PEYGAMBERE İHTİYAÇ VAR MI 3
- Hz. Muhammed son beşîr ve nezîrdir
09/03/2015 - 13:03

Muhammed’in (sav) hem beşir ve nezir (müjdeleyici ve uyarıcı) olduğu Kur’an’da farklı ifadelerle, farklı formlarla haber veriliyor.

Dört âyette Allah (cc) hz. Muhammed’in beşîr ve nezîr olduğunu haber veriyor.

“Doğrusu Biz seni (ey Peygamber,) hakikat ile gönderdik: bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak; yakıcı ateşe mahkûm olanlardan sen sorumlu değilsin.”(Bekara 2/119)

“Biz seni ancak bütün insanlara bir beşir (muştulayan) ve nezir (uyarıp- korkutan) olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.” (Sebe’ 34/28)

İnsanların pek çoğu beşîr ve nezîrin, Allah adına insanları müjde vermenin ve uyarıp korkutmanın ne anlama geldiğini bilmezler. Dolaysıyla Vahyin dili bu gibi kimselere bu gerçeği açıklıyor Bu konuda gafil olmamaları konusunda onları uyarıyor. Zaten ilk insan topluluğundan bugüne kadar bütün toplumlar Allah’tan uayaran ve müjdeleyen elçiler gelmiştirir. Tıpkı ahir zaman ümmetine Muhammed’in (sav) beşîr ve nezîr olarak gönderilmesi gibi.

“Biz seni hakikate sâdık bir müjdeci (beşîr) ve uyarıcı (nezîr) olarak gönderdik: Çünkü hiç bir topluluk yoktur ki içlerinden bir uyarıcı (nezîr) gelip geçmemi şolsun.” (Fatır 35/24)

“Yalnızca Allah’a ibadet etmez misiniz? Şüphesiz ki ben O’ndan size gelen bir beşîr ve nezirîm.” (Hûd 11/2)

“Yani “Ben bana kul olun” demiyorum. O’na kul olanı özgürlük ve mutlulukla müjdeliyor, başkasına kulluk edenin kaybedeceğini haber veriyorum.”(1)

Elçiler (a.s), insanları ya da muhataplarını kendi görüşlerine, kendi kültürlerine, kendi cemaatlerine, kendi gruplarına değil; Allah’a kulluğa davet ederler. Yaptıkları güzel işlerin ödülleriyle onları muştularlar.

Allah (cc) dört âyette ‘mübeşşir ve nezîr’ kelimeleri ile hz. Muhammed’in (sav) müjdeci ve uyarıcı olduğunu bildiriyor.

“Ey Peygamber, gerçekten biz seni bir şahit, bir beşîr (müjdeleyen), bir nezîr (korkutup uyaran) olarak gönderdik. Ve kendi izniyle Allah’a çağıran (dâi) ve nûr saçan bir çerağ (ışık kaynağı) olarak gönderdik.” (Ahzâ 33/45-46)

“Şüphesiz Biz seni bir şâhit, bir mübeşşir (müjde verici) ve bir nezir (uyarıp-korkutucu) olarak gönderdik.” (Fetih 48/8. Ayrıca bakınız: İsrâ 17/105.Furkan 25/56)

Muhammed’in (sav) beşîr/mübeşşir ve nezîr  görevi bazı âyetlerde emir olarak “müjdele”, “inzar et-kokutup uyar”  tarzında ifade ediliyor. İnsanlara bazı şeyleri müjdelemek, onları bazı sonuçlardan sakındırıp uyarmak, Rablerine karşı hatalarından dolayı onları ikaz etmek görevi Allah (cc) tarafından seçilmiş elçilerindir ve Son Elçi’nindir. Hiç bir kimse Allah adına insanlara bir şeyi dayatamayacağı gibi, kendi kafasından insanlara müjdeler veremez, onları inzar edemez.

