Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araþtýrmalarý   |  Ýlmi YAZILAR   |  Aile Eðitim Yazýlarý   |  Çocuk Eðitimi Yazýlarý   |  Yazarlar  |  Ýletiþim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatý (s.a.v)

Ýnsaný Tanýmak (Radyo)

Tv Programlarý

Seminer ve Konferans

Kýsa Dersler

Özel Konular

Fýkhi Konular

Aile Eðitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Giriþi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eðitimcilere ÖZEL
Gazze Duasý
Gençlerle Ýletiþim (Günýþýðý- Reþitpaþa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 4709
Toplam 15280858
En Fazla 20355
Ortalama 2610
Üye Sayýsý 1175
Bugün Üye Olan 0
Online Ziyaretci
 

 
Allah’a Ýsyan mý Daha Zordur, Yoksa Yaz Sýcaðýnda Oruç Tutmak mý?
26/07/2010 - 14:12
 
Bu sene mübarek Ramazan orucunun yarýsý Aðustos ayýnda tutulacak. Gittikçe tevhidle baðlarý kopardýðýndan dolayý ibâdetleri rahat bir þekilde terk edebilen insancýklar çoðalmaya baþladý. Bu sene bahane daha bir hazýr: Bu sýcakta oruç tutulmaz!”

Gelin, bir karþýlaþtýrma yapalým: “Allah’ýn Rasûlüne muhâlefet etmek için geri kalanlar (savaþa gitmeyip) oturmalarý ile sevindiler; mallarýyla, canlarýyla Allah yolunda Cihad etmeyi çirkin gördüler, ‘bu sýcakta (savaþ için) sefere çýkmayýn’ dediler. De ki: ‘Cehennem ateþi çok daha sýcaktýr!’ Keþke anlasalardý! Artýk kazanmakta olduklarýnýn cezasý olarak az gülsünler, çok aðlasýnlar!” (9/Tevbe, 81-82)
Sýcaðý bahane ederek savaþa katýlmayanlarýn âhiretteki cezalarýnýn çok þiddetli olacaðý için, onlarýn çokça aðlamalarý gerekir. Savaþ gibi insanýn hoþlanmadýðý nefsin hevâsýna çok aðýr gelen zorlu bir sýnav için böyle buyrulmuþ. Ya sýcak bahanesinin arkasýna sýðýnýp oruç gibi farzlarý terk eden kimseye ne denilir, ne denilmelidir?

 Ýnsanoðlu, dünyada geçirdiði ömürden, sýhhat ve âfiyetten, kazanýp harcadýðý mal-mülk ve servetten, harcadýklarýndan, harcamayýp geride býraktýklarýndan birer birer hesap verecektir. Buhârî’nin rivâyet ettiði hadis-i þerifte buyrulduðu gibi, “Ýki nimet vardýr ki insanlarýn çoðu bunlarýn deðerinden habersizdir: Saðlýk ve boþ vakit.” (Buhâri, Rikak 1; Tirmizî, Zühd 1; Ýbn Mace, Zühd 15). Zira kazanmak ve hayýr yapmak bunlara baðlýdýr. Ýnsan, yapmasý gerekirken yapmadýklarýndan ve yapmamasý gerekirken yaptýklarýndan, söylemesi gerekirken söylemediklerinden ve söylememesi gerekirken söylediklerinden sorulacaktýr : “O gün, dünyada kazanýp harcadýðýnýz nimetlerden hesaba çekileceksiniz.” (102/Tekâsür, 8) “Kim zerre miktarý hayýr yapmýþsa onu (onun karþýlýðýný) görür. Kim de zerre miktarý þer iþlemiþse onu görür.” (99/Zilzâl, 7-8)

 Ýnsan, sorumludur. Ýnsan yeryüzünün halifesidir; seçme hakkýna sahip irâdeli bir varlýktýr. Âhirette, dünyada iþlediklerinden tek tek sorulacaðý gibi, dünyada da sorumsuzca davranýþýnýn karþýlýðýný görür. Dilediðini yapan, dilemediði karþýlýðý alýr. Elbette, dünya ceza ve ödül yeri deðil; imtihan yeri olduðundan, nice suçlar dünyada cezasýz kalabilir. Allah imhâl eder ama ihmâl etmez. Hiçbir suçun ve hayrýn karþýlýðýný ihmâl etmez, ama dilediðini sonraya erteler; bu sonra bazen âhiret olur.

