Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araþtýrmalarý   |  Ýlmi YAZILAR   |  Aile Eðitim Yazýlarý   |  Çocuk Eðitimi Yazýlarý   |  Yazarlar  |  Ýletiþim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatý (s.a.v)

Ýnsaný Tanýmak (Radyo)

Tv Programlarý

Seminer ve Konferans

Kýsa Dersler

Özel Konular

Fýkhi Konular

Aile Eðitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Giriþi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eðitimcilere ÖZEL
Gazze Duasý
Gençlerle Ýletiþim (Günýþýðý- Reþitpaþa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 851
Toplam 15254596
En Fazla 20355
Ortalama 2608
Üye Sayýsý 1175
Bugün Üye Olan 0
Online Ziyaretci
 

 
Kur´an Adýna "Sünnet"i Ýnkâr Edenlere Kur´an Karþý Çýkýyor
25/09/2012 - 15:15
 
Dinin iki temel kaynaðýndan biri Kitab, diðeri Sünnet'tir. Sapýk sayýlanlar dýþýndaki bütün Ýslâm mezhepleri dinin iki temel kaynaðýnýn Kur'ân ve Sünnet olduðu görüþünde ittifak halindedir. Dinin teorik kaynaðý Kur'an, pratik kaynaðý da Hz. Muhammed (s.a.s.)'dir. Kur'an'la Peygamberimizin sünnetini birbirinden ayýrmaya kalkmak, dinin sadece teori sistemi halinde kalýp Kur´an Adýna "Sünnet"i Ýnkâr Edenlere Kur´an Karþý Çýkýyor

Dinin iki temel kaynaðýndan biri Kitab, diðeri Sünnet'tir. Sapýk sayýlanlar dýþýndaki bütün Ýslâm mezhepleri dinin iki temel kaynaðýnýn Kur'ân ve Sünnet olduðu görüþünde ittifak halindedir. Dinin teorik kaynaðý Kur'an, pratik kaynaðý da Hz. Muhammed (s.a.s.)'dir. Kur'an'la Peygamberimizin sünnetini birbirinden ayýrmaya kalkmak, dinin sadece teori sistemi halinde kalýp hayata yansýmasýna engel olmak demektir. Kur'an'la sünnet, insan açýsýndan etle kemik gibidir. Sünnete karþý tavýr, Kur'an'ýn hayata geçirilmesine karþý olmak demektir. Sünnet, Kur'an'ýn öz kardeþidir. Sünnet, þer'î hükümleri beyan bakýmýndan Kitab'ýn/Kur'an'ýn yardýmcýsýdýr. Peygamberimiz Kur'an'ý en güzel þekilde hayata dönüþtüren örnek þahsiyettir, canlý vahiydir. O, yok sayýldýðý zaman, vahyin hayata yansýmasý, her þahsýn kendi anlayýþýna göre olacaðýndan, dinde anarþi ve  kaos ortaya çýkacaktýr. Peygamberin sünneti devreden çýkýnca, Kur'an'ýn doðru anlaþýlmasý ve hayata doðru þekilde geçirilmesi nasýl gerçekleþir? Ýster istemez, bu boþluk doldurulacak; sünnet görevi üstlenmeye kalkan anlayýþlar ve peygamberlik/örneklik görevi yapmaya kalkan insanlar ortaya çýkacaktýr. Gerçeðini reddedince sahtelerine davetiye çýkarýlacaktýr. Sünneti reddeden zihniyet, kendi anlayýþ ve pratiðini sünnet yerine koymaya kalkacak; bilinçli veya bilinçsiz, hevâsýný sünnetleþtirecek, kendini de önder ve örnek olarak sunmuþ olacaktýr.

   Ýlk devirden baþlayarak müslümanlar, hemen her konuda sünnetten yardým alarak problemlerini halletmeye çalýþmýþtýr. Muhammed Esed'in þu sözleri, özellikle ashâbýn sünnete yaklaþýmýný son derece açýk bir þekilde ifade etmektedir: "Þüphe yoktur ki, Rasûlullah'ýn emirleri arasýnda çok büyük önem taþýyanlarý olduðu gibi, önemi az olanlarý da vardýr. Daha önemli olaný, az önemli olandan önce yerine getirmek de vazifelerimiz cümlesindendir. Fakat bize, esasla ilgili deðil gibi göründüðü iddiasýyla, hiçbir emri terk etmeye hakkýmýz yoktur." (Esed, Yollarýn Ayrýlýþ Noktasýnda Ýslâm, s. 112). Süyûtî'nin dediði gibi; sünnetler Nuh'un gemisidir: Kim ona binerse kurtulur, kim de ondan geri kalýrsa boðulur!  

   Sünnet, Allah Rasûlü'nün, ümmetine örnek olmak üzere ortaya koyduðu uygulama, dini doðru anlama ve yaþamada örnek alýnacak davranýþlar bütünüdür. Sünnet, Kur'an'ýn yaþanmýþ en doðru tefsiri, Ýslâm'ýn pratik ve örnek tatbikidir. Peygamberimiz tefsir olunmuþ canlý bir Kur'an'dý, yaþayan bir Ýslâm'dý. Hz. Âiþe (r.a.) anamýzýn meþhur sözünü hatýrlayalým. Ona Hz. Peygamber'in ahlâkýndan sorulunca þöyle cevap vermiþti: "O'nun ahlâký Kur'an'dý." (Müslim, Müsâfirûn 139; Ebû Dâvud, Salât 316; Nesâî, Kýyâmu'l-Leyl 2; Ahmed bin Hanbel, Müsned, VI/54, 111). Kur'an ve sünnet bir bütünlük arzetmektedir. Sünnet bir taraftan delil olma özelliðini Kur'an'ýn onayýndan almakta, öbür taraftan da Kur'an'ýn beyâný, onun açýlýmý, fiilî hayata geçiriliþi olmaktadýr.

   Kur'ân-ý Kerim'de Peygamberlerin Konumu

   Kur'ân-ý Kerim'de "nebî" kelimesi, tekil ve çoðul olarak 75 defa, "nübüvvet" 5 defa geçer. Bu sayý, ayný kökten fiillerle toplam 160'a çýkar. "Rasül" ve "mürsel" kelimeleri ise Kur'an'da toplam 383 yerde kullanýlýr. Buna ayný kökten fiiller de eklenince bu sayý 513'e yükselir.

   Peygamberler, insanlarý cennet ve Allah'ýn nimetleriyle müjdelemek, cehennem ve Allah'ýn azabýyla korkutmak için gönderilmiþlerdir (5/Mâide, 19; 7/A'râf, 184, 188; 11/Hûd, 2, 12; 4/Nisâ, 165). En güzel biçimde yaratýlan insan (95/Tîn, 4), irâde sahibidir. Tüm davranýþlarýndan mes'uldür. Allah'ýn verdiði nimetlere karþý þükretmek ve O'na ibadet etmekle yükümlüdür. Ýnsan, tek baþýna, nasýl þükredileceðini, nasýl kulluk yapýlmasý gerektiðini bilemez; bu görevlerini yerine getirme noktasýnda birçok engelle ve zorluklarla karþýlaþýr. O yüzden insanýn bir mürþide, rehber ve kýlavuza ihtiyacý vardýr. Ýþte bu mürþid ve rehber, peygamberdir (5/Mâide, 16).

  Ýnsanlar arasýndan seçilmiþ rasûllerin görevleri, diðer elçilerden farklýdýr. Þu âyet onlarýn iþlevini en güzel bir þekilde açýklamaktadýr: "Nitekim, kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi tezkiye eden (temizleyen), size Kitabý ve hikmeti öðreten ve size bilmediklerinizi öðreten rasûller gönderdik." (2/Bakara, 151). Rasûller, açýk deliller ile gelirler. Yanlarýnda Ýlâhî adâletin ölçüsü vardýr. Kitab'ý ve onunla gelen gerçekleri mü'minlere öðretirler. Gücün, kuvvetin ve malýn nasýl kullanýlacaðýný bildirirler. Allah (c.c.), bu anlamda insanlardan kimin peygambere tâbî olup ona yardým edeceðini, kimin onun dâvetine uyup uymayacaðýný  imtihan etmektedir (57/Hadid, 25).

