PEYGAMBERE İHTİYAÇ VAR MI 10
(Herkesin peygambere ihtiyacı olduğunu on maddede anlatmaya devam ediyoruz.)
26/12/2015 - 15:13

Dokuzuncu sebep:

Peygamber (sav) aynı zamanda model şahsiyettir.

İnsanların her zaman model şahsiyetlere itiyacı vardır. Onları örnek almak, onlar gibi olmaya  çalışmak için. Bunların çizgisini izleyerek, tavsiyelerine uyarak hareket edip istediklerini elde etmeye çalışırlar. Bu hakikat müslümanlar için de geçerlidir. Konu Allah’a hakkıyla kulluk etmek, dünya imtihanını kazanmak, iyi bir insan olmak, bu dünyada güzel bir isim bırakmak olunca bir müslümanın da bu alanlarda kendine ideal örnek araması normaldir.  Pek çoklarının yanlış model seçmeleri gerçeği karşısında bir mü’min en güzel örneği, en mükemmel modeli arar. 

Allah (c.c.) Kur’an mü’minlere Muhammed’i (s.a.s.) örnek olarak sunuyor:

“Andolsun Allah'ın Elçisinde sizin için Allah'a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah'ı çok zikreden kimseler için, (uyulacak) en güzel bir örnek vardır.”(Ahzab 33/21.

İkiâyettehz. İbrahim (a.s.) veonunyanındaolanlardamü’minleriçin‘usvetunhasnetün-güzelbirörnek’olduğusöyleniyor. (Bakınız: Mumtahene 60/4, 6)

“Allah’a iman edip  O’nun rızasını isteyen, Âhirette lutfedeceği emsalsiz nimetlere mazhar olmayı uman ve daima Allah sevgisiyle yaşamak isteyen insanlar için eşi bulunmaz örnek O’nun sevgili kulu, elçisi, rahmeti, şahidi, müjdecisi, davetçisi, ışığı olan Muhammed’tir (s.a.s.) Onun örnekliği sadece Hendek savaşındaki davranışlarında değil, mü’minlerin bütün hayatlarında geçerlidir.

Ancak Peygamberin yaptıkları ve söyledikleri bir hüküm çerçevesinde ele alınamz. Başta Kur’an olmak üzere diğer deliller ve karineler de göz ününe alınarak her fiili ve sözü ayrı ayrı değerlendirilir, bağlayıcı olup olmadığı tayin edilir. Genellikle tefsir ve fıkıh alimleri böyle yapmışlardır.”(1)

Muhammed (s.a.s.) ‘kudvetün salihatün’dür. Yani en mükemmel, sağlam, salih, sahih, yarayışlı bir örnektir.  (Kudve veya kıdve örnek demektir.) Yani kendisine güzellikle iktida edilebilecek bir örnek.  Bunun gerekçesi de Allah’ın dinine yardım edesiniz, Rasûlün’ü destekleyesiniz, ona muhalefet etmeyesiniz, başına gelecekler konusunda sabredesiniz diye. Tıpkı onun yaptığı gibi. Allah yolunda onun dişleri kırıldı ve yüzü yaralandı, uanında en sevgili amcası öldürüldü. Davası uğrunda eza ve cefaya uğradı. Ama o hepsine sabretti.  Aynı şeyler sizin başınıza gelince siz de onun gibi yapınız, onu örnek alınız demektir.(2)

Ancak hz. Muhammed’in örenkliği Allah’tabn gafil olanlar için değil; bilakis  o (s.a.s.)Allah’ı çokça zikredenler, Allah yokmuş gibi davranmayanlar için modeldir. Onun islâmî hayatı Allah’ta ümidini kesmişler veya Ahiret hayatında şüphe içinde olanlar için değil; bilaki Allah’ın rahmetinden ümitvar olanlar, akıbetinin bu dünyada şahsiyetini ve amellerinin ne derece Peygamber’e benzediğine göre hüğkmedileceği güne inananlar için örnektir.(3)

Âyette örneklik için kullanılan deyim; “üsvetun hasnetun-en güzel örnek” üzerinde biraz durmakta fayda var.