Bütün Evren Allah’a Ýtaat Etmektedir
Kur’an-ý Kerim þöyle buyuruyor: “Gökte ve yerde her ne varsa hepsi de isteyerek veya istemeyerek Allah’a teslim olmuþlardýr. Böyle olduðu halde onlar, Allah’ýn dininden baþkasýný mý arýyorlar? Halbuki O’na döndürüleceklerdir.” (3/Âl-i Ýmrân, 83)
Âyette “isteyerek” kelimesi “itaat” kelimesiyle ifade edilmektedir. Bunun anlamý yerde ve gökte olan þeyler, ister Allah’a gönülden teslim olarak itaat edici olsunlar, isterse bundan hoþlanmasýnlar; her þey O’na teslim olmak zorundadýr. Peki gökler ve yeryüzü, gönül rýzasý ile severek ve isteyerek mi; yoksa istemeyerek, zoraki ve mecburen mi Allah’a ve O’nun yasalarýna uyuyorlar? Cevabýný, onlarý sadece dýþ görünüþüyle ve çok yüzeysel ve de kýsmî olarak tanýyan bizim verebilmemiz beklenmez. Tüm yarattýklarýný en iyi tanýyan O’dur. “Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince iþleri görüp bilmektedir ve her þeyden haberdardýr.” (67/Mülk 14) Öyleyse cevabý O’ndan öðrenelim: “Sonra buhar halinde olan göðe yöneldi, ona ve yerküreye: ‘Ýsteyerek veya istemeyerek, gelin!’ dedi. Her ikisi de: ‘Ýsteyerek/itaat ederek (tâiîn)  geldik’ dediler.” (41/Fussýlet 11) Burada dünyanýn ve göklerin Allah tarafýndan kendilerine yüklenen görevlerin gereðini isteyerek, seve seve yerine getirdikleri vurgulanmaktadýr. Bu âyette geçen “kerhen = istemeden, zorla” ifadesinin karþýtý, itaat kelimesinin kökü olan “tav’an = isteyerek” kelimesi olduðu gibi; ayný zamanda “isteyerek” anlamý verilen “tâiîn = gönülden itaat ederek” kelimesinin kullanýlýþýdýr. Bu kullaným, Kur’an’ýn itaat kavramý hakkýndaki mantýðýný gösterir: Ýçlerinde, hoþlanmadýklarýný gösteren bir sýkýntý duyarak, gönülsüz bir þekilde uyar gözükmenin “itaat” olarak kabul edilmediði; ancak, gönülden boyun eðerek, tam bir teslimiyetle (bkz. 4/Nisâ, 65) boyun eðmeye “itaat” dendiðidir. Bu özellikleri taþýmayan, yani gönülden ve severek yapýlmayan bir uymanýn/zarurî teslimiyetin, itaatkâr mü’minlerin deðil; münâfýklarýn tavrý olduðudur.  

 Allah’a itaat, evrenle uyum içinde ve onlarla kardeþ olup bütünleþmedir. Ýnsan dýþýnda bütün varlýklar Allah’a itaat etmektedirler. Bütün evren, gökler, yer ve buralarda bulunanlar, Allah’a teslim olmuþlar, O’na secde etmiþler ve O’nun emrine itaat edip uymuþlardýr (bkz. 3/Âl-i Ýmrân 83; 13/Ra’d, 15; 41/Fussýlet, 11). 

 “Sonra yine kalpleriniz katýlaþtý. Ýþte onlar (kalpleriniz) þimdi katýlýkta taþ gibi, hatta daha da katý. Çünkü taþlardan öylesi var ki, içinden ýrmaklar fýþkýrýr. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fýþkýrýr/kaynar(gözyaþý döker). Taþlardan bir kýsmý da haþyetle, Allah korkusuyla yukarýdan aþaðý düþer. Allah, yapmakta olduklarýnýzdan asla gâfil deðildir.” (2/Bakara, 74)
 “Eðer Biz bu Kur’an’ý bir daða indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan huþû ile baþ eðerek parça parça olmuþ görürdün. Bu misalleri insanlara düþünsünler diye veriyoruz.” (59/Haþr, 21) 
 Ýnsan kadar yüce vasýflarla donatýlmamýþ yer ve gök Allah’a isteyerek itaat ettiði, bu coþkusunu sergilediði halde, insanýn itaat etmemesi uygun olur mu? O takdirde en güzel biçimde yaratýlan (bkz. 95/Tîn, 4) insanýn, yeryüzüne halife (bkz. 2/Bakara, 30) olmasý mümkün olur mu? O zaman esfel-i sâfilîn/aþaðýlarýn en aþaðýsýna (bkz. 95/Tîn, 5), en alçak yere/cehenneme lâyýk olmaz mý?
Âyetlerde açýkça görüldüðü gibi itaat, Allah’ýn ve Rasûlü’nün verdiði hükme rýzâ göstererek gönülden bir teslimiyetle boyun eðme anlamýný taþýmaktadýr. Allah’a ve Peygamber’e gösterilecek itaatin; zoraki, yapmacýk, gösteriþ için, istemeye istemeye yapýlmasý itaat sayýlmaz. Ýtaatin içten, gönülden gelmesi gerekir. Mü’min, peygamberin yolunun, onun sünnetinin doðru olduðuna kesin olarak kanaat etmeli ve itaatinde hiçbir þüphe ve sýkýntý duymamalýdýr. Gönülsüz bir itaat, Kur’an’da imansýzlýk göstergesi olarak deðerlendirilir: “Hayýr! Rabbine andolsun ki aralarýnda çýkan anlaþmazlýk hususunda seni hakem kýlýp sonra da verdiðin hükümden içlerinde hiçbir sýkýntý duymaksýzýn (onu) tam manasýyla kabullenmedikçe iman etmiþ olmazlar." (4/Nisâ, 65)