   Mü'minler, peygamberlerin tümüne iman ederler. Peygamberlere itaat etmek Allah'a itaat etmektir (4/Nisâ, 59, 64). Peygamberler bir þeye hüküm verdikleri zaman mü'minler "iþittik ve itaat ettik" derler. Son Peygamber'e iman eden mü'minler, O'nun herhangi bir konuda verdiði hükme itirazda bulunmazlar ve O'nun verdiði hükme teslimiyetle rýzâ gösterirler. (24/Nûr, 51; 33/Ahzâb, 36)

   Mü'minler, Allah'ý sevdikleri için son Peygamber'e uyarlar, onu tâkip ederler (3/Âl-i Ýmrân, 31). Peygamberler, insanlar için seçilmiþ en güzel örneklerdir (33/Ahzâb, 21). Mü'minler, Peygamber'in getirdiði her þeyi almak, yasakladýðý her þeyden de kaçmak zorundadýrlar (59/Haþr, 7). Son peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.s.), mü'minleri sever, onlarýn üzerine titrer, sýkýntýya düþmelerinden dolayý üzülür (9/Tevbe, 128). Bütün peygamberler rahmet; Son Peygamber de âlemlere rahmettir (21/Enbiyâ, 107).

   Kur'an'ýn Peygamberimiz'e yüklediði görevlerden biri vahyi/mesajý okuma ve beyan/açýklamadýr "Ve Biz sana da bu Kitabý indirdik ki, kendilerine indirdiðimiz mesajý onlar(ýn anlamasý, yaþamasý) için beyan edesin ve onlar da böylece belki düþünürler." (16/Nahl, 44). Peygamberimiz, beyan görevini ya eyleme dönüþtürülerek açýklanmasý gereken mesajlarý eylemle açýklamak veya eylemi desteklemek amacýyla veya farklý konularda söylemle açýklayarak eksiksiz yerine getirmiþtir.

   Bazý insanlar, Kur'an'cýlýk/mealcilik yaparak Kur'an adýna sünneti reddetmeye kalkmýþlardýr. Bu tavýr, öncelikle Kur'an'ýn reddettiði bir tavýrdýr. Son Rasûl de diðer þerefli elçiler gibi, yalnýzca mektup getiren postacý benzeri, yani sadece mesajý (vahyi) getirip haber veren kimse deðildir. O, vahyi getirip haber verir, onu teblið etmek için çaba sarf eder ve o vahyi bizzat uygular. Daha doðrusu vahyin hedefini bizzat yaþayarak gösterir. Mü'minler O'na bakarak müslümanlýðý nasýl yaþayacaklarýný ve Allah'ýn kendilerinden ne istediðini öðrenirler.

   Sünnet nedir? Bu konuda da ifrat ve tefrit olarak iki aþýrý yaklaþým sözkonusudur. Peygamberimizin her davranýþýnýn sünnet olduðunu savunmak veya sünnet denilince birkaç davranýþ ve þekilsel özelliði anlamak, ya da daha ileri giderek sünneti dýþlamak. Peygamberimiz, kendisinin her davranýþýnýn sünnet sayýlmamasý gerektiði ile ilgili açýklamalar yapma ihtiyacýný duymuþtur (Bu konuyla ilgili bkz. Müslim, Edâhî 35/5; Ebû Dâvud, Salât 90, Hacc 50; Ýbn Mâce, Hacc 81 vb.). Peygamberimiz de bizim gibi bir insandý. Onun da beþer olarak, Arap toplumunun miladî 7. asýrda yaþayan bir ferdi olarak yediði, giydiði ve yaþadýðý bazý þeyler vardý ki, bunlar dinî bir amaçla yapýlmamýþtý. Meselâ Peygamberimiz sýcak iklimde yaþayan bir kimse olarak kavminin diðer insanlarý gibi hiç çorap giymemiþtir. Çorap giymemek sünnet olarak kabul edilemez. Bir eþ olarak hanýmlarýnýn bazý tavýrlarýna gücendiði için, bir kimsenin eþine gücenmesi sünnet olarak deðerlendirilemez.  

   Sünnetin vahiyle iliþkisini belirlemek gerekirse, sünnetin ya vahiy kaynaklý olduðu yahut da vahiy yoluyla kontrol edildiði ve gerektiðinde düzeltildiði rahatlýkla ifade edilebilecektir. Yani Hz. Peygamber'in, mânâsýný Allah'tan aldýðý sünneti dýþýnda, sosyal olaylar karþýsýndaki kendi ictihadlarýný da "vahyin kontrolü" þemsiyesi altýnda mütâlaa etmek gerekmektedir. Çünkü kýyâmete kadar devam edecek bir dinde, isâbetli olmayan ictihadlarýn yerleþebileceðini izah etmek aklen mümkün deðildir. Nitekim Hz. Peygamber'in yanýldýðý bazý ictihadlarýnýn Kur'an'la tashih edilmiþ olmasý da O'nun bütün söz ve davranýþlarýnýn denetlendiðini göstermektedir. Bu durumda nasýl ki, Hz. Peygamber'in huzurunda yapýldýðýnda O'nun ses çýkarmadýðý davranýþlar "takrîrî sünnet" adýyla sünnet kapsamýna girmektedir; aynen O'nun Allah (c.c.) tarafýndan onaylanan sünnetini de "takrîrî vahiy" olarak görmek mümkündür. Hz. Peygamber, bütün adýmlarýný vahye göre atan bir robot olmaktan çok, yanlýþ bir adým attýðýnda vahiyle düzeltilen bir "beþer" olarak deðerlendirmek en saðlýklý yol görünmektedir.

    Sünnet Karþýtlýðý

  Teþrî (yasama) kaynaðý olarak sünnetin kaynak olamayacaðý ve sünnete ihtiyaç olmayýp Kur'ân'ýn yeterli olabileceði tezi bazý çevrelerce savunulur. Tarih boyunca kýsmen Hâricîler, ve Mûtezile sünneti delil kabul etmeyen anlayýþý baþlattý. Sonra müsteþrýklar (oryantalistler), onlarýn etkisinde kalan modernistler sünnetin baðlayýcý olmayacaðýný ileri sürmeye baþladýlar. Samimi müslüman olduklarýna hüsn-i zan ettiðimiz bazý kesimler de hadis rivâyetleri arasýna sýzdýrýlmýþ bazý uydurma ve zayýf hadislerden yola çýkarak sünnet konusunda tereddüt içinde ve onu reddetmeye meyilli tavýrlar sergileyebilmektedirler. Bunlar, öncelikle "hadis diye rivâyet edilen" ve hatta "hadis" ile "sünnet"i karýþtýrmaktadýrlar.

   Þu bir gerçektir ki, sünnet, bireylerin ve toplumlarýn hayatýndaki müþterekliði saðlamada temel iþlev görmektedir. Bir toplumu güçsüz býrakmanýn ve yýkmanýn baþta gelen yolu, onun müþterek deðerlerini ve hayat tarzýný yok etmekten geçer. Bu sebeple, oryantalistler önce müslümanlarý sünnet hakkýnda þüpheye düþürmeyi, sonra da onu ortadan kaldýrarak Ýslam toplumlarýnýn tevhîdî birlik ve beraberliðini yok etmeyi hedef almýþlar ve üzülerek belirtelim ki bunda da azýmsanamayacak derecede baþarý elde etmiþlerdir.

   Sünneti reddedenlere karþý çýkan genel yaklaþým, ayný tavrý sünneti birkaç þekilsel özelliðe indirgeyen anlayýþa maalesef göstermemiþtir. Takvâ sahibi kabul edilenlerin sünnet adýna savunup diðer insanlarý dâvet ettikleri þeyler iki elin parmaðýný geçmeyecek þeylerdir ve din açýsýndan da özü, Kur'an'ýn hayata geçirilmesi cinsinden olmayan tâlî (sünnet olup olmadýðý tartýþýlabilecek olan Kur'an'ýn önemsemediði) þeylerdir. Sünnet diye çoðu insanýn ýsrarla yapýp baþkalarýna tavsiye ettiði þeyler: Yemeðe tuzla baþlamak, yedikleri þeyleri tek sayýya uygun düþürmek, sakal, sarýk, çarþaf, bazý nâfile namazlar ve ilâve edilebilecek bunlara benzer bir-iki þeydir; ha bir de erkek çocuklarýn küçük yaþta hýtan denilen operasyon yani sünnet etmek ve yemek tabaklarýný sýyýrmak yani yemekleri sünnetlemek. Halk açýsýndan sünnet denilince akla gelen ya sünnet düðünüdür, ya yemekleri sünnetlemek veya farz namazlarýn öncesinde veya sonrasýndaki sünnet namazlar, bir de (belki) sakal. Kur'an'ýn hayata hâkim kýlýnmasý için gayretler, putlarla ve putçularla cihad, Ýslâmî devlet oluþturma çabalarý, Kur'an hükümlerinin topluma hâkim kýlýnmasý için nebevî tavýrlar, Kur'an'ýn þirke karþý nasýl tavýr alýnmasý gerektiðine iliþkin emirlerinin hayata geçirilmesi, toplumun hayra doðru deðiþtirilip dönüþtürülmesi gibi hususlar hiç de "sünnet" kavramý içinde deðerlendirilmez ve insanlar bunlara dâvet edilmez. Hâlbuki sünnet, Peygamberimizin ahlâkî, amelî, þahsî, siyasal ve sosyal davranýþlarýnýn tümünü kapsar. Peygamberimizin sîreti, hayatýn her safhasýný içerir. Bütün hayata þâmildir. Hz. Peygamber'in din olarak ortaya koyduðu her þey demek olan Sünnet, Allah ve Rasûlü'nün belirledikleridir. Sünnet anlayýþýnýn, hayatý bir bütün olarak kucaklamasý gerekir. Dolayýsýyla ''sünnet" kavramý: "Rasûl-i Ekrem'in davranýþ ve sözleriyle ortaya koyduðu örnek/model" diye en geniþ mânâsýyla kullanýlmalýdýr.

