Tevbesizliğe Tevbe
Takva ve fücur potansiyelini içinde barındıran insan imanın gücü ile kulluk imtihanını lehine dönüştürebilir. Malum, masum olmayan insan sürekli masiyetlerle sınanıyor. Hayat serüveni, hakta sebat edenlerle savrulanların sahnelendiği bir dünya değil midir?
13/03/2017 - 11:10

Günahla melul olan insan kulluk seferini her hâlükârda sürdürmek durumundadır. Günahlara rağmen rağbetimiz rıza ve rıdvanadır. Aslında günah insani bir reflekstir. Riskli olan ise günahta ısrar ve inattır. Hele hele günahın estetize edilmesi ve süreç içerisinde normalleşmesi, savunulması, toplumsallaşması ve yasallaşması en büyük tehdit… Yani günahın kollarına kendini koy vermek, terk etmek, işte tükenişin en hazini…
İnsan kendine bu kötülüğü reva görse de insana, insandan daha çok acıyan Allah ondan vazgeçmiyor, tevbe öneriyor.
Evet, biz Allah’ı terk etsek de o bizi terk etmiyor. Haydi tevbeye! diyor.
Peki, tevbe nedir?
Dağınık İslami yaşamlardan kurtuluş için bir teşebbüs ve toparlanıştır. Rabbani bir disipline tabi olma tercihi ve talebidir. Nefse diz çöktürüp âlemlerin Rabbinin huzurunda divan durmaktır. Şeytanın egemenliğine başkaldırıdır.
Hayatımıza sinen çarpık, çirkin, çirkef, cüruf, cürüm her ne varsa çıkarıp çareyi sadece Allah’ta aramaktır.
Tevbe, yarınlarda pişman ve perişan olmamak için şimdiden rahmetin peşine düşmektir.
Kokuşmuş, küflenmiş, çürümüş, çözülmüş yaşamlarda yeniden hayata dönüştür.
Vahşet ve vehametlere son noktayı koyup vahyin diriltici iklimine kanat çırpmaktır.
Tevbe; hayatın rotasını rıza ve rıdvana kırmaktır.
Masivadan, masiyetten, menhiyattan muhacerattır.
Manaya, Mevla’ya ve maveraya müracaattır.
Tevbe; ruhlarımızdaki zakkumları söküp tuba tohumları ekmektir.
Tevbe; süfliden ulviye, esvelden eşrefe, erzelden ahsene, çamurdan cevhere, balçıktan ruha, adiden aliye, fenadan veraya yol alıştır.
Her türlü döneklikten, dümen ve dolaptan, desise ve düzenden yüz çevirip Allah’a dönmektir.
Tevbe, bir başvurudur. Batıldan, başıboşluktan, bayağılıktan uzaklaşıp Allah’ın boyası ile boyanma arzusudur.
Aczimizi arz edip af dilemektir. Ve de temiz bir hayata azmetmektir.
Yes’e yenik düşmeyenlerin eylemidir, Tevbe…
Karamsarlığa kapıları kapatıp, umuda kanatlanmanın adıdır, Tevbe…
Günah kuşatması karşısında havlu atmamak, şeytana pes etmemektir.
Tevbe hayata atılan yeni bir format… Ve fıskı, fücuru, fahşayı, fitneyi, fesadı silmek için bir fırsattır.
Evet, Rabbe rücü, reca, rica anlamına gelen tevbe ilahi teminata kuşkusuz ve koşulsuz bel bağlamaktır.
Tevbe imanı tekit, kulluğu takviye, kalbi tasfiye demektir. Kirlilikten arınma, kötülükten sakınma, şerden korunma başka türlü nasıl olabilir.
Geçmişin telafisi, günahların tedavisi için işe tevbeden başlamak lazım. Tevbenin ilk şartı imanı yenilemektir. İkincisi sorumluluk alanına dönmektir. Tıpkı Yunus(as) gibi…
Peki nasıl?
Ağızlara sakız olmuş iç tutarlılığı olmayan klişeleşmiş kelimelerle sürekli tekrarlanan bir tevbe değil. Sezonluk, mevsimlik, anlık, konjonktürel tevbeler değil… Çıkar amaçlı veya birilerinin gözüne girmek için değil… İstismar, istihfaf, istihza içermeyen bir tevbe… Kesin kararlılık, iç tutarlılık içeren, ihlas, istikamet ve istikrar yüklü bir tevbe…
Felaha, ıslaha vesile olan, sahih ve nasuh bir tevbe… Esas olan tevbenin Âdemcesi, Havvacası, Yunusçası…
Aktif bir tevbe… Pozitif tevbe… Fiiili tevbe…
Belki öncelikle bugüne kadar ki tevbesizliğimize tevbe etmemiz gerekiyor.
Huşusuz namazlara, amelsiz ilimlere, ihlassız eylemlere, isarsız kardeşliğe, ikansız imana, takvasız tevhide tevbe etmemiz lazım.
