Çocuğumuza Ramazanı Yaşatmak

Ramazan ayı denince akla ilk gelen oruç ibadeti olmaktadır.
27/07/2009


Kısaca diğer zamanlarda helal olan şeylerden günün bir bölümünde uzak durmak şeklinde tanımlayabileceğimiz oruç ibadeti, bir ay boyunca hayatımızı kuşatan bir olgu haline gelmektedir. Mesnevîde Mevlâna, orucun dilinden, Oruç der ki; bu,helalden çekindi, bil ki harama ulaşmasına artık imkan yok. (Mevlâna, Mesnevî c. V, İstanbul, 2001, s. 19) diyerek bu ibadetin gereğince yerine getirildiğinde hayatımızdaki dönüştürücü rolüne vurgu yapmaktadır. İradesini haramlardan uzak kalma yönünde kullanabilen bir insanın, bir daha haramla işinin olmamasından daha doğal ne olabilir ki Ramazan ayını oruç ibadetinin tüm gereklerini yerine getirmeye çalışarak geçirmek, sair zamanlarda da hal ve hareketlerimize dikkatli ve özenli olmamızı sağlayacaktır. Nitekim ibadetten beklenen de insana değer katmasıdır.



      Eğer çocuklarımız varsa, bu ayı onlara en iyi şekilde yaşatmanın sorumluluğunu hissetmeli, ruhî yükselişimize tanıklık etmelerine ortam hazırlamalıyız. Çocuklarımıza orucun sadece bedenî değil, aynı zamanda ruhî bir arınma olduğunu ancak yaşayarak gösterebiliriz.



    Maddî ve manevî birçok faydası bulunan oruç ibadetine, çocukların, büyüklerini taklit etme isteğinin sonucu olarak, erken yaşlardan itibaren yöneldiği görülmektedir. Çocuğumuzun manevî eğitimi için son derece önemli olan bu yönelmenin iyi değerlendirilmesi gerekir.



     Öncelikle bu ayın değerinin Kuran-ı Kerimin bu ayda indirilmeye başlanmasından kaynaklandığı unutulmamalıdır. (Bakara, 185) Kur'an'la buluşmamız ve çocuklarımızı Kuranla buluşturmamız için bu ay önemli bir fırsattır. Yetişkinler camilerde ya da evlerde karşılıklı Kuran okuma olarak bilinen mukabelelere devam etmek suretiyle Kuranla buluşmaktadırlar. Bu buluşma sevincini çocuklarımıza da yaşatabilmek için onlara özel Kuran okuma saatleri düzenlenebilir. Kuran okurken çocuklarımızı Kuranın Arapça metni yanında Türkçesinden de haberdar etme gayreti içinde bulunursak kutsal kitabımızla buluşmamızın tam manasıyla gerçekleşmiş olacağını söyleyebiliriz.



      Çocuklar oruç ibadetine alıştırılırken, bedensel gelişimleri ve sağlıkları göz önüne alınmalıdır. Oruç tutulan bir çevrede büyüyen, çocukların kendiliğinden yetişkinler gibi oruç tutmak istedikleri gözlemlenmektedir. Bu istek çocukların, oruç ibadetine alıştırılmasında kolaylaştırıcı bir unsur olmakla birlikte, çocuğun oruca dayanıp dayanamayacağını belirlemek çevresindekilere düşmektedir. Oruca alıştırma düşüncesiyle çocukların zayıf düşmesine ve bıkkınlık getirmesine neden olacak yaklaşımlardan uzak durmak gerekir. Bununla birlikte, bedensel bakımdan gelişmiş, sağlığı yerinde olan çocukların bazı günler oruç tutmayı denemelerine izin verilmelidir. Okul hayatının aksamaması için, okul çağı çocuklarında bu denemelerin hafta sonlarına getirilmesi daha doğru bir tercihtir. Mükellef olmamakla birlikte yaptığı ibadetin bilincinde olan çocukların, başladıkları oruçları zorunlu nedenler olmadıkça bozmalarına izin verilmemelidir. Bu sayede çocuk, başlanan bir ibadete sonuna kadar devam edilmesi gerektiğini öğrenmiş olacaktır.



