PEYGAMBERE İHTİYAÇ VAR MI 2
İkinci sebep: Peygamber’in (sav) müjdeci ve uyarıcı olması
03/02/2015 - 14:43

Kur’an pek çok âyette Son Elçi’nin bir müjdeleyici (beşîr) ve bir uyarıcı (nezîr) olarak gönderildiğini söylüyor.

Akıllı ve duyduğunu anlama kapasitesine sahip olan muhataplar, uyaranların ve müjdecilerin dediklerine kulak verirler. Duymamazlıktan gelmezler. Dürüst ve işinin ehli müjdeci ve uyarıcıların dediklerini yabana atmazlar. Duyarlar, alırlar ve gereğini yaparlar.

Müjdeci ve uyarıcılar dikkate alınır. Onları tasdik etmek yetmez, uyardıkları konulardan sakınmak, müjdelerine kavuşmak için gerekeni yapmak esastır.

İnsan neyin kendisi için hayırlı haber, neyin kendisi için şer haber olduğunu tek başına bilemez. Bu anlamda bir elçiye ihtiyaç vardır.

Güvendiğimiz bir kişi bize bizi ilgilendiren bir konuda önemli bir haber getirse, biz cevaben, “doğrusunuz, teşekkür ediyorum” deyip orada durur muyuz? Yoksa aldığımız haberin gereğini mi yaparız?

Belediyeden bir mektup geliyor. Deniyor ki “üç hafta sonra şu saatler arası, dört saat sular kesilecek.” Böyle bir mektubu yırtıp çöpe mi atarız? Hımmm, Belediye yine suları kesecek deyip üstüne yatarız? Belediyenin mektubunu ciddiye alıp gerekli tedbir almaz mıyız? 

Baba sürekli oğlunu uyarıyor. “Okuluna zamanında gitmezsen, ödevlerini yapmazsan, sınavlara yeterince çalışmazsan, okul kurallarına karşı gelirsen zayıf not alabilirsin, sınıf kaybedebilirsin, disipline şikayet edilebilirsin. Ama ödevlerini/derslerini yaparsan, başarılı olursan, okulda bir öğrenci nasıl olması gerekiyorsa öyle olursan; hem sınıfını geçersin, ailenin ve okulun sevgisini kazanırsın, mutlu olursun. Hatta seni sevdiğin şeylerle müjdeliyorum. Geziye gidebiliriz, arzu ettiğin elbiseyi, eşyayı, telefonu, ayakkabıyı alacağım.

Çocuk/öğrenci bu uyarı ve müjdeleri kulağının arkasına atarsa elbette zarar eder. Günün birinde keşke babamı dinleseydim der. Hele bir de babası sözünde duran, vadettiğini yerine getiren, uyarılarında ciddi ve dürüst bir adam ise...

Onun uyarılarına ve verdiği sözlere (müjdelere) kulak asılmaz mı?

Ölümden sonra bir hayat geleceğini, o hayatın ebedi olduğunu insan ancak, bir elçinin onu ilahi bir kaynaktan haber vermesi ile bile bilebilir. Zira o hayat insan icin gayb’tır. İnsanın bilgisi ve gücü o hayat hakkında bir şey bilmeye yetmez. Allah’ın seçkin peygamberleri, yani beşir ve nezir olan elçiler insanlara bu hayatın mutlaka geleceğini haber verirler. Seçilmiş elçiler olmasaydı, insan ne aklıyla, ne de ulaşabildiği bilgi düzeyi ile Ahiret hayatının durumunu bilemezdi.

Görüldüğü gibi bu noktada peygamberlere, ahir zamanda da Hz. Muhammed’in peygamberligine ihtiyaç vardır. İnsan peygambersiz Ahiret hayatının zorluğunu, dehşet durumunu, pişmanlık sahnelerini tahmin edemez. Cennet nimetlerini, insanı bayıltan lezzetleri, hiç bir aklın hayal edemiyeceği mükemmellikleri, oradaki sonsuz saadeti bilemez.

