Emânete ihânet etmek, mü’minin deðil; münâfýðýn özelliðidir. Mü’minler, sorumluluk bilincini kuþanarak kendi haklarýndan önce mes’uliyetini taþýdýklarý kiþilerin haklarýný öncelikler. Zâlim olmayý büyük bir suç gördükleri gibi, mazlum olmaya da rýzâ göstermez, onurlarýna sahip çýkarlar. Ama zâlimlik ve mazlumluktan birini az da olsa tercihle karþý karþýya kaldýklarý zaman mazlumluðun daha ehven olduðunu bilirler. O yüzden mü’min için sorumluluk ve görev bilinci, özgürlüðünden ve haklarýndan da önemlidir. Aile bireylerinin tartýþma ve geçimsizliðinin temelinde, bu önceliði nefsin hevâsý doðrultusunda ters çevirmek ve böylece þeytana kapý açmak yatmaktadýr. Sorumluluk bilinciyle davranmayan bireylerden oluþan aile, içinde yaþayanlara huzur yuvasý ve mutluluk ocaðý olmaktan çýkacak; zindana, yarýþ pistine, boks ringine, despot ve faþist devlete dönüþecektir.
Kur’ân-ý Kerim’de gerek yaratýlýþ, gerekse hak ve sorumluluklar yönünden erkeklerle eþit konumda olan bir kadýn portresi çizilmektedir. Kadýn, Allah’ýn kulu olmasý bakýmýndan erkekle eþit seviyededir; dinî hak ve sorumluluklarý da ayný düzeydedir (3/Âl-i Ýmrân, 195; 9/Tevbe, 71).
Karý-koca birbirlerine iyi niyet ve güzel ahlâk ile davranacaklardýr. "Ýyileriniz, âilesine karþý iyi olandýr..." (Ýbn Mâce, Nikâh 50). Ufak tefek huysuzluk, geçimsizlik ve kusurlara sabredecek, yuvanýn yýkýlmamasý için tahammül göstereceklerdir: "...Kadýnlara normal ve iyi davranýn; onlarda hoþunuza gitmeyen bir þey olursa, belki bir þey hoþunuza gitmediði halde Allah onu birçok hayýrla doldurmuþtur." (4/Nisâ, 19). Anlaþmazlýk büyürse hakeme baþvurulacak, hakemler de âilenin devamýný saðlayamazlarsa son çare olarak, usûlüne uygun "tedricî boþanma" sistemi uygulanacaktýr .
Kocanýn karýsý üzerindeki yetkileri de âile birliðini devam ettirme esâsýna yöneliktir ve bununla sýnýrlýdýr. Ýslâm'da kadýn, kocasý karþýsýnda baðýmsýz bir kiþiliðe sahip olduðu gibi, iktisâdî bakýmdan da baðýmsýzdýr.
"Erkeklerin kadýnlar üzerinde, kadýnlarýn da erkekler üzerinde haklarý vardýr. Yalnýz erkekler için onlar üzerinde bir derece vardýr" (2/Bakara, 228) buyurulmaktadýr.
Evlenme sýrasýnda erkek kadýna mehir adýyla belirli bir para veya mal öder veya ödeme borcu altýna girer. Ýslâm hukukunda mehir, evlenecek kadýnýn âilesine deðil; bizzat kendisine verilir ve kadýn diðer mallarýnda olduðu gibi onda da dilediði gibi tasarrufta bulunur. Mehrin amacý kadýna iktisadî bir güç kazandýrma ve boþanmanýn sûiistimal edilmesini önlemektir. Özellikle boþanmalara sýkça baþvurulduðu dönem ve bölgelerde yüksek tutulan ve çoðu kere boþanma ânýnda ödenmesi kararlaþtýrýlan mehrin bu nevî sebepsiz boþanmalara önemli ölçüde engel olduðu bir gerçektir.