Allah’a ve Rasûlü’ne itaatten yüz çevirmek, insanýn küfrünü gerektiren bir durumdur:
 “De ki: ‘Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Eðer yüz çevirirlerse, bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.” (3/Âl-i Ýmrân, 32)  Mutlak otorite Allah’týr. O’nun izni, bir þeyi meþrû, helâl, mubah kýlar; izin vermediði, yasakladýðý bir þeyi de meþrû ve normal kabul etmek, mutlak ve nihâî otorite olan Allah’ýn bu yetkisini baþkalarýna vermektir. “Yoksa, Allah’ýn dinde izin vermediði bir þeyi onlara meþrû kýlacak ortaklarý mý vardýr?” (42/Þûrâ, 21)
 Allah'ýn emrine boyun eðmeðe yanaþmayan, itaatte Allah’tan baþkasýna, Allah’ýn kendilerine itaati yasakladýklarýna yönelerek onlarýn icat ettiði Ýslâm’a ters kurallarý benimseyerek onlara itaat eden kimse, diliyle farklý iddiada bulunsa da, þirk içindedir.  

 Allah’tan baþkasýna ve O’nun izin vermediði kiþi ve ilkelere itaatin, insana huzur vermediði nice acý tecrübelerle görülmektedir. Allah’a ve Allah rýzâsý için O’nun müsaade ettiklerine itaat, hayat verici, mutlu edici, iki cihanda aziz eden bir itaattir.  Dünyada huzur ve âhirette kurtuluþ ancak bu itaatle gerçekleþir. Çünkü itaat, imanýn gereðidir. Allah’a itaat etmeyen, Rasûlullah’tan, müslüman emir sahiplerinden, ya da kâmil mü’minlerden ayrý bir yola sapan kimsenin varacaðý yer, cehennemdir: "Kendisi için doðru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber'e karþý çýkar ve mü'minlerin yolundan baþka bir yola giderse, onu o yolda býrakýrýz ve cehenneme sokarýz;  o,  ne kötü bir yerdir." (4/Nisâ, 115) Kim Allah'a ve Peygamberi'ne karþý isyan eder ve sýnýrlarýný aþarsa Allah onu, devamlý kalacaðý bir ateþe sokar ve onun için alçaltýcý bir azâb vardýr." (4/Nisâ, 14)

 Toplum halinde yaþamak zorunda olan insanlarýn fesat ve kargaþadan kurtulmalarý için, düzen ve âdil otoriteye, sadakat ve itaate zaruret vardýr. Ýnsanlar toplum halinde taatsiz yaþayamaz. Problem, kime ve niçin itaat edilmesi konusunda düðümlenir. Ýnsanlarýn, kendileri gibi zaaflara sahip, bazý konularda kendilerinden daha kötü bir insana itaat etmeleri, kýsmî faydalarý yanýnda daha büyük zararlara yol açmaz mý?
 Tarihten günümüze binlerce defa görülmüþtür ki, zulmün, diktatörlüðün, tuðyanýn, müstekbirliðin, sömürünün, yani þirk ve küfrün bütün farklý çizgilerinin temel sebebi, otorite hususu, emir ve itaat konusundaki gayr-ý meþrû/bâtýl ve yanlýþ anlayýþlardýr. Ýnsanýn insana ilâhlýk taslamasýna, onu emir kulu kabul edip istediði gibi yönetip yönlendirmesine kim izin vermektedir? Özgürlük ve demokrasi taraftarlarý da bu konuda, insanýn þerefini koruyan ve zulmü önleyen tatmin edici cevaplar verememektedir. Ýtaatsiz yaþanmýyor ve insana itaat de nice probleme sebep oluyorsa, çözüm nedir?

 Tartýþýlmaz üstünlüðü olan, tüm insanlardan daha yüce, insandaki eksiklik ve yetersiz bilgi, zulmetme eðilimi gibi hiçbir zaafý olmayan, insanýn her yönünü insandan daha iyi bilen Allah’a itaatin dýþýnda bir çözüm olamaz. O, hem insanlarý, hem tüm evreni yaratan ve onlara hükmedendir. Ýtaat edilmeye lâyýk tek varlýktýr. Allah’ýn dýþýnda mutlak itaat edilmeye lâyýk kimse yoktur; O’ndan baþkasýna itaat, ancak O’na itaat sayýldýðý yerlerde, yani yetkisini ve sýnýrýný O’nun belirlediði ve  O’na itaat edenlere itaat ölçüsünde doðru olacaktýr. O’nun dýþýnda kimse kimseye rablik yapamaz, ilahlýk taslayamaz. Ýnsanlarýn insanlara haksýz hükmü tahakkümü doðurur. Ýnsanlarýn Allah’a itaati ise adâlet, huzur ve saâdeti neticelendirir.  Þu bunalým çaðýný saâdet asrýyla barýþtýrýp baðdaþtýrmak, saâdeti bu asra taþýmak, asr-ý saâdeti güncelleþtirmek için bundan baþka çözüm yoktur.      