Hem doğru yolu (hidayeti) bulma, hem hayatı daha güzel yapma, hem de gaflete ve unutmaya karşı insanı uyarma konularında insanların müjdeleyicilere ve uyarıcılara ihtiyacı vardır.

-          Beşîr nedir?

‘Beşîr’, ‘beşr’ kökünden türemiş bir kelimedir. Müjdeleyen, muştu veren, güler yüzlü, sevecen demektir.

Aynı kökten gelen ‘beşer’, insan, âdemoğlu demektir. Bunun anlamı da bir şeyin güzelliğiyle ortaya çıkması, görünmesi demektir.(1)

‘Beşr’ kökünden gelen ‘beşâret’; güzellik, müjde, ‘tebşir’; müjdelemek, ‘büşra’; müjde/muştu, ‘mübeşşir’ (Türkçe’de mübâşir) ise müjde veren anlamlarına gelirler.(2)

‘Büşra’ bir kaç âyette muştu (müjde) anlamında geçiyor.(3)

‘Beşîr’ Kur’an’da bir yerde Yakub’a (as) Yusuf’tan (as) gelen müjdeciyi nitelemek üzere yer alıyor. Yedi âyette ‘nezîr’ ile birlikte, insanlara müjdeleyici ve uyarıcı geldğini anlatmak üzere ve Muhammed’in (sav) sıfatı olarak geçmektedir. 

‘Mübeşşir’ sıfatı dört âyette ‘nezîr’ ile birlikte Muhammed’in (sav), (Bekara 2/213. Nisa 4/165. En’am 6/48. Kehf 18/56),  dört âyette de çoğul olarak ‘münzirîn-uyarıcılar’ şeklinde diğer peygamberler hakkında kullanılmaktadır. (İsra 17/105. Furkan 25/56. Ahzab 33/45. Fetih 48/8) 

Bütün peygamberler öncelikli olarak birer ‘beşîr’dirler. Yani onlar itaat eden bütün kullar için af ve mağfireti, sonsuz kurtuluşu ve mutluluğu, onların memnun kalacağı sonuçları müjdelerler. Dünya hayatını Allah’ın gösterdiği gibi geçirenlere en güzel akıbeti (sonucu)  haber verirler.

Kur’an’da ‘beşera’ fiili fiil halinde de kullanılıyor. Mesela;

“Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.”(İsra 17/9)

“(Fakat) “Rabbimiz Allah'tır!” diyen ve sebatla doğru yolu izleyenlere gelince, onların üzerine sık sık melekler iner (ve şöyle derler): “Korkmayın ve üzülmeyin, işte alın size vaadedilmiş olan cennet müjdesini!”(Fussilet 41/30)

-          İnzâr ve nezîr nedir?

‘İnzâr’ sözlükte, içerisinde korkutma olan bir haberi vermektir. Bir başka deyişle, bir şeyin sonucundaki tehlikeyi haber verip sakındırmak, uyarmak ve dikkatini çekmek, korku verip uyanık kılmak demektir.(4)‘Tebşîr’, yani müjde vermek kelimesinin karşıtıdır.

Bir tehlikeyi haber vererek başkasını ‘inzar’ edene (uyarıp korkutana) ‘nezîr’ veya ‘münzîr’ denir.

İslâma göre insanları, onları bekleyen sonuç konusunda uyaran, onlara ulaşması mümkün olan tehlikeden onları sakındıran elçilere (peygamberlere) ‘nezîr ve munzir’ denilir.

Kur’an’da nezîr kavramı kırküç yerde, münzîr kavramı ise tekil ve çoğul olarak ise yirmi yerde geçmektedir.

Allah (cc) kendi Rabliğini tanımayıp, başka ilâhlara kulluk yapanlara veya kendisi ilâhlığa yeltenenlerde razı değildir. İnsanın bu gibi zayıf taraflarını, şeytanın ve nefsinin onu devamlı olarak yanıltacağını, saptıracağını bilmektedir. O yüzden onu sürekli uyarmıştır. Elçilerini ve ilâhî kitaplarını göndererek onlara ilahi ödülleri müjdelemisş, cehennem azabından yani kötü sonuçlardan sakındırmıştır.

