Eti Senin, Kemiği Benim!
"Rahman, Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona açık ve berrak şekilde düşünmeyi ve konuşmayı öğretti." (Rahman . 1-4)
"Ve Adem'e, isimlerin tümünü öğretti…" (Bakara-31)
"O kalem ile öğretendir. O, insana bilmediği şeyleri öğretti." (Alak. 4-5)
"Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitap ve hikmeti ve size bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik." (Bakara - 151)
01/06/2009 - 15:02

 Kur'an'dan seçtiğimiz bu ayetler, Allah (cc) ın insanın eğitim ve öğretimine verdiği önemi ortaya koyuyor. Vahyin amacı, risaletin gayesi insanın ta'lim ve terbiyesidir. Yani yaratılış amacına uygun hareket eden mükerrem ve muhterem bir insan modeli… İşte bunun için; bir Öğreten var; Allah azze ve celle… Yine gönderilen bir terbiyeci var; Peygamber (sav) … Ayrıca "Rab" kavramının bir anlamı da terbiye eden değil miydi?
   Varlığı sonlu ve sınırlı olan insan, her halükarda sonsuz ve sınırsız bir güç Sahibi'ne muhtaçtır. İşte o güç Sahibi; Allah (cc)…
   İnsan, O'nun ilmine, hükmüne, emrine, nizamına iman ve itaati oranında zaaflarını, çıkmazlarını aşabilir… Allah'ın vahyine ittiba ve inkıyattan sapma ve savsaklamalar ise hüsranla sonlanır.
   Zalim, cahil, nankör, hırslı, tartışmacı, aceleci ve zayıflık gibi nakısaları olan insanı erdeme, onura, ahlâka, adalete, sabra, itidale kim taşıyacak? Nasıl bir eğitimden geçmesi gerekiyor? İşte bu soruları cevaplamak için nübüvvet ve kitaplar devreye giriyor… Hidayet rehberi olan vahyin yol göstericiliği ile insanı esenlik yurduna hazırlıyor.
   Hz. Adem (as) ile başlayan bu eğitim süreci nesilden nesile günümüze kadar süregeldi… Tevhidi eğitimin temel değerlerini, kriterlerini ve müfredatını belirginleştiren vahiydi… Bu çizgiden sapma başladıkça rabbani standartları hatırlatan peygamberler devreye giriyordu… Tur-i Sina'dan, Zeytin Dağından, Hira Nur Dağından gelen mesaj tevhidi eğitimin ana temasını sunuyordu…
   İnsan yapısı gereği, takvaya olduğu kadar fücura da yönelebilme özelliği taşıyor…
   Rahman ise şeytanın ve hevanın kışkırtmasına karşın insanı korumasız bırakmıyor… Tuzak ve tahrikler karşısında hangi dinamiklerle donanıp, nasıl bir direnç göstereceğinin yolunu gösteriyor…
   O (cc), "Yeryüzünde kan dökücü, bozguncu" olma potansiyelini içinde taşıyan insanı "ahseni takvim" sırrı üzere "halife", "şahit", "varis" olma misyonuna yönlendirdi. Meleklerin merak ve hayreti altında insana eşrefi mahlukat olmanın yolu açıldı. Tabii ki bu rabbani bir eğitimle gerçekleşiyordu. Allah insana eşyanın isimlerini öğretti… İlk günden başlayan eğitim ve öğretim… Halik-ı zülcelal kullarını yönlendiriyor ve bilgilendiriyor…
Peygamberler salt ilahi mesajın aktarıcısı olmadılar. Bunun ötesinde bir misyonla geldiler. Muhatap oldukları toplumu uyarmanın yanında ıslah ve ihya etmenin mücadelesini verdiler. Kullara kulluğun zilletinden kurtarıp Allah'a kulluğun izzetine ulaşmaları için hayatlarını ortaya koydular…
   Amaç; erzele değil eşrefe koşmak… Esfele düşmeden ahsene ulaşmak…
   Son nebi Hz. Muhammed (sav) de de aynı misyonun kemal noktasını görüyoruz… Rabbi önce onu bu ulvi göreve hazırladı… Ölü bir toplumdan, diri bir nesil hedeflenecekti… Örtünüp bürünme zamanı değildi… Silkinip, doğrulacaktı… Kıyama durup, uyaracaktı… Teheccüd, tefekkür, tilavet ve tevekkül ile ruhi takviyesini, nefsi tezkiyesini, kalbi tasfiyesini tamamlayacaktı… Çünkü: Ağır bir yük yüklenecekti… Cebrail (as)in desteği onunlaydı…
