Tevhid ve Dünyevîleşmek
Yegâne hayat kitabımız ve düstûrumuz Kur''ân-ı Kerim''de, katıksız iman eden muvahhid mü''min kul tipi ile inkâr edip şirk koşan müşrik-kâfir tip ile ilgili bir çok örnekler verilmekte ve bu iki insan tipinin çarpıcı özellikleri anlatılmaktadır Bu iki tipin imana, amele, ekonomiye, hukuka, eğitime ve sosyal olaylara bakışı, inanıp kabul ettikleri ölçülerde gündeme gelmektedir Muvahhid mü''min kul, Tevhidî bakış açısıyla eşya ve olayları değerlendirmekte, müşrik-kâfir tip ise, şirk ve küfür bakış açısıyla bu konuyu ele almaktadır.
17/11/2008 - 23:52

  Hayat ölçüsü ve imanı Tevhid olan muvahhid mü''min kul, yegâne Rabbi Allah''a teslim olmuş, O''nun hükümlerine göre hayatı tanzim ederken, şirk ve küfür ölçüsünü esas kabul eden müşrik ve kâfir tip, her şeyin merkezine kendisini oturtur, tek değer ölçüsü onun ilâhlaştırdığı hevâsı olarak ortaya çıkmaktadır… Muvahhid mü'' min kulun Rabbi, ilâhı ve Meliki Âlemlerin Rabbi Allah''dır!.. Müşrik ve kâfir tip, bu hakikati inkâr etmekte, hevâsını kendisine rab, ilâh ve melik yapmaktadır…
Yegâne Rabbimiz Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
"Onlara iki adamın örneğini ver. Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, iki bağın etrafını hurma ağaçlarıyla donatmış, aralarında ekinler bitirmiştik.
İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık.
(İkisinden) birinin başka ürün (veren yer) leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: "Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm." (1)
Rabbimiz Allah Teâlâ''nın beyan buyurduğu iki tip insandan biri, kendisine dünyalık olarak çok mal ve servet verdiği bir kişidir… Rabbi Allah''ın kendisine vermiş olduğu bu nimetlerden dolayı iman edip salih amel işleyerek şükretmesi gerekirken, küfretmekte, Rabbine şirk koşmakta, gurur ve kibire kapılmaktadır…
Allah Azze ve Celle, ona iki koca üzüm bağı vermiş, bağların etrafı hurma ağaçlarıyla donatılmış, aralarında ekinler bitmiş ve iki bağın ortasında da bir ırmak akıp gitmektedir… Ayrıca ona başka ürünler ve servetler de verilmiştir… O şirk koşup küfreden kişi, her türlü dünyalık ile donatılmıştır… Ona düşen, Rabbi Allah Teâlâ''yı tanıması, bütün bu nimetleri O''ndan bilmesi, O''na iman edip şükrünü gereği gibi gündeme getirmesiydi… Çünkü O da, her insan gibi yalnızca Allah''a ibadet etmek için yaratılmıştı ve ibadette Rabbi Allah''a hiçbir şeyi ortak koşmamalıydı!...(2) O, kendisine Rabbi Allah''ın bahsetmiş olduğu bunca nimet karşısında çok mütevazi olup haddini bilmesi gerekirken, bu mal ve mülkün varlığı onu gururlu ve kibirli bir kişi hâline getirmiş, bu servetten dolayı kendisi gibi mala sahib olmayanları küçük görmesine sebeb olmuştu… Aslında kendisine verilen bu nimetleri değerlendirirken, içine düştüğü küfür, şirk, gurur ve kibir bataklığının sebebi, kendi nefsi idi… Hevâsını ilâhlaştırmasının bataklığına saplanıp kalmıştı…
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Şimdi sen, kendi hevâsını ilâh edinen ve Allah''ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah''dan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz, yine öğüt alıp düşünmüyor musunuz?" (3)
"Kendi istek ve tutkularını (hevâsını) ilâh edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler, hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar." (4)
Bir imtihan aracı olarak kendisine verilen mal ve mülk!.. Bununla dünyada ki payını unutmadan, ahiret yurdunu mamur bir hâle getirmesi, ölümünden önce çok hayır ve hasenatta bulunarak, önden çokça sevab göndermesi gerekirken, O, kıyametin kopmayacağına inanmış ve hesab gününü inkâr etmişti… Tamamen dünyevîleşmişti!.. Malum olduğu üzere dünyevîleşenler, ahireti unutan, hesab gününe itibar etmeyenlerdir… Bundan dolayı bütün varlıklarıyla dünyevîleşirler ve diğer varlıkları sömürmeyi hedef edinirler… İnsanları ve emeklerini sömürmekle beraber, insanların dışındaki varlıkları da sömürürler… Hayvanları sömürürler, bitkileri, meyve, sebze ve tahılları sömürürler, yeraltı ve yerüstü servetleri sömürürler… Sömürdükçe de semirirler!..