Ýslâm; Basitlik Deðildir Ama Kolaylýktýr!
Ýslâm, hayata/fýtrata raðmen gelmiþ bir din deðildir. Onun amacý insana dünyayý dar etmek de deðildir. Bilakis, hayata hayat vermek için gelmiþtir. Dinin gâyesi, insanýn fýtratýný zorlamaksýzýn dünya ve âhiret saâdetini te'mine mâtuftur. Din, insaný yeniden inþâ eden, ahlâkî tekâmülünü gerçekleþtirmesine zemin hazýrlayan bir hakikattir. Ýnsaný gerilimlerden uzak tutarak ihtiyaçlarýnýn giderilmesini öngörür. Fýtrat dini Ýslâm, bu yapýsý ile "kolaylýk" üzere inþâ edilmiþtir; kolaylýk/yaþanýlabilirlik bu dinin tabiatýnda vardýr.

 Ýslâm, kolaylýk üzere binâ edilmiþtir; yaþanýlabilirlik bu dinin tabiatýnda vardýr. Ancak bu, bir baþýboþluðu, her þeyin câiz ve serbest olabileceðini ifâde etmez. Elbette ki bu kolaylýðýn da bir sýnýrý vardýr. Kur'ân-ý Kerim'de yer yer þu ifâdelere rastlamaktayýz:
"Ýþte bunlar Allah'ýn sýnýrlarýdýr. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse, onu orada ebediyyen kalmak üzere zemîninden ýrmaklar akan cennetlere sokar. Ýþte en büyük kurtuluþ budur. Kim de Allah'a ve Rasûlüne isyan eder, sýnýrlarýný aþarsa, onu da orada ebedî kalmak üzere ateþe sokar." (4/Nisâ, 13-14)
"Ýþte bunlar Allah'ýn sýnýrlarýdýr. Kim Allah'ýn sýnýrlarýný aþarsa, þüphe yok ki kendine zulmetmiþ olur." (65/Talâk, 1)

Müslümanca Yaþayýþ Güzel ve Kolay; Gayri Ýslâmî Hayat Çirkin ve Zor Bir Yaþamdýr
 Ýnsaný en iyi tanýyan, onun gücünün neye yeteceðini bilen merhametli Allah, ona kolay dini vermiþ, kaldýrabileceði yükü yüklemiþtir. Allah'a teslim olmuþ müslüman bir kula da Allah'a itimat, güven, ve tevekkül yakýþýr. "Sen bunlarý yapabilirsin, gücün yeter, bunlar kolaydýr, senden zorluk istemiyorum" deniyorsa, "hayýr, yapamamam, zor!" demek, her þeyden önce bir isyan ve yalanlamadýr. Sýrât-ý müstakîm, dosdoðru yol demektir; Peygamberlerin, sýddýklarýn, þehid ve sâlihlerin (bkz.4/Nisâ, 69) yoludur. Bu dosdoðru Ýslâmî yolda yolculuk kolaydýr, ayaðý kaymadan nice insan bu yoldan yürümüþtür. Ayrýca bu yolda tehlikelere karþý uyarýlar, iþaretler, yardýmlaþmalar, Ýlâhî ikram ve ihsanlar vardýr. Diðer yollar sapýklýktýr, dolambaçlý, zigzaglarla dolu ve kaygandýr, zordur. Yaþadýðýmýz ülke dâhil, hemen bütün dünyada yürürlükteki kapitalizm, insanlarýn hayatýný zorlaþtýrmaktan baþka bir þey getirmemiþtir. Tüketim ve israf toplumu, bunalým toplumuna dönüþmüþtür. Herkes daha çok tüketmek için, daha çok kazanmaya, dolayýsýyla daha zor bir hayata kendini mahkûm ediyor. Bu, kýrýlmasý mümkün olmayan bir kýsýr döngüdür.