   Allah (cc) önce Habibi'ni en güzel terbiye ile terbiye etti… Artık O "en büyük ahlâk üzereydi." , "en güzel örneklik" onda tecessüm etmişti. Allah'ın ahlakı onun kişiliğinde temeyyüz buldu. Rahmetin insana dönüşümü onun şahsında gerçekleşti ve bu rahmet alemleri kuşattı…
   Bu üstün kimlik, temiz kişilikle şirk toplumuna uzandı… Cahiliyye bataklığından alınan insanlar, erdemin, onurun, adaletin, ahlakın zirvesine tırmandılar…
Bunlar bir eğitimci olarak Hz. Muhammed'in eli ile Kur'an müfredatı çerçevesinde gerçekleşiyordu…
   Bunu yapan her hangi bir insan değildi… O, Hz. Muhammed (sav) di…
   Bu eğitim ibadetinde müfredat ve mevzuat ısmarlama yada ithal bir program değildi.. O Kuran'dı… Allah'ın beyanı ve buyruğu idi…
   Kur'an insanlığı kuşatan cehalete, şirke, zulme ve zulmete bigane kalmadı… Bir "nur", bir "şifa", bir "rahmet", bir "huda", bir "öğüt" olarak tecelli etti… Hidayet rehberi olan bu Kitabı hayatlaştıran Hz. Muhammed'in hedefinde ve hesabında insan vardı… Sermaye insandı… İnsanın "hayvanlaşma" ve "şeytanlaşma" tehlikesine "Kur'an neslinin inşası" ile karşılık veriyordu…
   Kur'an şirk ve zulüm içeren cahili eğitimin sonuçlarına dikkatimizi çekiyor… Vahiy dışı bir eğitimden gelen insan figürlerini tanımlarken şu sıfatları okuyoruz:
"Hımarlaşanlar…" (Cuma- 6) "Kelpleşenler…" (Araf- 176) "Hınzırlaşanlar… " (Maide- 60) "Maymunlaşanlar… " (Bakara- 65)
   Kur'an, insanını bu sonuçlardan koruyor…
   Bu inşa ve oluşum sürecinde ilk aşama fıtratın hakikatle buluşması… Ruhun tevhitle sükun bulması… Allah'a yabancılaşan insanın vahiyle teması olarak gerçekleşiyordu… Yani insanın önce kendini keşfetmesi…
   Bu nebevi eğitimle kullar; hududullahı, hablullahı ve Habibullahı tanıma ve buna göre kendilerini konumlandırma yolunu seçtiler… Doyumsuz ve kontrolsüz insan nerede durması gerektiğini öğrendi… Akıl, irade ve özgürlüğe de bir disiplin gelmişti…
   Böylesi bir eğitim perspektifi ile necisten nezihe, süfliden ulviye, hevadan takvaya, zandan ilme bir sıçrama gerçekleşti…
   Çünkü tevhidi eğitim temelde bir kelimeden besleniyordu: "Kelime-i tayyibe…"  Kökü sağlam, meyvesi bol sağlam bir ağaç misali… İnsanlığın hayrına olan tüm güzellikler, temizlikler bu kelimede saklı…
   Cahili eğitiminde yaslandığı bir kelime var: "Kelime-i habise…" Kirlilikler, çürüklükler içeren bir kelime…
   Kur'an "oku" çağrısı ile mektebi olmayı öne çıkarıyordu. Kuran okulunda "oku" emri ile derse başlayan mü'minler, zamanla "siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz" bilinci ile evrensel sorumluluklarını kuşanmışlardır… "Emaneti" yüklenme liyakat ve ehliyetini kazanma zemini yakalandı… Bunlar anlık gelişmeler değil, uzun bir eğitimin sonuçlarıydı…
   Cahiliyye'ye karşı başlatılan bu eğitim seferberliğinin kurumsal adresi ilk etapta Darul Erkam'dı. Allah Resulünün risalet ve riyaseti altında gerçekleşen bu çalışma, geleceğin Medine'sinde, Mescidi Nebevi'de Ashabı Suffe ile daha sistematik bir boyut kazanacaktı…
   Dünün şaşkın ve azgın bedevi toplumundan Kur'an'ın öncülüğünde yeni bir medeniyetin kıvılcımları ışıldamaya başlamıştı… Bu medeniyetin yaslandığı dinamikler, beslendiği kökler nelerdi?