Buradaki usve; ‘kıdvetün ve kudvetün’ ile eş anlamlıdır. Bu da, ister güzel, ister çirkin, ister hoşa giden, ister zarar veren bir şey olsun, başkasına tabi olurken insanın üzerinde bulunduğu durumu ifade eder. “Onu kendime örnek aldım”, ya da “örnek olarak onu takip ettim” şeklinde kullanılır.(4)

'Ha-se-ne' fiilibütüngüzellikleri, mutlulukvesevinç veren,arzulananverağbetedilenşeyleri fade eder. ‘hasenetün’; insana kendi nefsinde, bedeninde ve içinde bulunduğu durumda erişen mutluluk verici, sevindirici nimet diye tanımlanıyor. İyi ve güzel olan şeylere, genişlik, zenginlik, bolluk ve berekete, arzu edilen şeye ulaşmaya da ‘hasene’ denilmektedir.

Hasenetün (çoğulu hasenât) bazı âyetlerde sevap anlamına gelir. Bunun zıddı ‘seyyie’dir (günahtır). ‘Hasenetün’maddi varlıklar ve olaylar hakkında sıfat olarak kullanılır.(5)

Dolaysıyla Ahzab 21. âyetteki hasenetün ‘usve’in sıfatıdır  ve en güzel örnek (eski deyimle; numûne-i imtisâl) manasına gelir. Türkçe meallerin çoğu bu deyimi Türkçeye ‘en güzel örnek, en güzel numûne’ şeklinde çevirdiler.

Buradaki ‘usvetün’ kelimesinin aslı olan ‘teessi’ fiilinde özel bir anlam söz konusudur.

“Usve; teessi edilecek, yani uyulacak, arkasından gidilecek, örnek, meşk, numûne-i imtisâl demektir. Bu örneklik Allah’a ve Âhiret gününe kavuşmaya inanıp Allah’ı zikretmekte olan kimseler içindir. Yoksa sadece dünya hayat ve süsünü arayanlar ve Allah’ı, ahireti düşünmöeyenler için değil.”(6)

“Teessi (usve), taklit ve teşebbüh (birine benzemeye çalışmak) değil, birinin yaptığını onun maksadını gözeterek yapmaktır. Usve ilan edilen ‘model’ kılınmıştır. Sadece üretilebilir olanlar model gösterilir. Peygamberler örnek alınsın diye insanlar arasından seçilmişlerdir. Yerde yürürler, iz bırakırlar ve izlenirler. Bu âyetin nüzûl ortamıyla ilişkisi açık. Peygamber (s.a.s.) en kritik insanî durumlarda bile duruşunu bozmuyordu. Âlemlere rahmet olmak, bütün insanlığa model olmak demekti. Bu ise, iyilik artsın diye varlığını sadaka vermekti.”(7)

Bu âyetin (ve takip eden pasajın), sahabelerin Hendek savaşında karşılaştıkları güçlükleri anlatan 9-11. âyetlerle ilişkisi var. Âyet ilk bakışta, Hz. Peygamber'in imanını, cesaretini ve kararlılığını örnek almaları tavsiye edilen Medine'nin o ilk savunucularına seslendiği halde, aslında bütün durumlar ve şartlar için geçerli olan zamanüstü bir muhtevaya sahiptir.(8)

“Âyette, Hz. Peygamber’in, Allah’ın hoşnutluğunu kazandıracak davranışlarda bulunmak isteyenler için mükemmel ve canlı bir örnek, en büyük fazilet nümûnesi olduğu anlatılmaktadır. Böylece, Resûlullah’ın, hislerine mağlup insanları memnun etmek ve onlara pratik değerden mahrum birtakım nazarî kaideler öğretmekle görevli olmayıp, onun hedefinin, insanlığa amelî kaideler öğretmek ve bu kaideleri kendi yaşayışıyla izah ve tarif etmek olduğu anlaşılmış olmaktadır.”(9)