 Günümüzde Ýslâm'ý yaþamak ve hayata geçirmekle ilgili zorluk, dinin ve dinî kurallarýn zorluðundan ileri gelmiyor; Ýslâm düþmaný egemen güçlerin ve tâðûtî düzenlerin, müslümanlarýn dinlerini yaþamasý önüne sayýsýz engeller koymasýndan, baský ve zulümlerinden kaynaklanýyor. Dinin yaþanmasý zorlaþtýrýlýp haramlar, mecbûrî istikamet iþaretleriyle topluma dayatýlýnca kýsýr döngü þeklinde hayatýn her alaný da zorlaþtýrýlmýþ oluyor.
 Kolaylýk, gerçek din için geçerlidir. Dini parçalara ayýrmak veya infak, sâlih amel ve takvâ gibi esaslarý ihmal etmek, sünnetullah gereði kolaylýk yolunu terketmektir. Din, bir bütün olarak kolaydýr. Ýlâve veya eksiltmelerle deðiþtirilen, atma ve katmalarla dejenere ve tahrîf edilen bu din Allah'ýn râzý olduðu, tamamlanmýþ Ýslâm dini olmaktan çýktýðý için kolaylýk da kaybolur. Namaz kýlmayan kimsenin, fahþâ ve münkerden uzaklaþmasý zordur. Oruç tutmayanýn sabýrlý olmasý ve cihada hazýrlanmasý kolay deðildir; aynen zekât vermeyenin, infak etmesi ve fedâkârlýk göstermesinin zor olduðu gibi. Ýbâdetlerle güçlenmeyen ve fýtratýndaki güzelliði korumayan bir insana Ýslâm'ýn bazý emir ve yasaklarý zor gelebilecektir. Temel gýdalarla yeterli þekilde beslenmeyen, vücut için zarûrî yiyecekleri yemeyen kimse gerekli enerjiye sahip olamadýðý için za'fiyetten dolayý nasýl basit iþleri yapmakta zorlanýrsa, mânevî/rûhî gýdalarýný almayan kimse de mânevî ve psikolojik za'fiyetinden ötürü, aslýnda hiç de zor olmayan görevleri yerine getirmekte zorlanacaktýr.
 Allah'a kulluðun zor olduðunu zannedenler, nasýl zorluklar içinde kývranýyorlar farkýnda deðiller. Hakký görmek istemedikleri için, bâtýl kendilerine þirin, din de zor geliyor. Kula kulluk ve kendi gibi ya da daha aþaðýlarýna boyun eðmek, insan fýtratýna ve onuruna ters nice zorluklarý bu insanýmsýlar nasýl deðerlendiriyorlar? Stres ve bunalýmlar, psikolojik rahatsýzlýklar, ahlâkî problemler, maddî kayýplar, hastalýklar, bitmeyen þikâyetler, hep gayri Ýslâmî yöneliþlerin bu dünyadaki zorluklarýdýr. Þeytan, güzel amelleri zor göstermeye çalýþtýðý gibi, fâsýklarýn da amellerini süsler, zorlarý kolay zannettirir. Ýçki içmek ve sonrasýna katlanmak hiç de kolay olmadýðý halde, þeytan içkiyi güzel ve kolaylýk gibi sunabilir. Fâhiþelik ve onlarla zinâ etmek, AIDS gibi riskleriyle, maddî-mânevî pislik ve sýkýntýlarýyla hiç de kolay bir þey olmasa gerektir.

 "Lâ râhate fi'ddünya." Ýnsan, zaten dünyada tam ve mutlak bir kolaylýk içinde yaþayamaz; Bu kural, zengin-fakir, her dönem ve her yerdeki tüm insanlar için geçerlidir. Yoksa, cennetin kýymeti olmazdý. Ýnsan, hayatýn zorluklarýný ya Allah için çekecek ve bu zorluklarý kolaylýk ve güzelliklere çevirecek ve âhiret sermayesi yapacak, ya da gayri meþrû bir amaç uðruna zorluklara katlanacak, zorluklar katlanarak büyüyecek ve öteki dünyada zor bir hayat onu bekleyecektir.    
    
Kolaylýðýn Sýnýrý; Ýlâhî Ölçü ve Hevâ
 Allah Teâlâ, zor gibi görünen ibâdetleri farz kýlmakla, esasen mü’min kullarýný hayat mücâdelesine, zorluktan kurtarýp kolaylýða ve rahatlýða kavuþturmayý dilemiþtir. Namazla hevâsýna direnecek, kötülük ve fahþâdan uzaklaþacak, oruçla kolay kolay cihad etmeye alýþacak, lüzumunda sabýr yollarý öðrenilecek, zekâtla nefsinin paraya kul olmasýndan kurtulacak, hayatýn zorluklarý yenilecek, âhiret saâdetindeki güzellik, kolaylýk ve saâdetlere eriþecektir. Ýbâdetler insaný olgunlaþtýrýr, insaný maddî ve özellikle mânevî yönden güçlendirir. Ýbâdet ve Allah’a tâat, O’nun hükümlerine riâyet, hevâsýnýn/nefsinin kulluðundan kurtulmuþ mü’min için hiç de zor deðildir. Allah’a iman edip O’na teslim olan insan,  zorluklarý aþacak, daha doðrusu þeytanýn zor gösterdiði kolaylýklarý seçecektir. Þeytan, insana kötülüðü emreder, insanýn kendini küçültüp basitleþtirmesine, ibâdetleri zor zannedip onlarla yücelip güçlenmesine engel olmak ister.

