Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araþtýrmalarý   |  Ýlmi YAZILAR   |  Aile Eðitim Yazýlarý   |  Çocuk Eðitimi Yazýlarý   |  Yazarlar  |  Ýletiþim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatý (s.a.v)

Ýnsaný Tanýmak (Radyo)

Tv Programlarý

Seminer ve Konferans

Kýsa Dersler

Özel Konular

Fýkhi Konular

Aile Eðitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Giriþi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eðitimcilere ÖZEL
Gazze Duasý
Gençlerle Ýletiþim (Günýþýðý- Reþitpaþa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 5124
Toplam 15281273
En Fazla 20355
Ortalama 2610
Üye Sayýsý 1175
Bugün Üye Olan 0
Online Ziyaretci
 

 
KAPÝTALÝZME VE ÖDENMEME RÝSKÝNE RAÐMEN GÜNÜMÜZDE ÝNADINA ALLAH ÝÇÝN BORÇ VERMEK
01/09/2014 - 16:26
 
Ýhyâ Edersek Bizi Ýhyâ Edecek Kurum; Karz-ý Hasen
Birkaç ay önce Konya’da benim de bulunduðum bir programda Ali Küçük Hoca, o güzel üslûbuyla anlatýyordu: Bir gece, Mekke sokaklarýnda Ebu Süfyan Ebu Cehil’i görür. “Kanka, gecenin bu saatinde nereden geliyorsun?” diye sorar. Ebu Cehil de fýsýltý ile cevap verir: “Sorma kanka, þu düþmanýmýz Muhammed’den geliyorum.” Ebu Süfyan þaþkýnlýkla sorar: “Ne iþin var onun yanýnda, yoksa Müslüman olmaya mý niyetin var?” Ebu Cehil cevap verir: “Ne yapayým, biriktirmiþ olduðum para ve mücevherlerim vardý, Muhammed’e emanet olarak vermeye gittim. Baþka kime güveneyim?” Ebu Süfyan: “Sakýn kimse duymasýn, ben de geçen gün ayný gerekçe ile ona gitmiþtim.” Ortak sözleri þudur: “Aman baþkalarýnýn haberi olmasýn, yoksa insanlarýn yüzüne nasýl bakarýz? Ama ne yapalým, evde karýmýza, çocuklarýmýza güvenemeyiz, toplumda baþka güvenilecek bizden kimseler yok.” Düþmanlarý bile, O’na güveniyor, kendi insanlarýna güvenmiyordu…
 
Söz bana düþünce, dedim ki: Dünkü müþrik liderlerin utancýndan, zilletinden daha fazla utanýlacak durum, maalesef bugünün Müslümaným diyenler için sözkonusudur. Bugünün müslümancýklarý da, biriktirdiði parayý, kendi inancýndan olan kimseye güvenip emanet olarak, karz-ý hasen olarak veremiyor. Kendi düþmaný, ayný zamanda Allah ve Rasûlü’nün düþmaný olan bankaya güveniyor. Ebu Cehiller baþkasý görmesin diyorlar, utanýyorlardý. Hacý Amcalar onlar kadar bile utanç duymadan, herkesin gözü önünde bunu yapýyorlar, Müslümanlara güvenmiyorlar, ama bankaya güveniyorlar. Bu velâ/dostluk karþýlýklý olarak iþliyor. Banka, bir vesika veriyor, mal alacaðý muhatabýna göstermesi için, banka kartýyla maðaza sahibine þöyle demiþ oluyor: “Bu kart sahibi, benim dostumdur, parasý yoksa bile bu kartla ona istediði malý verin, bu benim kankamdýr, aramýzda velâyet/dostluk var, onun yerine ben öderim.” Tabii, Allah rýzasý için bunu yapýyor deðil “banka”. Boþuna demiyor faizci Müslümana “kanka”. Kazýn geleceði yerden tavuðu esirgememek için yapýyor…
 
Müslümanlar, içinde yaþadýklarý kapitalist sömürücü düzenlerin kulu ve mahkûmu olmadýklarýný davranýþlarýyla ispatlamalarý, hem dinlerinin emri, hem izzet ve hürriyetlerinin gereðidir. Kaldýramayacaðý yükü yüklemeyen Ýslâm, faizi yasakladýðýna göre, faizsiz yapabilecektir ve yapmalýdýr Müslüman. Mecbur kalmadýklarý halde faizli alýþveriþlere girip faiz kazancý mahvettiðinden dünyada, cezasý çok aðýr olacaðý belirtildiði için âhirette zor durumda kalmamalarý kendi ellerinde. Yeter ki, inançlarýna uygun bir dünyayý oluþturmaya çalýþmaktan vazgeçmiþ olmasýnlar. Ticaretin toplumda yapýcý, faizin ise yýkýcý bir etkisi vardýr. Ahlâkî yönden ise faiz bencilliði körüklemekte, kalpleri katýlaþtýrmakta, parayý bir put gibi görmeye teþvik etmekte ve insanlar arasýnda sevgi ve yardýmlaþma ruhunu yok etmektedir. Bütün bu hastalýklarýn panzehiri, Ýslâmî inanç ve ahlâkýn yansýmasý olan karþýlýðýný sadece Allah’tan bekleyerek yardýmlaþmadýr, karz-ý hasendir. 
 
