PEYGAMBERE İHTİYAÇ VAR MI 1
Soruyu şöylede sorabiliriz:
30/12/2014 - 13:11

İslâmı hakkıyla anlayabilmek, iyi bir müslüman olabilmek, kulluk görevlerini güzelce yerine getirebilmek, imanın amaçlarını gerçekleştirebilmek konusunda bir peygambere (bir elçiye) ihtiyaç var mıdır?

İnsan kendi başına, aklı, bilgi ve yeteneği ile, sadece elindeki korunmuş kitap Kur’an ile bu hedefi gerçekleştirebilir mi?

Birinci soruya kuvvetli bir şekilde “evet”, ikinciyi soruya kuvvetli bir şekilde “ hayır” demeliyiz.           

Hiç bir insan ne kadar bilgili olursa olsun, ne kadar zeki olursa olsun, her açıdan ne kadar güçlü olursa olsun; Peygamber olmada Muhammed’in (sav) Kur’an’ı nasıl  anlayıp uyguladığına bakmadan ne Kur’an’ı en mükemmel şekilde anlayabilir, ne de ilâhi davetin hedeflerini gerçekleştirebilir.  İnsan bu noktada acizdir. Kulluk görevleri konusunda bilinçli olan her mü’min bu acziyetinin farkındadır. Daha iyi olmak, daha olgun (kâmil) olmak, daha muttaki, daha sâlih (salih amel işleyici), daha şükredici (şâkir), daha âbid (hakkıyla ibadet edici) olmak için Peygamberi izler.

İnsanı yaratan onun zaaflarını bildiği gibi, ihtiyaçlarını da bilir. Bu ihtiyaçlardan biri de bir rehbere, bir kılavuza, bir yol göstericiye (mürşide) muhtaç olmasıdır. Bu nedenle Yüce Yaratcı (cc), kullukla imtihan etmek istediği âdemoğullarına ilk insandan beri rehberler, yani peygamberler göndermeye devam etmiştir.

Peygamber modeli olmadan Vahyi anlamada akıl ve bilim aciz kalır. Peygamberliğin rehberliği olmadan hiç bir kul gereği gibi âbid (hakkıyla ibadet edici) olamaz. Hiç bir kimse -çok akıllı ve bilgili de olsa- gereği gibi Vahyin amaçlarını gerçekleştiremez.

Neden?

Çünkü, diyoruz ve on tane önemli sebep sayıyoruz.

 

-          Birinci sebep:

İmanın şartlarından biri peygamberlere imandır.

Kur’an’da dört âyet Allah’ın rasûllerine (elçilerine) inanmayı imanın şartlarından sayıyor. (Bakınız: Bakara 2/177, 284-285. Nisâ 4/136). Bir çok kaynakta geçen hadislerde de peygamberlereinanmanın imanın şartı olduğunu görüyorz. (1)

Kur’an, Allah’a ve O’nun Rasûlüne (elçisine) “iman edin” diye emrediyor: “Allah'a ve Resûlü'ne iman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.” (Hadid 57/7)

Allah (cc) burada mü’minlere imanlarında sebat etmeyi ve Allah yolunda infak etmeyi (harcamayı) emrediyor. (İbni Atıyye, el-Muhariru’l-Vecîz, Daru İbn Haz Beyrut 1423-2002,  s: 1820)

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve Peygamberine inanın ki O, size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nûr lütfetsin; sizi bağışlasın. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”(Hadid 57/28)

Burada rasûl kelimesinin belirlilik takısıyla (el- ile) gelmesi de onun herhangi bir elçi değil, kendisine vahyedilen elçi olduğunu gösterir. Müfessirlere göre bu âyetlerde kasdedilen rasûl (elçi) hz. Muhammed’dir.(2)

Hz. Muhammed’in (sav) gönderiliş amacı da Hak dinin batıl dinlere üstünlüğünü göstermektir.

“O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasûlünü hidâyet ve Hak Din ile gönderendir.”(Tevbe 9/33. Fetih 49/28.
Saf 61/9)

Burada hidayet ile gönderilen rasûl (elçi) elbette Muhammed’tir (sav).(3)

Bir kimse Kur’an’da adı geçen veya geçmeyen peygamberlerin Allah (cc) tarafından seçilmiş elçiler olduğunu kabul etmezse, o peygamberler ilgili Kur’an’da anlatılanlara inanmazsa müslüman olamaz.