Ýslâm'da âile esas itibarýyla tek evlilik (monogomi) üzerine kurulmuþtur. Fakat belirli durumlarda kocanýn dörde kadar evlenmesine izin verilmiþtir. Ancak bunun bir emir deðil; belirli þartlarla baþvurulan bir ruhsat olduðu unutulmamalýdýr. Böyle bir evliliðe izin veren Nisâ sûresinin 3. âyetinin devamýnda: "...Þâyet adâleti gözetmekten korkarsanýz o zaman bir tane ile veya câriyenizle yetinin. Doðru yoldan ayrýlmamak için bu daha elveriþlidir" (4/Nisâ, 3) buyrularak tek evlilik teþvik edilmiþtir. Uygulamada müslüman toplumlarýn genellikle tek evliliði tercih ettikleri, bazý zengin kimselerin ve tarýmla uðraþanlarýn çok evliliðe belirli ölçüde baþvurduklarý görülmektedir.
Ýslâm dini, belirli þartlarla âile birliðinin bozulmasýna müsâade etmiþtir. Boþanma konusunda kabul edilen sistem, boþanmayý yozlaþtýran yahûdi uygulamasýyla onu asla kabul etmeyen hýristiyan tatbikatý arasýnda yer alan orta bir yol görünümündedir. Hz. Peygamber'in, eþlerin birbirlerine iyi davranmalarý ve âile birliðini devam ettirmeleri hakkýnda çeþitli emir ve tavsiyeleri vardýr. Birbirleriyle uyuþamayan eþlerin en son baþvuracaklarý çözüm þekli boþanmadýr. Bundan önce uyuþmazlýðýn eþler arasýnda çözülmesi, bu mümkün olmazsa iki tarafýn âilelerinden seçilecek birer hakeme havâle edilmesi (bak. 4/Nisâ, 35) baþvurulacak usullerdendir. Eðer bunlar bir fayda vermezse son çâre olarak boþanmaya izin verilmektedir. Ne var ki bu izinle birlikte boþanma yine de hoþ görülmemiþtir. Bir hadis-i þerifte: "Allah'ýn helâl kýldýklarýnýn en kötüsü boþanmadýr" (Ebû Dâvud, Talâk 3) buyrulmuþtur. Özellikle sebepsiz boþanmalar hiçbir þekilde hoþ karþýlanmamýþtýr. Bununla beraber, artýk bir arada bulunmasýna imkân kalmayan eþlerin genel olarak boþanma haklarý kabul edilmiþtir. Hýristiyanlýkta olduðu gibi eþlerin evlenmekle artýk ayrýlmaz bir bütün teþkil ettikleri anlayýþý ve dolayýsýyla âile birliðinin her durumda devamýnýn istenmesi lüzumsuz bir ifrat kabul edilmiþtir.
Ýslâm, kuruluþunu düzenlediði aile yuvasýnýn mutluluðu için, eþlere karþýlýklý sevgi ve fedakârlýða dayalý görevler de yüklemiþ, bu görevlerin içtenlikle yapýlmasýnýn, erkek ve kadýn için birer ibâdet olduðunu bildirmiþtir. Ailenin temel hikmeti neslin devamýný saðlamak ve müslüman bireyler yetiþtirmek olduðu için çocuklara karþý görevler de anne ve babanýn birbirleriyle yardýmlaþarak yerine getireceði ortak sorumluluklarýdýr. Aile bireylerinin görev ve haklarýný þöyle özetleyebiliriz:
a- Kadýnýn Ailedeki Görevleri
