O’nun Sevgisi |
İmam Müslim, Ashab-ı Suffe’den ve Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in hizmetkarı Ebu Firas Rabia b. Ka’b el-Eslemi radıyallahu anh’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: |
07/04/2009 - 16:57 |
“Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte gecelerdim. O’na abdest suyunu ve diğer ihtiyaçlarını getirirdim. Bir gün bana: Hadisimizin ravisi Ebu Firas Raabia b. Ka’b el-Eslemi (r), Rasul-i Ekrem Efendimizin hem seferde hem de hazarda şahsi hizmetlerını görürdü. O, bununla iftıhar edecek kadar şeref duyardı. Ashab-ı Suffe’dendi. Hz. Peygamberın vefatından sonra Medineden ayrılan sahabelerdendir. Çünkü Hz. Fatıma (r) nın: “Ahmed’kokusunu tadan bir kimse için, Bir daha O’nun kokusunu almamak, Ne büyük bir acıdır, siz bilirmisiniz? O’nun vefatıyla üzerime öyle bir acı çöktü ki, Şayet o acılar, günlerin üzerine yağsaydı, Bütün günler karanlık gecelere dönüşürdü…” dediği gibi Hz. Peygamberin anılarıyla dolu olan Medine de duramayıp yaklaşık iki mil uzaklıktaki Eslem kabilesine yerleşmiştir. Bu nedenle “El-Eslemi” diye nisbelenmiştir. Hz. Peygamberden on iki hadis rivayet etmiştir. Rivayetleri, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai ve İbni Mace tarafından rivayet edilmiştir. Allah Ondan razı olsun. Üslubu ve içeriği itibariyle gönüllerimizi yakan bu hadisi şerifimizden çıkaracağımız ibret,ders ve nükteleri şöyle sıralayabiliriz: Birinci Nükte: Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in yetiştirdiği sahabeler, O’na hizmet etmekten, O’nun yakınında bulunmaktan şeref duyarlardı. Hiç birisi parasıyla, zenginliğiyle değil; Rasulullah’a yakın olmakla, O’nu görmekle övünürdü. İşte Ebu Firas Rabia b. Ka’b el-Eslemi “Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile gecelerdim. O’nun abdest suyunu ve ihtiyaçlarını getirirdim” derken bu yönüyle şeref duyardı. Gerçekten de ne kadar şeref duysa, övünse yeridir. Zira, O sevgiliyi görmek, O’nun meclisinde bulunmak, O’nun sesini işitmek, O’nun elini tutmak, O’nun abdest suyunu getirmek, O’nun dizinin dibinde yetişmek herkese nasip olmayan büyük nimetlerdendir. Bu nedenle Ensar ve Muhacir hanımları çocuklarını –eğer Rasulullah’ı görmeleri gecikmiş ise- hemen O’na doya doya baksınlar diye Rasulullah’ın yanına gönderirlerdi… Ey bu gökleri direksiz ayakta tutan Yüce Rabbim! Dünyada O Sevgiliyi görmekten mahrum olduk. Ahirette O’nu görmekten bizleri mahrum eyleme!... İkinci Nükte: Rasulullah’a hizmet eden, O’nun abdest suyunu ve ihtiyaçlarını getiren sahabeyi Hz. Fahr-i cihan Efendimiz “Benden bir şey iste” diyerek ödüllendirmek istemiştir. Bu da O’nun ne kadar vefakar olduğunu gösterir.. Aynı zamanda bizlerin günlük hayatta ne kadar vefakar olduğumuza dikkat etmemiz gerektiğini hatırlatır. Acaba bizler, bize harhangi bir hizmeti geçmiş, faydası dokunmuş bir kimseyi ne kadar hatırlayıp ona maddi yönümüzle olmasa bile tatlı sözlerimizle teşekkür edebiliyoruz? İnsanı insan yapan, bu tür manevi yönleridir. Sevgisi, merhameti, affıdır. Acıması, vefası, nezketidir. Duygusu, emaneti, dürüstlüğüdür. İnsanın bu yönlerini çıkarırsanız, geriye hayvanlarla ortak olan yönünden başka ne kalır ki? Bizleri aşağı bir hayat yaşamaktan kurtarıp yüce değerlere teşvik eden Beşerin Efendisi’ne yeryüzündeki çakıl taşlarının sayısınca salat-ü selam göndeririz. Üçüncü Nükte: Hz. Peygamber sallallahü aleyhi vesellem “Benden bir şey iste..” dediği zaman Rabia b. Ka’b el-Eslemi’nin “Cennette senin yanında olmak isterim. Başka bir isteğim yoktur (Tek isteğim budur)” diye cevap vermesi, onun Rasulullah’a (sav.) ne kadar aşık olduğunu