Sefersizliğe, sessizliğe, savrulmuşluğa, ölü toprağı serpilmişliğe tevbe gerekiyor.
Korku, kaygı, kuşku, kasvet, kaos, kabus yüklü günlere tevbe… Konfor, kariyer, koltuk kavgası ile geçen zamanlara tevbe… Maaş, masa, marka, moda kıskacında kıvranan vicdana tevbe…
Tevbesizlik insanın en büyük hüsranıdır. Bu bakımından acilen tevbeyi yaşamamız lazım. Gecikmeden ve geçiştirmeden…
Hemen, şimdi, burada…
Güneş batıdan doğmadan, ölüm meleği kapımızı çalmadan…
Bilelim ki “tevbeyi bozarım.” korkusu ile tevbe etmemek şeytanın farklı bir tuzağı olsa gerek…
Aslında ağaran saçlarımız, yükselen hipertansiyonumuz, kolesterol ve şekerimiz hepsi birer tevbe çağrısı…
Tevbe için protokol, bürokrasi, aracı, randevu, merasim gerekmiyor. Birinden el almak, etek öpmek şartı aranmıyor. Tevbenin doğrusu, doğrudan tevbedir.
Tevbe seansları, seremonileri, sansasyonel medyatik görüntüler gerekmiyor. Tevbeyi tüketmek ve eskitmek hakkımız yok. İçtenlikli bir yakarışla yüreğimizi yaratıcıya açmak zorundayız.
Asla unutmamak lazım;
Günaha tevbenin ismi Âdemleşmektir… Âdem’i adam eden tevbesi…
Günahta ısrarın ismi iblisleşmektir. Günaha inadın sonu şeytanlaşma…
Her tevbe yeni bir başlangıç, yeni bir sayfadır. Yeniden doğuşun adıdır. “Kuşkusuz Allah tevbe edenleri sever.”
Biz ki tevbeyi ibadet bilen bir ümmetiz. Tevbe etmedikçe toparlanamayız.
Sanki bir tevbe krizindeyiz. Geçersiz, gönülsüz, göstermelik tevbelerle geçiştiriyoruz. Gerçek bir tevbeyi beceremiyoruz.
Tevbe ile “günah çıkarmayı” karıştırıyoruz.
Günah çukurlarından bir an önce çıkmak için çırpınmamız gerekirken, çareyi başka kapılarda arıyoruz.
Düştükten sonra kalkabilmeliyiz. Kirlendikten sonra arınabilmeliyiz.
Şimdi işlenmiş bunca suça ne zaman “Estağfirullah” diyeceğiz?
Yoksa suçu hep dışımızda mı arayacağız? Veya günahla kuşatılmış hayatları ‘alın yazımız’ mı bileceğiz?
Günah kaderimiz değil, kusurumuzdur. Kusurlu kulların kurtuluş kapısı tevbedir.
Kaldı ki tevbe kapısı sonuna kadar açıkken kendimizi karamsarlığa nasıl kaptırırız?
Vahşi’ye, Hind’e bile açık tutulan kapıyı kapatmak kimin haddine…
Ama önce haddimizi bilmemiz ve halimizi gözden geçirmemiz gerekiyor.
Kendimize dönme, kendimizi bulma, kendimizi bilmek zorundayız. İrademizin içgüdülerimize galip gelmesi gerekiyor. Allah’ın muradına uygun hareket etmemiz icap ediyor.
Utanmalıyız… Uslanmalıyız… Ve de umutlanmalıyız…
O’ nunla uzlaşmak ve O’na ulaşmak zorundayız. Başka türlü nasıl olgunlaşırız.
Kalbin istikamet açısını O’na doğrultmalıyız. Rabbani disipline teslim olmalıyız. Yoksa heva bizi teslim alır.
Şimdi topyekun tevbe zamanı…
Toplumsal tevbe…
Bunca kaos, kabus, kriz, kavga, kir, karanlık, kan, kin günahlarımızdan ötürü…
Başımıza gelen her musibet, kendi ellerimizin işlediklerinden dolayı ise ellerimizi tevbemizi kaldırmaktan gayrı elimizden ne gelir ki?
Toplum, devlet, iktidar, ordu, yargı, diyanet, cemaat, cemiyet, sermaye, medya, sanat, kültür ve düşünce dünyasının topyekun tevbe etmesi elzemdir, acildir… Yeni Türkiye için Eski Türkiye’ye tevbe etmeliyiz.
Hayata yeni format atmak durumundayız.
Tüm asabiyet, atalet, acziyet, arzu ve alışkanlıklarımızı adalet, ahlak ve akide ekseninde ele almak zorundayız.
Aksi takdirde anlamsız ve amaçsız yaşamların kurbanı oluruz.
Hazin ve haşin sondan önce huşu ve haşyet içinde tevbeye duralım.
Bir an önce yaralarımızı saralım yoksa yol alamayız.