   Evet, bedeviyi medenileştiren, Yesrib'i Medineleştiren ruh nasıl bir ruhtu?
   Bu kokuşmuş ve çürümüş toplumu, yıldızlaştıran, "adalet ve ahlak toplumuna" dönüştüren hangi eğitim sistemiydi? Bunu bilelim ki, günümüzde hala bedevilik mantalitesinden kopamayan kimi Müslüman zihinlerin açmaz ve aymazlıklarını sorgulama imkanı oluşsun… Evet, hala bölgelerimizi, beldelerimizi neden Medineleştiremiyoruz…? Çünkü: "Darul Erkam" pratiğinden koptuk… Evlerimiz dar geliyor… Evlerimiz Erkamsız… Suffesiz kalan camilerde, saflarda darmadağınık… Mescidin sıcak ve samimi atmosferinden uzak eğitim seçenekleri ruhsuz, hikmetsiz ve yüzeysel… Müslümanların toplu eğitim alanı olması gereken camiler; deruniliğinden yoksun, metruk ve mahzun… "Fahşa" ve "münker" den alıkoyan bir namaz en etkili bir eğitim ve terbiye pratiği değil midir?
   Medenileşmekten ne anlıyoruz bu gün?
   Çoğunlukla modernleşme hatta batılılaşma olarak algılandı…
    Önce eğitim sekülerleşti… Kendini vahye kapalı tutan resmi eğitim ideolojisi kimliksizleştirme, ruhsuzlaştırma projesinin önemli saç ayağı oluyordu…
"Allah'ı " hesaba katmayan bir eğitim anlayışı, "Kur'an'ı" referans almayan bir ahlak arayışı, "Peygamberi" ıskalayan bir terbiye modeli aydınlanma adına dayatılıyordu…
   Yanlış eğitim politikaları ile akıllarını, kalplerini ve komple hayatlarını vahye kapalı tutanların nasıl bir toplumsal çürümeye maruz kaldıkları saklanmaz bir gerçeklik…
    Eğitimde batı tecrübesini, aklını ve tekniğini mutlaklaştıranların yanılgısı buradan başlıyor… Pagan ve profan bir dünyanın değer yargılarına, düşünce ve kültürüne insanımızı zorlamak kültür emperyalizminin somut yansımasıdır…
   Batılı bir düşünür olan Nietzsche' nin şu tesbiti gerçekten düşündürücü: "Büyük devletlerin hükümetleri, insanlarını kendine bağlamak, onları korkutmak ve diledikleri işe sürmek için iki yola başvururlar. Biri; kaba bir yol; ordu, öteki daha zekice bir yol; okul" Düzene uygun kafalar yetiştirmenin yolu buradan geçiyor…
Toplumu tek tipleştiren, nesneleştiren ve en son hiçleştiren mühendisliklere ve dayatmalara teslim olabilir miyiz?
Ahiret penceresinden bakıp hayatı öylece anlamlandıracak; seküler çukurlara düşmeden vahyi, gaybi iletişimini güçlendirecek bir eğitim yükümlülüğü altındayız…
  Zihnimizi, ruhumuzu, kalbimizi kuvvetlendirerek deruni dinamikleri kalıcı kılıp çözülme ve çürümelere müsaade etmemeliyiz…
   Çağın hazcı, fırsatçı, çıkarcı insanına karşın erdem, onur, ahlak timsali özgür insanı hedeflemeliyiz…
   Hayatımızda cirit atan batılların, kirlerin, çarpıklıkların ve çirkinliklerin sünneti seniyye ve ahlak-ı Muhammediye ile def'i gerekiyor…
   Rahmetin, adaletin, insaniyetin hayatımıza inmesini bekliyorsak "alemlere rahmet" olanın örnekliğin de, önderliğinde karar kılmada mütereddit olamayız…
   "Siracen münira" ya sırtlarını dönüp yaşamın zulmeti içinde bocalayanlar, Muhammedsiz bir gidişatın alaca karanlığına gıptayla alkış tutuyorlar…
   Eğitimsiz, ufuksuz, idealsiz bir yaşamın hüsranına teslim olanları; aşağılanmanın, ezilmenin, dışlanmanın bir kader olmadığına nasıl ikna edebilirsiniz?
