Kur'an'dan seçtiğimiz bu ayetler, Allah (cc) ın insanın eğitim ve öğretimine
verdiği önemi ortaya koyuyor. Vahyin amacı, risaletin gayesi insanın ta'lim ve
terbiyesidir. Yani yaratılış amacına uygun hareket eden mükerrem ve muhterem bir
insan modeli… İşte bunun için; bir Öğreten var; Allah azze ve celle… Yine
gönderilen bir terbiyeci var; Peygamber (sav) … Ayrıca "Rab" kavramının bir
anlamı da terbiye eden değil miydi? Varlığı sonlu ve sınırlı olan insan,
her halükarda sonsuz ve sınırsız bir güç Sahibi'ne muhtaçtır. İşte o güç Sahibi;
Allah (cc)… İnsan, O'nun ilmine, hükmüne, emrine, nizamına iman ve itaati
oranında zaaflarını, çıkmazlarını aşabilir… Allah'ın vahyine ittiba ve
inkıyattan sapma ve savsaklamalar ise hüsranla sonlanır. Zalim, cahil,
nankör, hırslı, tartışmacı, aceleci ve zayıflık gibi nakısaları olan insanı
erdeme, onura, ahlâka, adalete, sabra, itidale kim taşıyacak? Nasıl bir
eğitimden geçmesi gerekiyor? İşte bu soruları cevaplamak için nübüvvet ve
kitaplar devreye giriyor… Hidayet rehberi olan vahyin yol göstericiliği ile
insanı esenlik yurduna hazırlıyor. Hz. Adem (as) ile başlayan bu eğitim
süreci nesilden nesile günümüze kadar süregeldi… Tevhidi eğitimin temel
değerlerini, kriterlerini ve müfredatını belirginleştiren vahiydi… Bu çizgiden
sapma başladıkça rabbani standartları hatırlatan peygamberler devreye giriyordu…
Tur-i Sina'dan, Zeytin Dağından, Hira Nur Dağından gelen mesaj tevhidi eğitimin
ana temasını sunuyordu… İnsan yapısı gereği, takvaya olduğu kadar fücura
da yönelebilme özelliği taşıyor… Rahman ise şeytanın ve hevanın
kışkırtmasına karşın insanı korumasız bırakmıyor… Tuzak ve tahrikler karşısında
hangi dinamiklerle donanıp, nasıl bir direnç göstereceğinin yolunu
gösteriyor… O (cc), "Yeryüzünde kan dökücü, bozguncu" olma potansiyelini
içinde taşıyan insanı "ahseni takvim" sırrı üzere "halife", "şahit", "varis"
olma misyonuna yönlendirdi. Meleklerin merak ve hayreti altında insana eşrefi
mahlukat olmanın yolu açıldı. Tabii ki bu rabbani bir eğitimle gerçekleşiyordu.
Allah insana eşyanın isimlerini öğretti… İlk günden başlayan eğitim ve öğretim…
Halik-ı zülcelal kullarını yönlendiriyor ve bilgilendiriyor… Peygamberler
salt ilahi mesajın aktarıcısı olmadılar. Bunun ötesinde bir misyonla geldiler.