Ýslâm ahlâký, hayatýn tüm alanlarýnda olduðu gibi aile kurumunda da baþýbozukluðu kabul etmez. Bu sebeple, bir sosyal kurum olmasý itibariyle, aile içinde de bir düzenin hakim olmasý gerekir ki, bu da ailede bir otoritenin bulunmasý ile saðlanýr. Ýslâm, bu yetki ve sorumluluðu, belli þartlar içinde erkeðe vermiþtir. Bu durumda, aile düzeninin huzur ve saadetinin saðlanmasý için, her otorite sahibine olduðu gibi, aile reisine de saygýlý olmak, kadýnýn baþta gelen ailevî sorumluluðudur. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Kadýn, kocasýnýn hakkýna riâyet etmedikçe, Rabbinin hakkýný (emrini) yerine getirmiþ olmaz." (Ýbn Mâce, Nikâh 4) "... Erkek, ailede yöneticidir ve yönetiminden sorumludur. Kadýn da kocasýnýn evinde yöneticidir ve elinin altýndakilerden sorumludur." (Buhârî, Cum'a 11; Müslim, Ýmaret 20) "Kocasýný memnun býrakmýþ olarak ölen kadýn, cennete girer." (Tirmizi, Radâ 10; Ýbn Mâce, Nikâh 4). Kadýn, yöneticilik ve sorumluluk bakýmýndan aile reisliðine getirilen kocasýnýn meþrû arzularýna saygý göstermekle mükelleftir. Kocasýnýn malýný, aile sýrlarýný, namusunu ve çocuklarýný da korumak mecburiyetindedir. Kocasýný meþrû yollarla tatmin/memnun etmeye çalýþmak, çocuklarýný güzelce yetiþtirmek ve yabancýlara karþý tesettürüyle, davranýþlarýyla namusunu muhafaza etmek: Müslüman hanýmýn ailedeki en önemli üç vazifesi bunlardýr. "Sâliha (iyi) kadýnlar, itaatkârdýr. Allah, kendilerini (haklarýný) nasýl koruduysa, onlar da öylece gizliyi (kimse görmese de namuslarýný) koruyanlardýr." (4/Nisâ, 34). Peygamberimiz'in müjdesi de þöyledir: "Kadýn, namazýný kýldýðý, orucunu tuttuðu, namusunu koruduðu ve kocasýna itaat ettiði zaman, cennet kapýlarýnýn dilediðinden girsin." (Ahmed bin Hanbel, I/191)
Kadýnýn en baþta gelen görevi, iffet ve namusunu korumasýdýr. Kadýn, gözünü haramdan sakýnarak, ýrzýný koruyarak, görülmesine müsaade edilen yerlerin dýþýnda, örtülmesi gerekli yerlerini örterek bu görevini yerine getirir (Bkz. 24/Nûr, 31; 4/Nisâ, 34; 33/Ahzâb, 59). Evdeki iþlerle ve çocuklarýn yetiþtirilip büyütülmesiyle daha çok ilgilenme durumunda olan kadýn, dýþarý çýkarken câhiliyye çýkýþý ile çýkmayacaktýr (Bkz. Ahzab suresi, 33). Câhiliyye çýkýþý, yabancý erkekler için süslenme, ince veya dar elbiseler giyme, açýlýp saçýlarak sokaða çýkmayý içermektedir. Kadýnlar, cinselliklerini sadece kocalarýna karþý kullanmalý, kocasýnýn yanýnda diþi; diðer insanlarýn yanýnda kiþi olarak yer almalýdýr. Kocasýna karþý süslenmeyi ibâdet bilmeli, onu doyurabilmelidir.
Kadýn, iyiliði emir ve kötülükten yasaklama görevini, sadece fýtrî öðretmenleri olduðu çocuklarýna karþý deðil; eþinde gördüðü yanlýþlarý düzeltmek ve doðrularýný arttýrmak için kocasýna karþý da uygulayabilmelidir.
