KUR’AN’DA İNSANIN TERBİYE SÜRECİ
Kur’an, bir hidayettir, Kur’an Rahmetttir. Kur’an insanı zulumattan nura çıkartır. Kur’an gönüllere bir şifa, hakkı batıldan ayıran furkandır. Ancak tüm bunlarla birlikte, Kur’an gerçek bir terbiye kitabıdır.
05/06/2008 - 23:18

      İnsanı Allah yaratmıştır, onun olumlu ve olumsuz yönlerini, açmazlarını, düşkünlüklerini, zaaflarını ve onlardan nasıl kurtulacağını ve nasıl terbiye olacağını “O” göstermiştir.

       Yüce Allah bir Rab’dir. Rab: İnsanı en iyi eğiten, öğreten, yetiştiren, insanı terbiye edip, asıl yurda (ahirete) hazırlayandır.

 

  ...Arınmayı içten arzu eden adamlar vardır. Allah temizlenip arınanları sever (Tevbe-108)         

  ...Kim temizlenip arınırsa, artık okendi nefsi için temizlenip arınnmıştır. (Fatır-18)         

 

     Temizlenip annmak, terbiye sürecinin başlangıcıdır. Bir insanı önce ailesi, sonra çevresi, daha sonrada (eğer yapabilirse) kendisi terbiye eder. Ancak en ideal ve doğru olanı, onu yaratanının terbiye etmesidir. Bu ise ancak, O’nun bize indirdiği Kur’an’a yönelmekle mümkün olabilmektedir.

      Kur’an’ın hangi ayetine bakarsak bakalım mutlaka olgun bir imana ve Allah’a kulluğa çıkacak şekilde indirilmiştir. Tüm ayetler birbirini tamamlar ve hiç birisinde en ufak bir tenakuz yoktur. Yine Kur’an’ın hangi ayetine bakarsak bakalım, mutlaka insanı onaran ve terbiye eden bir yönü vardır. Çünkü bu kitap mutlak mürebbi olan tarafından insanın terbiye edilmesi için indirilmiştir.

      Yukardaki ayette de belirteldiği gibi Allah insanın temizlenip arınanları sever. İnsanın temizlenip arına-bilmesi için kirlenmiş olduğunu farketmiş olmalıdır. O yüzden kişi mutlaka önce  kendisini tanıma sürecine girmeli, kendisini anlamalı ve nasıl ve neden terbiye olması gerektiğine iyice ikna olmalıdır. Çünkü her terbiye süreci uzun bir yol alır, zahmetlidir, ve birazda insana acı verir. Çünkü kişi, alışkanlıklarından ve alıştığı hayattan kolay kolay vazgeçmek istemez.

 

      Doğrusu biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. (Tin-4-5)    

 

      Rahman, yukarıdaki ayette insanın şeklen, biçim olarak en güzel biçimde yaratıldığını, ancak buna mukabil insanın diğer yönü olan yani nefsi yönünün aşağıların aşağısına çevrildiğini söylüyor. İşte insanın dünyadaki yaşama gayesinin en başında yer alan durumlardan bir taneside bu ayettir.

      Yani biçim olarak en güzel şekilde yaratılmış olan insanın, ruhi olarakta ona denk hale getirilip terbiye edilmesi gerekir. Allah insandan onun sorumlu olduğu şeyleri ister, sorumlu olmadıklarını ise istemez. Allah insandan organlarını daha iyi yapmasını istemez, vucudunun şeklini değiştirip başkaştırmasını istemez. Ancak nefsini tanımasını terbiye etmesini, güzelleştirip olgunlaştırmasını ister.  

 

      Ey Ademoğlulları, içinizde size ayetlerimi haber veren elçiler geldiğinde, kim sakınır ve (davranışlarını) düzeltirse onlar için korku yoktur, onlar mahsunda olmayacaktır. (Araf -35)      

 

      Kişi kendisini, yaratanının öngördüğü şekilde, onun Kitabına uygun olarak terbiye edebilirse doğruyu bulmuş ve hidayete gelmiş olacaktır. Çünkü özünde Rahmani terbiyeyi içermeyen bir kulluk, her zaman eksik ve hatalı olacaktır. Rahmani terbiyenin kaynağı ise Kur’an’dır.