Muhatap oldukları toplumu uyarmanın yanında ıslah ve ihya etmenin mücadelesini
verdiler. Kullara kulluğun zilletinden kurtarıp Allah'a kulluğun izzetine
ulaşmaları için hayatlarını ortaya koydular… Amaç; erzele değil eşrefe
koşmak… Esfele düşmeden ahsene ulaşmak… Son nebi Hz. Muhammed (sav) de de
aynı misyonun kemal noktasını görüyoruz… Rabbi önce onu bu ulvi göreve
hazırladı… Ölü bir toplumdan, diri bir nesil hedeflenecekti… Örtünüp bürünme
zamanı değildi… Silkinip, doğrulacaktı… Kıyama durup, uyaracaktı… Teheccüd,
tefekkür, tilavet ve tevekkül ile ruhi takviyesini, nefsi tezkiyesini, kalbi
tasfiyesini tamamlayacaktı… Çünkü: Ağır bir yük yüklenecekti… Cebrail (as)in
desteği onunlaydı… Allah (cc) önce Habibi'ni en güzel terbiye ile terbiye
etti… Artık O "en büyük ahlâk üzereydi." , "en güzel örneklik" onda tecessüm
etmişti. Allah'ın ahlakı onun kişiliğinde temeyyüz buldu. Rahmetin insana
dönüşümü onun şahsında gerçekleşti ve bu rahmet alemleri kuşattı… Bu üstün
kimlik, temiz kişilikle şirk toplumuna uzandı… Cahiliyye bataklığından alınan
insanlar, erdemin, onurun, adaletin, ahlakın zirvesine tırmandılar… Bunlar
bir eğitimci olarak Hz. Muhammed'in eli ile Kur'an müfredatı çerçevesinde
gerçekleşiyordu… Bunu yapan her hangi bir insan değildi… O, Hz. Muhammed
(sav) di… Bu eğitim ibadetinde müfredat ve mevzuat ısmarlama yada ithal
bir program değildi.. O Kuran'dı… Allah'ın beyanı ve buyruğu idi… Kur'an
insanlığı kuşatan cehalete, şirke, zulme ve zulmete bigane kalmadı… Bir "nur",
bir "şifa", bir "rahmet", bir "huda", bir "öğüt" olarak tecelli etti… Hidayet
rehberi olan bu Kitabı hayatlaştıran Hz. Muhammed'in hedefinde ve hesabında
insan vardı… Sermaye insandı… İnsanın "hayvanlaşma" ve "şeytanlaşma" tehlikesine
"Kur'an neslinin inşası" ile karşılık veriyordu… Kur'an şirk ve zulüm
içeren cahili eğitimin sonuçlarına dikkatimizi çekiyor… Vahiy dışı bir eğitimden
gelen insan figürlerini tanımlarken şu sıfatları okuyoruz: "Hımarlaşanlar…"
(Cuma- 6) "Kelpleşenler…" (Araf- 176) "Hınzırlaşanlar… " (Maide- 60)
"Maymunlaşanlar… " (Bakara- 65) Kur'an, insanını bu sonuçlardan
koruyor… Bu inşa ve oluşum sürecinde ilk aşama fıtratın hakikatle
buluşması… Ruhun tevhitle sükun bulması… Allah'a yabancılaşan insanın vahiyle
teması olarak gerçekleşiyordu… Yani insanın önce kendini keşfetmesi… Bu
nebevi eğitimle kullar; hududullahı, hablullahı ve Habibullahı tanıma ve buna
göre kendilerini konumlandırma yolunu seçtiler… Doyumsuz ve kontrolsüz insan
nerede durması gerektiğini öğrendi… Akıl, irade ve özgürlüğe de bir disiplin
gelmişti… Böylesi bir eğitim perspektifi ile necisten nezihe, süfliden
ulviye, hevadan takvaya, zandan ilme bir sıçrama gerçekleşti… Çünkü
tevhidi eğitim temelde bir kelimeden besleniyordu: "Kelime-i tayyibe…" Kökü
sağlam, meyvesi bol sağlam bir ağaç misali… İnsanlığın hayrına olan tüm
güzellikler, temizlikler bu kelimede saklı… Cahili eğitiminde yaslandığı
bir kelime var: "Kelime-i habise…" Kirlilikler, çürüklükler içeren bir
kelime… Kur'an "oku" çağrısı ile mektebi olmayı öne çıkarıyordu. Kuran
okulunda "oku" emri ile derse başlayan mü'minler, zamanla "siz insanlar için
çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz" bilinci ile evrensel sorumluluklarını