     Ramazan ayı dışındaki zamanlarda günün her vaktinde doğal olan yeme-içme gibi eylemlerimizin, bu ayda niçin kısıtlandığının mantığının çocuğa izah edilmesi gerekir. Bunu yaparken, sağlıkla ilgili nedenlerin yanı sıra bedenimizin isteklerine hükmedebilmenin gerekliliğinin de altı çizilmelidir. Bu şekilde güçlenen irademizle şartların bizi değil, bizim şartları kontrol edebileceğimiz ve zorlukları yenebileceğimiz söylenebilir.



     Bilindiği gibi, yeme-içmeden bir müddet uzak kalmanın faydasıyla ilgili en çok söylenen, fakirlerin ve muhtaç durumda olanların hissettiklerini duyumsamaktır. Ancak bu duyumsamanın olabilmesi için iftar ve sahur sofralarında israftan kaçınmak gerekir. Gün boyu aç kalan insanların, acıkan doymam sanır sözünü haklı çıkarırcasına hazırladığı sofralar, orucun mantığıyla tezat teşkil etmektedir. Diğer taraftan iftar sofralarının paylaşma ve dayanışmaya katkısı artarak devam ettirilmelidir. Her ne kadar son yıllarda büyük şehirlerde yerel yönetimler tarafından ramazan ayına özel hazırlanan çadırlarda iftar sofraları büyük kitlelere ulaşsa da; komşu ve akrabalara yönelik evlerde düzenlenen iftar davetleri geleneğine sahip çıkılmalıdır. Yüzyılımızın insanın önemli korkularından biri haline gelen yalnızlık korkusunun önüne geçilmesinde, bu tip geleneklerin korunmasına ihtiyaç vardır.



     Ramazan ayı boyunca yardımlaşmak için her fırsatı değerlendirmeli, çocuklarımıza da bu yardımlara katılma imkanı tanımalıyız. Çevremizdeki yoksul, kimsesiz ve düşkün insanlara karşı daha duyarlı olmalı, bu insanlara bir şekilde faydalı ola bilmenin yollarını aramalıyız.



En azından ziyaretlerde bulunmak suretiyle bu insanların gönüllerini almalı, bu ziyaretleri mümkün olduğunca çocuklarımızla birlikte yapmaya özen göstermeliyiz. Çocuğumuza Ramazan ayına özel bir sadaka olan fıtır sadakasının önemini anlatarak, bu sadakanın tamamını ya da bir kısmını harçlığından demesini isteyebiliriz. Böylelikle çocuğumuzda bir ölçüde zekât ibadetinin de alt yapısını oluşturmuş oluruz.



     Oruçtan amacın olgunlaşıp manevî yükselişe ermek olduğunun bilincinde hareket edilmelidir. Çocukların orucu sadece yeme içmeden uzak durmak şeklinde bir ibadet olarak algılamalarına izin verilmemelidir. Nitekim Peygamberimiz, Kim kötü söz ve davranışları bırakmazsa, onun yemesini içmesini terk etmesine Allahın ihtiyacı yoktur. (Tirmizî, c. III, no:707) diyerek; oruçluyken kötü söz ve davranışlardan uzak durmanın, yeme içme den uzak durmaktan daha önemli olduğunu ifade etmiştir. Maalesef bazı insanların, ramazan günlerinde diğer günlerden daha asabi davrandıkları görülmektedir. Bu insanlar kaba ve kırıcı davranışlarının mazereti olarak oruçlu olmalarını ileri sürmek suretiyle, orucun ruhuna aykırı hareket etmektedirler. Zira oruçlu insan durup dururken başkalarına sataşmak şöyle dursun, kendisine sataşıldığı anlarda bile Ben oruçluyum. (Buharî, Savm, 5) demek suretiyle öfkesini dizginleyebilmelidir. Orucun irademizi güçlendirici rolü asıl bu noktada devreye girmektedir. Özellikle çocuklarımız, oruç ibadetinin bize sağladığı anlayış, hoşgörü ve sükûneti gözlemleyebilmelidir. Bu çerçevede ramazan günlerini hayatı ağır çekimde yaşıyormuş gibi geçirmek de doğru değildir. Ramazan ayı dışında yeme-içmeyle geçen zamanlar başta kitap okumak olmak üzere zihinsel, sosyal vb. aktivitelerle  değerlendirilebilir.



     Sonuç olarak, gereğince değerlendirilebilen bir Ramazan ayı, bireye maddî ve manevî birçok kazanımlar sağlayacaktır. Bu kazanımlar, sadece bireyin kendisinde kalmamalı, başta çocukları olmak üzere çevresindekilere de yansımalıdır.