aynı zamanda da ne kadar zeki olduğunu gösterir. Dördüncü Nükte: Rabia b. Ka’b el-Eslemi’nin “Cennette senin yanında olmak isterim” cümlesini “Cennette bile senden ayrı kalmak istemem” şeklinde de anlayabiliriz. Çünkü Rasulullah’a aşık olan sahabelerin bu aşkı, onlara cennetin diğer zevklerini unutturacak kadar derindi: İbn-i Cerir et-Taberi, Said b. Cübeyr’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ensardan bir adam Rasulullah’a (sav) geldi. Adam çok mahzun ve üzüntülüydü. Sahabesinin derdiyle yakından ilgilenen Nebiyy-i Muhterem (sav), “Ey falanca, bana ne oluyor ki seni böyle mahzun görüyorum?” diye sordu. Adam: “Ey Allah’ın Peygamberi! Aklıma gelen bir şey beni çok üzüyor!” dedi. Hz. Peygamber (sav): “Nedir o şey?” diye sordu. Adam şu cevabı verdi: “Ya Rasulellah! Biz, gidiyoruz-geliyoruz… Senin yüzüne bakıyoruz… Seninle birlikte oturuyoruz… Yarın (ahiret günü), Sen cennette peygamberlerin yanına çıkacaksın. Biz ise sana ulaşamayacağız… Senden ayrı kalacağız… (İşte buna üzülüyorum Ya Rasulellah!..)”. Rasulullah (sav) adama hiçbir cevap vermedi. Zira cevabı Cebrail (as) şu ayeti getirerek verdi: “Kim Allaha ve Rasulüne itaat ederse ( Allah ve Rasulünün emirlerini tutup yasaklarından kaçarsa), işte onlar, (ahirette) Allahın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihler ile birlikte olacaklar…. Onlar ne güzel arkadaştırlar..” (Nisa: 69) Yine İbn-i Cerir et- Taberi’nin hz. Aişe (rh)’dan rivayet ettiği başka bir hadise göre bu ayet-i kerimenin sebebi nüzulu şöyledir: “Bir adam Rasullullah (sav)’e gelip şöyle dedi: “Ey Allahın Rasulü! Ben seni, kendimden daha çok seviyorum!.. Ailemden daha çok seviyorum! Çocuklarımdan daha çok seviyorum! Evde olduğum zaman aklıma Sen gelince artık evde sabredip duramıyorum. Hemen Senin yanına gelip Senin yüzüne bakmak istiyorum. Benim ve Senin ölümünü düşününce de, iyi biliyorum ki Sen cennete girip peygamberlerin yanına yükseleceksin. Ben ise cennete girsem bile, cennette seni göremeyeceğimden korkuyorum!.. ( Cennetee senden ayrı kalacağma üzülüyorum Ya Rasulellah!.. (Bkz. Muhtasar Ibn-i Kesir Tefsiri. M. Ali es-Sabuni 1/411) Beşinci Nükte: Bütün bu ayetler ve hadisler, bizlere büyük müjdeler veren, gönlümüzü sevinç ve huzur ile dolduran, ruhumuzu tatlı bir meltem gibi okşayan muazzam haberlerdir… Çünkü bu haberler, ahirette Hz. İbrahim’leri, Hz. Musa’ları, Hz.İsa’ları, şehitleri, sıddıkları, evliyaları, hele hele peygamberler peygamberi Hz. Fahr-i Cihan Muhammed aleyhisssalatü vesselam’ı görmenin, onlarla birlikte olmanın, onların sohbetiyle mutluluk denizinde boğulmanın yollarını göstermektedir.. Ey bu gökleri direksiz ayakta tutan, kendisinden başka hiçbir ilah ve mağbud olmayan, yerin ve göklerin mutlak hakimi, meleklerin Ruh’un ve muazzam Arş’ın Rabbi Yüce Allah’ım!... Biz Seni, mahlukatının adedince, kelimelerinin sayısınca, Arş’ının ağırlığınca Hamd ile Tesbih ederiz!... Senden istemeye yüzümüz yok ama, Sen yüce kitabında, affının, rahmetinin ve ikramının çok bol olduğunu söylüyorsun. İndirdiğin bütün kitaplara, gönderdiğin bütün peygamberlere iman ettik. Hz. Fahr-i Cihan, Ebu’l-Kasım, Muhammed b. Abdullah aleyhissalatü vesselam’a olan sevginin hürmetine, kıyamete kadar okunan kuranlar hürmetine, Seni hamd ile tesbih ve takdis edenlerin hürmetine, teheccüdlerde yanık kalplerle Seni zikreden diller hürmetine, gözyaşları içinde dudaklardan fışkıran kelime-i tevhid hürmetine, bizleri ahirette Rasulullah’ın yanından ayırma!... Cennette O’nun komşusu olmaktan bizleri mahrum etme!... Şehidlerin, sıddıkların, evliyaların, salihlerin sohbetinden bizleri yoksun etme!.. |