kuşanmışlardır… "Emaneti" yüklenme liyakat ve ehliyetini kazanma zemini
yakalandı… Bunlar anlık gelişmeler değil, uzun bir eğitimin sonuçlarıydı…
Cahiliyye'ye karşı başlatılan bu eğitim seferberliğinin kurumsal adresi ilk
etapta Darul Erkam'dı. Allah Resulünün risalet ve riyaseti altında gerçekleşen
bu çalışma, geleceğin Medine'sinde, Mescidi Nebevi'de Ashabı Suffe ile daha
sistematik bir boyut kazanacaktı… Dünün şaşkın ve azgın bedevi toplumundan
Kur'an'ın öncülüğünde yeni bir medeniyetin kıvılcımları ışıldamaya başlamıştı…
Bu medeniyetin yaslandığı dinamikler, beslendiği kökler nelerdi? Evet,
bedeviyi medenileştiren, Yesrib'i Medineleştiren ruh nasıl bir ruhtu? Bu
kokuşmuş ve çürümüş toplumu, yıldızlaştıran, "adalet ve ahlak toplumuna"
dönüştüren hangi eğitim sistemiydi? Bunu bilelim ki, günümüzde hala bedevilik
mantalitesinden kopamayan kimi Müslüman zihinlerin açmaz ve aymazlıklarını
sorgulama imkanı oluşsun… Evet, hala bölgelerimizi, beldelerimizi neden
Medineleştiremiyoruz…? Çünkü: "Darul Erkam" pratiğinden koptuk… Evlerimiz dar
geliyor… Evlerimiz Erkamsız… Suffesiz kalan camilerde, saflarda darmadağınık…
Mescidin sıcak ve samimi atmosferinden uzak eğitim seçenekleri ruhsuz, hikmetsiz
ve yüzeysel… Müslümanların toplu eğitim alanı olması gereken camiler;
deruniliğinden yoksun, metruk ve mahzun… "Fahşa" ve "münker" den alıkoyan bir
namaz en etkili bir eğitim ve terbiye pratiği değil midir? Medenileşmekten
ne anlıyoruz bu gün? Çoğunlukla modernleşme hatta batılılaşma olarak
algılandı… Önce eğitim sekülerleşti… Kendini vahye kapalı tutan resmi
eğitim ideolojisi kimliksizleştirme, ruhsuzlaştırma projesinin önemli saç ayağı
oluyordu… "Allah'ı " hesaba katmayan bir eğitim anlayışı, "Kur'an'ı" referans
almayan bir ahlak arayışı, "Peygamberi" ıskalayan bir terbiye modeli aydınlanma
adına dayatılıyordu… Yanlış eğitim politikaları ile akıllarını, kalplerini
ve komple hayatlarını vahye kapalı tutanların nasıl bir toplumsal çürümeye maruz
kaldıkları saklanmaz bir gerçeklik… Eğitimde batı tecrübesini, aklını ve
tekniğini mutlaklaştıranların yanılgısı buradan başlıyor… Pagan ve profan bir
dünyanın değer yargılarına, düşünce ve kültürüne insanımızı zorlamak kültür
emperyalizminin somut yansımasıdır… Batılı bir düşünür olan Nietzsche' nin
şu tesbiti gerçekten düşündürücü: "Büyük devletlerin hükümetleri, insanlarını
kendine bağlamak, onları korkutmak ve diledikleri işe sürmek için iki yola
başvururlar. Biri; kaba bir yol; ordu, öteki daha zekice bir yol; okul" Düzene
uygun kafalar yetiştirmenin yolu buradan geçiyor… Toplumu tek tipleştiren,
nesneleştiren ve en son hiçleştiren mühendisliklere ve dayatmalara teslim
olabilir miyiz? Ahiret penceresinden bakıp hayatı öylece anlamlandıracak;
seküler çukurlara düşmeden vahyi, gaybi iletişimini güçlendirecek bir eğitim
yükümlülüğü altındayız… Zihnimizi, ruhumuzu, kalbimizi kuvvetlendirerek
deruni dinamikleri kalıcı kılıp çözülme ve çürümelere müsaade etmemeliyiz…
Çağın hazcı, fırsatçı, çıkarcı insanına karşın erdem, onur, ahlak timsali özgür
insanı hedeflemeliyiz… Hayatımızda cirit atan batılların, kirlerin,
çarpıklıkların ve çirkinliklerin sünneti seniyye ve ahlak-ı Muhammediye ile
def'i gerekiyor… Rahmetin, adaletin, insaniyetin hayatımıza inmesini