Buna hz. Muhammed’in (sav) peygamberliğine iman da dahildir. Kur’an, bir çok ayette peygambere hitaben onun Allah’ın peygamberi olduğunu haber veriyor.

Mesela; “Gerçek şu ki, sen Allah'ın elçilerinden birisin...”(Yasin 36/3)

“İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Onları sana hakkıyla okuyoruz. Şüphesiz ki sen o gönderilen resûllerdensin.”(Bakara 2/152)

Kur’an bir çok âyette de genelde insanlığa, özelde müslümanlara hitaben Muhammed’in (sav) Allah’ın elçisi olduğunu bildiriyor.

Mesela:  “Muhammed Allah'ın elçisidir...”(Fetih 48/29)

“Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.”  (Ali İmran 3/144)

İslâm inancına göre Muhammed (sav) Allah’ın elçisidir, hem de insanlığa gönderdiği elçilerin sonuncusudur. Bundan sonra Allah (cc) bir daha insanlara başka peygamber göndermeyecektir.

“Muhammed, (sav) sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah'ın Rasûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir.”(Ahzâb 33/40)

Kitap ehline hitap edilerek Muhammed’in  (sav)  Hakikati onlara da açıklamak üzere geldiği vurgulanıyor. Onlarda diğer bütün insanlar gibi hz. Muhammed’in (sav) peygamberliğini tasdik etmekle yükümlüdürler.

“Ey ehl-i kitab! Rasûlümüz size Kitaptan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir Kitab geldi.”(Mâide 5/15)

Üstelik diğer peygamberler belli bir topluma veya zaman gönderidiği halde Muhammed (sav) bütün insanlara elçi olarak gönderildi.

“Biz seni (ey Muhammed) ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik, fakat insanların çoğu bilmezler.” (Sebe’ 34/28)

“Size gelen her iyilik Allah'tandır; başınıza gelen her kötülük de kendinizden. Seni (ey Muhammed), bütün insanlığa bir elçi olarak gönderdik. Ve hiç kimse (buna) Allah'ın şahitliği gibi şahitlik yapamaz.”(Nisâ 4/79)

Peygamber arasında ayrım yapmak, yani bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak, bir kısmı elçi kabul edip, bir kısmına ilâhi vasıflar vermek gerçekte onalara inanmamaktır.

Allah’(a inanmak) ile elçileri(ne inanmak) arasında ayrım yapmaya çalışarak, “Birine inanır, ama diğerini inkar ederiz!” demek suretiyle Allah'ı ve elçilerini inkar edenler, (böylece de) arada bir yol tutturanlar (var ya);

işte bunlar hakikati gerçekten inkar edenlerdir: ve Biz hakikati inkar edenler için aşağılayıcı bir azap hazırlamışızdır.”(Nisâ 4/150-151)

Yahut: “Bazılarına inanır, diğerlerini inkar ederiz” Âyet“sadece bazı peygamberlerin inkar edilmesini kapsamaz, ama aynı zamanda, Allah'ın kendi iradesini seçtiği elçiler aracılığıyla gösterebileceği fikrinin toptan reddini de ifade eder. İslam'a göre, Allah'ın peygamberlerinden birinin veya tümünün reddi, bizzat Allah'ın inkar edilmesi kadar şiddetli bir günah teşkil eder.”(4)

Allah'a ve peygamberlerine inanan ve onlar arasında hiçbir ayrım yapmayanlara gelince, zamanı geldiğinde Allah, onlara mükafatlarını (tam olarak) bahşedecektir. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.(Nisâ 4/152)

            Yani, onların Allah'ın elçileri oldukları noktasında. 

            Burada karşımıza şu sorular çıkmaktadır: Peygamberlere iman ne demektir.

Peygamber, bir inanan için neyi ifade eder?

Bir mü’minin hayatında peygamber nasıl bir yere sahiptir?

Kur’an’ın dediği gibi “ben peygamberlere ve son Peygamber’e iman ettim” demek yeterli midir?

Bu imanın gerekleri yok mu?