Karun, bu zalim ve hain sömürünün, bu dünyevîleşmeyi hedef edinen tipin ve hevâsını ilâh edinen kişinin en bâriz örneğidir…
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ:
"Gerçek şu ki, Karun, Musa''nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi, ona demişti ki: "Şımararak sevinme! Çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez.
Allah''ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah''ın sana ihsân ettiği gibi, sen de ihsânda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez."
(Karun) dedi ki: "Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir." Bilmez mi ki, gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkârlardan kendi günahları sorulmaz." (5)
Her hâliyle dünyevîleşip Karunlaşan iki bağ sahibi olan kişi, diğerine:
"Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm."
Bu mala, mülke ve taraftar bakımından çok insana sahib olmak gurur ve kibiri, onu aldatmış, küfredenlerden olup imtihanı kaybetmişti… Onu, sahib olduğunu zannettiği serveti ve insan sayısınca çoğunluğu aldatmış, büyük bir yıkıma uğramıştı…
"(Mal, mülk ve servette) çoklukla övünmek, sizi tutkuyla oyalayıp kendinizden geçirdi.
Öyle ki (bu,) mezarları ziyaretinize kadar sürdü (ve ölülerinizin çokluğu ile övünmeye koyuldunuz.)" (6)
Âlemlerin Rabbi Allah''ın onlara verdiği serveti, Allah''a karşı şirk koşup kâfirleşerek kendilerinden bildiler… Hâlbuki bu bir imtihandı… Onlar imtihanı kaybettiler… Allah Teâlâ, onlara verdikçe verdi… Onlar, bu nimetlerin akıp gelişini kendileri için kâr gördüler… Dünyalarını kendilerine cennet ettiler…
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ:
"Eğer insanlar, (Allah''a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahmân (Allah)''ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinden çıkıp yükselecekleri merdivenler yapardık.
Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp dayanacakları koltuklar,
Ve (daha nice) çekici süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin katında muttakîler içindir." (7)
Ebu Hüreyre (r.a.)''ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Dünya mü''minin zindanı, kâfirin cennetidir." (8)
Katâde (rh.a.) şöyle der:
-Allah''a and olsun ki, bütün bunlar, yani malın çokluğu, akrabanın gücü, facir kimsenin kuruntularından ibaret olan şeylerdir! (9)
Mal, mülk, evlâd ve sahib olduğu insan çokluğuyla gururlanıp kibirlenerek kuruntuya düşer müşrik-kâfir kişi:
"Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve:) "Bunun, sonsuza kadar kuruyup yok olacağını sanmıyorum." dedi.
"Kıyamet saati''nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şübhesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım." (10)
İnkâr üste inkâr… Nankörlük üste nankörlük!.. Bu tipin apaçık özelliğidir bu!..
Hayat kitabımız ve düstûrumuz Kur''ân-ı Kerim''de bu tipi şöyle beyan buyurur Rabbimiz Allah:
"İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz, fakat ona bir şerr dokundu mu, artık O, ye''se düşen bir umutsuzdur.