 Mü’min þeytana ve hevâsýna kanmayacak, imtihanýný kazanma gayreti içinde Allah’a kul olmanýn, baþka tüm kulluklardan daha kolay ve daha güzel olduðunu unutmayacaktýr. Ýslâm’ýn hükümleri ne zordur, ne de çok basit. Müslüman da en küçük görevi zor kabul edip kaçan basitlikte ve tembellikte bir insan deðildir. “Sen bir devsin, yükü aðýrdýr devin!” Devin yükü aðýrdýr, ama kaldýramayacaðý kadar deðildir. Dev için o yük kolay bir yüktür, ama seviyesi küçük olanlar için o yük, kaldýrýlamayacak kadar zor kabul edilebilir; bu konudaki problem, eþyanýn içyüzüne vâkýf olamayan, kandýrýlýp yönlendirilebilen âciz alýcýlarla bakmakta, yani serabý su, suyu da serap zannetmektedir. Mü’min, Allah’ýn nûruyla bakar, kalp ve iman gözünü devreden çýkartmaz. Bilir ki, kâfirler, bakmasýný bilmeyen bakar körlerdir. “...Onlarýn gözleri vardýr, fakat onlarla görmezler, onlar gâfillerin tâ kendileridir.” (7/A’râf, 179)
“Gerçek þu ki, gözler kör olmaz; lâkin göðüslerdeki kalpler kör olur.” (22/Hacc, 46)
 Sahip olduklarýndan veren, takvâya sarýlan, güzelliði benimseyen kiþi ve toplumlar için hayat kolaylaþtýrýlýr; onlarýn yüsre ulaþmalarý rahatlýkla saðlanýr. Kur'an, bu konuyu ifâde ederken "yüsrün teysîri" deyimini kullanýyor ki bu yüsrü yüsr ile elde etmeyi saðlamak demektir. Kolayý sevip aramak yetmez, kolayý elde etme kolaylýðýný da yakalamak lâzýmdýr. Ýþte, Kur'an bu sýrra dikkat çekiyor (bkz. 92/Leyl, 5-7; 87/A'lâ, 8).
 Cimrilik yolunu seçen, insanlarla hiçbir madde ve gönül alýþveriþinde bulunmayan, güzelliði yalanlayýp gerçek güzele sýrt çeviren kiþi ve toplumlar ise zora, zorluða sürülür. Kur'an burada "usrün teysîri" deyimini kullanýyor ki, zorluðu kolay zannettirmek demek olur. Ýnsanoðlu, kuruntu, gaflet ve yanlýþ bilgilerin tutsaðý haline gelince, zoru kolay sanabilir ve hiç farkýnda olmadan baþýna binlerce sýkýntý ve problem sarabilir. (bkz. 92/Leyl, 8-10) 

 Ýnsanýn hevâsý/nefsi, arzu ve hevesleri, doðrunun ölçüsü olmadýðý gibi, kolaylýðýn ölçüsü de olamaz. “Hoþunuza gitmediði halde savaþ size yazýldý/farz kýlýndý. Sizin için daha hayýrlý olduðu halde bir þeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduðu halde bir þeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, halbuki siz bilmezsiniz.” (2/Bakara, 216). Dünyada insan nefsinin hoþuna giden çok þey vardýr. Nefis onlara sahip olmak ister. Hatta onlara sahip olmak uðruna yanlýþ yollara sapabilir, meþrû olmayan iþlere meyledebilir. Nefis çoðu zaman Din’in tekliflerini aðýr bulur, onlarý yerine getirme noktasýnda tembellik yapar. Nefsin, dünyalýklar peþine düþüp daha da azgýnlaþmasý, Din’in tekliflerinden uzaklaþýp kendi hoþuna gideceði þeyleri yapmasý için þeytan sürekli kýþkýrtýcý bir rol üstlenir.

 Ýmtihanýn gereði bazý zorluklarýn, daha doðrusu nefsin aðýr bulduðu birtakým güçlüklerin, ya da zor zannedilen bazý görevlerin olmasý normaldir. Aslýnda Din’in teklifleri insanýn yapýsýna, tabiatýna uygundur. Rabbimiz insana taþýyamayacaðý hiçbir yük yüklemez (bkz. 2/Bakara, 286). Ancak, yeryüzünde bulunuþunun, var olmasýnýn sebebini anlamayýp, kendi hevâsýna göre yaþamayý seçmiþ kimseler; Din’in tekliflerini aðýr bulurlar. Nitekim müþrikler, kendilerinin Kur’an’a dâvet edilmelerini çok aðýr bir teklif olarak kabul etmektedirler. (bkz. 42/Þûrâ, 13).
Eski ümmetler, baþlarýnda peygamberler olduðu halde, çok büyük zorluklarla imtihan olmuþlardý. Habbâb Ýbnu'l-Eret (r.a.) anlatýyor: "Rasulullah (sas.) Kâbe'nin gölgesinde bir bürdeye yaslanmýþ otururken, gelip (müþriklerin yaptýklarýndan) þikâyette bulunduk: "Bize yardým etmiyor musun, bize duâ etmiyor musun?" dedik. Þu cevabý verdi: "Sizden önce öyleleri vardý ki, kiþi yakalanýyor, onun için hazýrlanan çukura konuyor, sonra getirilen bir testere ile baþýnýn ortasýndan ikiye bölünüyordu. Bazýsý vardý, demir taraklarla taranýyor, vücudunda sadece et ve kemik kalýyordu. Bu yapýlanlar onlarý dininden çeviremiyordu. Allah'a kasem olsun Allah bu dini tamamlayacaktýr.  Öyle  ki,  bir  yolcu  devesine  bindimi   San'a'dan  kalkýp   Hadramût'e   kadar gidecek, Allah'tan baþka hiçbir þeyden korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz." (S. Buhârî, Menâkýbu'l-Ensâr 29, Menâkýb 25, Ýkrâh 1; Ebû Dâvud, Cihad 107, hadis no: 2649; Nesâî, Zînet 98, 8/204)
 Allah, eski ümmetlerin bu zor imtihanlarý gibi imtihana tâbi tutulmamamýz ve aðýr yüklerden muaf olmamýz için Kendisine duâ etmemizi bize öðretir: “Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediðin gibi aðýr yük yükleme. Rabbimiz, bize gücümüzün yetmediði þeyleri yükleme. Bizi affet, bizi baðýþla, bize acý!” (2/Bakara, 286).