  Kur'ân-ý Kerim'de Sünnetin Önemi

  Çeþitli türevleriyle 21 yerde geçen "sünnet" kelimesi dýþýnda, Kur'an daha çok Peygamberimiz'den bahseden âyetlerde "Peygamber sünneti" konusunda bilgi ve emirler verir. Kur'an'ýn Peygamberimizin sünneti konusundaki yaklaþýmýný, sünnetin tanýmý ve önemiyle ilgili âyetleri kýsaca görelim:

   Sünnet, her þeyden önce Kur'an'ýn beyanýdýr, tebliðdir, teybîndir, açýklamadýr. Hz. Peygamber'in görevi, Ýlâhî mesajý eksiksiz iletme/tebliðdir. "De ki: 'Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin. Eðer yüz çevirirseniz þunu bilin ki, Peygamber' in sorumluluðu kendisine yüklenen (teblið görevini yapmak), sizin sorumluluðunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz) dir. Eðer ona itaat ederseniz, hidâyeti/doðru yolu bulmuþ olursunuz. Peygamber'e düþen, sadece açýk açýk tebliðdir." (24/Nûr, 54); "Eðer yüz çevirirlerse Biz seni onlarýn üzerine bekçi göndermedik. Sana düþen yalnýz tebliðdir/duyurmaktýr…" (42/Þûrâ, 48)

   Sünnet, insanlarý bilinç, duygu ve eylem düzeyinde arýndýrma (tezkiye) görevi yapar: "Kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitab'ý ve hikmeti getirip size bilmediklerinizi öðreten bir Rasül gönderdik." (2/Bakara, 151); "Ýçlerinden, kendilerine Allah'ýn âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öðreten bir peygamber göndermekle Allah, mü'minlere büyük bir lütufta bulunmuþtur." (3/Âl-i Ýmrân, 164)

   Sünnet, Peygamber'in insanlara mesajý yaþayarak ta'lîmi/öðretmeyi içerir (2/Bakara, 151; 3/Âl-i Ýmrân, 164). Peygamber'in sünneti olmadan abdesti, namazý, haccý, zekâtý, orucu ve diðer ibâdetleri kim ve nasýl öðretecektir? Hz. Peygamber'in (s.a.s.) Kur'ân'ý söz ve davranýþlarýyla, yani sünnetiyle açýklama görevinden bahseden âyetlere iki örnek verelim: "Sana da bu zikri (Kur'ân'ý) indirdik ki, kendilerine indirilenleri insanlara açýklayasýn, ta ki düþünüp öðüt alsýnlar." (16/Nahl, 44); "Biz sana Kitab'ý (Kur'an'ý)indirdik ki, hakkýnda ihtilâfa düþtükleri þeyi açýklaman ve iman eden bir toplum için (o kitap) yol gösterici ve rahmet olsun." (16/Nahl, 64)

   Sünnet, Peygamber'e din konusunda itaat etmektir. Hz. Peygambere itaati emreden çok sayýda âyet vardýr. Birkaçýnýn mealini görelim:

"Peygamber size neyi verdiyse onu alýn, size neyi yasakladýysa ondan sakýnýn ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ýn azâbý þiddetlidir." (59/Haþr, 7)

   "De ki: Eðer Allah'ý seviyorsanýz bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarýnýzý baðýþlasýn. Allah baðýþlayandýr, merhamet edendir. De ki: Allah'a ve Peygambere itaat edin! Eðer yüz çevirirlerse bilsinler ki muhakkak Allah, kâfirleri sevmez." (3/Âl-i Ýmrân, 31-32)

   "Kim Rasûl'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiþ olur." (4/Nisâ, 80)

   "Biz hiçbir peygamberi, Allah'ýn izniyle kendisine itaat edilmesinden baþka bir maksatla göndermedik." (4/Nisâ, 64)

   "Allah'a ve Peygambere itaat edin ki size de merhamet edilsin." (3/Âl-i Ýmrân, 132)

  Bunlarýn dýþýnda, Allah'a ve Rasûlüne itaatin zikredildiði âyetlerin sûre ve numaralarýný vermekle yetinelim: 3/Âl-i Ýmrân, 172; 4/Nisâ, 13, 59, 60; 5/Mâide, 92; 7/A'râf, 157; 8/Enfâl, 1, 20, 24, 27, 46; 9/Tevbe, 3, 71, 94, 99, 105, 120; 24/Nûr, 48, 50, 54, 56; 26/Þuarâ, 108, 110, 126, 131, 144, 150, 163, 179; 33/Ahzâb, 33, 66, 71; 43/Zuhruf, 63; 47/Muhammed, 33; 48/Feth, 17; 49/Hucurât,14; 58/ Mucâdele,13; 64/Teðâbun,13; 69/ Haakka,10; 71/Nûh, 3.

   Bu emirlere uyma, sünnetin hükümlerine boyun eðme ile olur. O halde Allah'a (c.c.) ve Peygambere (s.a.s.) itaati emreden, Peygamberin verdiði hükümlere boyun eðmeyi gerektiren bu ayetlerin günümüzdeki mânâsý: Bir mesele ile karþýlaþýldýðýnda, meseleyi Allah'a ve Rasûlüne havâle etmek, Alah'ýn kitabý Kur'ân'a, Rasûlullah'ýn sünnetine baþvurmak demektir.

   Hz. Peygamberin (s.a.s) hükümlerine boyun eðmeyi emreden âyetler: 

   "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Rasûle ve sizden olan emir (yetki) sahiplerine itaat edin. Eðer herhangi bir þeyde anlaþmazlýða düþerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanýyorsanýz- meseleyi Allah'a ve Rasûlüne götürün (Allah'ýn emrine ve Rasûlün sünnetine göre halledin). Böyle yapmak iþlerin en hayýrlýsý/iyisi ve sonuç bakýmýndan da en güzelidir." (4/Nisâ, 59)

   "Allah ve Rasûlü bir konuda hüküm verdiði zaman artýk mü'min bir erkeðin veya kadýnýn o iþi kendi isteklerine göre seçme yapmaya (farklý bir alternatif arama) hakký yoktur. Zira kim Allah'a ve Rasûlüne karþý gelirse apaçýk bir dalâlete/sapýklýða düþmüþ olur." (33/Ahzâb, 36)

   "Aralarýnda hükmetmesi için Allah'a ve Rasûlüne dâvet edildikleri zaman mü'minlerin cevabý "iþittik ve itaat ettik" sözünden baþka bir þey olmaz. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder, Allah'tan korkar ve O'nun azâbýndan korunursa, iþte sonunda kazanacak olanlar onlardýr. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder, Allah'a saygý duyar ve O'ndan sakýnýrsa, iþte asýl bunlar kurtuluþa erenlerdir." (24/Nûr, 51-52)

   "Hayýr! Rabbine andolsun ki, onlar aralarýndaki ihtilâflý konularda seni hakem yapýp, sonra da içlerinde hiçbir hoþnutsuzluk duymadan senin verdiðin hükme boyun eðip tam anlamýyla teslim olmadýkça iman etmiþ olmazlar." (4/Nisâ, 65)

   Bu konudaki âyetlerde Hz. Peygamberin (s.a.s.) Allah'ýn (c.c.) hükümlerinden ayrý olarak çeþitli konularda hüküm koyma yetkisine sahip olduðunu açýkça görmekteyiz. Bu konular bize sünnet yoluyla intikal etmekte, bu hükümleri sünnet kanalýyla öðrenmekteyiz.