Yani Muhammed (s.a.s.) hem 625 yılında sahabelere, Medine’de, üzerlerine gelen bunca gruba (ahzab’a) karşı duruşunu bozmayan, metanetini yitirmeyen, ne yaptığını bilen, davasında kararlı, Allah’ın va’dine güvenen, arkadaşlarını iyi sevk ve idare eden, savunma için en güzel ve somut tedbirleri alan, üzerinedüşeni yapan, fedakârlık ve cesarette sahabelerinden geri kalmayan bir örnekti. Hem hayatın diğer alanlarında, şükretmekte, kullukta ve ahlâkta, vahyin amaçlarını gerçekleştirmede, dünya imtihanının nasıl kazanılacağını göstermede, güzel bir kul nasıl olabilir sorusunu cevaplamada, diğer insanlara hayırlı olmada, şefkat ve merhamette, ıslahta ve fesadı ortadan kaldırmada, zulme ve zalimlere engel olmada, insaf ve adalet ölçülerinde mükemmel bir örnekti. Hem de başta müslümanlar olarak bütün insanlığa bu ve insanlığa yakışan başka konularda kıyamete kadar en mükemmel örnektir.

İnsalık tarihten beri vahye rağmen, böyle bir örnekliği ne keşfedebildi, ne de kendisi yetiştirebildi.

Allah (c.c.) onun örnekliği ile sanki şöyle buyuruyor: “İşte Ben böyle bir kulluktan, böyle şükürden, böyle ahlâktan razıyım. Ey iman edenler siz de böyle olun.”

Onun islâmî hayatı Kur’an’ın (vahyin) maksadının ne olduğunu gösterir. Onun örnek ahlâkı ve kişiliği Kur’an’ın insanlık bünyesinde gerçekleştirmek istediği inkılabın sonucudur. Onun kulluğu, ibadetin hedef ve amacının somuta indirgenmiş halidir.

Onun ahlâkının Kur’an olduğunu tekrar hatırlayalım.Hz. Aişe (r.anha) Peygamber’in (s.a.s) ahlâkı hakkında soru soran kişiye, “Siz Kur’an okuyor musunuz? O’nun ahlâkı Kur’an’dı.”(10)

Nitekim bir başka âyette “(Ey Rasûlüm!) Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir ecir/mükâfât vardır. Ve sen, kesinlikle yüce bir ahlâk üzeresin (mükemmel bir ahlâka sahipsin).” (Kalem 68/4) buyuruluyor. Âyetin böyle gelmesi iman edenlere bir göndermedir. Bu yüce ahlâk sahibi kişi, size Allah’tan gelen bir elçi, bir örnek, bir model, bir rehberdir denmek isteniyor.  Âyet zımnen, mü’minler bu yüce ahlâk sahibi elçiyi örnek almalılar, islemeliler, onun islâmî hayatını kendi hayatlarına taşımalılar diyor.

Bir başka âyette şöyle buyuruluyor.

“İşte böylece sizin dengeli bir ümmet olmanızı istedik ki, insanlığa şâhit (tanık, örnek/model) olasınız ve Rasûl de size şâhit (tanık, örnek/model) olsun...”(Bekara 2/143)

“Şehîd ‘tanık’ anlamına, ‘hayatını imanına şâhit kılan ve çaığna şâhit olan’ anlamına geldiği gibi ‘örnek, model’ anlamına da gelir. Tercihimiz ikincisidir. Ümmetin ‘şehîd’ olması insanlığın imanına şâhit olan ve insanlığı imanın şâhit kılan ana yürekli toplum olması demektir. İmam ümmetin manevi annesi, ümmet insanlığın manevi annesidir.”(11)

Buradaşâhid, şehâdetettiğişeylerihayatınauygulayan, iddiaettiğişeylerikendisiyapankimsedir.  Butavrıile o, inandığıdoğrularıhayathalinegetirerek, onlarıncanlıtanığıolur. Bu da başkalarıiçinörnekteşkileder. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.s.) insanlarıdavetettiğihakikatiöncekendisiyaşadı, hayatıileonlarındoğruolduklarınıtasdiketti, yaşantısınıimanınaşâhitkıldı. Böylecedavetineveinandığışeylerenisbetleörnek/model oldu. 

Müslümanlaronu, sözvedavranışlarında, kulluğundakendilerinişâhittutar,  birörnek (nümûne-i imtisal) edinirlerseveonungetirdiğisırat-ı müstakimüzerindegiderlerse, insanlar da  onlarınarkasındangelir: Onlarıkendilerine imam (önder) tanır, hakkınaçığaçıkmasıiçinonlarabaşvurur.