 Hz. Mûsâ þeriatýnýn Ýsrâiloðullarýna yüklediði ibâdetlerin aðýrlýðý, Hz. Ýsa’nýn kendi tâkipçilerine tavsiye ettiði dünyayý terk etmeye ve ondan sonra hýristiyanlarýn icat ettiði ruhbanlýk özellikleri gibi durumlarý, kaldýramayacaðýmýz veya çok zorlanacaðýmýz imtihanlardan Allah’ýn bizi muaf tutmasýný istiyoruz. “Rabbimiz, bizden önce Senin yolundan gidenlerin sýnandýðý zor engel ve sýnavlarla bizi sýnama!” diye duâ etmemiz gerekiyor. Hak yola tâbi olanlarýn zor sýnav ve denemelerden geçirilmelerinin Allah’ýn kanunu olmasýna raðmen, bir mü’min bu yolda kendisine kolaylýklar göstermesi ve zorluklarla karþýlaþtýðýnda cesâret ve sabýr vermesi, zorluklarý kolaylýklara çevirmesi için Allah’a duâ etmelidir.

 Allah, hiç kimseyi, yapmasý mümkün olmayan bir þeyden sorumlu tutmaz (bkz. 2/Bakara, 286). Bununla birlikte, kiþinin neyi yapýp neyi yapamayacaðýna kendisi karar veremeyeceði de açýkça anlaþýlmalýdýr. Belirli bir kimsenin, neyi yapabilip neyi yapamayacaðýna karar verecek olan Allah’týr. Ayný þekilde, bir þeyin kolay veya zor olduðuna hükmetmek; þeytanýn ve insan hevâsýnýn/nefsinin kararýna býrakýlmamalýdýr. Allah bizim için zorluk dilemediði, kolaylýk istediði için (bkz. 2/Bakara, 185), Allah’ýn bize emrettiði tüm hükümler kolaydýr. Ama, nasýl birçok zorluðu ve çirkinliði bulunan haramlarý þeytan süslediði (bkz.6/En’âm, 43), kolay ve güzel gösterdiði gibi; Allah’a ibâdet ve itaati de zor göstermeye çalýþýr. 

 Müslümanca yaþamak, ibâdet ve tâatla Allah’a teslim olup O’na yönelmek, aslýnda hayatý kolaylaþtýrmaktýr. Fakat insan þeytanla ve günahlarla imtihan edildiðinden nefsi/hevâsý ona ibâdetleri ve Ýslâmî hayatý zor gibi gösterir. Bu konuda Rabbimiz þöyle buyurur: “Dünya hayatýnda onlara sadece bir azap vardýr. Âhiret azâbý ise daha meþakkatlidir/þiddetli ve zordur. Onlarý Allah’tan (O’nun azâbýndan) koruyacak kimse de yoktur.” (13/Ra'd, 34)
 Zorluklar, baþarýnýn deðerini arttýran süslerdir. Ýnsanýn en büyük dostu zorluklardýr. Çünkü insaný karþýlaþtýðý zorluklar güçlendirir. Unutmayalým; bir dolu kova taþýmak, iki dolu kova taþýmaktan zordur. Yani sadece dünya kovasýný suyla doldurup taþýmaya çalýþan kimse, âhiret kovasýný denge unsuru olarak yüklenmeyen kimseden çok daha fazla zorlanacaktýr. Tek kanatla uçmaya çalýþan kuþ gibi istenilen yere doðru uçamayacak, selâmete ulaþamadan düþüp kalacaktýr.

 “Rabbi yessir ve lâ tuassir, Rabbi temmim bi’l-hayr (Rabbim! Zorlaþtýrma, kolaylaþtýr. Ýþimi hayýrla tamamlamayý nasib et!)”

 


Bu Makale 4406 defa okunmuþtur

 

Yazdýr

YAZARIN DÝÐER YAZILARI

©

01/09/2014 - 16:26 KAPÝTALÝZME VE ÖDENMEME RÝSKÝNE RAÐMEN GÜNÜMÜZDE ÝNADINA ALLAH ÝÇÝN BORÇ VERMEK

©

09/06/2014 - 10:58 MÜCAHÝD EYYUB’UN SEYFÝ, YE CAHÝD FAZIL’IN KEYFÝ

©

04/12/2013 - 14:18 Ana Babaya Ýhsan ve Hz. Ýbrâhim’in (a.s.) Örnekliði

©

22/11/2012 - 15:40 Bir Mücâhid, Bir Komutan Olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)

©

25/09/2012 - 15:15 Kur´an Adýna "Sünnet"i Ýnkâr Edenlere Kur´an Karþý Çýkýyor

©

23/07/2012 - 12:04 Boþ Vakit mi Dediniz? O da Ne ki!?