Oysa ona dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırırsak, mutlaka: "Bu, benim (hakkım) dır. Ve ben, Kıyamet Saati''nin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime döndürülürsem bile, muhakkak O''nun katında benim için daha güzel olanı vardır" der. Amma andolsun Biz, o kâfirlere yaptıklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara en kaba bir azabdan taddıracağız." (11)
"Ayetlerimizi inkâr edip, bana: "Elbette mal ve çocuklar verilecektir" diyeni gördün mü?
O, gayba mı tanık oldu, yoksa Rahmân (olan Allah)’ın katında(n) bir ahid mi aldı?
Asla, demekte olduğunu yazacağız ve onun için azabda (n) da süre tanıdıkça tanıyacağız.
Onun söylemekte olduğuna Biz, mirasçı olacağız. O, Bize yapayalnız tek başına gelecektir." (12)
Ahireti ve geleceği kesin olan hesab gününü inkâr eden, kıyametin kopacağına inanmayan bu müşrik tip, "farzet ki, bunların hepsi doğrudur ve gerçekleşecektir. O zaman da Rabbim, dünyada bana verdiği mal, mülk, servet, çoluk-çocuk verecektir. Ben, buna layığım… Dünyada lâyık olduğum için bana verdiği gibi, orada da verecektir." Diye kuruntuya düşüp hayal kurmaktadır!..
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Fakat insan, ne zaman Rabbi, kendisini bir denemeden geçirse, ona bir keremde bulunsa, nimetler verse: "Rabbim bana ikram etti" der.
Amma ne zaman onu deneyerek, rızkını kıssa, hemen: "Rabbim bana ihanet etti" der.
Hayır!" (13)
"İnkâr edenler, iman edenler için dediler ki: "Eğer O (Kur''ân veya iman) hayırlı bir şey olsaydı, ona, bizden önce koşup yetişemezlerdi." Oysa onlar, onunla hidayete ermediklerinden: "Bu, eski bir yalandır" diyeceklerdir." (14)
Geçici olarak sahib oldukları dünyalıklardan ve maddî üstünlükten dolayı azgınlaşan, haddini aşıp tuğyan eden, bundan dolayı diğer insanları hakir gören bu tağutî tip, aynı zamanda cahiliyyet bataklığına da saplanmıştır… Egemenliğinde olan maddî üstünlükten dolayı her şeye güç yetireceğini ve sahib olamayacağı bir şeyin olmadığını zannetmekte, bundan dolayı büyük bir aldanışla aldanmakta ve korkunç sonucunu hazırlamaktadır!..
"Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı, ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli-ayağı tutan, gücü-kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah) ı inkâr mı ettin?
Fakat o Allah, benim Rabbimdir ve ben, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.
Bağına girdiğin zaman, "Maşallah Allah''dan başka kuvvet yoktur" demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsun.
Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne gökten yakıp yıkan bir afet gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir.
Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin." (15)
Âlemlerin Rabbi Allah''ı, Rabb, Melik ve İlâh bilip katıksız iman eden muvahhid mü''min kul, dünyevîleşerek müşrik ve kâfir olan muhatabına hakikatı tebliğ etmede, üstünlüğün asla maddî şeylerde olmadığını apaçık ortaya koymaktadır… Çünkü Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
"Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer gerçekten iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz." (16)
Âiz ibn Amr el-Muzenî (r.a.)''dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"İslâm (en) yücedir. Onun üstünde yücelik yoktur." (17)
Allah''ın ayetlerini inkâr edenler, aslında kendilerini inkâr etmişlerdir!..
Rabbimiz Allah Teâlâ, bu inkâr eden kâfir ve müşrik tipleri uyarmakta, onlara anlayacağı örnekler vermekte ve onları iman etmeye davet etmektedir:
"Nasıl oluyor da Allah''ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi, O diriltti. Sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O''na döndürüleceksiniz.
Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O''dur. Sonra göğe yönelip (istiva edip) de onları yedi gök olarak düzenleyen O''dur. Ve O, her şeyi bilendir." (18)
"Andolsun, ilk inşâ (yaratma) yı bildiniz, amma öğüt alıp düşünmeniz gerekmez mi?
