Ev ödevi
İlkini 28 Şubat’ın post-modern darbe sürecinde yaşamıştım… O meşum günlerde arananlar listesinde olduğum için sürek avının avcılarına yakalanmamak için uzun bir müddet evlerde kalmaya mecbur kalmıştım…
30/03/2020 - 10:43

İkincisini de şimdi yaşıyorum… Dünyayı kasıp-kavuran Korona virüs beni eve mahkûm kılmış durumda… Ne kadar süreceğini bilen yok…
 
Evde bu kadar uzun kalacağımı hiç tahmin etmezdim… Demek ki her şey bizim hesapladığımız gibi seyretmiyor… Hesaplar üstü hesabın bir sahibi var, bundan gaflet edemeyiz…
 
Dün kısıtlanan özgürlüklerden dolayı evden çıkamıyordum, bugün canımızın derdine düştüğümüz için çıkmaktan çekiniyorum…
 
Evde de tedirginiz… Çünkü virüs sınır tanımıyor… Havada, karada, denizde aktif… Yedi iklim, dört mevsim devam edeceğe benziyor…
 
Evet, şimdi “eve dönüş” günlerindeyiz…
 
“Evde sıkılmak” modern insanın temel sorunu… Ev insanı kasıyor, kısıtlıyor sonuçta ev kaçkını bir kuşak yetişiyor…
 
Modernizmin evsizliği kanıksanmaya başlanıyor…
 
Evlerde baş döndürücü değişimden nasibini aldı konutlaştı. Mahalle de toplu konutlara kurban gitmedi mi?
 
“İnsan en çok yaşadığı yere benzer” boşuna dememişler…
 
Kutu gibi istiflenmiş konutlarda kendimizi bulabilecek miyiz, bilemiyorum?
 
Metrekareleri büyüyen konutlarda ruhumuz daralıyor, evlere sığmıyoruz…
 
Sanki evimiz değil, cezaevimiz… Bu nasıl ruh hali?
 
Buluşma zeminimiz, ortak adresimiz olan evde buhran, bunalım yakamızı bırakmıyor… Neden?
 
Bedenimiz evlerde olsa bile aklımız, fikrimiz dışarıda… Bize ne oldu?
 
Evin maneviyatı, merhameti, mahremiyeti zayıfladı… Aynı evde ayrıyız… Bir arada iken bile birbirimizden uzağız…
 
Aynı ortamda yalnızız… Evde ıssızlık hâkim… Neyse ki dijital oyuncaklarımız var…
 
“İnternet varsa sorun yok” tesellisindeyiz…
 
Evde zaman nasıl öldürülür? Vakit nasıl geçirilir? Ya da eve nasıl alışacağız, telaşındayız…
 
Öncelikle bu psikolojiden kurtulmak mecburiyetindeyiz…
 
Evde kalma günlerimiz başlamıştır… İstesek de, istemesek de…
 
Sıra şimdi ev ödevlerimizde… Kaytarmak yok… Kaçış yok…
 
Artık, evdeyiz… Beş vakit… 7/24… Fasılasız…
 
Hele şükür ki gidebilecek bir evimiz var… Başımızı sokacak bir hanemiz var… Peki ya olmayanlar?
 
Tüm genişliğine rağmen yeryüzü kendilerine dar kılınan mülteci, muhacir, mazlum, mustazaf, mahkûm ve muhtaçları düşünelim…
 
Arakan mülteci kamplarını… Akdeniz sahillerine vuran çocuk cesetlerini… Toplama kamplarında sistematik zulme maruz kalanları…
 
Ev bizi sıktı değil mi? Bıktık artık oturmaktan öyle mi?
 
Peki, yıllar yılı evden çıkamayan yatalak hastalarımız, bedensel engellilerimiz, eli ayağı tutmayan yaşlılarımız, gün yüzü görmeyen gariplerimiz, zindanlarda gün sayan mazlum kardeşlerimizi hiç düşündük mü?
 
Artık evdeyiz.. Allah bugünlerimizi aratmasın!
 
Belki de evin dışında aradığımız hayatı ve huzuru evde bulacağız…
 
Bu saatten sonra ev sadece ev olmayacak… Bizim mektebimiz, mescidimiz, medresemiz, mabedimiz, mevziimiz, merkezimiz olacak…
 
Evin aynı zamanda rehabilite, terapi, karantina, tedavi adresimiz olduğunu geç de olsa fark edeceğiz…
 
Evde artık misafir değil mukimiz… Son kale düşmeden eve dönmek nasip oldu…
 
“Ev merkezli” bir mücadelenin gaye ve gayretinde olacağız…
 
Tabi ki, tamamen evcilleşmeden ve bireyselleşmeden bunu başaracağız…
 
Önce evde toparlanıyoruz ve evi toparlıyoruz…
 
Dostça bir uyarı… Evdekilerle uyumlu olalım…
 
“Evden uzaklaştırma” yasasının yürürlükte olduğunu da unutmayalım…