  Kur'an, Hz. Peygambere isyan etmemeyi, ona karþý çýkmamayý emreder. Sünnete karþý çýkan azâbý hak eder:

   "Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse, Allah onu altýndan ýrmaklar akan cennetlere sokar, orada ebedi kalýrlar. Ýþte büyük kazanç da budur Kim de Allah'a ve Rasûlüne karþý gelir, O'nun sýnýrlarýný tecâvüz ederse, Allah onu ebedi kalacaðý bir ateþe sokar." (4/Nisâ, 13-14)

   "Kim de kendisine doðru yol belli olduktan sonra Peygambere karþý gelir ve mü'minlerin yolundan baþka bir yola uyarsa onu gittiði yolda býrakýrýz ve cehenneme sokarýz." (4/Nisâ, 115)

"Kim Allah'a ve Rasûlüne karþý gelirse, Allah'ýn azâbý/cezâsý pek çetin olur." (8/Enfâl, 13)

   Sünnet, bazý helâl ve haram hükümlerini de içerir. Hz. Peygamber (s.a)'in haram kýlma yetkisi olduðunu ifade eden âyetler bu konuda çok nettir: "Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahîret gününe iman etmeyen, Allah'ýn ve Rasûl' ünün haram kýldýðýný haram saymayan ve hak dinini din edinmeyen kimselerle, küçül(üp boyun eð)erek elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaþýn." (9/Tevbe, 29)

   "Onlar ki, ellerindeki Tevrat ve Ýncil'de yazýlý bulunan o Elçiye, Ümmî Peygamber'e uyarlar. O (Peygamber) ki kendilerine iyiliði emreder, onlarý kötülükten nehyeder, onlara güzel ve temiz þeyleri helâl, pis ve çirkin þeyleri haram kýlar, üzerlerindeki aðýrlýklarý, sýrtlarýndaki zincirleri kaldýrýp atar." (7/A'râf, 157)

   Sünnet, en güzel yoldur, uyulacak modeldir. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in müslümanlarm uymasý gereken üsve-i hasene (en güzel örnek) olduðu Kur'an'da belirtilir: "Andolsun ki, Rasûlullah'ta sizin için, Allah'ý ve âhireti arzu eden ve Allah'ý çok zikreden kimseler için (uyulacak) en güzel bir örnek vardýr." (33/Ahzâb, 21)

   Sünnetin yaptýrým gücünün ayný Kur'ân'ý Kerim gibi olduðunu bize bildiren Allah Teâlâ'dýr. "Peygamber size neyi verdiyse onu alýn, size neyi yasakladýysa sakýnýn." (59/Haþr, 7) buyuran, Hz. Peygamber'e kesinlikle uymamýz gerektiðini bize hatýrlatan (3/Âl-i Ýmrân, 31-32),  Hz. Peygamber'in vereceði hükmü beðenmediðimiz takdirde imanýmýzdan olacaðýmýzý bildiren (4/Nisâ, 65) Kur'ân-ý Kerim'dir. Böylece Allah Teâlâ Rasûlüne týpký kendisi gibi kanun koyma yetkisini vermekte, O'nun koyduðu kanunlarý, Allah (c.c) tarafýndan konmuþ kanunlar gibi benimsememizi emretmektedir.

   Peygamberimiz de birçok hadisinde sünnetin önemini vurgulamýþ ve müslümanlarýn dikkatini sünnete uymaya çekmiþtir. "Ben size iki þey býraktým; onlardan sonra asla sapýtmazsýnýz; Allah'ýn Kitâb'ý ve sünetim. Bu ikisi Havuz'a  gelinceye kadar birbirinden ayrýlmayacaktýr." (Muvatta, Kader 3; Tirmizî, Menâkýb 31; Ahmed bin Hanbel, 1/51, 3/59)

   "Bana Kur'an ve beraberinde onun bir benzeri (sünnet) verildi. Yakýnda karný tok, koltuðuna kurulmuþ birisi 'size Kur'ân yeter, onda neyi helal buluyorsanýz, onu kabul ediniz, O'nda neyi haram bulursanýz, onu da haram biliniz' diyecek. Þunu iyi biliniz ki Allah Rasûlû'nün haram kýldýðý da Allah'ýn haram kýldýðý gibidir." (Ebu Dâvûd, Sünnet 5, h. no: 4604; Tirmizî, Ýlim 10; Ýbn Mâce, Mukaddime 2; Ahmed bin Hanbel, Müsned IV/131)

   "Size kendilerine sýmsýký sarýldýðýnýzda hiç sapýtmayacaðýnýz iki þey býrakýyorum: Allah'ýn kitabý ve Peygamberinin sünneti." (Muvatta', Kader 3)

"Benim ve râþid halifelerimin sünnetine sarýlýn ve sýmsýký yapýþýn." (Ebû Dâvud, h. no: 4607; Tirmizî, h. no: 2676)

   "Ümmetimin fesada düþtüðü zamanda sünnetime sarýlana þehid sevabý vardýr." (Heysemî, I/172)

"Altý kiþi vardýr ki hem ben, hem de duasý kabul olunan bütün peygamberler onlara lânet etmiþtir: ... ve sünnetimi terk eden..." (Hâkim, I/36)

   "Ümmetimin hepsi Cennet'e girecektir. Ancak kaçýnanlar hâriç, onlar giremeyecektir." Ashâb: "Kim Cennet'e girmekten kaçýnýr yâ Rasûlallah?" diye sordular. Rasûlul lah (s.a.s.) þöyle buyurdu: "Kim bana itaat ederse, Cennete girer. Kim de bana âsi olursa (emirlerime itaat etmezse) o Cennete girmekten çekinip kaçýnmýþ olur (ve Cennete giremez)." (Buhârî, Ý'tisâm, 12) 

   "Benden sonra baþýnýza birtakým insanlar idareci olacak; sünneti söndürüp bid'atle amel edecekler." (Ýbn Mâce, h. no: 2865) buyurarak bu konudaki muhtemel geliþmelere iþaret etmiþtir.

   Peygamberimiz "... Ne mutlu, benden sonra insanlarýn ifsâd ettiði sünnetimi ýslah eden gariplere!" (Tirmizî, h. no: 2630) buyurarak sünnete sarýlan insanlarýn bazý zamanlar toplumlarýnda garip duruma geleceklerine dikkat çekmiþ ve bizi gariplerden olmaya çaðýrmýþtýr.

   Kur'an ve sünnetin arasýnda gerçek bir ihtilâfýn bulunmasý mümkün deðildir. Bir Kur'ân nassý ile bir sünnetin her ikisinin de delâlet ve sübût bakýmýndan kat'î olmasý halinde aralarýnda gerçekte teâruzun bulunmasý mümkün deðildir. Allah rasûlü Kur' an'a ters bir söz söylemez ve bir davranýþ sergilemez. "Allah ve Rasûlü þehâdet eder ki, Rasûlullah'tan (s.a.s.) Allah'ýn kitabýyla çeliþen, ona ters düþen hiçbir sahih sünnet asla gelmemiþtir." (Ýbn Kayyým el-Cevziyye, et-Turuku'l-Hukmiyye, s. 91 Tahkik: Ahmed Þâkir, Mustafa el-Halebî 1. baskýsý). Nasýl gelebilir ki?! Allah'ýn kitabýnýn açýklayýcýsý bizzat Rasûlullah'ýn (s.a.) kendisidir, O kitab kendisine inmiþtir, Allah Teâlâ, Peygamber'i O kitapla hidâyete erdirmiþtir, kendisi de O'na uymakla memurdur, bütün mahlû kat içerisinde onun te'vîlini ve ondan amaçlanan murâd-ý Ýlâhîyi en iyi bilen odur.

   Sünneti Yaþamak

   Rasûlullah (sav) üsve-i hasene olduðu için onun sünnetini yaþamak biz müslümanlar için bir zorunluluktur. Çünkü þu bir gerçektir ki, sünnet, insanlarýn din, dünya ve âhiretle ilgili çalýþmalarýndan; alýþveriþ ve bu konuyla ilgili hükümlerden; îcâr, âriye, hibe, vakýf, nikâh ve talâk gibi ihtiyaç duyduklarý bütün þeylerden bahseden ve tüm bu hususlarý içeren ilimdir. Sünnetle amel etmekten maksat, Allah'ýn Kur'ân-ý Kerim ayetlerindeki isteðini yerine getirmektir. Çünkü Peygamber Efen dimiz, Kur'ân'ý en iyi anlayan ve en mükemmel þekilde aktif hayata uygulayandýr. Bu sebeple, sünnete sarýlmakla Kur'ân'a sarýlmak, sünneti yaþamakla Kur' ân'ý yaþamak kavramlarý arasýnda fark yoktur. Çünkü Allah Kur'ân'da peygambere itaat, emrine uyma, onun verdiðini alma, nehyettiðinden sakýnma gibi hususlara dikkat çekmekte, bu yönde emir ve tavsiyelerde bulunmaktadýr. Bütün hareket noktasýnýn kaynaðý vahiy olan bir insanýn emirleri, yasaklarý ve yaþama biçimi günahlardan, yalan ve yanlýþtan, lüzumsuz fazlalýklardan uzak, Allah'ýn (c.c) gözetim ve denetiminde olacaktýr. Böyle birinin hayat biçimi olan sünnete sarýlmak ve yaþamak elbette ki dinin ta kendisidir. Zaten Ýslâm, fikrî bir fantezi deðil; hayata uygulanacak bir sistemdir. Ýslâm hayata tatbik edilecek bir nizam olunca, bunun baþka türlü bir izah tarzý da yoktur. Böyle olmazsa, herkes kendi anlayýþýna göre bir sünnet/yol/anlayýþ ihdâs eder, buna göre amel etmeye çalýþýr. Bu durum ise, vahdet dini olan Ýslâm'ýn hedeflediði temel espriye aykýrýdýr. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.s.) birçok hadis-i þeriflerinde ýsrarla sünnete sarýlmamýzý emretmiþlerdir. "Sünnetimden yüz çeviren benden, benim ümmetimden deðildir" (Buhârî, Nikâh 1) buyurmasý, üzerinde durulmasý gereken bir husus olup, ciddi bir tehdit oluþturmaktadýr.