Karz-ý hasen kurumunu iþletemeyen Müslümanlar, sadece bankalara karþý çýkmakla kendilerini kurtaramazlar. Müslüman, bir bâtýla karþý çýkarken, sadece antitez olarak yapmaz bunu. Alternatifini sunar, hakký gösterip hakka çaðýrýr muhataplarýný. “Putlara tapma!” derken Allah’a ibadet etmeyi tavsiye eder. Pis ve haram yiyeceklere karþý çýkarken temiz ve helâl yiyecekleri, sarhoþluk veren alkollü içecekleri eleþtirirken helal içecekleri teþvik eder. Müslümanlar, toplum ve birey olarak kendi ekonomik modellerini yaþatmakla yükümlüdürler. Kendileri ve baþkalarýnýn fâiz bataðýna batmamalarý için gönüllü bir yardýmlaþma olan karz-ý hasen gibi sosyal ve ekonomik kurumlara iþlerlik kazandýrmalarý gerektiðini bilmek zorundadýrlar.
 
Câmiler karz-ý hasen kurumu görevini de üstlenebilir: Bir komþu ülkede günümüzde uygulanmakta olduðu gibi, mahalle sâkinleri, gelirlerinden arttýrýp biriktirdikleri paralarýnýn saklanmasý ve uygun yerlere karþýlýksýz, sadece Allah rýzâsý için borç (karz-ý hasen) verme þeklinde kullanýlmasý için emanet sandýðý olarak mescidleri tercih etmektedir. Bu emanet paralar, mescide devam eden gençlerin evlenmeleri ve kuracaklarý yuva için gerekli masraflara harcanmak üzere fâizsiz kredi þeklinde, imamýn onay vermesi þartýyla mescidlerden verilmektedir. Yine, mahalle sâkinleri ve mescidmüdâvimlerine kendi iþ yerlerini açmak amacýyla, benzer þekilde karz-ý hasen fonundan yardým edilmektedir. Kapitalizm ve sömürü ile mücâdelede, müslümanlar arasý yardýmlaþmada mescidlerin fonksiyonlarý deðerlendirilmektedir. Bu tür mescid faâliyeti, geniþ coðrafyalara yayýlabilir ve iþlevi daha da geniþletilebilir. “Câmi”, kendisinde toplanýlan anlamýna geldiði halde, günümüzde câmiler sadece namaz kýlýnýp daðýlýnýlan yerler haline getirildi. Asr-ý Saâdette uygulanan yirmi yedi civarýndaki fonksiyon kalktý, onun yerine yirmi yediden de fazla bid’atler devreye girdi. Ama, câmilerin bazý fonksiyonlarý vakýf ve derneklere taþýnýp oralarda uygulanabilir. Karz-ý hasen de bunlardan biridir. Zaten bütün yeryüzü bu anlamda Allah’a kulluk sergilenecek mesciddir, mescid olmayý beklemektedir.
 
Câmilerdeki Sadaka Taþý: 19. Asra kadar kentlerin merkezlerindeki çarþý câmilerinde varlýðýný devam ettiren bir uygulama vardý. Câminin bir duvarýna içi oyuk bir taþ yerleþtirilir, câmiye giren bazý insanlar, elleri yumulu þekilde o taþa yaklaþýrlar, içinde açarlar, o taþtan elini çýkarýrken tekrar kapatýrlardý. Bu el hareketiyle bazýlarý o taþa para koyar, bazýlarý da ihtiyacý kadar o taþtan para alýrdý. Dýþarýdan onlarý gören kimseler, kimin para koyduðunu, kimin para aldýðýný kesinlikle anlayamazdý. Dolayýsýyla infak eden gururlanmamýþ, alan da kendini küçük düþürmemiþ olurdu. Ve, bu taþýn içi hiç mi hiç boþalmaz; içindekiler bitmeden eklemeler olurdu. Âhirete yatýrým ihmal edilip israf ve tüketime önem verildiðinden, Batýlý ve bâtýl hayatla birlikte fonksiyonunu yitirdiði için çoðu câmiden kaldýrýlan bu taþ, bazý câmilerde tarihî bir kalýntý olarak hâlâ durmaktadýr. Bu taþa “sadaka taþý” denirdi. Kente iþ bulmak veya bir iþini halletmek için taþradan gelen insan, baþkalarýna maddî sýkýntýsýný anlatýp yardým isteme ezikliðinden kurtulur, ama sadece bir günlük ihtiyacý kadar buradan para alýrdý. Ýstismar ederse, iþinin rast gitmeyeceðini, tüyü bitmemiþ yetimin, aç fakirin hakkýný yemiþ olacaðý için cezasýný çekeceðini düþünürdü. Ýþ bulur bulmaz da en az aldýðý kadar miktarda oraya para býrakmayý kendine borç bilirdi. Oradan yararlanan kimseler, bunu karþýlýksýz yardým olarak düþünmez, bir borç, yani karz-ý hasen olarak deðerlendirirlerdi. Yani, bu uygulama ile karz-ý hasen, deðiþik bir usûlde baþta Ýstanbul olmak üzere nice þehirlerdeki çarþý üzerindeki câmilerde uygulanýyordu.
 