Allah (cc) Peygamber’e (sav) şöyle buyuruyor:

“İman edip salih amel işleyenleri içinden ırmaklar akan cennetler ile müjdele...” (Bekara 2/25)

“Açlık, korku, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile yapılan imtihanlara sabredenleri müjdele. Ki o sabredenler bir belâya (denemeye) uğradıkları zaman “Biz Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz” derler. (Bekara 2/155-156)

“Allah’ın indirdiği dine samimiyetle iman eden, o dinle ve ilâhi Kitapla gönderdiği ölçülere uyan, onları hayat ve ahlâk haline getiren, hangi konuda olursa olsun Allah’ın hükmüne saygı ile boyun eğen mü’minleri müjdele.” (Bekara 2/223)

“Allah’ın âyetlerini inkâr edip, O’nun görevlendirdiği elçileri ve insanlara adaletle hükmeye çalışan kimseleri öldürenleri acı bir azapla müjdele.” (Âli İmran 3/21)

“İman edip sonra inkâr eden, yine iman edip sonra yine inkâr eden, yani aslında yürekten iman etmeyip dinde ikili oynayan, müslümanların içinde bulundukari halde sürekli onlara zarar vermek icin tuzaklar kuran, dinde ikili oynayan munafıkları acıklı bir azapla müjdele.” (Nisâ 4/138)

“İnkârda direnen, hatta bununla kalmayıp İslâmî daveti ortadan kaldırmak için faaliyet gösteren inkârcıları acıklı bir azapla müjdele.” (Tevbe 9/3)

“Haksız yere elde ettikleri insanlara ait malları boşu boşuna biriktirp, bununla insanları Allah yolundan saptırmaya çalışanları acıklı bir azapla müjdele.” (Tevbe 9/34)

“Tevbe eden, Allah’a ihlasla kulluk eden, hamdeden, rukû’ eden, iyiliklikleri  yaygınlaştırmaya, kötülükleri azaltmaya çalışan mü’minleri müjdele”. (Tevbe 9/111)

Bu ‘müjdele’ emrinde bir kaç noktanın altı çiziliyor:

“Müjde ver, müjdele” gibi emirleri “haber ver” şeklinde de anlayabilirz. Nitekim “azapla müjdele’ emri çoğu zaman böyle anlaşılmış.(2)

Her müjde aynı zamanda Allah’ın bir va’didir, verdiği bir sözdür. “Eğer kullar şöyle şöyle yaparlarsa, şunu yerine getirirlerse, şunlardan kaçınırlarsa, şu şu sonuçlara, ödüllere kavuşacaklar” denilmiş gibi olur. Allah (cc) asla verdiği va’dden geri dönmez. (Âli İmran 3/9, 194)

Bu gibi müjdeleri ve uyarıları Allah’ın emri olarak, Allah adına yani bir görevli olarak –yukarıda geçtiği gibi- ancak bir elçi yapabilir. Kendisine vahiy indirilmediği halde “ben Allah’ın elçisiyim, bana vahyediliyor” diyenler yalancıdır. (En’am 6/93) Onların sözüne itibar edilmez.

Madem ki peygamber olduğu çeşitli açılardan sabit olan bir kimse Allah’tan aldığı emirle insanları güzel şeylerle müjdeliyorsa, bu görmemezlikten gelinecek, es geçilecek bir olay değildir. Onun verdiği müjdeler ve yaptığı uyarılar/ikazlar ciddiye alınır ve gereği yapılır.

Kur’an bazı âyetlerde Muhammed’in (sav) nezîr (uyarıcı) olduğunu da vurgulu bir şekilde söylüyor. Tekrar tekrar hatırlatıyor. Mesela;  

“… (Unutma ki,) sen sadece bir uyarıcısın; Allah ise her şeyin üzerinde gözetici olarak bulunuyor.” (Hûd 11/12. Ayrıca bakınız: A’raf 7/184, 188)

Peygamberin elçi olarak aldığı ilk emir inzar emridir.“Ey bürünüp yatan! Kalk, ve (insanları) uyar.”(Müdessir 73/1-2)

Muhammed’in (sav) bu uyarıcılık görevine de kendi çevresinden başlaması gerekiyordu. “(Önce) en yakın akrabanı uyar.”(Şuarâ 26/214)

Kur’an’ın gönderilmesinin sebebi de onunla insanları uyarma, tehlikeyi haber verip sakındırma, hatalar konusunda ikaz etme, tedbir almaları için sonucu haber vermedir.