   Hz. Peygamber örneðini pratiðe aktarabilmek için her þeyden önce insanlara peygamber sevgisini kazandýrmak gerekir. Bu, iþin îmânî yönüdür. Ayrýca sevmek, örnek almanýn da en önemli þartýdýr. Tabii ki sadece sevgi yetmez. Sevgi bilgiyle takviye edilirse kalýcý ve verimli olur. Onun için müslümanlar, Kur'an kültürü yanýnda sünneti de bilmek, öðrenmek zorundadýr. Hz. Peygamber'in hayatý -ki onun hayatý, ahlâký Kur'an'dýr, Kur'an'ýn hayata yansýmasýdýr- bir bütündür. Sünnet kültürü, ancak sevgi ile bilginin mezcedilmesiyle mümkündür.

   Dînî kimlik ve kiþiliðimizi koruyabilmek için Ýslâm'ý, sünnetteki yorumuyla yaþamak zorundayýz. Sünnetten, hangi gerekçeyle olursa olsun yan çizmek, ayrýlmak, bid'at ve hurâfelere kucak açmak demektir. Çünkü sünnet Ýslâm kültürünün ta kendisidir.

  Sünnet, Kur'an'ýn hayata geçirilmiþ biçiminin keyfiyetini bize açýklar ve yol gösterir. Bu itibarla Kur'an ve Sünnet bir bütünlük arzeder. Bunun için de Kur'an'la sahih sünnet hiç bir zaman birbiriyle çeliþik deðildir.

  Sünnetin fonksiyonu, düþünce planýndan ziyade daha çok pratik hayatta kendisini gösterir. Çünkü hayata yansýyan Kur'an ahkâmý, ancak sünnetin belirlediði þekil ve tarzda olur. Ýslâm itikadý, tevhid, risâlet ve âhiret gibi inancýn ana esaslarý, sünnetin bu konulara getirdiði yorumlarla anlaþýlabilmektedir. Yine temel ibâdetlerin nasýl uygulanacaðý tümüyle sünnete ihtiyaç duyacaktýr. Sadece Kur'an'dan yola çýkýp Sünneti tümüyle reddederek ibâdetlerin yapýlabilmesi mümkün deðildir.

   Bugün çekilen sýkýntý, sünnetin hayata taþýnmasýdýr. Peygamber'i her konuda model ve örnek almadýðý için toplum bin bir problemle karþý karþýyadýr. Bir peygamber sadece kurye vazifesi gören bir postacý deðil, fakat kâmil bir modeldir. Kur' ân'da Hz. Peygamber'e birtakým görevler verildiði anlaþýlmaktadýr. Bu görevler: Þâhit olma, uyarýcý olma, müjdeleyici olma, öðüt verme, dâv et etme, teblið etme,  tilâvet etme, ta'lim etme, beyan etme, tezkiye etme þeklinde sayýlabilir (2/Bakara, 125, 129; 3/Âl-i Ýmrân, 164; 5/Mâide, 67; 16/Nahl, 44; 62/Cum'a, 2 vb.). Bu görevleri kendisine yükleyen de Allah'týr. Zira, görevlendirmenin olduðu yerde, görevlendirenin varlýðýný görmemek mümkün deðildir. Bir elçi onu gönderen gibi sayýlýr ve hatta elçinin sözü onu memur edenin þahsen söylediði söz gibi kabul edilir.

   Dinin yaþanmasýnda, bir modelin, bir sünnetin varlýðý gereklidir. Peygamberlere iman, onlara itaat etmek içindir (4/Nisâ, 64). Müslümanlýðýn özü ve esasý kelime-i tevhidle ifade edilir. Tevhid kelimesinin ikinci bölümü, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Allah'ýn rasûlü /elçisi olduðunu kabul etmektir. Bu inanç, bizi peygamberin örnek ve önderliðinin kabulüne götürür.   

   Peygamberlere iman, onlarý örnek ve önder kabul edip onlara itaat etmek içindir. Kur'an'da mü'minlerin, Allah ile beraber Rasülü'ne de itaat etmeleri þart koþuluyor. Rasül'e itaat etmeden Ýslâm yaþanamaz. Zira, "Rasüller sadece kendilerine itaat edilsin diye Allah'ýn izniyle gönderilmiþlerdir." (4/Nisâ, 64). Kur'an'a ve sünnete itaat, imanýn ve Ýslam'ýn ilkelerindendir. Ýman edip de Allah'a ve Rasül'e itaat etmemek boþ bir iddiadan baþka bir þey deðildir. Bu yalan, tâðutla hükmetmek isteyen her yalancýnýn iddiasýdýr. Çünkü münâ fýklarýn alâmeti, devamlý sûrette itaatten kaçýnmaktýr. Zira Yüce Allah münâfýklar hakkýnda þöyle buyurur: "Onlara Allah'ýn indirdiðine ve Peygamber'e gelin denildiði zaman, senden büsbütün kaçtýklarýný görürsün." (4/Nisâ, 61). Kur' an ve Sünnete itaat, bir akîde/inanç meselesidir. Mü' min, akîdesini saðlam temeller üzerine oturtmalýdýr.

   Peygamberlerin gösterdiði yoldan baþka yolda gitmenin, dünya hayatýnda sayýlamayacak kadar çok olumsuz sonucu ve cezasýndan ayrý olarak, âhirette de büyük bir cezasý vardýr.

 hayata yansýmasýna engel olmak demektir. Kur'an'la sünnet, insan açýsýndan etle kemik gibidir. Sünnete karþý tavýr, Kur'an'ýn hayata geçirilmesine karþý olmak demektir. Sünnet, Kur'an'ýn öz kardeþidir. Sünnet, þer'î hükümleri beyan bakýmýndan Kitab'ýn/Kur'an'ýn yardýmcýsýdýr. Peygamberimiz Kur'an'ý en güzel þekilde hayata dönüþtüren örnek þahsiyettir, canlý vahiydir. O, yok sayýldýðý zaman, vahyin hayata yansýmasý, her þahsýn kendi anlayýþýna göre olacaðýndan, dinde anarþi ve  kaos ortaya çýkacaktýr. Peygamberin sünneti devreden çýkýnca, Kur'an'ýn doðru anlaþýlmasý ve hayata doðru þekilde geçirilmesi nasýl gerçekleþir? Ýster istemez, bu boþluk doldurulacak; sünnet görevi üstlenmeye kalkan anlayýþlar ve peygamberlik/örneklik görevi yapmaya kalkan insanlar ortaya çýkacaktýr. Gerçeðini reddedince sahtelerine davetiye çýkarýlacaktýr. Sünneti reddeden zihniyet, kendi anlayýþ ve pratiðini sünnet yerine koymaya kalkacak; bilinçli veya bilinçsiz, hevâsýný sünnetleþtirecek, kendini de önder ve örnek olarak sunmuþ olacaktýr.

   Ýlk devirden baþlayarak müslümanlar, hemen her konuda sünnetten yardým alarak problemlerini halletmeye çalýþmýþtýr. Muhammed Esed'in þu sözleri, özellikle ashâbýn sünnete yaklaþýmýný son derece açýk bir þekilde ifade etmektedir: "Þüphe yoktur ki, Rasûlullah'ýn emirleri arasýnda çok büyük önem taþýyanlarý olduðu gibi, önemi az olanlarý da vardýr. Daha önemli olaný, az önemli olandan önce yerine getirmek de vazifelerimiz cümlesindendir. Fakat bize, esasla ilgili deðil gibi göründüðü iddiasýyla, hiçbir emri terk etmeye hakkýmýz yoktur." (Esed, Yollarýn Ayrýlýþ Noktasýnda Ýslâm, s. 112). Süyûtî'nin dediði gibi; sünnetler Nuh'un gemisidir: Kim ona binerse kurtulur, kim de ondan geri kalýrsa boðulur!  