 

      Ben nefsimi temize çıkartmam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediğinin dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. (Yusuf -53)       

 

      Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Onu örtüp saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems- 7-8-9-10)

 

      Artık kim taşkınnlık  edip azarsa ve dünya hayatını seçerse, şüphesiz cehennem (onun için) bir barınma yeridir. Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi hevadan sakındırırsa, şüphesiz cennet (onun için) bir barınma yeridir (Naziyat -37-38-39-40-41)

 

 

İnsan nefsi karmaşık bir yapıya sahiptir. Sorunlar yumağıdır. İnsana kötü ve yanlış şeyleri güzel ve çekici gösterme özelliğine sahiptir. İnsan, nefsinin etkisinde kalarak yanlışa meyleder. Nefis her zaman “nefis” olan şeyleri isteyerek insanın dikkatini dağıtır ve onun iyiliklere ulaşmasnı engeller. Nefis bunu yaparken, kendisinin adeta akıl hocası olan şeytanının sözünü dinler. Çünkü şeytan nefsi iyi tanır, onun nelerden hoşlanacağını çok iyi bilir. Şeytandan korunabilmek için, insan mutlaka ‘muhsin’ve ‘muhlis’ olmalı, kendisini tanıma sürecine girmeli. Kendi öz muhasebesini yapmalı, hareketlerini davranışlarını tanımalı, bunları nasıl olgunlaştırıp düzelteceğini düşünmelidir. Bu eylemi yaparken de Yüce Yaratıcısını hiç unutmamalı ve onun Kitabullah’ını önüne koymalıdır. Bizi yaratan ve bizi herşeyiyle en iyi tanıyan ‘O’ olduğuna göre O’nun Kitabı ve O’nun güzel Resulü’nün sünnetleri bizi terbiye etmelidir.     

 

      KUR’AN İNSANI NASIL TERBİYE EDER?

      Kuran’ı Kerim’in inzal (iniş) sırası, aslında Allah (c.c)’ın insanlığı terbiye sürecidir. Rahman katında elimizdeki mevcut haliyle mahfuz olan Kitabullah, elimizdeki şekliyle inmemiş, terbiye süreci dikkate alınarak aşama aşama tedrici olarak inmiştir. Yine Kur’an, birçok ayette açıklar, izah eder, emreder ve yasaklar. Bu insanlığın Kur’an’a göre terbiye süreci dikkate alınarak bir uygulama yapılacak ise, aynı yolun izlenmesi gerektiğinin de ayrı bir delilidir.

 

      Kur’an insanı terbiye ederken ‘üç aşmalı’ bir yol izler.

 

Birinci aşama; zihnin terbiyesi. İkinci aşama; kalbin terbiyesi. Üçüncü aşama; amellerin (hayatın) terbiyesidir.

     Bu aşamaları uygularken asla aceleci bir tavır sergilemez. Her zaman tedrici bir uslup benimser. Unutulmamalıdır ki, Kur’an başında, Kainatın en güzel insanı (s.a.v.) olduğu halde  terbiye süreci 23 senede tamamlanmıştır. Değişim ve terbiye kolay değildir. Çünkü insan doğası, bir değişime direnç gösterir. Zihinin ikna süreciyle yumuşama gösterir, ameli uygulama ile olgunlaşır. İşte bu notka terbiye sürecinin varmak istediği yerdir. Sonuçta artık insan, zihni, kalbi ve ameli terbiye sürecini tamamlamış olur.

 

      1. ZİHİN TERBİYESİ

      Zihin; insan neslinin, beyni ve aklı ile gerçekleştirdiği tüm tefekkür ve tasavvur faaliyetlerinin hepsine birden verilen isimdir. İnsanı sevk ve idare iki mekanızma vardır. Bunlardan birincisi zihin, ikincisi kalptir. Zihin duru ve düzgün olursa, kişinin kalbi de hayatı da duru ve düzgün olacaktır. Eğer zihinde kirlenmeler ve şüpheler (marazlar) baş göstermişse artık ikinci idare mekanizma olan kalpte de kirlenmeler ve marazlar oluşmaya başlayacaktır.

      İşte bu yüzden Rahman, insanın terbiye sürecine zihin tasavvurlarında ki sorunların ve yanlışların düzeltilmesinden başlar. Bir insanın zihnindeki doğru bilgiler eksikse, ya hevasından yada hayalinden konuşmaya başlar. Bu da insanın helakini getirir. Rahman bu yönünü terbiye etmek ve işe doğru zihin inşaasından başlamak istediği için,

 

      Oku, yaratan Rabbi’nin adı ile” (Alak- 1)

      Kur’an’ı tertil üzere(ağır ağır/düşünerek) oku” (Müzemmil- 4)

      diyerek, Kur’an’i terbiyenin nereden başlaması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur.