©

04/06/2012 - 12:01 Þehidlik, Ölüm Biçimi Olmaktan Önce, Bir Hayat Tarzýdýr:

©

02/01/2012 - 12:48 Hafýza Duasý

©

06/12/2011 - 11:57 Müslüman Hanýmlarýn Tesettürü

©

03/10/2011 - 12:25 Kadýn-Erkek Eþitliði mi; Yoksa Adâlet, Uyum ve Birbirini Tamamlama mý?

©

05/09/2011 - 14:53 Erkeðin Yöneticiliði ve Dövme Yetkisi

©

03/08/2011 - 11:34 Evlenme Sürecinde ve Aile Hayatýnda Çokça Karþýlaþýlan Yanlýþlar

©

04/07/2011 - 12:12 Kadýn-Erkek Ýliþkileri ve Âilede Geçim

©

03/06/2011 - 14:24 Ana-Babanýn En Büyük, En Kutsal Görevi: Çocuklar, Çocuklar, Çocuklar!

©

09/05/2011 - 12:14 Ana Babanýn Görevleri (Çocuðun Ana Baba Üzerinde Haklarý)

©

07/03/2011 - 14:09 Eþler Arasý Ýliþki

©

14/02/2011 - 13:05 Âilede Saðlýklý Ýletiþim

©

06/01/2011 - 15:30 Çocuk Eðitiminde Dikkat Edilecek Özellikler

©

02/12/2010 - 11:34 Evlenme Sürecinde ve Aile Hayatýnda Çokça Karþýlaþýlan Yanlýþlar

©

15/10/2010 - 19:02 Evlât Ýçin Farz Bir Görev: Ana-Babasýna Ýhsân

©

26/07/2010 - 14:12 Allah’a Ýsyan mý Daha Zordur, Yoksa Yaz Sýcaðýnda Oruç Tutmak mý?

©

22/06/2010 - 12:12 Evlilik ve Aile Hayatý Bir Ýbâdettir

©

18/05/2010 - 11:56 Evliliðin Ýmanla Kopmaz Baðý

©

16/04/2010 - 11:29 Aile ve Geçimle Ýlgili Kulaklara Küpeler

©

22/03/2010 - 16:40 Cennete de Cehenneme de Götüren Füze: ZAMAN

©

21/01/2010 - 11:05 Yalan; Ýman ve Güven Kaybýnýn En Önemli Göstergesi

©

23/10/2009 - 10:08 Ýlim mi, Bilim mi? Vahiy mi, Cahiliyye Kültürü mü?

©

22/08/2009 - 09:55 Karþýlýklý Hak ve Sorumluluklar

©

28/07/2009 - 12:43 Evliliðin Ýmanla Kopmaz Baðý

©

25/06/2009 - 10:37 Evdeki Hayatý, Müslümanýn Ne Kadar Müslüman Olduðunun Göstergesidir

©

01/06/2009 - 15:44 Kimlik ve Vahyin Ýnþa Ettiði Müslüman Kimliði

©

28/04/2009 - 16:45 Mutluluða ve Ahirete Yatýrýmýn Diðer Adý: Ýnfak

©

07/04/2009 - 14:38 Alâk Sûresi Iþýðýnda Hayatýn Allah Ýçin Olmasý

©

09/03/2009 - 16:52 Zulüm; Allah''ýn Hududunu Çiðnemek Demektir

©

03/09/2008 - 21:56 Kur’an’ýn Ýnsaný Güzelleþtirmesi -I-
 
 

Site Ýçi Arama

16 Sevvâl 1445 |  25.04.2024

Bir Ayet

Bismillahirramanirrahim

"Ölçü ve tartýda hile yapanlarýn vay haline! Onlar, insanlardan bir þey ölçüp aldýklarý zaman ölçüyü tam yaparlar; kendileri onlara bir þey ölçtükleri veya tarttýklarý zaman eksik yaparlar.

Onlar, büyük bir gün için tekrar diriltileceklerini sanmýyorlar mý?
O gün insanlar âlemlerin Rabbi huzurunda duracaklardýr."

( Mutaffifîn sûresi - 1)

Bir Hadis

Hz. Ali radýyallahu anh anlatýyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim, benden sonra öldürülmüþ olan bir sünnetimi ihya ederse beni seviyor demektir. Beni seven de benimle beraberdir."



Kütüb-ü Sitte 11.Cilt Hadis No: 4107

Bir Dua

“Allah’ým! Açýklarýmý ört, korkularýmý gider ve bana güven ver. Allah’ým! Ayýplarýmý
ört ve korkularýmý gider.”

(Hâkim, Deavât, No:1902, I, 517)

Hikmetli Söz

Çalýþanlar kötülük düþünmeye vakit bulamazlar;

tembeller ise kendilerini kötülükten kurtaramazlar.




Canlý yayýn

Ýslam Ansiklopedisi

  Tasarým : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com