuluşun tâ kendisidir. Ona itaat ederek teslim olanlar için asla korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. Çünkü ona inanarak tabi olanlar, katıksız iman eden muvahhid mü’minlerdir. Rabbimiz Allah Teâlâ, iman eden kullarının velîsidir. Onları, karanlıklardan nûra çıkarır. (12) Allah, mü’min müslüman kullarının yardımcısıdır. Allah’ın yardım ettiği ferd ve toplumu yenecek hiç kimse yoktur. “Öyleyse mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.” (13)
Yalnız ve yalnız Âlemlerin Rabbi Allah’a güvenip dayanmalı ve O’na teslim olmalıdır muvahhid mü’minler. Bunun içinde hayat kitabımız, dosdoğru yol üzerinde rehberimiz kur’ân-ı kerim’e uymalı ve kur’ân’daki Allah Teâlâ’nın hükümlerine teslim olunmalıdır… Bu, Rabbimiz Allah’ın iman eden kullarına emridir.
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah : “Rabbinden sana vahyedilene uy. O’ndan başka İlâh yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir.” (14) “Sana Rabbinden vahyedilene uy. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter.” (15) “Rabbinizden size indirilene uyun. O’ndan başka velilere uymayın. Ne az öğüt alıyorsunuz.” (16) “Sonra senide bu emirden bir şeriat üzerinde kıldık. Öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin hevâ (istek ve tutkularına) uyma.” (17) “Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun. Siz, hiç şuurunda değilken azab apansızın gelip çatmadan evvel.” (18)
Mü’min Müslümanlar, hangi hâlde olurlarsa olsunlar ve hangi çağda bulunursa bulunsunlar, sahip oldukları imkânlar ölçüsünde Kur’ân-ı Kerim’e uymakla mükelleftirler. Kur’ân hayat kitabıdır. Kur’ân, muvahhid mü’minlerin ortak kabul etmeyen hayat düstûrudur. Kur’ân, “Âlemlerin Rabbinden indirilmelidir…” (19) Ve “Bu Kur’ân Allah’dan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, Âlemlerin Rabbindendir.” (20)
Hayat nizamı İslâm’ın egemen olduğu ve Mü’min müslümanların iktidarda bulunup Allah’ın hükümleriyle hükmettikleri “Daru’l-İslâm’da” Kur’ân-ı Kerim’e uymakla mükellef olan muvahhid mü’minler, İslâm’ın mahkum edilip sosyal hayattan uzaklaştırılarak, hükümlerinin yasak edildiği ve şirk ile küfür hükümlerinin egemen olduğu, “Daru’l-Harb’de” de Kur’ân-ı Kerim’e uymakla mükelleftirler. Hangi ortamda olurlarsa olsunlar, imkânların el verdiği ölçüde Allah’ın gökten yere uzatılmış ipi olan Kur’ân’a sımsıkı sarılmak, ayrılmamak, dağılmamak ve parçalanmamak, iman eden şahsiyetlerin kulluk vazifesidir. Ümmetin birlik ve beraberliğini sağlamak, her mü’min ferdin olmazsa olmaz görevidir.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur : “Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz, düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz, O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah size ayetlerini böyle açıklar.” (21)
Aziz İslâm Milleti’nin katıksız iman etmiş olan muvahhid ferdlerinin vazifesi, Rabbimiz Allah’ın ayetinde beyan buyurduğudur. Kardeşleri olan diğer mü’minlerle, tağutu, bütün kurum ve kuruluşlarıyla reddederek, hayat düstûru olan Allah’ın ipine, yani Kur’ân’a sımsıkı sarılmak!.. İslâm’dan asla taviz vermeden yaşamak ve katıksız iman ile : “Ben, yalnızca bana vahy olunana uyarım.” (22) demek, mü’min müslümanın üzerine ânın vacibidir.