      Kişinin zihinde aydınlık ve hakikat yoksa orayı karanlık ve cahillik doldurur. O yüzden insan okumalı, anlamalı ve terbiye olmalı. Ama neyi okumalı ve nasıl okumalı? İşte bu iki soru, insanı çok düşündürmüştür. Ancak ayete tekrar dönecek olursak, birinci soru olan neyi okumalıyız sorusun, insanı Allah’a ve hakikata götürecek bilgi ve hikmet olduğunu anlayabiliriz. Çünkü Allah, bizim okuyarak O’dan uzaklaşmamızı değil, aksine O’na yaklaşmamızı ve yola girmemizi arzu eder. Yine Peygamber Efendimizin (sav),

      Faydasız ilimden sana sığınırım”, sözünden okumaktan kastın, fayda sağlamak olduğu da anlaşılmaktadır.

      İlk inen ayette ki ikinci dikkat çekici nokta ise ‘Rabbi’nin adı ile’ ifadesidir. Bu ifade ikinci soru olan, nasıl okumalıyız sorusunun cevabının oluşturmaktadır. Eğer Allah (c.c) bir Rab ise ki öyle, o zaman O’nun bizi terbiye etmesine müsahade edici olarak, ama mutlaka O’nun adıyla okumalıyız. O’nun adı anılmadan başlanan her iş, Hz.Peygamberin (sav) de belirttiği gibi eksiktir, güdüktür.

     O yüzden insan Allah adıyla, Allah için ve Allah’ın kendisini terbiye etmesine müsahade ederek okumalıdır. Zihni, Rahman’ın öngördüğü doğru bilgilerle terbiye edilmiş insanın, artık kalbide ve hayatıda doğru üzere kurulacaktır. İşte Rahman’ın bizden istediğide budur.

 

Terbiye Olmamada Israr ve Müstağnilik:

      Yine Rahman, terbiyenin başı olan ‘Alâk’ suresinde,

   

     Hayır, gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğü için” (Alak- 6-7)

 

      Ayet-i Kerimesi ile, kişinin kendisini müstağni; yani zengin ihtiyaçsız, kimseye muhtaç olmayan olarak görmesinin azma sebebi olduğunu ortaya koyuluyor. İnsanda yeterlilik duygusu önce zihinde başlar, oradan kalbe iner, kalbte ‘kibir’ halini alır ve sonuçta kişinin bütün hayatını olumsuz etkileyen bir vürüs gibi kişiyi sarar ve maheder. Terbiye olmamak müstağniliğe, müstağnilikte azgınlığa götürür. İnsanın müstağnilikten kurtulabilmesi için, yine aynı suresinin 12. ayetinde belirtildiği gibi takvalı olması gerekir.

     Takva; İnsanda Allah’a karşı korkup sakınma, daha doğrusu Allah’ın rızasızlığından korkup sakınmadır. Bir açıdanda kişinin kendisini koruması anlamına da gelir. Eğer kişi bakış açısına ve hayatına dikkat etmeden yaşarsa sürekli kirlenecek, Allah’tan ve O’nun rızasından uzaklaşacaktır.

      Rahman takvayı insanı örten bir elbiseye benzetir:

 

     Ey Ademoğlulları, biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size süs kazandıracak bir giyim indirdik. Takva ile kuşanıp-donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu Allah’ın ayetlerindendir. Umulurki düşünüp öğüt alırlar” (Araf - 26)

 

      Elbise, insanı dıştan gelecek olumsuz etkilere karşı nasıl korursa, takvada insanı manevi anlamda dıştan ve içten gelebilecek olumsuz durumlara karşı korur. O yüzden, terbiye mutlak anlamda ancak takva ile olgunlaşır.           

 

      “Şüphesiz, dönüş yanlızca Rabbinedir” (Alak- 8)

 

      İçinde bulunduğumuz hayatın, çoğu kez bizi sarıp kuşattığını ve biryerlere doğru sürükleyip götürdüğünü farketmeyiz. Ancak insan bu dünyada misafirhanededir ve döneceği yer Rabbisinin yanıdır. Eğer hayatın bu acımasız dişlileri arasına kul kendisini kaptırır ve önce varacağı yeri sonra da Allah’ı unutursa, Allah ta onu unutur ve bu kişinin mutlak felaketi anlamına gelir. İşte Allah bu büyük tehlikeyi bize hatırlatarak bizim çok dikkatli olmamızı ve ‘Ahiret terbiyesi’ içinde olmamızı ister. Ahireti unutmadan yaşayan insan, dünyayı olması gereken yere oturtur. Gözünde ve gönlünde büyütmez, dünyanın onup alıp götürmesine fırsat vermez. Sonuçta insan, nerede ne kadar kalacaksa oraya okadar önem vermesi gerekir!