bekliyorsak "alemlere rahmet" olanın örnekliğin de, önderliğinde karar kılmada
mütereddit olamayız… "Siracen münira" ya sırtlarını dönüp yaşamın zulmeti
içinde bocalayanlar, Muhammedsiz bir gidişatın alaca karanlığına gıptayla alkış
tutuyorlar… Eğitimsiz, ufuksuz, idealsiz bir yaşamın hüsranına teslim
olanları; aşağılanmanın, ezilmenin, dışlanmanın bir kader olmadığına nasıl ikna
edebilirsiniz? Bir eğitimci, bir mürşit olarak Hz. Muhammed (sav) in
bizlere önerdiği ahlak nizamı, eğitim sistemi, terbiye tarzı nedir? Onun işaret
buyurduğu kişilik ve inşa ettiği toplum modelinin neresinde duruyoruz? Onun
"üsve-i hasene" olan özelliğini ve güzelliğini çağımıza yansıtma özgüven ve
sorumluluğunu taşıyor muyuz? Kur'an ve Sünnetle belirginleşen eğitimin
özünde; Mürebbiyi Ekber'le barışık olmak vardır… "Rabbim Allah'tır" dediğin anda
Rabbin terbiyesine kendini terk etmen gerekiyor… Bunun Kur'an'daki
ifadelendirmesi: "Allah'ın boyası ile boyanın"dır… Sünnetteki karşılığı ise:
"Allah'ın ahlakı ile ahlaklanın" şeklindedir… Eğitim; Nebiler Nebisinin
rahle-i tedrisi önünde diz çökmektir.. İslami eğitim felsefesinde; dünyevi
"refah"tan evvel uhrevi "felah" gelir… "Rıza" ve "Rıdvan"a taşıyacak uzun ve
yorucu bir eğitim yürüyüşü göğüslenir… Bu eğitim aynı zamanda bir "hikmet"
arayışıdır…. Hem de "basiret" ve "feraset" üzere bir arayış… "Takva" ve "tevhid"
ile bu eğitimde olgunlaşanlar, "furkan"la ufuk ve açılım yakalarlar… Bu
sistemde idrak, yürek ve bilek bütünlüğünü zedelemeden, uyumunu bozmadan, bu
üçlüyü çatıştırmadan "kamil insan"ı yetiştirme esası vardır. İnsanın
asliyetinden gelen toprak ve ruhun barışık olması esastır… Vahyin eğitimine tabi
insanın yolu ne "mağdub" zümresine, ne de "dallin" güruhuna çıkmayacaktır… Bu
yol mahza hidayet yoludur… Hedeflenen İslami eğitimde insan, ifrat ve
tefrite karşı bilinçlidir… Sonu şiddet ve militarizme çıkan kaba kuvvet
insanı… Sonu ruhbanlığa uzanan, izbe ve kuytularda pinekleyen silik ve
mistik insanı… Sonu rasyonalizme dayanan yüreksiz, ruhsuz kuru akıl
insanı… Onayını İslam'dan almış değildir… Hayatı tek boyutlu okuyan, fıtrat ve
itidalden uzaklaşan kişi hayata şaşı bakmaktan kurtulamaz… Bilgi ve kültür
hamalı, akedemik dünyanın uç ve uçuk düşünceleri ile meşbu ve meşgul insanı
misyon ve zemin kaybı ile karşıyadır…. İslam sadece bilgi, kültür ve
düşünce yoğunluğu içinde kendini teorik tartışmalar ile sınırlamadı… Bizzat
hayata müdahil oldu… İnsanın eğitim, terbiye ve tezkiyesini üstlendi… "Vasat bir
ümmet" sundu… "İnsanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmet…" ile yoluna devam
etti… Müslümanca düşünme, kültürel birikim, ilmi ihtisas, entellektüel
derinlik tüm bunların çoğu zaman yeterli olmadığını görüyoruz… Kişiliklerin
İslam'la şekillenmesi, toplumların Müslümanlaşması ne tür ahlaki değişimleri,
fikri dönüşümleri, fiili oluşumları ve eğitimleri gerekli kılıyor bunu yakalamak
lazım… Kur'an; israfı, çıkarcılığı, zevk düşkünlüğünü, cimriliği, kibri,
zulmü, ölçü ve tartıda hileyi, servete aşırı düşkünlüğü, makam hırsını, fitne
çıkarmayı, heva ve hevese tabi olmayı toplumsal marazlar olarak görüp bunlara
karşı kendi insanını korumaya alıyor… Koruma amaçlı olarak, insanına takva