Kur’an’ın indiriliş sebeplerinden biri de şaşkınlık içinde olan insanları uyarmaktır.

“Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman içinin dirilmiştir.”(Yâsîn 36/6) 

“De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür? De ki: (Hak peygamber olduğuma dair) benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu….”(En’am 6/19)

Son Elçi (sav) insanları ancak Kur’an’la uyarabilir, ikaz edebilir, onlara doğru yolu ancak Kur’an’la gösterebilir.

Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir aracı vardır; belki sakınırlar.” (En’am 6/51)

Uyarının (inzârın) bir konusu da kıyamet ve Âhiret hayatının, bunun ölümle beraber insana yavaş yavaş yaklaştığı gerçeğidir.

“Yaklaşan gün hususunda onları uyar! Çünkü o onda dehşet içinde yutkunurken yürekleri ağızlarına gelmiştir. Zalimlerin ne dostu, ne de sözü dinlenir şefaatçısı vardır.”(Mü’min 40/18/ Ayrıca bakınız:İbrahim 14/44. Meryem 19/39)

Peygamberin görevi sadece insanları uyarıp sakındırmaktır. O (sav) hiçkimseyi inanmaya zorlamadığı gibi, kimsenin bekçisi de değildir.

“De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar.”(Enbiyâ 45)

Peygamberin (sav) davetini duymamayanlar, duydukları halde aldırmayanlar, onun Allah adına tebliğ ettiklerine, muştu ve ikazlarına aldırmayanlar sonuçtan kendileri sorumludur.

Eğer onlar yüz çevirirlerse de ki: İşte sizi Âd ve Semûd'un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgaya karşı uyarıyorum!” (Fussilet 41/13) 

Kur’an Muhammed’in (sav) uyarıcılık görevi ayrıca “münzir” kelimesi ile de haber veriliyor. ‘Münzir’ de tıpkı ‘nezîr’ gibi korkutup uyaran, tehlikeyi haber verip ikaz eden demektir.

“(Resulüm!) De ki: Ben sadece bir uyarıcıyım (munzirim). Tek ve kahhar olan Allah'tan başka bir tanrı yoktur.”(Sâd 38/65)

“Ve Kur'an'ı okumam (emredildi). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona deki: Ben sadece uyarıcılardanım (munzirlerdenim).”(Neml 27/93. Ayrıca bakınız: Ra’d 13/7. Naziât 45. Şuara 26/193-194)

Peygamber (sav) risâlet (peygamberlik) açısından kendi konumunu şöyle anlatıyor::

“Benim misalimle Allah'ın benimle göndermiş bulunduğu şeyin örneği şu adamın durumu gibidir: “Bir adam kendi kavmine gelip: “Ben gözlerimle düşman ordusunu gördüm, tehlikeyi haber veriyorum, tedbir alın!” der. Kavminden bir kısmı tavsiyesine uyup, geceleyin, telaşa düşmeden oradan uzaklaşır. Bir kısmı da bu haberciyi yalanlar ve yerinden ayrılmaz. Ancak sabahleyin ordu onları yakalar ve imha eder. İşte bu ornek bana itaat edip getirdiklerime uyanlarla, bana isyan edip Allah'tan getirdiklerimi yalanlayanları göstermektedir.”(3)

Bir başka hadiste şöyle deniliyor:

“Benim misâlimle sizin misâliniz, şu örneğe benzer: “Bir adam var ateş yakmış. Ateş etrafı aydınlatınca, pervâneler (gece kelebekleri) ve aydınlığı seven bir kısım hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onlara engel olmaya çalışır. Ancak hayvanlar ona üstün gelerek çoklukla ateşe atılırlar. Ben (tıpkı o adam gibi) ateşe düşmemeniz için belinizden yakalıyorum, ancak siz ateşe ateşe koşuyorsunuz.”(4)

İnsanların uyarıcıya da, müjdeleyiciye de, muştulu haberlere de, ikazlara da her zaman  ihtiyaçları vardır. İnsan gaflete düşer, unutur, yanılır, hırs ve öfkesine kapılabilir, hevasına tabi olabilir. Bu sebeple bazen yapmasıgerekeni ihmal eder, yapmaması gerekeni yapar.