Hanýmlarýn bu aile içi görevleri yanýnda, tabii ki, erkeklerin de görevleri vardýr.
b- Kocanýn Ailedeki Görevleri
"Erkeklerin kadýnlar üzerinde haklarý olduðu gibi, kadýnlarýn da erkekler üzerinde belli haklarý vardýr." (2/Bakara, 228). Hanýmýný, Rabbinin emâneti olarak alan ve iffetini Allah adýna söz vererek helâl edinen koca da, karýsýna karþý sevgi ve þefkat göstermek, yediðinden yedirmek, giydiðinden giydirmek, ona ve yaptýðý iþlere çirkin dememek, fena söz söylememek, hoþ görülü olmak gibi görevlerle mükelleftir. Ýslâm'ýn aile düzenini yaþatmak üzere kocaya tanýmýþ olduðu otorite hakký, ona kadýn üzerinde haksýz bir baský ve zorbalýk imkâný vermez. Zira, bu konuda vârid olan âyet ve hadisler, bir anlamda kadýnýn müdâfiisi/avukatý olmak suretiyle Ýlâhî kaynaklý bir dengeyi temin etmektedir. Yüce Rabbimiz, aile reisliðinin mutlak bir hâkimiyet demek olmadýðýný açýklayarak þöyle emreder: "Kadýnlarýnýzla iyi geçinin. Eðer kendilerinden hoþlanmazsanýz, olabilir ki, bir þey sizin hoþunuza gitmez de Allah onda birçok hayýr takdir etmiþ olur." (4/Nisâ, 19). Anlayýþlý ve þefkatli bir eþ olmanýn en güzel örneklerini sunan Peygamberimiz (s.a.s.) þöyle buyurur: "Bir mü'min, mü'mine hanýma buðz etmesin. Onun bir huyunu beðenmezse, baþka bir huyunu beðenir." (Müslim, Radâ 61; Müsned II, 329) "Sizin en hayýrlýnýz, kadýnlarýna karþý en hayýrlý olanlarýnýzdýr." "Kadýnlarýnýza karþý hayýrlý olmayý birbirinize tavsiye edin." (Müslim, Radâ 62; Tirmizî, Radâ 11) "Kýdýnlarýnýz konusunda Allah'tan korkun. Çünkü siz onlarý Allah'tan emânet olarak aldýnýz." (Ebû Dâvud, Menâsik 56; Ýbn Mâce, Menâsik 84)
Erkek, gözünü harama bakmaktan, ýrzýný ve namusunu zina yapmaktan koruyacaktýr (Bkz. 24/Nûr, 30; 70/Meâric, 29-30). Erkeðin bu hareketi, kendini haram iþlemekten koruduðu gibi; karýsýnýn hukukuna da riâyetin bir gereði olmaktadýr.
"Allah'ýn insanlardan bir kýsmýný diðerlerine üstün kýlmasý sebebiyle ve mallarýndan harcama yaptýklarý için erkekler, kadýnlar üzerinde kavvâmdýrlar. Onun için sâliha kadýnlar itaatkârdýr." (4/Nisâ, 34). Âyette geçen "kavvâm" kelimesini 'hâkim' diye tercüme etmek yanlýþtýr. Eðer Allah'ýn muradý bu olsaydý, yine Arapça olan "hâkim" kelimesini kullanýrdý; ama "kavvâm" kelimesini kullanmýþ. Bu kelime, Türkçedeki kayyim kelimesiyle ayný köktendir. Kayyim, tayin edildiði kurumu keyfine göre yönetmez. Hakimin gösterdiði doðrultuda yönetir. Ýþte evi üzerinde "kavvâm" olan erkek de aileyi kendi keyfine göre yönetemez; Allah'ýn koyduðu kurallarý yürürlükte kýlar. Erkekler, kadýnlarýn kavvâmý, yani Allah'ýn hükümleri çerçevesinde onlarýn yöneticisi ve koruyucusudur.
Kayýtsýz þartsýz hâkimiyet, ancak Allah'ýndýr (12/Yûsuf, 40). Ailede uyulmasý gereken Ýlâhî kurallara muhatap olmada kadýnla erkek eþit statüye sahiptir. Ailede Allah'ýn koyduðu kurallarý yürürlükte kýlma yetkisi kocaya verilmiþtir. Evin reisi, Allah'ýn koyduðu kurallara göre aileyi yönetecek ve Allah'ýn hükmüne zýt bir emir ve yasak koymayacaktýr. Eðer Ýlâhî emir ve yasaklarý çiðneyen bir istekte bulunursa, haným bu isteðe itaat etmeyecektir. "Allah'a isyaný emreden kiþiye itaat olunmaz." (Buhârî, Ahkâm 4; Müslim, Cihad 40). Kadýnýn kocasýna itaati, mutlak deðil; helal ve meþrû konularda, Allah'ýn hükmü doðrultusundadýr ve itaat, daha çok kocanýn cinsî konulardaki istekleriyle ve temel dinî hususlarla ilgili olarak deðerlendirilmelidir.
