Bu anlamda kâmil insanlar Allah karþýsýndaki acziyetlerinin en fazla farkýna varan insanlardýr. Böyle bir insan, kendi kusurlarýný itiraf etmeyi, onlarý yok saymamayý, özeleþtiriyi bir "tevbe" gibi görmeyi bilir. Dolayýsýyla kusursuz dost, kusursuz eþ, kusursuz evlât aramaz ve insanlarýn hatalarýný gördüðünde sanki kendisi tümden hatasýzmýþ gibi mahkûm etme ve süpürme yoluna gitmez. Eþine, âilesine, çocuklarýna bir kumarbaz mantýðýyla, yani "ya hep ya hiç" anlayýþýyla yaklaþmaz. Doðal olarak, insanî birlikteliklerinin sonucunun kumarýn sonucu gibi ütmek ve ütülmek gibi kesin ve keskin olmadýðýný bilir.
Âileyi bir sistem üzerine kurun. Nizamsýz ve intizamsýz hiçbir sosyal yapý saðlýklý olmaz. Özellikle en büyük nizama âþýk olanlarýn nizamsýz ve intizamsýz olmalarý düþünülemez.
Bir âile sisteminin temel ihtiyaçlarý þunlardýr:
1. Varlýðýn tanýnmasý,
2. Deðer duygusu,
3. Emniyet duygusu,
4. Sorumluluk duygusu,
5. Paylaþma ve dayanýþma duygusu,
6. Mücâdele duygusu,
7. Mutluluk duygusu,
8. Ahlâkî davranýþ ve adâlet duygusu,
9. Saf ve temiz bir iman.
Varlýðýn Tanýnmasý: Bir âilede var olan her bireyin varlýðý baðýmsýz bir þahsiyet olarak tanýnmalýdýr. Bunun zýddý fark edilmezlik ve aldýrmazlýktýr. Bir âile fark etmediði, varlýðýna aldýrmadýðý bir bireyini ölüme mahkûm ediyor demektir. Çünkü kimi zaman fark edilmemek ölümden de beterdir. Âilede varlýðý fark edilmeyen bireyler, sürekli sorun çýkararak, hatta âilenin baþ belâlýsý olarak varlýklarýný zorla fark ettirme yoluna gidebilirler ya da ömür boyu silik, kimliksiz, kiþiliksiz ve pýsýrýk bir tip olarak toplumda "yok gib" hükmünde olurlar.
Deðer Duygusu: Her insan bir dünyâdýr ve kendi baþýna bir deðeri vardýr. Âile içerisinde her birey "benim deðerim yok" derse, o fert âile dýþýnda kendisine ilk deðer veren kiþiye tüm varlýðýný teslim edecek ve âile, bir ferdini, hem de vahim yaralar açan bir biçimde yitirecektir. Evden kaçmalar, ilk gördüðünde delicesine vurulmalar, ayaðý dýþarýda olmalar, çoðu zaman âilede ihmal edilen bir duygunun eksikliðinden kaynaklanýr.
Emniyet/Güven Duygusu: Âile fertleri âile içerisinde kendilerini güvende hissetmelidir. Eðer âile bireyleri âile içerisinde güvende olduklarý kanaatine sahip olmazlarsa, kendilerini güvende hissedecekleri daha baþkalarýný tercih ederler ve bu da âilenin parçalanmasýný getirir. Güven duygusunun inançla çok yakýn bir irtibâtý vardýr. Ýnanç insana hem güven verir, hem de baþkalarýnýn ona güven duymasýný saðlar.
Sorumluluk Duygusu: Âilede sorumluluk duygusunu öðreten baþöðretmen babadýr. Baba, öncelikle kocalýk duygusunu yerine getirerek eþine örnek olmak durumundadýr. Ana-baba arasýndaki karý-koca sorumluluðu temeline dayalý iliþki, çocuklara da sirâyet edecek, birbirlerine karþý sorumluluk duygusu taþýyan eþler, çocuklarýna karþý ana-babalýk sorumluluðunu yerine getirmekte zorlanmayacaklardýr. Âilenin her ferdi iyi bilmelidir ki, her hak bir sorumluluk getirir. Sorumluluðunu yerine getirmeyenin hakkýný kullanmaya kalkmasý sözkonusu olamaz. "Hakkým var" sözü "sorumluluðum var" sözüyle yan yana telaffuz edilmelidir. Âilede çocuklarýn da kendi yaþlarýna göre sorumluluðu vardýr ve sorumluluk terbiyesi daha çocuk doðar doðmaz baþlar.