Hz. Muhammed’in (s.a.s.) bir şâhit olarak gönderildiği başka âyetlerde de söz konusu ediliyor:

“Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şâhit(tanık, örnek/model), bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak (gönderdik).” (Ahzab 33/45-46. Bir benzeri: Fetih 48/8. Müzemmil 73/15)

Bu âyetteki şâhidin örnek/model manasını alırsak, onun Ahzab21. âyetle bağlantısı olduğu ortaya çıkar. Böylece Peygamberin (s.a.s.) insanlık için örnek olduğu farklı ifadelerle anlatılmış oluyor.

Sonuçta hem müslümanlar için, hem de bütün insanlık için her açıdan böyle bir örnekliğe ihtiyaç vardır.

Ki o modele baksınlar, onu örnek alsınlar, iyi insan olmayı, en mükemmel/güzel ahlâkı, hayatı verimli değerlendirmeyi, kulluğun nasıl yapılacağını, insanlığa nasıl hizmet edileceğini, insanın iç dünyasında ve çevresinde barışın nasıl kurulacağını, zulmün, sömürünün, adaletesizliklerin, savaşların nasıl azaltılacağını, “bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim” sorusunun cevabının nasıl verileceğini, insana nasıl değer kazandırılacağını öğrensinler.

Onuncu sebep:

İnsanlar her zaman bir eğiticiye ihtiyaç duyarlar.

Buna ister öğretmen, ister eğitimci, ister mürşid, ister rehber deyiniz farketmez. Özellikle öğrenme yaşında herkes kendisini eğitecek, yön verecek, hayatı öğretecek eğitimciye, kılavuza ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç Allah ve O’nun karşısında insanın konumu, hakikat ve insanın görevi söz konusu olunca daha belirginleşir.

Şüphesizhz.Muhammed (s.a.s.) Allah’ınelçisiidi. Elçiliğinibirgereşğivebunabağlıolarak o devletbaşkanı, hâkim, komutan, imam, eş, baba, dedegibiözelliklerininyanında o aynızamandabirmuallim (öğretmen/öğretici/hoca) idi. Onunmuallimliksıfatıönplanaçıkartılsayanlışolmaz. Zira o vahyi hem tebliğetti, hem öğretti, hem de sahabelerivahiyleeğitti, terbiyeettiveyetiştirdi.

Hz. Muhammed’in öğretici (muallim) fonksiyonunaşuâyetlerişaretediyor:

“Nitekimkendiiçinizdensizeâyetlerini okuyan, sizi şirk ve kirlerden temizleyen, size kitabı ve hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir Rasûl gönderdik.” (Bakara 2/151)

“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âli İmran 3/164)

“Çünkü ümmilere içlerinden, kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (Cumu’a 62/2)

İbrahim veİsmail’induasışöyleydi:

“Rabbimiz! Onlar arasından kendilerine senin mesajınıokuyacak, ilahi kelâmı ve hakikate mutabık hüküm vermeyi (hikmeti) öğretecek ve onları arındıracak bir elçi gönder. Çünkü Aziz, Hakîm olan yalnızca Sensin” (Bekara 2/129)BuradakasdedilenşüphesizMuhammed’tir (s.a.s.). (12)

Kendisi de farklımünasebetlerleşöylederdi:“Allah benizorlaştırıcı, sıkıntıverici, yanıltıcıveşaşırtıcıolarakgöndermedi. Lakinbenimuallim (öğretici, eğitici) vekolaylaştırıcıolarakgönderdi”(13)

Rasûlullah (s.a.s.)birseferindemescidegirdiveoradaikihalkagördü. BirhalkaKur’anokuyupAllah’aduaediyorlardı. Diğerhalkadaolanlariseöğreniyorveöğretiyorlardı.“Her birihayırüzeredir. ŞunlarKur’anokuyorlarveAllah’aduaediyorlar; Allah dilerseonlaraverir,dilersevermez. Bunlar da öğreniyorlarveöğretiyorlar. Ancak ben birmuallim (öğretmen / eğitimci) olarakgönderildim” buyurarakonlarınyanınaoturdu.(14)

Medineligençlerden Muâviye b. Hakemgibi pek çok sahâbî, eğitim ve öğretim esnasında Peygamberi’in (s.a.s.) kesinlikle azarlamadığını, asla kötü söz söylemediğini ve hiçbir zaman el kaldırmadığını hatırlayarak ve “Peygamber’in yolunda canım feda olsun, ben ondan önce ondan daha güzel bir muallim, ondan sonra da onun gibi güzel öğreten görmedim” demiştir.(15) İnsanın eğiticisi, rehberi, yetiştirici veya hocası kaliteli olursa, kendisi de kaliteli yetişir. “Bana hocanı şöyle sana kim olduğunu söyleyeyim” dense yanlış olmaz.