Her konuda Ýslâm'la câhiliyye arasýnda büyük farklar vardýr. Ýslâm, vahiy kaynaðýndan ilham almayan kanunlar ve geleneklerden farklý olarak aile kurumunu deðerlendirir. Aileyi, içinde Allah'a ibâdet edilen bir mâbed olarak tanýtýr. Öyle mâbed ki, orada yapýlan her müsbet iþ, ibâdettir. Erkeðin, ailesinin nafakasýný temin etmesi, hanýmýna ve çocuklarýna þefkat göstermesi büyük bir ibâdet olarak vasýflandýrýldýðý gibi; kadýnýn itaati, sevgi dolu bir bakýþý da bir ibâdet olarak takdim edilmiþtir. En doðal bir davranýþ olan cinsî iliþkiler dahi, hayýrlý bir amel, yani bir sevap olarak kabul edilmiþtir. Hele çocuk dünyaya getirmek ve o çocuklarý Ýslâm'ýn istediði gibi güzel terbiye ile yetiþtirmek, çok büyük ecir ve mükâfatla karþýlýk verilecek olan büyük bir ibâdettir.
Aile yuvasý kuran nice insan, Batý tarzý bir yaþayýþýn ve propagandanýn etkisiyle çocuk istememekte veya bir, ya da ikiden fazlasýný yanlýþ görmektedir. Bu davranýþ, meþrû bir mâzerete dayanmadýkça dinimizin hoþ görmediði bir anlayýþtýr. Çocuk, dünya nimetleri içinde çok önemli bir yer tuttuðu, evin neþe ve huzurunu temin ettiði gibi, âhiret saadetine de sebep olabilir. Yuvanýn temelini saðlamlaþtýrdýðý gibi, özellikle anneleri evine baðlar. Ev kadýnýnýn ulu orta çarþý-pazarý sýkça dolaþýp, baþkalarýný fitneye düþürmesine engel olur. Batýlý ve Batýya özenen hanýmlar, eðlenceye engel olduðu, gönüllerince gezip tozmaya, lüzumsuz iþlerle veya televizyon karþýsýnda vakit öldürmeye, nefislerini azgýnlaþtýran baþý boþluða engel olduðu için çocuk istememektedir. Yine Batýlýlar, kendi ülkelerinde vatandaþlarýna çocuk baþýna extra para verip çocuklarýn artmasýný teþvik ederken; özellikle müslümanlarýn yaþadýðý ülkelere doðum kontrolünü ve az çocuðu teþvik etmektedir. Azýcýk aklý olanlar, bunun emperyalizmin bir oyunu olduðunu hemen anlarlar ve oyuna gelmezler. Boþanmanýn ve geçimsizliðin önüne geçmede çocuðun rolünü dikkate alýrlar. Hanýmlarýn eve baðlanýp hayýrlý iþlerin en önemlilerinden olan insan yetiþtirmeye çalýþmalarýnýn kýymetini ve ecrini bilirler.
c- Kardeþlerin birbirlerine karþý görevleri
Kardeþler birbirlerine karþý iyi davranmalý, küçükler büyüklere itaat edip onlara saygý beslemeli, büyükler de küçüklere hoþgörü ile davranmalýdýrlar. Ancak bu þekilde âilede mutluluk ve huzur saðlanabilir. Kardeþler maddî hýrs sebebiyle, aralarýndaki birlik ve beraberliði, âhengi bozmamalýdýrlar.