   Sünnet, Allah Rasûlü'nün, ümmetine örnek olmak üzere ortaya koyduðu uygulama, dini doðru anlama ve yaþamada örnek alýnacak davranýþlar bütünüdür. Sünnet, Kur'an'ýn yaþanmýþ en doðru tefsiri, Ýslâm'ýn pratik ve örnek tatbikidir. Peygamberimiz tefsir olunmuþ canlý bir Kur'an'dý, yaþayan bir Ýslâm'dý. Hz. Âiþe (r.a.) anamýzýn meþhur sözünü hatýrlayalým. Ona Hz. Peygamber'in ahlâkýndan sorulunca þöyle cevap vermiþti: "O'nun ahlâký Kur'an'dý." (Müslim, Müsâfirûn 139; Ebû Dâvud, Salât 316; Nesâî, Kýyâmu'l-Leyl 2; Ahmed bin Hanbel, Müsned, VI/54, 111). Kur'an ve sünnet bir bütünlük arzetmektedir. Sünnet bir taraftan delil olma özelliðini Kur'an'ýn onayýndan almakta, öbür taraftan da Kur'an'ýn beyâný, onun açýlýmý, fiilî hayata geçiriliþi olmaktadýr.

   Kur'ân-ý Kerim'de Peygamberlerin Konumu

   Kur'ân-ý Kerim'de "nebî" kelimesi, tekil ve çoðul olarak 75 defa, "nübüvvet" 5 defa geçer. Bu sayý, ayný kökten fiillerle toplam 160'a çýkar. "Rasül" ve "mürsel" kelimeleri ise Kur'an'da toplam 383 yerde kullanýlýr. Buna ayný kökten fiiller de eklenince bu sayý 513'e yükselir.

   Peygamberler, insanlarý cennet ve Allah'ýn nimetleriyle müjdelemek, cehennem ve Allah'ýn azabýyla korkutmak için gönderilmiþlerdir (5/Mâide, 19; 7/A'râf, 184, 188; 11/Hûd, 2, 12; 4/Nisâ, 165). En güzel biçimde yaratýlan insan (95/Tîn, 4), irâde sahibidir. Tüm davranýþlarýndan mes'uldür. Allah'ýn verdiði nimetlere karþý þükretmek ve O'na ibadet etmekle yükümlüdür. Ýnsan, tek baþýna, nasýl þükredileceðini, nasýl kulluk yapýlmasý gerektiðini bilemez; bu görevlerini yerine getirme noktasýnda birçok engelle ve zorluklarla karþýlaþýr. O yüzden insanýn bir mürþide, rehber ve kýlavuza ihtiyacý vardýr. Ýþte bu mürþid ve rehber, peygamberdir (5/Mâide, 16).

  Ýnsanlar arasýndan seçilmiþ rasûllerin görevleri, diðer elçilerden farklýdýr. Þu âyet onlarýn iþlevini en güzel bir þekilde açýklamaktadýr: "Nitekim, kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi tezkiye eden (temizleyen), size Kitabý ve hikmeti öðreten ve size bilmediklerinizi öðreten rasûller gönderdik." (2/Bakara, 151). Rasûller, açýk deliller ile gelirler. Yanlarýnda Ýlâhî adâletin ölçüsü vardýr. Kitab'ý ve onunla gelen gerçekleri mü'minlere öðretirler. Gücün, kuvvetin ve malýn nasýl kullanýlacaðýný bildirirler. Allah (c.c.), bu anlamda insanlardan kimin peygambere tâbî olup ona yardým edeceðini, kimin onun dâvetine uyup uymayacaðýný  imtihan etmektedir (57/Hadid, 25).

   Mü'minler, peygamberlerin tümüne iman ederler. Peygamberlere itaat etmek Allah'a itaat etmektir (4/Nisâ, 59, 64). Peygamberler bir þeye hüküm verdikleri zaman mü'minler "iþittik ve itaat ettik" derler. Son Peygamber'e iman eden mü'minler, O'nun herhangi bir konuda verdiði hükme itirazda bulunmazlar ve O'nun verdiði hükme teslimiyetle rýzâ gösterirler. (24/Nûr, 51; 33/Ahzâb, 36)

   Mü'minler, Allah'ý sevdikleri için son Peygamber'e uyarlar, onu tâkip ederler (3/Âl-i Ýmrân, 31). Peygamberler, insanlar için seçilmiþ en güzel örneklerdir (33/Ahzâb, 21). Mü'minler, Peygamber'in getirdiði her þeyi almak, yasakladýðý her þeyden de kaçmak zorundadýrlar (59/Haþr, 7). Son peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.s.), mü'minleri sever, onlarýn üzerine titrer, sýkýntýya düþmelerinden dolayý üzülür (9/Tevbe, 128). Bütün peygamberler rahmet; Son Peygamber de âlemlere rahmettir (21/Enbiyâ, 107).

   Kur'an'ýn Peygamberimiz'e yüklediði görevlerden biri vahyi/mesajý okuma ve beyan/açýklamadýr "Ve Biz sana da bu Kitabý indirdik ki, kendilerine indirdiðimiz mesajý onlar(ýn anlamasý, yaþamasý) için beyan edesin ve onlar da böylece belki düþünürler." (16/Nahl, 44). Peygamberimiz, beyan görevini ya eyleme dönüþtürülerek açýklanmasý gereken mesajlarý eylemle açýklamak veya eylemi desteklemek amacýyla veya farklý konularda söylemle açýklayarak eksiksiz yerine getirmiþtir.

   Bazý insanlar, Kur'an'cýlýk/mealcilik yaparak Kur'an adýna sünneti reddetmeye kalkmýþlardýr. Bu tavýr, öncelikle Kur'an'ýn reddettiði bir tavýrdýr. Son Rasûl de diðer þerefli elçiler gibi, yalnýzca mektup getiren postacý benzeri, yani sadece mesajý (vahyi) getirip haber veren kimse deðildir. O, vahyi getirip haber verir, onu teblið etmek için çaba sarf eder ve o vahyi bizzat uygular. Daha doðrusu vahyin hedefini bizzat yaþayarak gösterir. Mü'minler O'na bakarak müslümanlýðý nasýl yaþayacaklarýný ve Allah'ýn kendilerinden ne istediðini öðrenirler.

   Sünnet nedir? Bu konuda da ifrat ve tefrit olarak iki aþýrý yaklaþým sözkonusudur. Peygamberimizin her davranýþýnýn sünnet olduðunu savunmak veya sünnet denilince birkaç davranýþ ve þekilsel özelliði anlamak, ya da daha ileri giderek sünneti dýþlamak. Peygamberimiz, kendisinin her davranýþýnýn sünnet sayýlmamasý gerektiði ile ilgili açýklamalar yapma ihtiyacýný duymuþtur (Bu konuyla ilgili bkz. Müslim, Edâhî 35/5; Ebû Dâvud, Salât 90, Hacc 50; Ýbn Mâce, Hacc 81 vb.). Peygamberimiz de bizim gibi bir insandý. Onun da beþer olarak, Arap toplumunun miladî 7. asýrda yaþayan bir ferdi olarak yediði, giydiði ve yaþadýðý bazý þeyler vardý ki, bunlar dinî bir amaçla yapýlmamýþtý. Meselâ Peygamberimiz sýcak iklimde yaþayan bir kimse olarak kavminin diðer insanlarý gibi hiç çorap giymemiþtir. Çorap giymemek sünnet olarak kabul edilemez. Bir eþ olarak hanýmlarýnýn bazý tavýrlarýna gücendiði için, bir kimsenin eþine gücenmesi sünnet olarak deðerlendirilemez.  

   Sünnetin vahiyle iliþkisini belirlemek gerekirse, sünnetin ya vahiy kaynaklý olduðu yahut da vahiy yoluyla kontrol edildiði ve gerektiðinde düzeltildiði rahatlýkla ifade edilebilecektir. Yani Hz. Peygamber'in, mânâsýný Allah'tan aldýðý sünneti dýþýnda, sosyal olaylar karþýsýndaki kendi ictihadlarýný da "vahyin kontrolü" þemsiyesi altýnda mütâlaa etmek gerekmektedir. Çünkü kýyâmete kadar devam edecek bir dinde, isâbetli olmayan ictihadlarýn yerleþebileceðini izah etmek aklen mümkün deðildir. Nitekim Hz. Peygamber'in yanýldýðý bazý ictihadlarýnýn Kur'an'la tashih edilmiþ olmasý da O'nun bütün söz ve davranýþlarýnýn denetlendiðini göstermektedir. Bu durumda nasýl ki, Hz. Peygamber'in huzurunda yapýldýðýnda O'nun ses çýkarmadýðý davranýþlar "takrîrî sünnet" adýyla sünnet kapsamýna girmektedir; aynen O'nun Allah (c.c.) tarafýndan onaylanan sünnetini de "takrîrî vahiy" olarak görmek mümkündür. Hz. Peygamber, bütün adýmlarýný vahye göre atan bir robot olmaktan çok, yanlýþ bir adým attýðýnda vahiyle düzeltilen bir "beþer" olarak deðerlendirmek en saðlýklý yol görünmektedir.