Bugünse, kameralarla camilerin gözlendiðine dair câmi giriþlerine koca koca tabelalar asýlmakta… Bir gayr-i müslim turist sorsa, “camilerin giriþinde kamera resminin altýndaki bu yazýnýn anlamý ne?” diye, içimizden yüzü kýzarmadan anlatabilecek kimse çýkar mý? Özellikle Cuma namazý sonrasýnda nice insan camiden gideceði yere yalýnayak gitmek zorunda kalmaktadýr. Ýslâm fýkhýna göre câiz olmadýðý halde câmilerin bile kapýsý kilitlenmektedir. Câmiler, Allah'ýn evi kabul edilen mukaddes mekânlar olduðu halde, hem de "müslüman" olduðunu iddiâ edenler tarafýndan içindeki halýlarý, kýymetli levhalarý, çinileri... çalýna bilmekte. Câmi cemaatinin ayakkabýlarý, özellikle câmide misafir olarak bulunan Cuma ve Bayram cemaatine ait olanlar çalýnmakta, insanlarýn câmiye bir daha uðramamalarýna gerekçe olmaktadýr. Bu çeþit hýrsýzlýklarýn bahâne edilerek, tedbir alýnacaðý yerde, bazý câmilerin namaz vakti dýþýnda gündüzleri bile kilitlenmesini hiçbir müslüman mantýðýyla izah etmek mümkün deðildir. Câmi dýþarýsýndaki ayakkabý hýrsýzlýðýndan daha fecisi, caminin içindeki hýrsýzlýktýr; hatipler, vâizler eliyle kiþilerin sahih imanlarý, tevhidî bilinçleri, fýtratlarý çalýnýyor, kimsenin bu hýrsýzlýktan haberi bile yok. Câmilerdeki hýrsýzlýktan bahsederken, hadis-i þeriflerde (meselâ; Dârimî, Salât 78) bahsedilen bir hýrsýzlýk çeþidinin de "namaz hýrsýzlýðý" olduðunu belirtelim. Kalbinde bulunmasý gereken takvânýn þeytan ve onun dostlarý, yardýmcýlarý tarafýndan çalýnmasýndan dolayý namazla kurtulmayý deðil; namazý kýlýverip namazdan, namaz yükünden/borcundan kurtulmayý düþünenlerin hýrsýzlýðý…
 
Câmi kumbaralarýnýn bile çalýndýðý günümüzde sadaka taþý konulsa camilerimize, beþ dakika bile durmaz, taþýný bile götürürler. Dün belirli oranda Ýslâm hâkimiyeti altýnda yaþayan toplumda “lokantacýlýk mekruhtur” diyordu âlimler ve gerekçesini de söylüyorlardý: “Bir insan aç kalacak, sen de onu parayla doyuracaksýn, olur mu böyle þey? Açsa bir kimse, toklar onu doyurmak zorundadýr.” Borç ve infak vermeyenin kýnandýðý o günden, kardeþine borç para veremeyen bugüne. Demek ki gerçekten çað atlamýþýz;asr-ý saâdettenasr-ý felâkete…
 
Ýslâm'ýn hiçbir kurumu, sadece belirli zamanlarda yaþanýp bir daha hayata dönemeyecek ceset deðildir. Yine, hiçbir esasý, insanlarý fikir ve hayal dünyasýnda gezintiye çýkaran felsefî ütopya þeklinde kabul edilemez. Ýslâm, her þeyiyle bir hayat nizamýdýr. Evrenseldir, her coðrafyada ve her zaman diliminde tatbik edilebilecek yapýdadýr. “Karz-ý hasende, tarihî bir kurum olarak ne kadar câzip ve muhteþem olursa olsun, bugünkü ve yarýnki insana vereceði fazla bir þey yoktur” diyen kimse, Ýslâm'ý da insaný ve hayatý da anlamamýþ demektir. Câhiliyye egemenliklerini tarihte defalarca çöpe atarak mazlumlarý kurtaran risâlet ve (Son Rasûl’den sonra da) karz-ý hasen kurumu, modern câhiliyye zulmü altýnda kývranan, sömürülen dünya müstaz’aflarý için yegâne alternatiftir. Batý uygarlýðý adýndaki ihtiyar cadýnýn maskesi düþmekte, sýrýtan makyajý arkasýndaki çirkin suratý, kendi âþýklarý tarafýndan bile görülebilmektedir. Kendi gayrý meþrû çocuðu Komünizm karþýsýnda bile kaç defa köþeye sýkýþtýrýlýp baþýndaki hakeme sayý saydýran, yapay hormonlarla beslenip yasak doping ilaçlarýyla maça çýkan bu þikeci boksör, gerçek rakibiyle karþýlaþmaktan korktuðu için, onun ringe çýkamayacaðýna sarhoþ ettiði seyircileri inandýrmak istiyor.    
 