Kardeþlerin kabiliyetleri birbirlerini kýskançlýða sevk etmemelidir. Kimi insan ilme meraklýdýr, o sahada ilerler, þan þöhret sahibi olur; kimi insan da ticarete meraklýdýr, o sahada çalýþýr, ilerler, zengin olabilir. Bunlarý olgunlukla karþýlamalý, herkesin ayný karakter ve yetenekte olamayacaðý, ayný sahada çalýþamayacaðý gerçeði unutulmamalýdýr. Aralarýndaki -varsa tabii- fikir ayrýlýklarýný, konuþarak, birbirlerinin düþüncelerine hürmet duyarak çözüm yoluna koymalýdýrlar. Sertlikler ve tartýþmalar daima kötü sonuçlar doðurur. Âilevî huzursuzluklara, tatsýzlýklara neden olur.
d- Evlâtlarýn Görevleri (Ebeveynin Çocuk Üzerindeki Haklarý)
Çocuklarýn ana ve babalarýna karþý görevlerini özet olarak belirtelim: Meþrû isteklerine itaat etmek, onlara ihsânla mûamele etmek, yani güzel ve iyi davranýp saygýsýzlýkta bulunmamak, onlarý incitecek kötü bir söz söylememek, onlarýn rýzâlarýný almaya çalýþmak, maddî ihtiyaçlarýný gidermek, öldüklerinde hayýrla anmak ve arkalarýndan duâ etmek
Evlât/yavru sevgisi, bütün hayvanlarda da görülen bir içgüdüdür, Allah’ýn onlarýn yaratýlýþlarýna yerleþtirdiði bir sünneti, kanunudur. Ýnsanda da evlât sevgisi, yaratýlýþtan gelen fýtrî bir sevgidir (3/Âl-i Ýmrân, 14). Hz. Âdem ve Havvâ’dan itibaren tüm anne babalardaki bu fýtrî meyilden dolayý, çocuklarýnýn bakým ve geçimini hemen her ana baba yerine getirir. O yüzden “evlâtlarýnýzý sevin, onlara merhametle muâmele edin” gibi emir Kur’an’da yer almaz, zaten fýtratta olduðundan sevmemesi, ilgisiz kalmasý pek düþünülemez. Hz. Âdem’le Havva’nýn ana babasý olmadýðýndan olsa gerek, insanýn ana babasýna sevgi ve saygýsý fýtratýn mecbur ettiði hususlardan deðildir. Fýtrattaki güzelliklere ters düþmediði ve vicdanýn, mantýðýn, kadir bilmenin, teþekkür etme ihtiyacýnýn gereði olan sevgi ve saygýyý, ihsaný, ayný zamanda tüm kutsal kitaplar gibi Kur’an da ýsrarla emretmiþtir.
Çocuklar ana-babalarýna karþý daima saygýlý olmalý, onlara karþý tatlý dilli, güler yüzlü davranmalýdýrlar. Ana-babanýn bütün söylediklerini Allah'a itaatsizlik söz konusu olmadýkça, dinlemek ve kabul etmek gerekir. Her iþte onlarýn rýzâsýný almaya çalýþmalýdýr. Onlarýn hizmetlerini kendi hizmetinden önce görmelidir. Öldüklerinde de onlarý rahmetle anmak, onlar için hayýr duâ etmek, hayýr yapmak, vasiyetlerini yerine getirmek gerekir.
Allah'a þirkten sonra en büyük günah ana-babaya itaatsizliktir. Ana baba Ýslâmî emirleri yerine getirmede ve yasaklardan kaçýnmada titizlik göstermiyorlarsa ve hatta kâfir iseler bu onlarýn ana-baba olmalarýndan doðan haklarýný ortadan kaldýrmaz. Dolayýsýyla onlara Allah'a isyan teþkil etmeyen hususlarda itaat etmek ve her zaman iyi davranmak gerekir.