Kur’ân’a uymak, yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne uymak demektir. Çünkü Sünnet, Kur’ân’ın açıklanışı ve hayata uygulanışıdır. Sünnet bilinmeden, Kur’ân bilinemez. “Allah’ın Kitabı ve Nebisînin Sünneti” beraberce zikredilip miras bırakılmıştır. “Kitab ve Sünnet” bir bütünlük arzeder ve bütünlük içinde gündeme getirildiğinde ancak hakikat ortaya çıkar ve anlaşılır. Kur’an’a itaat, Allah’a itaattır ve Sünnete itaat ise Rasulullah (s.a.s.)’e itaattır. Allah’a ve Rasul (s.a.s.)’e itaat edilmesi emredilmiş, Rasule itaat, Allah’a itaat olduğu beyan buyrulmuştur.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur : “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin.” (23) “Kim Rasule itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur.” (24) “De ki: ‘Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.’ De ki: ‘ Allah’a ve Rasulüne itaat edin.’ Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez.” (25)
Kim Allah’a itaatten yüz çevirirse ve kim Rasulullah (s.a.s.)’e itaatten yüz çevirirse, Allah’ın kâfirleri sevmediğini bilsin… Allah, kendisine itaat etmekten yüz çeviren kâfirleri sevmediği gibi Rasulü (s.a.s.)’e itaatten yüz çeviren kâfirleri de sevmemektedir… (26)
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ : “Biz, Rasullerden hiç kimseyi ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik.” (27) “Hayır öyle değil. Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.” (28)
İman, Allah ve Rasulüne(s.a.s.) inanmak, tam teslimiyet ile hükümlerine teslim olmak ve yüz çevirmemektir!.. Kitab’ı ve sünnet’i her işlerinde hakem kabul edip, hükümlerine razı olup itaat edenler, gerçekten iman ettiklerini ispatlamış olurlar. Sünnet kitab’ın açıklayıcısı olduğu malumdur. Bundan dolayı Kitab’ı ve Sünnet’i birlikte mütalâa edip kabul etmek gerek. Kitab’ın helâl ve haramına riayet edip itaat edenler, Sünnette de aynı ölçüde riâyet edip itaat etmelidirler. Sünnet’e olacak bu itaati emreden kitab’ın kendisidir.
Rabbimiz Allah Teâlâ, kitabımız Kur’ân’da şöyle buyurur : “Rasul size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa, artık ondan sakının ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, Cezâsı (ikâbı) pek şiddetli olandır.” (29) “O’nun (Rasulün) emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya onlara acı bir azabın çarpmasından sakınsınlar.” (30)
Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’nden yüz çevirip reddedenler lânetlenmişlerdir. Sünnet’i terk edenler kitabı da terk etmiş olurlar. Kitab ve Sünneti terk edenler, korkunç bir sapıklıkla sapıp giderler.
Mü’minlerin annesi Âişe (r.anha)’nın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.) : “Altı kişiye ben lânet ettim, Allah lânet eder ve duâları kabul edilen bütün peygamberler lânet eder.Bunlar:
Yüce Allah’ın kitabına, ondan olmayan şeyleri ekleyen, Allah’ın takdirine inanmayan, Allah’ın aziz kıldığını zelil, zelil kıldığını aziz kılmak için ümmetimi korkutarak, onlar üzerine musallat olan, Allah’ın haram kıldıklarını helâl sayan, Ehl-i Beytimden de, Allah’ın haram kıldığı şeyleri helâl sayanlar, Sünneti terk edenler.” (31)
Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in Sünneti, merhamet olunmuş ümmetin kurtuluşu için iki sağlam kaynak ve Cennete uçuran iki eşsiz kanattır. Aziz İslam Milleti, bu iki kaynağa sımsıkı sarılıp, bu iki sağlam kanat ile uçtukça, asla mağlub olmayacaktır. Çünkü böyle iman edip, böyle amel edenler, Allah taraftarlarıdırlar. Ve Allah taraftarları olanlar, her zaman galiptirler. (32)
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur :
“Bu (İslâm) benim dosdoğru yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi, O’nun (Allah’ın) yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup sakınırsınız.” (33)
“Buna rağmen sana icâbet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki onlar, gerçekten kendi hevâ (istek ve tutku) larına uymaktadırlar. Oysa Allah’dan bir kılavuz (doğru yol gösterici) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevâsına) uyandan daha sapık kimdir? Şübhesiz Allah, zulmeden bir kavme hidayet vermez.” (34)
Katıksız iman edip üstün olanlar, (35) Allah’ın beyan buyurduğu dosdoğru yol üzerinde hidayet bulup ilerleyenler, “Allah’ı Rabb, İslâm’ı din ve Rasulullah Muhammed’i Nebî” edinenler, Kitab ve Sünnet’in hükmüne teslim olup asla taviz vermeyenler… İşte bunlar ve bunlara uyanlar, Allah’ı razı etmiş ve Allah’tan razı olmuş, böylece dünyada izzet, ahirette cennet ehli haline gelmişlerdir.
Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah Teâlâ :
“Öne gecen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar, Allah, onlardan hoşnut olmuştur, onlarda O’ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedî kalacakları altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (36)
Bu büyük kurtuluşa ve mutluluğa ermek için “Selef-i Salihin” ‘imiz olan “Muhacir, Ensar ve onlara güzellikle uyanlar” gibi davranmalıyız. Onlar gibi, Kur’ân’a ve Sünnet’e sarılırsak, onlar gibi meselelerimizin bütününü Rabbimiz Allah’a ve önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’e döndürüp verilen hükme razı olarak tam teslimiyet gösterip katıksız iman ile Salih amel işlendiği takdirde, onlar gibi kurtuluşa erip zafer elde edeceğiz. Bu, değişmeyen sünnetullah’dır!..