   Bir eğitimci, bir mürşit olarak Hz. Muhammed (sav) in bizlere önerdiği ahlak nizamı, eğitim sistemi, terbiye tarzı nedir? Onun işaret buyurduğu kişilik ve inşa ettiği toplum modelinin neresinde duruyoruz? Onun "üsve-i hasene" olan özelliğini ve güzelliğini çağımıza yansıtma özgüven ve sorumluluğunu taşıyor muyuz?
   Kur'an ve Sünnetle belirginleşen eğitimin özünde; Mürebbiyi Ekber'le barışık olmak vardır… "Rabbim Allah'tır" dediğin anda Rabbin terbiyesine kendini terk etmen gerekiyor…
Bunun Kur'an'daki ifadelendirmesi: "Allah'ın boyası ile boyanın"dır…
Sünnetteki karşılığı ise: "Allah'ın ahlakı ile ahlaklanın" şeklindedir…
   Eğitim; Nebiler Nebisinin rahle-i tedrisi önünde diz çökmektir..
   İslami eğitim felsefesinde; dünyevi "refah"tan evvel uhrevi "felah" gelir… "Rıza" ve "Rıdvan"a taşıyacak uzun ve yorucu bir eğitim yürüyüşü göğüslenir… Bu eğitim aynı zamanda bir "hikmet" arayışıdır…. Hem de "basiret" ve "feraset" üzere bir arayış… "Takva" ve "tevhid" ile bu eğitimde olgunlaşanlar, "furkan"la ufuk ve açılım yakalarlar…
   Bu sistemde idrak, yürek ve bilek bütünlüğünü zedelemeden, uyumunu bozmadan, bu üçlüyü çatıştırmadan "kamil insan"ı yetiştirme esası vardır. İnsanın asliyetinden gelen toprak ve ruhun barışık olması esastır… Vahyin eğitimine tabi insanın yolu ne "mağdub" zümresine, ne de "dallin" güruhuna çıkmayacaktır… Bu yol mahza hidayet yoludur…
   Hedeflenen İslami eğitimde insan, ifrat ve tefrite karşı bilinçlidir…
  Sonu şiddet ve militarizme çıkan kaba kuvvet insanı…
   Sonu ruhbanlığa uzanan, izbe ve kuytularda pinekleyen silik ve mistik insanı…
    Sonu rasyonalizme dayanan yüreksiz, ruhsuz kuru akıl insanı… Onayını İslam'dan almış değildir… Hayatı tek boyutlu okuyan, fıtrat ve itidalden uzaklaşan kişi hayata şaşı bakmaktan kurtulamaz… Bilgi ve kültür hamalı, akedemik dünyanın uç ve uçuk düşünceleri ile meşbu ve meşgul insanı misyon ve zemin kaybı ile karşıyadır….
   İslam sadece bilgi, kültür ve düşünce yoğunluğu içinde kendini teorik tartışmalar ile sınırlamadı… Bizzat hayata müdahil oldu… İnsanın eğitim, terbiye ve tezkiyesini üstlendi… "Vasat bir ümmet" sundu… "İnsanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmet…" ile yoluna devam etti…
   Müslümanca düşünme, kültürel birikim, ilmi ihtisas, entellektüel derinlik tüm bunların çoğu zaman yeterli olmadığını görüyoruz… Kişiliklerin İslam'la şekillenmesi, toplumların Müslümanlaşması ne tür ahlaki değişimleri, fikri dönüşümleri, fiili oluşumları ve eğitimleri gerekli kılıyor bunu yakalamak lazım…
   Kur'an; israfı, çıkarcılığı, zevk düşkünlüğünü, cimriliği, kibri, zulmü, ölçü ve tartıda hileyi, servete aşırı düşkünlüğü, makam hırsını, fitne çıkarmayı, heva ve hevese tabi olmayı toplumsal marazlar olarak görüp bunlara karşı kendi insanını korumaya alıyor…
   Koruma amaçlı olarak, insanına takva libasını giydirdi, tevazu gömleğini önerdi… Çıplaklıklarını haya ve iffetle giderdi…
  Harama, münkere, bağye, fucura karşı iman, ihlas ve ittika ile kararlı, tutarlı ve kalıcı bir direnci aşıladı… Savrulmalara ve çürümelere karşı sahih bir kimlik, güçlü bir kişilik için yoğunlaştı…