Şimdi ekmekte olduğunuz (tohumu) gördünüz mü?
Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?
Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık. Böylelikle şaşar kalırdınız.
(Şöyle de sızlanırsınız:) "Doğrusu biz, ağır bir borç altına girip zorlandık.
Hayır, biz büsbütün yoksun bırakıldık."
Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?
Onu, sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz?
Eğer dilemiş olsaydık onu, tuzlu kılardık. Şükretmeniz gerekmez mi?" (19)
"De ki: "Haber verin, eğer suyunuz yerin dibine göçü verecek olsa, bu durumda kim size bir akarsu getirebilir?" (20)
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ''ya katıksız iman eden muvahhid mü''min kul, şirk koşan kâfire nasihat etmekte… Yegâne Rabbinin Allah olduğunu ve hiç kimseyi O''na ortak koşmadığını apaçık beyan etmekle beraber, inkâr edeni de bu Tevhid inancına davete çalışmaktadır… Eğer iman etmez, Allah''a ibadet eylemeyecek olursa, eldeki maddî imkânının yok olacağının da haberini vermektedir…
"Maşaallah, Lâ kuvvete İlla billah"
İnsan, kendisini ve sahib olduğu servetini, Rabbi Allah''dan bilmelidir… Bunları yaratan Allah''dır… Onları, kuluna veren ve kulundan kendisine şirksiz ibadet etmeyi emreden Allah Teâlâ''dır…
"Her şey Allah''ın dilemesiyledir… Allah''ın dediği olur… Allah''dan başka kuvvet yoktur."
Şükür, mal ve servetin artmasına vesile olur, nankörlük ise, onun yok olmasının sebebidir!...
Enes (r.a.)''ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
"Kim hoşuna giden bir şey görür de:
Maşaallah, Lâ kuvvete illa billah: Allah''ın dediği olur, Allah''dan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur, derse, O şeye herhangi bir zarar vermez." (21)
Ebu Musa el- Eş''arî (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.):
"Sana cennet hazinelerinden büyük bir hazine değerinde olan bir kelimeye delâlet edip bildireyim mi?" buyurdu.
Ben de:
-Evet, bildir ya Rasûlallah, babam-anam sana fedâ olsun, dedim.
Rasulullah:
"O kelime: Lâ havle velâ kuvvete illa billahi''dir." Buyurdu.(22)
Müşrik, kâfir ve facirin elindeki mal ve servet, eşkıyanın elindeki silah gibidir… Salih kişinin elindeki hayâlinden kazanılmış mal ise, Allah yolunda cihad eden mücahidin elindeki silahdır!..
Amr ibni''l-Âs (r.a.)''dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Salih kimse için hayırlı mal ne güzeldir!.(23)
Katıksız iman eden muvahhid mü'' min kulun, alnının terini silerek helâl yollardan kazanmış olduğu mal, Rabbi Allah''a şükrettiği için bereketlenir, artar… Müşrik, kâfir ve insan emeğini sömüren tipin haram yollardan kazandığı mal, nankörlüğü ve inkârı yüzünden noksanlaşır ve yok olur gider!.. Allah''ın, kendisine bol nimet verdiği iki bağ sahibi kişi, şirk koşarak ve küfrederek nankörleştiği için Allah Teâlâ, onu cezalandırdı… Elindeki malı ve serveti yok ediverdi!..
"(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık O, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: "Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım."
Allah''ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım edemedi.
İşte burada (bu durumda) velâyet (yardımcılık-dostluk), hak olan Allah''a aiddir. O, sevab bakımından hayırlı, sonuç bakımından hayırlıdır." (24)
İşte maddeperestin acı sonu!... İşte hevâsını ilâhlaştıranın uğradığı korkunç felâket!.. Her müstekbir müşrik ve kâfirin sonucu!.. Her tağutun uğrayacağı korkunç felâket!..
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Bizim dayanılmaz azabımızı gördükleri zaman, dediler ki: "Bir olan Allah''a iman ettik ve O''na şirk koştuğunuz şeyleri de inkâr ettik."