"Din" kelimesi ile borç mânâsýna gelen "deyn" kelimeleri ayný kökü paylaþan yakýn anlamlý kelimelerdir. Dinin kurallarýna uymak, müslümanýn Allah'a borcudur. Bu borcunu ödemesi için, yaratýlýþ amacý olan (51/Zâriyât, 56) kulluk ve ibâdeti, ölüm gelinceye kadar (15/Hýcr, 99) hayatýnýn her alanýna yaymasý gerekmektedir. Bu, ayný zamanda Allah'la bir ticârettir. Müslüman, akýllý ve sâdýk bir tâcirdir; sözünde durur, yatýrýmýný çok kârlý olan yere, âhirete yönelik yapar. Bu tavýr, onun "din" ve "deyn" anlayýþýyla ilgilidir. Sayýlamayacak kadar çok olan Allah'ýn nimetlerine (16/Nahl, 18) karþýlýk olarak, hayatý boyunca her konuda O'na itaat edip, tüm kapsamýyla ibâdet etmesi, bu nimetlerin küçük bir karþýlýðý, yani Allah'a olan borcunu ödemeye çalýþmasýdýr.
 
Kiþinin îfâ etmediði namaz, oruç, hac gibi dinî borçlar da deyn/borç kapsamý içindedir. Nitekim hadis-i þerifte, tutulmayan oruç borcu için “deyn” kelimesi kullanýlmýþtýr (Buhârî, Savm 43; Müslim, Sýyâm 154, 155)
 
Kur'an-ý Kerim'de sosyal gerilimin, müstaz'af - müstekbir ikileminin engellenme yollarý belirtilmektedir. Kur'an'da cennet ehli muttakîler tanýtýlýrken "...Mallarýnda muhtaç ve mahrumlarýn hakký vardýr." (51/Zâriyât, 19) buyurulur. Namaz kýlan ve namazlarýnda devamlý olanlarýn eline mal geçip zengin olunca pintileþen kimseler gibi olmadýklarý belirtilerek "Bunlar, sahip olduklarý mallarda muhtaç ve mahrumlarýn belli bir hakký bulunduðunu unutmazlar" (70/Meâric, 22-25) buyurulmuþtur.
 
Ýnfak eden veya Allah için bir kardeþine güzel bir þekilde, yani dünyevî bir karþýlýk beklemeden borç veren kimse, baþta cimrilik olmak üzere birçok kötü huy ve alýþkanlýktan arýnýr. Cimrilik, fert ve toplum için kötü bir hastalýktýr. Bu hastalýk kiþiyi mal uðruna kan dökmeye, kul haklarýna tecavüz etmeye, haramlarla da olsa mala hýrs göstermeye götürür. Ýnfak ve güzel borç verme, mü'mini mala tutkunluk zilletinden temizler, paraya kulluk baðýndan kurtarýr. Ýslâm, insanýn sadece Allah'a kul olmasýný, Allah'tan baþka her þeyin esâretinden kurtulmasýný, yaratýlmýþlarýn efendisi olma özelliðini korumasýný arzu etmektedir. Bunun bir yolu da, zenginin infak ederek ya da karz-ý hasen vererek hem Allah'ýn emrine boyun eðmesi, hem de dünya malýnýn kendisine geçici bir süre için tevdi edilmiþ bir emânet olduðunun bilincine varmasýdýr.
 
Ýnfak gibi karz-ý hasen de, Allah'ýn verdiði nimetlere þükürdür. Namaz, oruç gibi bedenî ibadetler, Allah'ýn ihsan ettiði vücut sýhhat ve selâmetinin þükrüdür. Her çeþit infaký ve karz-ý haseni içeren malî ödemeler de mal nimetinin þükrüdür. Bu duygularla infak eden mü'min, her nimetin, meselâ saðlýðýn, ilmin, sanatýn þükürlerinin de o nimetlerle, o nimetleri Allah yolunda kullanarak ödeneceðinin þuuruna varýr.
 
Ýçinde yaþadýðýmýz toplumda kapitalizm, müslümanlarýn dinlerini yaþamamasýndan güç almaktadýr. Fâiz haramýna raðmen, banka ile iþ yapan müslümanlar, taksitli alýþveriþlerle boyundan büyük borçlananlar, kredi kartý ile harcama yapýp kat kat fâiz ödeyenler, sadece kendi haramlarýný çekmekle kalmayacaklar, sömürü simgesi kapitalizmin azgýnlaþýp insanlarý ezmesinin müsebbibi olan zulüm düzenlerinin güçlenmesi vebâline de ortak olacaklardýr. Ýsraf konusunda etrafýna kötü örnek olanlar, hem kendi hayatlarýný zorlaþtýrmakta ve hem de toplumun gidiþatýndaki sorumluluklarý artmaktadýr. En doðru çözüm yolu, ister karz-ý hasene, isterse ticarî borçlanmaya ihtiyaç duymayacak bir hayat standardý seçmektir. “Ayaðýný yorganýna göre uzat” özdeyiþi ile özetlenebilecek bu görüþ, insanýmýz tarafýndan benimsenip hayata geçirilebildiði takdirde, hem tüketim toplumu olmaktan kurtulacak, israf ve lüks bataðýnda batmayacaðýz, hem de bu denli zilleti yaþamayacaðýz. 
 