      İşte bu, bir ahiret terbiyesidir.

 

      Zihin Terbiyesinde Hak-Batıl ayrışması :

 

     Ve şüphesiz sen pek büyük bir ahlak üzeresin. Artık yakında göreceksin ve onlarda görecekler. Sizden hanginizin fitneye tutulup çıldırdığını. Elbette senin Rabbin, kimin kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir.” (Kalem- 4-5-6-7)

 

     Şu halde yalanlayanlara itaat etme. Onlar senin kendilerine yaranmanı (uzlaşaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı. Şunlardan hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık. Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren. Hayrı engelleyip duran, saldırgan, olabildiğince günahkar. Zorba, saygısız, sonra da kulağı kesik. Mal ve çocuklar sahibi oldu diye. Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman, (Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır diyen” (Kalem -8-9-10-11-12-13-14-15)

 

      Rahman, daha ikinci inen sure olan, Kalem suresinde iyilerle kötülerin, beyazlarla siyahların, aydınlıkla karanlığın arasını açmak ister. Çünkü siyah boya, beyaz boyaya ‘bir kaşık’ karıştığında, artık beyaz hiç bir zaman saf beyaz olamayacaktır. Artık ‘o’ kirlenmiş ve grileşmeye başlamıştır. Rahman bunu bildiği için kirlilerle temizlerin arasını açarak terbiye etmiştir. Ancak aslolan beyaz boyaların kendisini ‘takva’ ile muhafa ederek, yavaş yavaş kendi boyasından siyah boyalara aktarma yapmalı ve onlarında zaman içinde kendisi gibi beyazlaşmasını sağlamalıdır. İmani terbiye de bunu gerektirir...

 

Terbiyede ve Eğitimden Vazgeçmemek :

 

     Şimdi sen Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani O içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu. Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmamış olsaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda atılmış olacaktı” (Kalem- 48-49)

 

     Terbiye süreci zor ve zahmetlidir. Bazen, kendimizi terbiye sürecinde yol almış olsak bile, etrafınızı terbiye etmeniz zor hatta bazen imkansızdır. İnsan böylesi bir durumda umutsuzluğa ve karamsarlığa düşmeden yolunu sabırla ve istikrarla, Hz. Nuh (a.s)’un kararlılığıyla sürdürmelidir. Rahman’ın beklediği ve doğru olan da budur.

     

     Allah’a söz vermişlerdi; Allah’a verilen söz ise (ağır bir) sorumluluktur” (Ahzâb- 15)

 

     Müminlerden öyle adamlar vardır ki Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimide beklemektedirler. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini-özlerini) değiştirmediler” (Ahzâb- 23)

 

      İman ettiğini söylemek, Rahman’a bir çeşit ağır bir söz vermektir. Söz vermek zihin ve kalb işidir. İnsan haklılığına ve gerekliliğine inandığı bir sözü verir. Ancak insan çoğu kere söz verdiği zamanki hali üzere kalmaz. Çünkü insan yaşarken hayatına birçok yabancı tasavvurlar akar. Önce bunlara dönüp bakmaz. Ancak onlar hayatına akmaya tüm hızıyla devam eder. Önceleri pek itibar etmediği bu düşüncelere, sonraları acaba diyerek yaklaşır. İşte değişimin ilk başlangıç yeri burasıdır. İnsan bunu zihninde pek önemsemez ancak burası önemli kırılma noktasıdır. Çükü zihin batılın haklı olabileceğine bir inanmaya başladığında artık kendisi olmaktan uzaklaşmaya başlamıştır. Geri dönülmesi kolay olmayan bir yola yavaş yavaş girilmiş demektir.

     Rahman, insanın inancının gelişmeye açık, olumsuz değişmeye kapalı olmasını ister.

     Rahman, kendisine verilen sözlere sadakat göstermemizi ister.

     Rahman bizim kendimizi başıboş bırakmamamızı ister. İnsan tüm bunları ancak koplekslerinden kurtulduğunda başarabilir. Çünkü kompleksler bozulmaların ana kaynağıdır.

     Komleksler ve kişisel zaaflarımız şeytanın ençok vurduğu yerdir.

 

[email protected]