Amma Bizim dayanılmaz azabımızı gördükleri zaman, imanları, kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. (Bu,) Allah''ın kulları arasında sürüp giden Sünnetîdir. İşte kâfirler, burada hüsrana uğramışlardır." (25)
"Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik. Fir''avn ve askerleri, azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular, onu boğacak düzeye erişince (Fir''avn): "İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilâhdan) başka ilâh olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım" dedi.
Şimdi, öyle mi? Oysa sen, önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın." (26)
Geri dönüşü olmayan son pişmanlık fayda vermez!.. Tarihteki azgın müstekbirlere ve zalim tağutlara, son pişmanlık fayda vermedi… Günümüzdeki egemen zalim tağutlar ve sömürücü müstekbirleri, aynı sonuç beklemektedir!..
Rabbimiz Allah Teâlâ, kendisine şirk koşan kâfirlerin ve fasık-facirlerin aldandığı dünya hayatının fâniliğini şöyle beyan buyurur:
"Onlara dünya hayatının örneğini ver. Gökten indirdiğimiz suya benzer. Onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı, böylece rüzgârların savurduğu çalı-çırpı oluverdi. Allah, her şeyin üzerinde güç yetirendir." (27)
"Görmüyor musun gerçekten Allah, gökyüzünden su indirdi de onu, yerin içindeki kaynaklara yürütüp geçirdi. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra kurumaya başlar, böylece onu sararmış görürsün. Sonra da onu, kurumuş kırıntılar kılıyor. Şübhesiz bunda temiz akıl sahibleri için gerçekten öğüt alınacak bir ders (zikir) vardır." (28)
"Dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış bir su gibidir. Öyle ki yer, güzelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de dün, sanki hiçbir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmıştır. Düşünen bir topluluk için Biz, ayetleri böyle birer birer açıklarız." (29)
"Bilin ki dünya hayatı, ancak bir oyun, (eğlence türünden) tutkulu bir oyalama, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu) mal ve çocuklarda bir çoğalma tutkusudur. Bir yağmur örneği gibi, onun bitirdiği ekin, ekincilerin (veya kâfirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir. Bir de bakarsın ki, sapsarı kesilmiş, sonra O, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise, şiddetli bir azab, Allah''dan bir mağfiret ve bir hoşluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir.
Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) çaba gösterip yarışın ki, (O cennet) genişliği, gök ile yerin genişliği gibi olup Allah ve Rasulüne iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah''ın fadlıdır ki, onu, dilediğine verir. Allah, büyük fazıl sahibidir." (30)
Yegâne Rabbimiz Allah Azze ve Celle, imtihan yurdu olarak yarattığı dünyayı ve dünya hayatını böyle beyan buyuruyor… Hakikat bu olunca hiçbir muvahhid mü''min Müslüman, dünya hayatını, ahiret hayatına tercih edemez… Dünyayı, ahireti için bol ürün veren bir tarla hâline getirir ve şu kısa dünya hayatını, ebedî ahiret hayatını kazanmak için sermaye yapar…
Azgın müstekbirler ve egemen müşrik tağutlar, Allah''ın nizamı olan İslâm''ı reddettikleri için, ahireti kabul etmez, hesab gününü önemsemezler… Bunun için onların varı-yoğu, iki bağ sahibi o kâfir-müşrik gibi sarıldıkları dünyalıklarıdır… Onlara, imtihan için verilen maddî sermayeyi, her şey görüyor, ona dört elle sarılıp, onun uğrunda gerekirse bütün dünyayı ateşe vermeye razı oluyorlar…
"Zalimler için yaşasın cehennem!.."
Müstekbir tağutlar için son pişmanlık fayda vermiyor… Onlar, ellerindeki teknolojik üstünlükten dolayı, mazlumları alabildiğince küçümseyerek ezip sömürmekte ve kendilerini yeryüzünün ilâhları, hükümlerine boyun bükülen rableri görmekteler… Selefleri Nemrud gibi, Fir''avn gibi ve Ebu Cehil gibi!..