Müslümanlar, iktisadî yönden güçlü olabilir, hatta olmaya çalýþmalýdýr, ama iki þartla. Birincisi, helâl yoldan zerre kadar tâviz vermeden, banka vb. kurumlarla iþbirliðine girmeden, yalan ve sözünde durmama gibi ahlâk dýþý davranýþlara düþmeden. Tabii ki, “bu þartla, bu toplumda, kim, ne kadar zengin olabilir?” denebilir. Müslüman için zengin olmak deðil; Allah’a hakkýyla kul olmak önemlidir. Her þartta zenginliði yücelten kimse, parayý putlaþtýran materyalist ve kapitalist kimsedir. Müslüman bunu bilen ve paranýn sadece bir araç olduðunu unutmayan insandýr. Nice insan zenginlikle imtihaný kaybederek bu aracý dünyada yoldan çýkmak, âhirette de Cehenneme gitmek için kullanabiliyor. Müslümanca zengin olma ve zengin kalmanýn bu kapitalist düzende çok zor olduðunu ve parayla imtihanýn fakirlikle sýnanmadan daha müþkil olduðunu unutmamak gerekiyor.
 
Ýkinci þart; madde, mânânýn önüne geçmemeli, helâl da olsa para ve mal sevgisi, Allah sevgisinden üstün gelmemelidir. Komþusu açken tok yatan kimsenin, kendisi için istediðini baþkasý için istemeyenin gerçek mü’min olmadýðý hadislerde belirtilmiþtir. Akýllý tüccar, çok kâr getirecek yere yatýrým yapandýr. En kârlý yatýrým, âhirete yapýlandýr. Zekât, sadaka, karz-ý hasen verme, infak ve malla cihad gibi yükümlülükler, kiþinin maddeyi/parayý amaç deðil; sadece hayra araç olarak kullanmasý gerektiðini hatýrlatýr.
 
Müslümanlar, fâize ve kapitalizmin vahþi sömürüsüne sadece sözle karþý çýkmakla baþarýlý olamazlar. Alternatif tavýrlar geliþtirmeli, herhangi bir müslümaný, banka kredisine, fâiz ve benzeri haramlara muhtaç etmemelidir. Ýslâmî cemaat ve cemiyetlerin, vakýf ve derneklerin faâliyetlerinden biri, “karz-ý hasen fonu” oluþturmak ve en azýndan kendi üyelerine ve imkânlarý zorlayarak çevrelerindeki insanlara bu fondan yararlanma imkâný sunmaktýr. Böylece hem elinde parasý olanlarýn paralarý muhâfaza altýna alýnmýþ; hem de ihtiyaç sahipleri, zâlim ve sömürücülerin ellerine düþmeden sýkýntýlarýný gidermiþ olacaktýr. Müslümanlar, paralarýný bir araya getirerek helâl yoldan kazanýp infak ve karz-ý hasen fonlarý oluþturabilmek için þirketler kurabilmeli, hiç olmazsa meþru ticaret yapan çok ortaklý þirketlere katýlabilmelidir.
 
Zenginliði seven, varlýkla imtihan olan kimseler, zekâta para ayýrdýklarý gibi, karz-ý hasen için bütçelerinden en az zekât kadar para ayýrmýyor ve bu fonu iþletmiyorlarsa, dâvâ adamý olamazlar. Ýmanýn bir anlamý da güvenmek ve güvenilmektir. Mü’min kendisine güvenilen demektir. Baþkalarýna güven vermeyen, güvenilmez kiþiye, filolojik açýdan “mü’min” demek zordur. Emanet de imanla ayný kökten gelen ve güvene tevdi edilmiþ þey anlamý taþýyan bir kelimedir. (Bkz. 33/Ahzâb, 72) Ýman sahibine mü'min denir ki, bir anlamý da emanet taþýyan kiþi demektir. Borç da emanettir ve emanete ihanet, nifakýn özelliklerindendir. Bir mü’min, karz-ý hasene ihtiyacý olan bir mü’mine güvenemiyorsa, ya karþýsýndaki güvenilmez biridir veya kendisi güvenilecek birine güvenemeyen kimsedir ya da her ikisi de güven problemi içindedir. Karz-ý hasen isteyen bütün mü’minlerin veya müellefe-i kulûbun güvenilmez olmasý mümkün olmadýðýna göre, bu görevi terk eden mü’minlerin diðer mü’minlere karþý güven problemi vardýr ki, bu da “iman”la ilgilidir. Her mü’min olduðunu söyleyene güvenilmez, ama mutlaka güvendiðimiz insanlar mü’minlerden olacaktýr ve mü’minim diyenlerin hiçbirine güvenmemek aþýrý tekfircilik hastalýðýnýn yansýmasýdýr. Kaldý ki, karz-ý hasen, mecâzî anlamla Allah’a borç vermedir. Allah’ýn karþýlýðýný bol bol vereceðine inanmak zorundadýr mü’min.
 