Alemlere rahmet, insanlara muallim olarak gönderilen hz. Muhammed’in rehberliğine herkesin ihtiyacı vardır.

-          Son söz

Peygamber’e olan ihtiyacı on maddede özetlemeye çalıştık. Elbette bunlara başka maddeler de eklenebilir.

Bütün bunlar gösteriyor ki, insan kendi başına, kendi aklıyla sırat-ı müstakimi (doğru yolu) bulamaz. Âlemi bir yaratıcının yarattığı, bir Allah olduğu fikrine ulaşsa bile, O’nun hakkında vahiy ve  peygamber olmadan hiç bir şey bilemez. O’na karşı insanın görevlerinin ne olduğunu, O’na kulluğun nasıl yapılacağını, O’nun insana tekliflerini, insanın nerden gelip nereye gittiğini, ölümden sonrasını, mutlak iyi ve kötünün ne olduğunu, en mükemmel değer yargılarını ve daha bir sürü sorunun cevabını bulamaz.

Bütün bu ve benzeri konularda insanın bir rehbere, bir mürşide, bir muallime, bir modele ihtiyacı vardır. İnsanı tanıyan Yaratıcı (c.c.) insanlara merhametinin sonucu olarak onlara kendi içlerinden son olarak hz. Muhammed’i (s.a.s.) elçi (rasûl-nebi) olarak gönderdi.

İmam Malik’ ulaştığınagörehz. Peygamber (sav) şunusöylemiştir: “Sizeikişeybırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetce asla sapıtmayacaksınız: Allah'ınKitab'ıveResûlü’nünsünneti.”(16)

Buna göre Kur’an ve onun Sünnetine (islâmî hayatına) tabi olan, onun tebliğ ettikleri ve onun muallimliği ile terbiye olan, onu örnek/model alan, onu izleyen, vahyi hayatına hâkim kılan, Allah’ın dini İslâm’ı onun öğrettiği ve yaşadığı gibi anlayıp yaşayan kurtulur.

Bunları yapmayanlara Allah hidâyet versin.

Vesselam.

 

Hüseyin K. Ece 25.12.2016  Zaandam-Hollanda



(1) Heyet, Kur’an Yolu Tefsir ve Meal, DİB Yay.Ankara 2004, 4/344

(2) el-Hâzin, M. b. İbrahim. Lübâbu’t-Te’vil, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut 2010, 3/418

(3) Mevdudi, E. Tefhimu’l-Kur’an, İnsan Yay. İstanbul Trh. 4/401

(4) el-Isfehânî. R. el-Müfredât, s: 20

(5) el-Isfehânî. R. el-Müfredât, s: 170

(6) Elmalılı, H. Yazır. Hak Dini Kur’an Dili, Azim Dağ. İstanbul Trh. 6/304

(7) İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 2/829

(8) Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/854

(9) TDV Meali Açıklaması, s: 419

(10) Müslim , Salatul-Müsafirin/18 no: 139/746

(11) İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/54

(12) Taberî, M. b. Cerir. el-Câmiu’l-Beyan, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut 1426-2005, 1/607

(13) Müslim, Talâk/29 no: 3690

(14) İbn Mâce, Mukaddime/17 no: 229

(15) Müslim, Mesâcid/7 no: 33/1199

(15) Muvatta, Kader/3, 2/899. Tirmizî Peygamberin ümmete sapıtmamaları için bıraktığı iki şeyin Kur’an ve onun ev halkı (Ehl-i Beyt’i) olduğunu kaydediyor. (Allahu A’lem) (Bakınız: Tirmizî, Menâkıb 77, (3790)