Kur’an, geçmişteki bütün kavimlere uyarıcı ve müjdeleyici elçilerin gönderildiğini haber veriyor.

Allah kendi emriyle melekleri, kullarından dilediği kimseye vahiyile, "Benden başka tanrı olmadığına dair (kullarımı) uyarın ve benden korkun” diye gönderir.”(Nahl 16/2)

“Bizpeygamberleri, sadecemüjdeleyiciler (mübeşşir) veuyarıcılar (munzîrîn) olarakgöndeririz...”(Kehf 18/56) 

Fâtır Sûresi 24. âyette, Peygamberimizin bu iki sıfatı söylendikten sonra “hiç bir ümmet (topluluk) yoktur ki onun içinden bir beşîr ve nezîr gelip geçmemiş olsun” deniliyor.

Allah (cc) inzâr edici bir elçi göndermeden hiç bir topluluğa azap etmez. (İsra 17/15. Şuara 26/208)(5)

Allah (cc) Hesap günü inkârcılara, kendilerine müjdeleyici ve uyarıcı elçilerin gelip gelmediğini soracak.

“Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemişmiydi? diye sorarlar.

Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah'ın birşey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! demiştik.”(Mülk 67/8. Bir benzeri: Zümer 39/71) 

“Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bugünle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? Derler ki: “Kendi aleyhimize şahitlik ederiz…”(En’am 6/130)

Peygamberlerin insanlar arasındaki görevi, onları müjdelemek ve uyarmaktır. Onlar Allah’ın dilemesi dışında hiç kimseye fayda ve zarar veremezler. (A’raf 7/188)

Peygamberler, Allah’tan aldıkları emir doğrultusunda insanları uyarırlar, doğru yolu gösterirler, yapmaları gerekeni öğretirler. Ancak bazıları çeşitli sebeplerden dolayı onları dinlemezler. İsyanlarına, hatalarına, azgınlıklarına devam ederler. Bunun üzerine Allah’ (cc) haddi aşmış, yoldan çıkmış bütün toplulukları bir ‘nezir’ aracılığıyla inzar etmiştir. 

Kimileri de kendi içlerinden, kendilerine benzeyen birisinin, beşir ve nezir olarak görevlendirilmesine şaşırdılar, ya da tuhaf buldular.   

“(Allah'ınazabından) sakınıp da rahmetenailolmanızümidiyle, içinizdensiziuyaracakbir adam vasıtasıylasizebirzikir (kitap) gelmesineşaştınız mı?"(A’raf 63. Ayrıca bakınız: A’raf 7/69. Yûnûs10/2)

Halbuki Allah (cc) kulları arasından dilediğini uyarıcı olarak seçer.

(O,) dereceleri yükselten; Arş'ın sahibi (Allah), buluşma gününe karşı uyarmak için, emrinden olan ruhu, kullarından dilediğine indirir.” (Mü’min 40/15)

Kur’an’da peygamberlerin müdeleyici oldukları bazen beşîr, bazen mübeşşir kelimesiyle, uyarıcı oldukları da nezîr ve münzîr veya bunun çoğulu münzîrîn kelimesiyle anlatılıyor.

 Dört âyette mübeşşir ve münzîrîn olarak yer alıyor:

 “İnsanlarbirtekümmetidi. Sonra Allah, müjdeleyiciveuyarıcıolarakpeygamberlerigönderdi. İnsanlararasında, anlaşmazlığadüştüklerihususlardahükümvermeleriiçin, onlarlaberaber hak yolugösterenkitapları da gönderdi...”(Bekara 2/213)

“(Yerine göre) müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir.”(Nisa 4/165. Bir benzeri; En’am 6/48. Kehf 17/56. Ahkaf 45/21) 

Kur’an Nuh’u (as) ismen anarak onun da bir uyarıcı (münzîr) olduğu haber veriyor.

Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik.”(Nuh 711)

Kur’an, kitap ehlinin “bize bir beşîr ve nezîr-müjdeci ve uyarıcı gelmedi” diyemeyeceklerini, çünkü onlara bu görevleri yerine getiren son elçi (Hz. Muhammed (sav)) gönderilmiştir. (Mâide 5/19)

İnzarfiilolarak, peygamberlerininsanlarıişinsonucunuhaberveripuyarmak, tehlikeyigösteripdikkatleriniçekmeküzerepeygamberlerinbirgöreviolarak pek çokâyettekullanılıyor. (Mesela; Ahkaf 46/21. Fussilet 41/13. Bekara 2/6. Yâsîn 36/10, 11.  Kehf 18/2)

Allah (cc) inzarfaaliyetinikendisine de nisbetediyor.

“Biz, yakınbirazapilesiziuyardık. O günkişiöncedenyaptıklarınabakacakveinkarcıkişi: “Keşketoprakolsaydım.” diyecektir.”(Nebe’ 78/40. Bir benzeri: Leyl 92/14)

Günümüz insanı ve geleceğin insanı da hz. Muhammed’in daveti ve Kur’an ile uyarılmaktadır. O’nun tebliğ ettiği Din ve öğrettiği Kitap, insanlar için sürekli birer ‘nezîr’dir. (Fussilet 41/3-4) Çünkü Allah (cc)  irade verdiği kullarının kendi istekleriyle azap yeri Cehenneme gitmelerini istememektedir.

Kur’an da aynı zamanda bir nezîrdir, bir uyarıcıdır.

“İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek Tanrı olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.”  (İbrahim 14/52)

“Onu dosdoğru (bir Kitab) olarak indirdi ki katından gelecek şiddetli azaba karşı (insanları) uyarmak ve yararlı işler yapan müminlere kendileri için güzel mükâfat bulunduğunu müjdelemek için.”(Kehf 18/2)

“Ayrıca, (bu ilahî kelâm), “Allah kendine bir oğul edindi” iddiasında bulunanları uyarmak için(dir).”(Kehf 18/4)

Ancak Kur’an yalnızca diri olanları uyarabilir. Ölüp gidenlerin Kur’an’ı duymaları mümkün olmadığı gibi, ondan artık sorumlu da değillerdir. Sorumluluk, kulluk, uyarılara kulak asmak, müjdelerle sevinip onlara kavuşmak üzere çaba göstermek bu dünaydadır.

(BuKur'anMuhammed'evahyedilmiştir) Ki, diriolanlarıuyarsınveinkâredenlere de (azab) söz(ü) hak olsun.”(Yâsîn 36/70)

Kur’an zalimleri uyarmaya ve ihsan üzere davranan iyi insanları müjdelemeye devam ediyor. İndiği zamandan bugüne kadar insanları uyardığı ve müjdelediği gibi.

“Ondan önce de bir rahmet ve rehber olarak Musa'nın kitabı vardır. Bu (Kur'an) da, zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanıyla indirilmiş, doğrulayıcı bir kitaptır.”(Ahkaf 46/12)

 

Hüseyin K. Ece

 

(Devamı var)

 

 



(1) İbnuFâris, Mekâyîsu’l-Lügah, s: 94

(2) İbnuManzur, Lisânu’l-Arab, 2/90-91

(3) Bakınız: Bekara 2/97. Âliİmran 3/126. Enfal 8/40

(4) İbnuFâris, Mekâyîsu’l-Lügah, s: 893

(5) Münzer, Uyarılandemektir. Kur’an’dabeşayetteuyarıdıklarıhaldeelçileridinlemeyen , hatta “hadidoğrusöylüyorsansözverdiğinazabıgetir” diyemeydanokuyanların hak ettiklericezalardanbahsediliyor. “Bak uyarılanların (münzerin’in) sonunasıloldu” (Yunus 10/73. Saffat 37/73, 177) “Uyarılanlarınyağmuru ne kötüidi” (Şuara 26/173. Neml 27/58) şeklinde.