libasını giydirdi, tevazu gömleğini önerdi… Çıplaklıklarını haya ve iffetle
giderdi… Harama, münkere, bağye, fucura karşı iman, ihlas ve ittika ile
kararlı, tutarlı ve kalıcı bir direnci aşıladı… Savrulmalara ve çürümelere karşı
sahih bir kimlik, güçlü bir kişilik için yoğunlaştı… Sahih ve köklü bir
eğitim sürecinde oturaklaşmamış bireylerin, uzun soluklu bir mücadele vermeleri
beklenemez… Bir çok İslami vecibe ve fariza bireysel ve toplumsal, eğitim
ve öğretim amacına yöneliktir… Bu bağlamda hakkı tavsiye, cemaatle namaz,
hac, tebliğ, irşad, inzar, had, emri bil ma'ruf nehyi anil münker, cihad eğitim
psikolojisi boyutu ile ele alındığında eğitime verilen önem daha iyi
anlaşılacaktır… Bu çerçevede Kur'an'da bizlere sunulan kimi sahnelerden ve
örneklerden çıkaracağımız önemli mesajların belirleyiciliğini ve günümüze
yansımasını yakalayabilmeliyiz… Yusuf (as) dan iffet… Lokman (as) dan
hikmet… İbrahim (as)dan sehavet… İsmail (as)dan sadakat… Meryem'den teslimiyet…
Yakub (as)dan metanet… Yunus (as) dan tevekkül dersi olarak eğitimimizi
sürdürebilmeliyiz… Hz. İsa (as) Havarilerini nasıl bir eğitimle
"ensarullah" olmaya hazırladı?... Hz. Lokman (as) ın oğluna olan
öğütlerinin eğitim hedeflerimiz ve politikalarımız üzerindeki izdüşümü
nedir? Hz. Muhammed (as) in yıldızlaşan Ensar ve Muhacirini
kendiliğinden, birden bire mi neşvü nema buldu? Ebubekir (ra)in sadakat ve
ciddiyeti… Ömer (ra)in adalet ve heybeti… Osman (ra)in merhamet ve iffeti… Ali
(ra)in cesaret ve şecaati… Ebuzer (ra)in vecd ve verası… Hüseyin (ra)in izzet ve
kıyamı hangi ünitelere öncelik vereceğimizi gösteriyor… Onların iklimine
uzanarak, o atmosferi teneffüs ederek, o ruhu yakalayarak eğitim ve terbiye
sorunumuzu aşma yoluna girebiliriz… Görünen o ki; küresel ifsat ve
kirlenme karşısında bu gün eğitim oldukça önemli… Şu an karşı karşıya
olduğumuz gerçek şudur: Resmi ideolojinin eğitim sistemi çökmüş durumda… Bunu
kendileri de itiraf ediyor… Uyuşturucu kullanım yaşı 11e indi… Çocuk pornosu
sınır, kural, ölçü tanımıyor… 17 aylık bebeklerin bile cinsel tacize maruz
kaldığı bir sistemde eğitimin iflasını kimse yok sayamaz… Oyun çağındaki
çocukların çeteleşme ve okul içi şiddetle nelere kurban gittikleri gözler
önünde… "Beşikten mezara kadar ilmin" taliplisi olanların bugün beşikteki
çocukları "hollywoyd vahşetleri"nin daimi izleyicileri olarak dünyaya
geliyorlar… Bunları felaket tellallığı yapmak için söylemiyoruz…
Sızlanmak ve şikayet için de değil… Sorumluluklarımızı hatırlamak için dile
getiriyoruz… Bu sorumluluğu başkasına ihale edemeyiz… Bu anın vacibi olan bu
yükümlülüğü abiye, üstada, efendiye, vakfa, derneğe, toplumsal iradeye, siyasal
iktidara, seçmene, seçilene havale edecek durumda değiliz… İş başa düşmüştür… O
ki "hepimiz çobanız…" O ki, iman ediyoruz, "yakıtı insanlar ve taşlar olan
ateşten kendimizi ve ehlimizi kurtarmak" mecburiyetimiz var… İslam'la
eğitimini itmam ve ikmal etmeyenleri öğütürler… Bitirirler… Görüldü ki;
İslam'la yoğrulmadan… Kur'an'la hallu hamur olmadan… Sünneti özümsemeden…
Olmuyor… Kültürel İslam değil; ete ve kemiğe bürünmüş İslam… Ha,
gerçekten sormak gerekmiyor mu? "Eti senin kemiği benim" mantığı ile
nesiller karşısındaki eğitim sorumluluğumuzdan sıyrılabilir miyiz? |