Borç verip zamaný gelince alamamanýn getirdiði sýkýntýlarý, rahatsýzlýklarý yok etmenin güzel yolu þudur: Borç verirken ödenmeyeceðini hesaba kat, gelmezse sadaka niyetiyle ver. Hem borcunu öde(ye)meyen kardeþini kaybetmemiþ ve hem de paraný zâyi etmemiþ olursun; sermayeni, belirli süre sonra gideceðin yere önceden göndermiþ olursun. Böylece alacaðýn gelmedi diye moralin de bozulmaz. Karz-ý hasen için illâ zengin olmak da gerekmez. Orta halli insanlar da bunu yapabilir. Zekâtla mükellef olmayan mü’minler de maaþlarýndan veya gelirlerinden, meselâ % 2,5’unu her ay kendi oluþturacaðý karz-ý hasen fonuna ayýrabilir, her isteyenin deðilse de, en uygun ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacýný görerek duasýný almýþ olur. Allah yolunda borç veya infak vermekle, cömertçe davranýþ sâyesinde kalpler temizlenir (bk. 92/Leyl, 17-20). Unutmayalým, hepimizin vermeye ihtiyacýmýz var. Vermenin zevki, sevabý, mutluluðu çok daha güzel, çok daha kalýcýdýr. Daha hayýrlý, daha üstün olmak için veren el olmalýyýz.“Þüphesiz Allah, adaleti, ihsâný (lütuf ve keremde bulunmayý) ve yakýnlara vermeyi emreder.” (16/Nahl, 90).Yakýnlara vermek, ihtiyaçlarý olan tüm þeyleri kapsar. Önce iman ve tevhidî þuur vermek, Ýslâm’ý vermek, sonra dünyevî ihtiyaçlarýný karþýlamak. En fakirimiz bile baþkalarýna, hatta zengin zannedilenlere verecek bir þeylere sahip olan gönlü zengin kimseler olarak kendimizi görebiliriz. Para ve mal deðildir mutlaka verilmesi gereken. Selâm verebiliriz, güler yüz, güzel söz verebiliriz, ilim verebiliriz, teselli ve moral verebiliriz. Vermeden din olmaz. Karz-ý hasen ve infak, mutluluðun merdivenidir. Alan kimse, nimetlerden geçici ve sýnýrlý bir þekilde yararlanýrken; veren mü'minin hazzý kýsa sürede sona ermez. Mü'min kalp, mal ile deðil; iman ile mutmain olur. Allah yolunda borç vermekle, infak etmekle fakir düþeceðinden korkmaz. Verdiði borcu geri alamasa da, onu Allah’a verdiðini, Allah’ýn da âhirette onu fazla fazla ödeyeceðini bilir. Kendisi hiçbir þey deðilken Allah onu vücuda getirmiþ, el-ayak, dil-dudak, göz-kulak ve sayýsýz nimetler baðýþlamýþ ve mal sahibi yapmýþtýr. Bunlar Allah'a aittir. Öyle ise Allah'a güvenen birisi Allah yolunda ve Allah rýzasý için borç vermekten çekinmez.
 
Mü'min, Allah yolunda daðýtmanýn bir görev ve sorumluluk meselesi olduðunun bilincindedir. Her çeþit malý ve nimetleri, asýl kaynaðý olan Allah'a nisbet eder. “De ki: ‘Ey mülkün sahibi Allah'ým! Sen mülkü dilediðine verirsin…” (3/Âl-i Ýmran, 26). Demek ki, mal, mülk, para hep Allah’ýndýr, gerçek mâlik ve sahip O’dur. Borç veriyorsa bir mü’min, verdiði paranýn kendi özel mülkü olmadýðýný, kendi parasýndan geçici veya süresiz fedakârlýk yapmadýðýný hatýrlayýpnefsinin borç verme konusunda bencilliðini kýrar. Mü'minlerin tüm yaptýklarý, Allah'ýn verdiði rýzýktan borç vermek veya infak etmektir. Bir postacýdýr, bir veznedardýr, bir emanetçidir mü'min. Bu anlayýþ, asýl verenin, asýl sahip olanýn Allah olduðunu davranýþlarýyla ispatlamayý gerektirir. Böylece mü'min, Allah'ýn kendisine verdiði rýzýklarýn sorumluluðunu unutmaz. Mü'min, malýný (kendisine emânet ve sýnav olarak verilen nimetleri, parayý) dilediði þekilde özgürce harcayamaz, bu yetkiyi kendinde göremez.
 
Ýþte, karz-ý hasen, paranýn, mal ve mülkün gerçek sahibini hatýrlatýr ve kiþinin emânet ve imtihan bilincini güçlendirir. Mü'min, canýný yaratanýn Allah olduðunu, malýný verenin Allah olduðunu bilir ve O'nun yolunda malýyla ve canýyla cihad eder. Mülk Allah'ýn olduðuna göre, tabiî olarak sahibinin yolunda sarfedilmesi, mü'min için en makul bir olay olarak deðerlendirilir.
 