    Sünnet Karþýtlýðý

  Teþrî (yasama) kaynaðý olarak sünnetin kaynak olamayacaðý ve sünnete ihtiyaç olmayýp Kur'ân'ýn yeterli olabileceði tezi bazý çevrelerce savunulur. Tarih boyunca kýsmen Hâricîler, ve Mûtezile sünneti delil kabul etmeyen anlayýþý baþlattý. Sonra müsteþrýklar (oryantalistler), onlarýn etkisinde kalan modernistler sünnetin baðlayýcý olmayacaðýný ileri sürmeye baþladýlar. Samimi müslüman olduklarýna hüsn-i zan ettiðimiz bazý kesimler de hadis rivâyetleri arasýna sýzdýrýlmýþ bazý uydurma ve zayýf hadislerden yola çýkarak sünnet konusunda tereddüt içinde ve onu reddetmeye meyilli tavýrlar sergileyebilmektedirler. Bunlar, öncelikle "hadis diye rivâyet edilen" ve hatta "hadis" ile "sünnet"i karýþtýrmaktadýrlar.

   Þu bir gerçektir ki, sünnet, bireylerin ve toplumlarýn hayatýndaki müþterekliði saðlamada temel iþlev görmektedir. Bir toplumu güçsüz býrakmanýn ve yýkmanýn baþta gelen yolu, onun müþterek deðerlerini ve hayat tarzýný yok etmekten geçer. Bu sebeple, oryantalistler önce müslümanlarý sünnet hakkýnda þüpheye düþürmeyi, sonra da onu ortadan kaldýrarak Ýslam toplumlarýnýn tevhîdî birlik ve beraberliðini yok etmeyi hedef almýþlar ve üzülerek belirtelim ki bunda da azýmsanamayacak derecede baþarý elde etmiþlerdir.

   Sünneti reddedenlere karþý çýkan genel yaklaþým, ayný tavrý sünneti birkaç þekilsel özelliðe indirgeyen anlayýþa maalesef göstermemiþtir. Takvâ sahibi kabul edilenlerin sünnet adýna savunup diðer insanlarý dâvet ettikleri þeyler iki elin parmaðýný geçmeyecek þeylerdir ve din açýsýndan da özü, Kur'an'ýn hayata geçirilmesi cinsinden olmayan tâlî (sünnet olup olmadýðý tartýþýlabilecek olan Kur'an'ýn önemsemediði) þeylerdir. Sünnet diye çoðu insanýn ýsrarla yapýp baþkalarýna tavsiye ettiði þeyler: Yemeðe tuzla baþlamak, yedikleri þeyleri tek sayýya uygun düþürmek, sakal, sarýk, çarþaf, bazý nâfile namazlar ve ilâve edilebilecek bunlara benzer bir-iki þeydir; ha bir de erkek çocuklarýn küçük yaþta hýtan denilen operasyon yani sünnet etmek ve yemek tabaklarýný sýyýrmak yani yemekleri sünnetlemek. Halk açýsýndan sünnet denilince akla gelen ya sünnet düðünüdür, ya yemekleri sünnetlemek veya farz namazlarýn öncesinde veya sonrasýndaki sünnet namazlar, bir de (belki) sakal. Kur'an'ýn hayata hâkim kýlýnmasý için gayretler, putlarla ve putçularla cihad, Ýslâmî devlet oluþturma çabalarý, Kur'an hükümlerinin topluma hâkim kýlýnmasý için nebevî tavýrlar, Kur'an'ýn þirke karþý nasýl tavýr alýnmasý gerektiðine iliþkin emirlerinin hayata geçirilmesi, toplumun hayra doðru deðiþtirilip dönüþtürülmesi gibi hususlar hiç de "sünnet" kavramý içinde deðerlendirilmez ve insanlar bunlara dâvet edilmez. Hâlbuki sünnet, Peygamberimizin ahlâkî, amelî, þahsî, siyasal ve sosyal davranýþlarýnýn tümünü kapsar. Peygamberimizin sîreti, hayatýn her safhasýný içerir. Bütün hayata þâmildir. Hz. Peygamber'in din olarak ortaya koyduðu her þey demek olan Sünnet, Allah ve Rasûlü'nün belirledikleridir. Sünnet anlayýþýnýn, hayatý bir bütün olarak kucaklamasý gerekir. Dolayýsýyla ''sünnet" kavramý: "Rasûl-i Ekrem'in davranýþ ve sözleriyle ortaya koyduðu örnek/model" diye en geniþ mânâsýyla kullanýlmalýdýr.

  Kur'ân-ý Kerim'de Sünnetin Önemi

  Çeþitli türevleriyle 21 yerde geçen "sünnet" kelimesi dýþýnda, Kur'an daha çok Peygamberimiz'den bahseden âyetlerde "Peygamber sünneti" konusunda bilgi ve emirler verir. Kur'an'ýn Peygamberimizin sünneti konusundaki yaklaþýmýný, sünnetin tanýmý ve önemiyle ilgili âyetleri kýsaca görelim:

   Sünnet, her þeyden önce Kur'an'ýn beyanýdýr, tebliðdir, teybîndir, açýklamadýr. Hz. Peygamber'in görevi, Ýlâhî mesajý eksiksiz iletme/tebliðdir. "De ki: 'Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin. Eðer yüz çevirirseniz þunu bilin ki, Peygamber' in sorumluluðu kendisine yüklenen (teblið görevini yapmak), sizin sorumluluðunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz) dir. Eðer ona itaat ederseniz, hidâyeti/doðru yolu bulmuþ olursunuz. Peygamber'e düþen, sadece açýk açýk tebliðdir." (24/Nûr, 54); "Eðer yüz çevirirlerse Biz seni onlarýn üzerine bekçi göndermedik. Sana düþen yalnýz tebliðdir/duyurmaktýr…" (42/Þûrâ, 48)

   Sünnet, insanlarý bilinç, duygu ve eylem düzeyinde arýndýrma (tezkiye) görevi yapar: "Kendi içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitab'ý ve hikmeti getirip size bilmediklerinizi öðreten bir Rasül gönderdik." (2/Bakara, 151); "Ýçlerinden, kendilerine Allah'ýn âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öðreten bir peygamber göndermekle Allah, mü'minlere büyük bir lütufta bulunmuþtur." (3/Âl-i Ýmrân, 164)

   Sünnet, Peygamber'in insanlara mesajý yaþayarak ta'lîmi/öðretmeyi içerir (2/Bakara, 151; 3/Âl-i Ýmrân, 164). Peygamber'in sünneti olmadan abdesti, namazý, haccý, zekâtý, orucu ve diðer ibâdetleri kim ve nasýl öðretecektir? Hz. Peygamber'in (s.a.s.) Kur'ân'ý söz ve davranýþlarýyla, yani sünnetiyle açýklama görevinden bahseden âyetlere iki örnek verelim: "Sana da bu zikri (Kur'ân'ý) indirdik ki, kendilerine indirilenleri insanlara açýklayasýn, ta ki düþünüp öðüt alsýnlar." (16/Nahl, 44); "Biz sana Kitab'ý (Kur'an'ý)indirdik ki, hakkýnda ihtilâfa düþtükleri þeyi açýklaman ve iman eden bir toplum için (o kitap) yol gösterici ve rahmet olsun." (16/Nahl, 64)

   Sünnet, Peygamber'e din konusunda itaat etmektir. Hz. Peygambere itaati emreden çok sayýda âyet vardýr. Birkaçýnýn mealini görelim:

"Peygamber size neyi verdiyse onu alýn, size neyi yasakladýysa ondan sakýnýn ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ýn azâbý þiddetlidir." (59/Haþr, 7)

   "De ki: Eðer Allah'ý seviyorsanýz bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarýnýzý baðýþlasýn. Allah baðýþlayandýr, merhamet edendir. De ki: Allah'a ve Peygambere itaat edin! Eðer yüz çevirirlerse bilsinler ki muhakkak Allah, kâfirleri sevmez." (3/Âl-i Ýmrân, 31-32)

   "Kim Rasûl'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiþ olur." (4/Nisâ, 80)

   "Biz hiçbir peygamberi, Allah'ýn izniyle kendisine itaat edilmesinden baþka bir maksatla göndermedik." (4/Nisâ, 64)

   "Allah'a ve Peygambere itaat edin ki size de merhamet edilsin." (3/Âl-i Ýmrân, 132)

  Bunlarýn dýþýnda, Allah'a ve Rasûlüne itaatin zikredildiði âyetlerin sûre ve numaralarýný vermekle yetinelim: 3/Âl-i Ýmrân, 172; 4/Nisâ, 13, 59, 60; 5/Mâide, 92; 7/A'râf, 157; 8/Enfâl, 1, 20, 24, 27, 46; 9/Tevbe, 3, 71, 94, 99, 105, 120; 24/Nûr, 48, 50, 54, 56; 26/Þuarâ, 108, 110, 126, 131, 144, 150, 163, 179; 33/Ahzâb, 33, 66, 71; 43/Zuhruf, 63; 47/Muhammed, 33; 48/Feth, 17; 49/Hucurât,14; 58/ Mucâdele,13; 64/Teðâbun,13; 69/ Haakka,10; 71/Nûh, 3.