İnşaallah, sonları da selefleri gibi olur!..
Bu azgınlığın, bu zulmün, bu sömürünün ve bu imansızlığın sonucu korkunç bir yıkımdır… Bu, Allah''ın değişmez Sünnetidir…
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ:
"Ve Biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz." (31)


1) Kehf, 18/32-34 2) Bkz. Zariyat, 51/56. Kehf, 18/110 3) Casiye, 45/23 4) Furkan, 25/43-44 5) Kasas, 28/76-78 6) Tekasür, 102/1-2 7) Zuhruf, 43/33-35 8) Sahih-i Müslim, Kitabü''z-Zühd, Hds.1
Sünen-i Tirmizî, Kitabü''z-Zühd, B.12, Hds.2426 Sünen-i ibn Mace, Kitabü''z-Zühd, B.3, Hds.4113
Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, sh.323, 389, 485. 9) İbn Kesîr, Hadislerle Kur''ân-ı Kerim Tefsiri, çev. Dr. Bekir Karlığa-Dr.Bedrettin Çetiner, İst.1996, C.9, sh. 4987 10) Kehf, 18/35-36 11) Fussilet, 41/49-50. 12) Meryem, 19/77-80 13) Fecr, 89/15-17 14) Ahkaf, 46/11 15) Kehf, 18/37-41 16) Âl-i İmrân, 3/139
17) Darekutnî, Sünen, C.3, sh. 155, Kitabü''n-Nikâh, Mihr Babı, Hds.3578. Sahih-i Buhârî, Kitabu''l-Cenâiz, B. 79 (Bab başlığında) Taberânî, Mu''cemu''s-Sağir Tercüme ve Şerhi, çev. İsmail Mutlu, ist. 1997, C. 2, sh. 357, Hds. 653 Ali el-Muttakî el-Hindî, Kenzu''l-Ummal, C.1, sh. 49, Hds. 242 18) Bakara, 2/28-29 19) Vakıa, 56/62-70 20) Mülk, 67/30 21) İmam Nevevî, el-Ezkâr-Rasulullah (s.a.s.)''in Dilinden Duâlar ve Zikirler, çev. Doç. Dr. Abdulvehhab Öztürk, İst. 2005, sh. 444, Hds. 890. İbn Sunnî, 206''dan İbn Kesîr, A.g.e. C.9, sh. 4989. Hafız Ebu Ya''lâ el- Mavsilî, Müsned''den. Ayrıca bkz. Nureddin el-Heysemî, Mecmau''z-Zevaid, C.5, sh. 109 22) Sahih-i Buhârî, Kitabu''l-Meğâzî, B.40, Hds. 222 Kitabu''d-Daavat, B. 50, Hds. 77
Kitabu''t-Tevhid, B. 9, Hds. 16 Sahih-i Müslim, Kitabu''z-Zikr, B. 13, Hds. 44-47  Sünen-i Tirmizî, Kitabu''d-Daavat, B. 58, Hds. 3690 Sünen-i Ebu Davud, Kitabu''l-Vitr, B. 26, Hds. 1526 Sünen-i ibn Mace, Kitabu''l-Edeb, B. 59, Hds. 3825 İbn Kesîr, A.g.e. C. 9, sh. 4989-4990. Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C.4, sh. 394, 403, 417)''den. 23) İmam Buhârî, Edebü''l-Müfred, B. 140, Hds. 299 Kuzâî, Şihâbü''l-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali Yardım, ist. 1999, sh. 236, Hds. 809 Aclunî, Keşfu''l- Hafa, C. 2, sh. 320, Hds. 2833 Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 4, sh. 197, 202 Hakim, Müstedrek, C. 2, sh. 2 24) Kehf, 18/42-44
25) Mü''min, 40/84-85 26) Yunus, 10/90-91 27) Kehf, 18/45 28) Zümer, 39/21 29) Yunus, 10/24 30) Hadid, 57/20-21 31) Kasas, 28/59