Karz-ý hasen ve her türlü cömertlik, kiþiyi maddeperestlikten korur; kalpteki dünya sevgisine karþý bir ilâç olur. Borç vermek ve infak etmek, insaný özgürlüðe kavuþturur; mala baðlanmak, ona boyun eðerek esir olmak ve paraya tapmak zilletinden kurtarýp hürriyete eriþtirir. Allah'tan baþkasýna kulluðu sonuçlandýran parayý putlaþtýrmak gibi öldürücü zehirden Peygamberimiz þöyle sakýndýrýr: "Altýn ile gümüþe (paraya) tapanlarla kadifeye (lüks yaþayýþa) tapanlar helâk olmuþtur." (Buhârî, Kitabü'l-Cihad)
 
Karþýlýksýz ve sýrf Allah için borç vermek; insaný kapitalizmin bencilliðinden, komünizmin zulmünden sakýndýrýr, ihtiyaçlarýný haram yollardan karþýlamaya engel olur. Allah için verilen karþýlýksýz borç ve yapýlan infak; kapitalizme, sömürüye, fakirin daha fakirleþeceði düzenlere son verir; komünizm ve sosyalizme giden yolu týkar. Kapkaççýlýk, hýrsýzlýk, soygun, terör gibi olaylara geçit vermez. Ýntihara kadar varan bunalýmlar çoðunlukla ihtiyaçlarýný karþýlayacak çözümler bulamamayla ilgilidir. Toplumu etkileyen ahlâksýzlýklarýn, sahtekârlýk ve hýrsýzlýklarýnönemli bir kýsmý ihtiyaçlarýný karþýlayamama belâsý yüzündendir. Karný aç olan bir insan, hele imaný da saðlam deðilse, her suçu iþleyebilir. Günümüzdeki suçlarýn artýþýnda ekonomik problemlerin yeri hayli önemlidir.
 
Tabii, düzen Ýslâmlaþmadan ne ihtiyaçlarýn sonu gelir, ne ekonomik suçlar azalýr, ne de insanlar birbirlerine güvenerek borç alýp verebilirler. Zaten Ýslâm devleti olsa, iþsizlere iþ bulmayý, herkesin geçineceði imkânlarý temin etmeyi önemli görev kabul eder. Muhtaç olanlara gerektiðinde faizsiz kredi, yani karz-ý hasen verir; geri ödeyemeyecek olandan geri almaya kalkmaz. Her þeyden önce, halký tüketim toplumu olmaktan, bencil, açgözlü ve lüks düþkünü olmaktan uzaklaþtýrýr, sade ve israfsýz hayatý benimsettirir. Karz-ý hasen kurumu da ancak Ýslâm devletinde mükemmel bir þekilde uygulanýr.  
 
Ne mutlu tüm malýn ve mülkün Allah'a ait olduðunu, kendisinin emânetçi özelliðini unutmayýp, parayla imtihaný kazanarak Allah'la alýþveriþ yapanlara! Yazýklar olsun paranýn kulu olan cepleri paralandýkça gönülleri de paralananlara. "Param, param!" diye param parça olanlara! 
 
Ýki yol var: Biri dünyevîleþme, dünyayý âhirete tercih; ikincisi ise karz-ý hasen ve infak köprüsü kurarak dünyayý ebedî hayatýn kapýsý yapmak. Bugün yol ayrýmýndayýz: Ya nefsimizin hevâsý veya Rabbimiz. Ya geçici menfaat veya dâvâ. Ya fâni olan, ya bâki olan. Bunlardan birini seçmemiz gerekiyor. Tercih bize kalmýþ. Tercihini Allah’tan yana yapanlara selâm olsun! 

Bu Makale 4398 defa okunmuþtur

 

Yazdýr

YAZARIN DÝÐER YAZILARI

©

01/09/2014 - 16:26 KAPÝTALÝZME VE ÖDENMEME RÝSKÝNE RAÐMEN GÜNÜMÜZDE ÝNADINA ALLAH ÝÇÝN BORÇ VERMEK

©

09/06/2014 - 10:58 MÜCAHÝD EYYUB’UN SEYFÝ, YE CAHÝD FAZIL’IN KEYFÝ

©

04/12/2013 - 14:18 Ana Babaya Ýhsan ve Hz. Ýbrâhim’in (a.s.) Örnekliði

©

22/11/2012 - 15:40 Bir Mücâhid, Bir Komutan Olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)

©

25/09/2012 - 15:15 Kur´an Adýna "Sünnet"i Ýnkâr Edenlere Kur´an Karþý Çýkýyor

©

23/07/2012 - 12:04 Boþ Vakit mi Dediniz? O da Ne ki!?