   Bu emirlere uyma, sünnetin hükümlerine boyun eðme ile olur. O halde Allah'a (c.c.) ve Peygambere (s.a.s.) itaati emreden, Peygamberin verdiði hükümlere boyun eðmeyi gerektiren bu ayetlerin günümüzdeki mânâsý: Bir mesele ile karþýlaþýldýðýnda, meseleyi Allah'a ve Rasûlüne havâle etmek, Alah'ýn kitabý Kur'ân'a, Rasûlullah'ýn sünnetine baþvurmak demektir.

   Hz. Peygamberin (s.a.s) hükümlerine boyun eðmeyi emreden âyetler: 

   "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Rasûle ve sizden olan emir (yetki) sahiplerine itaat edin. Eðer herhangi bir þeyde anlaþmazlýða düþerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanýyorsanýz- meseleyi Allah'a ve Rasûlüne götürün (Allah'ýn emrine ve Rasûlün sünnetine göre halledin). Böyle yapmak iþlerin en hayýrlýsý/iyisi ve sonuç bakýmýndan da en güzelidir." (4/Nisâ, 59)

   "Allah ve Rasûlü bir konuda hüküm verdiði zaman artýk mü'min bir erkeðin veya kadýnýn o iþi kendi isteklerine göre seçme yapmaya (farklý bir alternatif arama) hakký yoktur. Zira kim Allah'a ve Rasûlüne karþý gelirse apaçýk bir dalâlete/sapýklýða düþmüþ olur." (33/Ahzâb, 36)

   "Aralarýnda hükmetmesi için Allah'a ve Rasûlüne dâvet edildikleri zaman mü'minlerin cevabý "iþittik ve itaat ettik" sözünden baþka bir þey olmaz. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder, Allah'tan korkar ve O'nun azâbýndan korunursa, iþte sonunda kazanacak olanlar onlardýr. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder, Allah'a saygý duyar ve O'ndan sakýnýrsa, iþte asýl bunlar kurtuluþa erenlerdir." (24/Nûr, 51-52)

   "Hayýr! Rabbine andolsun ki, onlar aralarýndaki ihtilâflý konularda seni hakem yapýp, sonra da içlerinde hiçbir hoþnutsuzluk duymadan senin verd

Bu Makale 4368 defa okunmuþtur

 

Yazdýr

YAZARIN DÝÐER YAZILARI

©

01/09/2014 - 16:26 KAPÝTALÝZME VE ÖDENMEME RÝSKÝNE RAÐMEN GÜNÜMÜZDE ÝNADINA ALLAH ÝÇÝN BORÇ VERMEK

©

09/06/2014 - 10:58 MÜCAHÝD EYYUB’UN SEYFÝ, YE CAHÝD FAZIL’IN KEYFÝ

©

04/12/2013 - 14:18 Ana Babaya Ýhsan ve Hz. Ýbrâhim’in (a.s.) Örnekliði

©

22/11/2012 - 15:40 Bir Mücâhid, Bir Komutan Olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)

©

25/09/2012 - 15:15 Kur´an Adýna "Sünnet"i Ýnkâr Edenlere Kur´an Karþý Çýkýyor

©

23/07/2012 - 12:04 Boþ Vakit mi Dediniz? O da Ne ki!?

©

04/06/2012 - 12:01 Þehidlik, Ölüm Biçimi Olmaktan Önce, Bir Hayat Tarzýdýr:

©

02/01/2012 - 12:48 Hafýza Duasý

©

06/12/2011 - 11:57 Müslüman Hanýmlarýn Tesettürü

©

03/10/2011 - 12:25 Kadýn-Erkek Eþitliði mi; Yoksa Adâlet, Uyum ve Birbirini Tamamlama mý?

©

05/09/2011 - 14:53 Erkeðin Yöneticiliði ve Dövme Yetkisi

©

03/08/2011 - 11:34 Evlenme Sürecinde ve Aile Hayatýnda Çokça Karþýlaþýlan Yanlýþlar

©

04/07/2011 - 12:12 Kadýn-Erkek Ýliþkileri ve Âilede Geçim

©

03/06/2011 - 14:24 Ana-Babanýn En Büyük, En Kutsal Görevi: Çocuklar, Çocuklar, Çocuklar!

©

09/05/2011 - 12:14 Ana Babanýn Görevleri (Çocuðun Ana Baba Üzerinde Haklarý)

©

07/03/2011 - 14:09 Eþler Arasý Ýliþki

©

14/02/2011 - 13:05 Âilede Saðlýklý Ýletiþim

©

06/01/2011 - 15:30 Çocuk Eðitiminde Dikkat Edilecek Özellikler

©

02/12/2010 - 11:34 Evlenme Sürecinde ve Aile Hayatýnda Çokça Karþýlaþýlan Yanlýþlar

©

15/10/2010 - 19:02 Evlât Ýçin Farz Bir Görev: Ana-Babasýna Ýhsân

©

26/07/2010 - 14:12 Allah’a Ýsyan mý Daha Zordur, Yoksa Yaz Sýcaðýnda Oruç Tutmak mý?

©

22/06/2010 - 12:12 Evlilik ve Aile Hayatý Bir Ýbâdettir

©

18/05/2010 - 11:56 Evliliðin Ýmanla Kopmaz Baðý

©

16/04/2010 - 11:29 Aile ve Geçimle Ýlgili Kulaklara Küpeler

©

22/03/2010 - 16:40 Cennete de Cehenneme de Götüren Füze: ZAMAN

©

21/01/2010 - 11:05 Yalan; Ýman ve Güven Kaybýnýn En Önemli Göstergesi

©

23/10/2009 - 10:08 Ýlim mi, Bilim mi? Vahiy mi, Cahiliyye Kültürü mü?

©

22/08/2009 - 09:55 Karþýlýklý Hak ve Sorumluluklar

©

28/07/2009 - 12:43 Evliliðin Ýmanla Kopmaz Baðý

©

25/06/2009 - 10:37 Evdeki Hayatý, Müslümanýn Ne Kadar Müslüman Olduðunun Göstergesidir

©

01/06/2009 - 15:44 Kimlik ve Vahyin Ýnþa Ettiði Müslüman Kimliði

©

28/04/2009 - 16:45 Mutluluða ve Ahirete Yatýrýmýn Diðer Adý: Ýnfak

©

07/04/2009 - 14:38 Alâk Sûresi Iþýðýnda Hayatýn Allah Ýçin Olmasý

©

09/03/2009 - 16:52 Zulüm; Allah''ýn Hududunu Çiðnemek Demektir

©

03/09/2008 - 21:56 Kur’an’ýn Ýnsaný Güzelleþtirmesi -I-
 
 

Site Ýçi Arama

11 Sevvâl 1445 |  20.04.2024

Bir Ayet

Bismillahirramanirrahim

Ve onlar, mallarýný insanlara gösteriþ olsun diye infak ederler, Allah'a ve ahiret gününe de inanmazlar. Þeytan, kime arkadaþ olursa, artýk ne kötü bir arkadaþtýr o.

( Nisa Suresi - 38)

Bir Hadis

Ýbni Abbas (r.a)’dan rivayet edildiðine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) Abdülkaysoðullarýndan Eþecc’e:

Sende Allah’ýn sevdiði iki özellik vardýr: Yumuþak huyluluk ve ihtiyatkârlýk” buyurdu.



Müslim, Îmân 25, 26. Ayrýca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 149; Tirmizî, Birr 66; Ýbn; Mâce, Zühd 18

Bir Dua

“Allah’ým! Kalbimde nur, gözümde nur, kulaðýmda nur, saðýmda nur, solumda nur,
üstümde nur, altýmda nur, önümde nur var eyle, benim nurumu artýr.”

(Müslim, Müsâfirîn, 181)

Hikmetli Söz

Çok konuþan, çok hata yapar. Çok hata yapanýn hayâsý azalýr.
Hayâsý azalanýn takvasý azalýr. Takvasý azalanýn kalbi ölür.
Kalbi ölen, cehenneme girer.


Canlý yayýn

Ýslam Ansiklopedisi

  Tasarým : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com