Bu iman sadece bir söz, bir iddia, bir temenni midir, yoksa bir dünya görüşü tercihi mi, paratiğe yönelik bir hayat seçimi midir?

Bu imanın hayatta bir karşılığı yok mu?

Peygamberlerin görevi ne idi?

Şu soruyu da sormaya cesaret edebilmeliyiz: Hakkıyla kulluk yapabilmek için akıl ve vahiy yetse idi, Allah (cc) elçiler gönderir miydi?

Ya da hikmetinin gereği, peygamber göndermek için, akla ve vahye bu imkansızlşığı Allah mı verdi?

Allah (cc) Kitabı (vahyi) doğrudan insana indiremez miydi? O zaman da insan aklıyla ne yapacağını kendisine vahyedilenden anlar ve yapardı.  Bunun böyle olmadığını Tevhid tarihinden anlıyoruz. Allah (cc) her kavme mutlaka bir elçi göndermiş, o elçiler aracılığıyla insana görevlerini ve sorumluluklarını hatırlatmıştır. (Nahl 16/36. İsrâ 17/15)

Peygamberlerin görevi noktasında Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Biz her peygamberi, ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, merhamet edici bulurlardı.”(Nisâ 4/64)

Elçinin önemi, elçiyi gönderenden ve elçilik görevinin mahiyetinden anlaşılır. Elçiyi gönderen Akllah’tır. Allah (cc) birisini elçi olarak görevlendirirse onu üstün sıfatlarla, kabiliyet ve ilimle donatır ve kendi katından destekler.(5)

Elçiyi kabul onu gönderen makamı kabuldür. Elçiye saygı ve itibar, onu gönderene saygı ve itibardır. Adı üzerinde elçi. Elçi kendi adına değil, kendisini gönderen veya görevlendiren makam adına mesaj getirir, konuşur, faaaliyette bulunur.

“Teamüle ve hukukî anlayışa göre, bir elçi onu gönderen gibi addedilir ve hatta elçinin sözü onu memur edenin şahsen söylediği söz gibi kabul edilir. Bütün siyaset ve elçilik hukuku işte bu karineye istinat eder.(6)

Bu durumu bir âyet şöyle haber veriyor:

“Ve ne zaman âyetlerimize bütün açıklığı ile kendilerine okunup ulaştırılsa, o Bizim huzurumuza çıkacaklarına inanası gelmeyen kimseler ‘bize bundan başka bir öğreti getir, ya da bunu değiştir’ diyecek olurlar. De ki: ‘Onu kendiliğimden değiştirmem olacak şey değil, ben ancak bana vehyedilene uyarım. Bakın! Rabbime başkaldıracak olursam, dehşet veren O Gün’ün azabından korkarım.”(Yûnus 10/15)

 

(Devam edecek)

 

Hüseyin K. Ece

29.12.2014

Zaandam



(1) Bakınız: Ahmed B. Hanbel, 1/164 (no: 369). Müslim, İman/1, 5, 7 (8). Buhârî, İman/37 (50), Tefsir/31 (4777). Tirmizî, İman/4 (2610). Ebû Dâvûd, Sünnet/16 (4695) Nesâi, İman/5-6 (4993, 4994). İbni Mâce, MSünnet/9 (63, 64)

(2) Bakınız: Taberî, Tefsir, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut 1426-2005, 11/671. Ebu Bekr El-Cezâirî, Eyseru’t-Tefâsir, Beyrut 1433-2012, Mektebetu’l-Asriyye, s: 1837, 1848. Heyet, Kur’an Yolu, 5/176, 5/189

(3) İbni Kesir, Muh. Tefsir, Daru’l-Fikr, Beyrut, ths. 2/137. İbni Atıyye, El-Muhariru’l-Vecîz, Daru İbn Haz Beyrut 1423-2002, s: 840

(4) Esed, M. Kur’an Mesajı, İşaret Yay. İstanbul 1996, 1/174

(5) Cücük, İ. Âyet Ve Hadislerle Peygamberimiz, kendi baskısı, ths. s:3

(6) Hamidullah’tan Yılmaz, H. Toplumsal Dönüşümde Sünnet, Rağbet Yay. İstanbul 2004, s: 54