1)Allâme İbn Hacer el-Askalânî (rh.a), “Sahih-i Buhârî” şerhi olan “Fethûl-Bârî” adlı eserinde, İmam Muhammed b. Şihâb ez-Zührî (rh.a)’in bu tesbitini şöyle nakleder: “Zührî: —Risâlet, yüce Allah tarafındandır. Rasulullah (s.a.s.) üzerine tebliğ, bizim üzerimize de kabul etmek (teslim) yükümlülüğü vardır, demiştir. Bu söz, Humeydî’nin en-Nevadir’de naklettiği bir olay geçmektedir. Haberi, Humeydî vasıtasıyla Hatîb de nakletmiştir. Humeydî şöyle der: Süfyan, bize şöyle dedi: Adamın biri, Zührî’ye gelerek: —Ey Ebu Bekr, Rasulullah (s.a.s.)’in: “Yakalarını yırtan bizden değildir.” (Buhârî cenâiz, B.35, Hds.53) sözünün mânâsı nedir? Zührî dedi ki: —Allah’dan ilim, Rasulü üzerine tebliğ, bizim üzerimize de teslim olmak vardır! Burada zîkrî geçen adam, Evzâî’dir. Bu haberi, İbn Ebî Asım, “Kitabu’l-Edeb” ‘de rivayet etmiştir.” İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî-Muhtasar, çev. Dr. İbrahim Tüfekçi, İst. 2008, c.14, sh.616.2)İbn Ebî’l-İzz el-Hanefî, el-Akîdetu’t-Tahâviyye ve şerhi, çev. M.Beşir Eryarsoy, İst. 2008, sh.181. (2. baskı)3)İmam Mâlik, Muvatta, Kitabu’l-Kader, Hds.3.İmam Hafız el-Munzîrî, Hadislerle İslâm-Terğib ve Terhîb, çev. A.Muhtar Büyükçınar, vdğ. İst. T.y. c.1, sh.99, Hds.6. Hakîm, İbn Abbas (r.anhuma.)’dan rivayet eder.El-Hafız Şîhabuddîn Ahmed b. Ali İbn Hacer el-Askalânî Terğîb ve Terhîb, çev. Abdulvehab Öztürk, İst. 1982, sh.27, Hds.16. Hakîm, İbn Abbas (r.anhuma)’dan İbn Hîşam, İslâm Tarihi-Siret-i İbn Hîşam Tercümesi, çev. Hasan Ege, İst. 1985, c.4, sh.346.4)Nisa, 4/59.5)Ahzab, 33/36.6)Bkz. Fatır, 35/43. Fetih, 48/23.7)Bakara, 2/38.8)Tâhâ, 20/123.9)İbn Kesîr, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsirî, çev. Dr. Bekir Karlığa-Dr. Bedrettin Çetiner, İst. 1984, c.2, sh.311.10)En’âm, 6/155.11)Bakara, 2/1–2.12)Bakara, 2/257.13)Âl-i İmrân, 3/160.14)En’âm, 6/106.15)Ahzab, 33/2–3.16)A’raf, 7/3.17)Casiye, 45/18.18)Zümer, 39/55.19)Vakıa, 56/80.20)Yunus, 10/37.21)Âl-i İmrân, 3/103.22)Yunus, 10/15. ayrıca bkz. Ahkaf, 46/9.23)Nisa, 4/59.24)Nisa, 4/80.25)Âl-i İmrân, 3/31–32.26)İman İbn Kesîr (rh.a.) şöyle der: “Bu da delâlet ediyor ki, davranışlarında Rasulullah (s.a.s)’e zıt hareket etmek küfürdür.”İbn Kesîr, A.g.e. c.4, sh.1229.a, 4/64.28)Nisa, 4/65.29)Haşr, 59/7.30)Nur, 24/63.31)İmam Hafız el-Munzîrî, Hadislerle İslâm-Terğîb ve Terhib, çev. A.Muhtar Büyükçınar, Vdğ. İst. T.y. c.1, sh.107, Hds.4. Tebarânî, “Mu’cemu’l-Kebîr” ‘de, İbn Hıbban, “Sahîh”’de ve Hakîm, “Müstedrek” ‘de rivayet etmişlerdir.Hakîm: —Bu hadisin isnadı sahîhtir. İlletli olduğuna muttali olamadım, demiştir.el-Hafız Şihabuddîn Ahmed b. Ali İbn Hacer el-Askalânî, Tergîb ve Terhîb, çev. Abdulvehab Öztürk, İst. 1982, sh.28, Hds.19.32)Bkz. Mâide, 5/56.Mücadele 58/22.33)En’âm, 6/153.34)Kasas, 28/50 35)Bkz. Âl’i İmrân, 3/139.36) Tevbe, 9/100. |