Müjde ve uyarı (büşrâ ve inzâr)demoklesin kılıcı gibi başında asılı durmalı, ayna gibi karşısında dikilmeli, elinde düdükle bekleyen trafik polisi gibi kavşaklarda hazır olmalı.

İnsanın kendi bilgisiyle, kendi aklıyla, kendi dar imkanlarıyla her şeyi bilmesi, her şeyden haberdar olması, gelecekte neler olacağını kestirmesi mümkün değildir. Neyin mutlak iyi, neyin mutlak kötü olduğunu takdir etmesi kapasitesinin üzerindedir. Yaptığı iyi veya kötü şeylerin sonucunun ne olacağını tümüyle bilmesi imkansızdır.

Kişi, işin ucunda az veya çok ödül olduğuna inanırsa o işi daha iyi yapar. İşin ucunda mahrumiyet, kayıp, zarar veya ceza varsa, aklını kullananlar daha dikkatli olurlar.

Günlük hayatta insan müjde ve uyarı konusuyla her an karşı karşıyadır. Bir işin, bir çalışmanın, bir görevin, bir sorumluluğun yapısında saklı durum, kural, işin gereği bir anlamda ya müjdedir, ya uyarıdır.

“Calışırsan kazanırsın, çaba gösterirsen başarırsın, atlama düşersin, suç işleme ceza alırsın, arabanla hızl gitme kaza yaparsın, trafik kurallarına uyarsan selâmetle menziline varırsın, dürüst olursan kaybetmezsin, iyilik et ki iyilik bulasın, temizliğe dikkat et sağlığını korursun, pis olma, abur cubur yeme sağlığın tehlikeye girer, çalma birinin kapısını çalarlar kapını, kokmuş yiyeceği yeme zehirlenirsin, bu ders senin için son bir fırsat, iyi çalışırsan sınıfı geçecek not/diploma alırsın, tarlaya bir şey ekresen ürün alırsın” gibi.

Bunlar gibi daha yüzlerce örnek verilebilir.

Bunlar müjde ve inzâr/ikaz değil mi?

Bu gerçekleri insanın kulluk görevine ve ahiret hayatına uygulayabiliriz. Rahmet peygamberi Muhammed (sav) görevi olarak hayat ve Âhiretle ilgili konularda müjdeler verdi, gerekli konularda uyarıp sakındırdı.

Allah (cc) rahmetinin bir sonucu olarak onu (sav) insanlara son beşir ve nezir (elçi) olarak gönderdi. O (sav) da kendisine indirilen ile insanları, yapılması gereken iyi şeylerin ödülleriyle müjdeledi. Yapılmaması gereken kötü işlerin zararlarından ve kötü sonuçlarından sakındırdı.

Evet, kesin ifadelerle diyoruz ki ilâhi müjdeler ve uyarılar konusunda da kendi  kafasından (hevâsından) konuşmayan bir Peygamber’e insan olarak ihtiyacımız var.

Peygambersiz bu konuları bilmemiz ve gereğini tam manasıyla yapmamız mümkün değildir.

 

(Devamı var)


(1) İslamoğlu, M. NüzûlSırasınaGöreHayatKitabıKur’an, s: 431.

(2) Bakınız: Âliİmran 3/21 içinDiyânetVakfıMeali, Elmalılı, Esed, M. Meali. İnşikak 24 içinEsed. M. Meali, Ahmed Tekin Meali. Tevbe 9/3 için Ahmed Tekin Meali. Nisa 4/138yi A. Tekin Meali, Elmalılı, H. Meali, M. Esed ‘duyur’ diyeçevirmişler

(3) Buhârî, Rikak/26 Nr. 6482. Müslim, Fezâil/15 Nr. 2283

(4) Buhârî, Rikâk/26 nr. 6483. Müslim, Fezâil/17 nr. 2284. Tirmizî, Emsâl/7 Nr. 2877