Çocuklar anne ve babalarýna itaat etmeli ve iyilikte bulunmalýdýrlar: "Biz insana, ana-babasýna iyilik yapmasýný da tavsiye ettik." (31/Lokman, 14). Çünkü bir çocuðun yetiþip büyümesinde en büyük fedakârlýðý, anne ve baba gösterir. Çocuklar anne ve babalarýna karþý saygý ve þefkat göstermeli, istediklerini yerine getirmeli, onlarý memnun etmelidir. "Ana-babaya güzellikle muâmele edin, eðer onlardan biri veya ikisi senin yanýnda ihtiyarlýk hâline ulaþýrsa sakýn onlara "öf" bile deme, onlarý azarlama, ikisine de iyi ve yumuþak söz söyle" (31/Lokman, 14). "Rabbin þunlarý kesin olarak buyurdu: Ancak O'na ibâdet edin, ana-babaya ihsan ve iyilik yapýn. Birisi yahut ikisi de yanýnda ihtiyarlarsa sakýn onlara "öf" bile deme, onlara darýlma ve yüzlerine baðýrma, ikisine de ikram et ve tatlý söz söyle. Ýkisine de merhamet besleyerek tevâzu göster ve de ki: ‘Rabbim ikisine de merhamet et, onlar beni küçükken nasýl terbiye etmiþlerse sen de her ikisine merhamet et." Rabbiniz gönlünüzdekini daha iyi bilir. Ana-baba haklarýnda iyilik ederseniz Allah size maðfiret eder. Çünkü O, günaha tevbe edenleri muhakkak affedicidir." (17/Ýsrâ, 23-25).
Abdullah bin Mes'ud diyor ki: "Peygamber (s.a.s.) Efendimize: “Allah'ýn katýnda en sevgili amel hangisidir?” diye sordum, Peygamber (s.a.s.): “Vaktinde edâ olunan namazlardýr” buyurdu. “Namazdan sonra hangisi daha sevgilidir? dedim. “Ana-babaya iyilik etmektir” buyurdu. “Sonra hangisidir?” dedim. “Allah yolunda cihaddýr” buyurdular. (Buhârî, Mevâkît 5, Cihad 1, Edeb 1, Tevhîd 48; Müslim, Ýman 137-139; Tirmizî, Salât 14, Birr 2; Nesâî, Mevâkît 51)
Çocuklar anne-babalarý hakkýnda kötü konuþmamalý, onlara saygýlý davranmalý, vasiyetlerini yerine getirmeli, dostlarýna ikramda bulunmalýdýrlar: "Ey Rabbimiz kýyâmet günü, beni, anne-babamý ve bütün mü’minleri maðfiret eyle. " (14/Ýbrâhim, 41) diye duâ etmelidir.
Bâlið olan çocuklar ana-babalarýnýn yatak odalarýna her zaman izin alarak girmelidirler. Bâlið olmayan küçükler de þu üç vakitte ana-babalarýnýn veya baþkalarýnýn odalarýna izin ile girmelidirler: Sabah namazýndan önce, yani yataktan kalkýp giyinileceði zaman; öðle uykusu sýrasýnda ve yatsý namazýndan sonra yatýlacaðý zaman. Çünkü bu vakitler karý-koca arasýnda mahrem vakitlerdir. Allah Teâlâ, bütün mü’minlere bunu çocuklarýna öðretmelerini emretmiþtir (24/Nûr, 58).
Hz. Peygamber, "kime iyilik edeyim?" diye soran bir sahâbîye þu karþýlýðý vermiþtir: "Ananýza (bunu üç defa tekrarlamýþtýr) sonra babanýza, sonra en yakýn olanlara" (Buhârî, Edeb, 2; Müslim, Birr, 1, 2; Ebû Dâvud, Edeb, 120). Yine Peygamber Efendimiz "Anne Cennet kapýlarýnýn ortasýndadýr" (Ahmed bin Hanbel, V/198); "Cennet annelerin ayaklarý altýndadýr" (Nesâî, Cihad, 6) buyurmuþtur.