Paylaþma ve Dayanýþma Duygusu: Âile içerisinde paylaþma ve dayanýþma duygusu varsa, âile bireylerinin hayat içerisinde karýþlaþtýklarý tüm zorluklarý, âileyle birlikte aþacaklarýna olan inançlarý pekiþir. Bu da âileyi birbirine kenetler ve daha çok fedâkârlýk yaparak zor zamanlar için yatýrým yapmalarýný saðlar. Paylaþan bir âilede yetiþen birey, baþkalarýyla da paylaþmasýný bilir ve daha da önemlisi kendi kuracaðý yuvaya paylaþma ve dayanýþma duygusunu kolayca taþýr. Bu duygudan mahrum âilelerde yetiþen bireyler hayatta bencil, yalnýz, cimri, sorumsuz ve içe dönük olurlar.
Mücâdele Duygusu: Akýllý bir âile yönetimi, mahrûmiyeti nimete dönüþtürmeyi bilir. Evet, mahrûmiyet nimettir. Çünkü o âilede bulunan bireyler -özellikle de çocuklar- hayatýn acý, keder ve sýkýntýlarýna karþý mücâdele etmeyi bu sâyede öðrenirler. Ýyi bir ana-baba, çocuðuna hiç sýkýntý tattýrmayan ana-baba deðildir; aksine çocuðuna hayatta karþýlaþabileceði zorluklara karþý direnmeyi, yani sabrý ve mücâdeleyi öðretendir. En ufak sýkýntýda çocuklarýnýn yardýmýna koþan ana-baba, sürekli baþkalarýndan medet uman, kendi imkânlarýný hiç kullanmayan; beceri ve kabiliyetine güvenmeyen marazî bir tip yetiþtirmiþ olurlar.
Mutluluk Duygusu: Âile mutluluk ocaðý olmalýdýr. Eþler birbirlerine verdikleri deðer, sevgi ve saygýyla mutluluðun aðacýný dikmeli, çocuklar da bu mutluluðun meyveleri olmalýdýr.
Çocuklarýn varlýklarý, saðlýklarý, baþarýlarý, bu meyvenin çekirdeðinin tekrar fidana dönüþmesi anlamýna gelir. Þu iyi bilinmeli ki mutlu olmayan eþler, mutlu çocuklar yetiþtiremezler. Fakat herþeyden önce saâdetin kaynaðýnýn Allah olduðu bilinmeli ve o kaynaða ulaþan kanallar sürekli açýk tutulmalýdýr. Böyle bir âile fosilin elmasa dönüþmesine benzer bir biçimde, acýlarýný ve sýkýntýlarýný dahi mutluluða dönüþtürmenin bir yolunu mutlaka bulacaktýr.
Ahlâkî Davranýþ ve Adâlet Duygusu: Ahlâkî davranýþ kurallarýný çiðneyen bir âilenin, deðil mutlu bir âile olmasý, varlýðýný sürdürmesi dahi mümkün deðildir. Ahlâkî davranýþýn kaynaðý insanlýk tarihi boyunca din olmuþtur. Çünkü yalnýzca din, bir vicdan oluþturur; ideolojilerin vicdan oluþturduðu görülmemiþtir. Ýslâm'ý en geniþ anlamýyla insanlýðýn deðiþmez deðerler bütününe verilen ad olarak tanýmlarsak, ahlâkî davranýþý oa su deðerlerin kendisi olarak algýlamamýz gerekecektir. Ahlâkî davranýþ imandan ayrý düþünülemez.