   Sahih ve köklü bir eğitim sürecinde oturaklaşmamış bireylerin, uzun soluklu bir mücadele vermeleri beklenemez…
   Bir çok İslami vecibe ve fariza bireysel ve toplumsal, eğitim ve öğretim amacına yöneliktir…
   Bu bağlamda hakkı tavsiye, cemaatle namaz, hac, tebliğ, irşad, inzar, had, emri bil ma'ruf nehyi anil münker, cihad eğitim psikolojisi boyutu ile ele alındığında eğitime verilen önem daha iyi anlaşılacaktır…
   Bu çerçevede Kur'an'da bizlere sunulan kimi sahnelerden ve örneklerden çıkaracağımız önemli mesajların belirleyiciliğini ve günümüze yansımasını yakalayabilmeliyiz…
   Yusuf (as) dan iffet… Lokman (as) dan hikmet… İbrahim (as)dan sehavet… İsmail (as)dan sadakat… Meryem'den teslimiyet… Yakub (as)dan metanet… Yunus (as) dan tevekkül dersi olarak eğitimimizi sürdürebilmeliyiz…
   Hz. İsa (as) Havarilerini nasıl bir eğitimle "ensarullah" olmaya hazırladı?...
   Hz. Lokman (as) ın oğluna olan öğütlerinin eğitim hedeflerimiz ve politikalarımız üzerindeki izdüşümü nedir?
    Hz. Muhammed (as) in yıldızlaşan Ensar ve Muhacirini kendiliğinden, birden bire mi neşvü nema buldu?
   Ebubekir (ra)in sadakat ve ciddiyeti… Ömer (ra)in adalet ve heybeti… Osman (ra)in merhamet ve iffeti… Ali (ra)in cesaret ve şecaati… Ebuzer (ra)in vecd ve verası… Hüseyin (ra)in izzet ve kıyamı hangi ünitelere öncelik vereceğimizi gösteriyor…
   Onların iklimine uzanarak, o atmosferi teneffüs ederek, o ruhu yakalayarak eğitim ve terbiye sorunumuzu aşma yoluna girebiliriz…
   Görünen o ki; küresel ifsat ve kirlenme karşısında bu gün eğitim oldukça önemli…
   Şu an karşı karşıya olduğumuz gerçek şudur: Resmi ideolojinin eğitim sistemi çökmüş durumda… Bunu kendileri de itiraf ediyor… Uyuşturucu kullanım yaşı 11e indi… Çocuk pornosu sınır, kural, ölçü tanımıyor… 17 aylık bebeklerin bile cinsel tacize maruz kaldığı bir sistemde eğitimin iflasını kimse yok sayamaz… Oyun çağındaki çocukların çeteleşme ve okul içi şiddetle nelere kurban gittikleri gözler önünde… "Beşikten mezara kadar ilmin" taliplisi olanların bugün beşikteki çocukları "hollywoyd vahşetleri"nin daimi izleyicileri olarak dünyaya geliyorlar…
   Bunları felaket tellallığı yapmak için söylemiyoruz… Sızlanmak ve şikayet için de değil… Sorumluluklarımızı hatırlamak için dile getiriyoruz… Bu sorumluluğu başkasına ihale edemeyiz… Bu anın vacibi olan bu yükümlülüğü abiye, üstada, efendiye, vakfa, derneğe, toplumsal iradeye, siyasal iktidara, seçmene, seçilene havale edecek durumda değiliz… İş başa düşmüştür… O ki "hepimiz çobanız…" O ki, iman ediyoruz, "yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendimizi ve ehlimizi kurtarmak" mecburiyetimiz var…
   İslam'la eğitimini itmam ve ikmal etmeyenleri öğütürler… Bitirirler…
Görüldü ki; İslam'la yoğrulmadan… Kur'an'la hallu hamur olmadan… Sünneti özümsemeden… Olmuyor…
   Kültürel İslam değil; ete ve kemiğe bürünmüş İslam…
  Ha, gerçekten sormak gerekmiyor mu?
   "Eti senin kemiği benim" mantığı ile nesiller karşısındaki eğitim sorumluluğumuzdan sıyrılabilir miyiz?