©

04/06/2012 - 12:01 Þehidlik, Ölüm Biçimi Olmaktan Önce, Bir Hayat Tarzýdýr:

©

02/01/2012 - 12:48 Hafýza Duasý

©

06/12/2011 - 11:57 Müslüman Hanýmlarýn Tesettürü

©

03/10/2011 - 12:25 Kadýn-Erkek Eþitliði mi; Yoksa Adâlet, Uyum ve Birbirini Tamamlama mý?

©

05/09/2011 - 14:53 Erkeðin Yöneticiliði ve Dövme Yetkisi

©

03/08/2011 - 11:34 Evlenme Sürecinde ve Aile Hayatýnda Çokça Karþýlaþýlan Yanlýþlar

©

04/07/2011 - 12:12 Kadýn-Erkek Ýliþkileri ve Âilede Geçim

©

03/06/2011 - 14:24 Ana-Babanýn En Büyük, En Kutsal Görevi: Çocuklar, Çocuklar, Çocuklar!

©

09/05/2011 - 12:14 Ana Babanýn Görevleri (Çocuðun Ana Baba Üzerinde Haklarý)

©

07/03/2011 - 14:09 Eþler Arasý Ýliþki

©

14/02/2011 - 13:05 Âilede Saðlýklý Ýletiþim

©

06/01/2011 - 15:30 Çocuk Eðitiminde Dikkat Edilecek Özellikler

©

02/12/2010 - 11:34 Evlenme Sürecinde ve Aile Hayatýnda Çokça Karþýlaþýlan Yanlýþlar

©

15/10/2010 - 19:02 Evlât Ýçin Farz Bir Görev: Ana-Babasýna Ýhsân

©

26/07/2010 - 14:12 Allah’a Ýsyan mý Daha Zordur, Yoksa Yaz Sýcaðýnda Oruç Tutmak mý?

©

22/06/2010 - 12:12 Evlilik ve Aile Hayatý Bir Ýbâdettir

©

18/05/2010 - 11:56 Evliliðin Ýmanla Kopmaz Baðý

©

16/04/2010 - 11:29 Aile ve Geçimle Ýlgili Kulaklara Küpeler

©

22/03/2010 - 16:40 Cennete de Cehenneme de Götüren Füze: ZAMAN

©

21/01/2010 - 11:05 Yalan; Ýman ve Güven Kaybýnýn En Önemli Göstergesi

©

23/10/2009 - 10:08 Ýlim mi, Bilim mi? Vahiy mi, Cahiliyye Kültürü mü?

©

22/08/2009 - 09:55 Karþýlýklý Hak ve Sorumluluklar

©

28/07/2009 - 12:43 Evliliðin Ýmanla Kopmaz Baðý

©

25/06/2009 - 10:37 Evdeki Hayatý, Müslümanýn Ne Kadar Müslüman Olduðunun Göstergesidir

©

01/06/2009 - 15:44 Kimlik ve Vahyin Ýnþa Ettiði Müslüman Kimliði

©

28/04/2009 - 16:45 Mutluluða ve Ahirete Yatýrýmýn Diðer Adý: Ýnfak

©

07/04/2009 - 14:38 Alâk Sûresi Iþýðýnda Hayatýn Allah Ýçin Olmasý

©

09/03/2009 - 16:52 Zulüm; Allah''ýn Hududunu Çiðnemek Demektir

©

03/09/2008 - 21:56 Kur’an’ýn Ýnsaný Güzelleþtirmesi -I-
 
 

Site Ýçi Arama

16 Sevvâl 1445 |  25.04.2024

Bir Ayet

Bismillahirramanirrahim

"Ey kâfirler! Allah'ý nasýl inkâr edebilirsiniz ki siz ölü iken size hayatý veren O'dur. Þunu bilin ki tayin ettiði vâde gelince sizi öldürecek, yine diriltecek ve sonunda O'nun huzuruna götürüleceksiniz."

( Bakara Suresi - 28)

Bir Hadis

Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor:

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Namaz için ezan okunduðu zaman þeytan oradan sesli sesli yellenerek uzaklaþýr, ezaný duyamayacaðý yere kadar kaçar. Ezan bitince geri gelir. Ýkamete baþlanýnca yine uzaklaþýr, ikamet bitince geri dönüp kiþi ile kalbinin arasýna girer ve þunu hatýrla, bunun düþün diye aklýnda daha önce hiç olmayan þeylerle vesvese verir. Öyle ki (buna kapýlan) kiþi kaç rekat kýldýðýný
bilemeyecek hale gelir."

Buhârî, Ezân 4, Müslim, Salât 19, Mesâcid 83; Ebû Dâvud, Salât 31; Muvatta, Nidâ 6; Nesâî, Ezân 30

Bir Dua

“Allah’ým! Senden düzgün bir yaþantý, temiz bir ölüm ve rezil rüsva olmadan sana dönebilmeyi istiyorum.”

(Ýbn Ebu Þeybe, Duâ, 1)

Hikmetli Söz

Kalbin öldüðünün alametlerinden biri de, insanýn kaçýrdýðý iyiliklere üzülmemesi, yaptýðý kötülüklerden dolayý piþmanlýk duymamasýdýr.

Canlý yayýn

Ýslam Ansiklopedisi

  Tasarým : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com