Saf ve Temiz Bir Ýman: Allah demek anlam demektir. Allah'sýz bir hayat anlamsýz bir hayattýr. Hayatýna bir anlam katamayan bireyin, âile oluþturmak gibi sorumluluk gerektiren bir yükün altýna girmesi, dahasý bu yükü sonuna kadar götürmesi çok zordur. Allah'a iman, tevhid inancýnýn birinci basamaðýdýr. Tevhid inancý, var olan hiçbir þeyin Allah'tan baðýmsýz olmadýðýna inanmaktýr. Bu inanca göre her þeyin bir yeri, görevi, sorumluluðu ve hikmeti vardýr. Ýnsan kendi kendisine "ben kimim, nereden gelip nereye gidiyorum, niçim varým, ne olacaðým?" gibi temel varlýk sorularýný sorabilen tek yaratýktýr. Bir fare için peynir sadece peynirdir; ancak bir insan için peynir hiçbir zaman sadece peynir deðildir, olmamalýdýr. Ýnsaný fareden ayýran, insanýn o peynirin oraya "niçin, nasýl" konulmuþ olduðu, "amaç ve nedeni" gibi sorularý sorabilmesidir. Ýþte, âilede bu imanýn yerleþebilmesi âilenin temeli olan ana-babanýn böylesine bir inancý âilede hâkim kýlmalarý ile mümkündür.
Saðlýksýz Kurallar Saðlýksýz Âileyi Doðurur
Saðlýksýz âilede kurallar, açýk-seçik ve âile bireylerinin özellikleri, talepleri, yaratýlýþlarý ve ihtiyaçlarý gözönünde bulundurularak konulmaz. Saðlýksýz âilenin kurallarý komünist ve faþist gibi despotik devletlerin gizli anayasalarýna benzer; telaffuz edilmez, lâkin zorakî uygulanýr, uygulanmadýðý zaman âile bireyleri baþlarýna neyin geleceðini bilirler.
Bu tip âilelerin birinci kuralý, her þeyin göz altýnda olmasýdýr. Âile reisi Gestapo Þefi edâsý içerisinde âlienin tüm bireylerinin aldýðý tüm nefesleri sayar ve onlarýn üzerinde "her an gözleniyoruz" izlenimi býrakýrlar. Tabii ki âilenin tüm bireylerini olabilecek her türlü tehlikeden ve ileriki zaman ve farklý boyutlarda karþýlaþabilecekleri tüm tehlikelere karþý korumak, kollamak ve gözetlemek âile reisinin en tabiî hakký ve görevidir. Böyle bir âilede ev kýþla, âile reisi bir komutan, âile bir müfreze, âilenin bireyleri de birer emir eridirler. Her þey komutla yapýlýr (haydi sofraya! Yat yataðýna! gibi). Her þeyin "kullanma tâlimâtý" vardýr, denetim ve teftiþlerde kusuru görülen karavana cezâsýndan beter cezâlara çarptýrýlabilir. Âileyi oluþturan bireylerin irâdelerini kullanmalarýna disiplin suçu gözüyle bakýlýr, onlarýn düþüncelerini dile getirmeleri hayra alâmet sayýlmaz. Âile bireylerinin görüþlerine baþvurulduðu görülmez.
Bu tür âile bireyi, öðrenim, askerlik, iþ vb. gerekçelerle âileyi terk ettiðinde ele-avuca sýðýmaz, zaptedilmez biri olup çýkar ve âiledeki tüm yasaklarýn acýsýný çýkarýrcasýna büyük bir doyumsuzlukla, yapmamasý gereken þeyleri yapmaya, girmemesi gereken kimliklere girmeye, almamasý gereken þekilleri almaya baþlar. O artýk boþanmýþ bir zenberektir; nerede duracaðý belli olmaz. Dengesiz denetim ters tepmiþ ve bu kez ortaya asla denetlenemeyen biri çýkmýþtýr.
Saðlýksýz âilede herkes birbirine güvenirmiþ gibi yapar, lâkin bu göstermelik ve yüzeysel bir güvendir. Bunun altýný kazýdýðýnýzda derin bir güvensizliðin hâkim olduðunu dehþetle görürsünüz. Eþler biraz deþildiðinde, birbirlerinin ardýndan "hýmmm!" yaparak, kinâyeli kinâyeli güvenmediklerini îmâ ederler. Bunu bazen birbirlerinin gýyâbýnda açýkça dile getirirler, lâkin yüz yüze gelince aksiymiþ gibi davranýrlar. Böyle bir âilede yetiþen çocuk güvene dayalý bir iliþki görmediði için kendisi de gelecek hayatýnda güvene dayalý iliþki kurmakta zorlanýr. Kendisinin elinden tutmak isteyenlerin ise, mutlaka bir artniyetlerinin olduðunu düþünür, öyle ya kendisi âilesinde böyle bir iliþkiye hiç þâhit olmamýþtýr.