RASULULLAH (S.A.S.)’IN SEVGİSİ
“Kim Allah ve Rasulüne itaat ederse (Allah ve Rasulunün emirlerini tutup yasaklarından kaçarsa), işte onlar, (ahirette) Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlihler ile birlikte olacaktır... Onlar ne güzel arkadaştırlar...” ( Nisa, 4/ 69)
04/12/2013 - 13:45

İmam Müslim, Rabia b. Ka’b el- Eslemi (r.a.)’nin şöyle dediğini rivayet etti:
 
“Ben Rasulullah (s.a.s.) ile birlikte gecelerdim. O’na abdest suyunu ve diğer ihtiyaçlarını getirirdim. Bir gün bana:
 
—Benden bir şey iste! dedi.
 
Ben de: 
 
—Cennette senin yanında olmak isterim! dedim.
 
 Rasulullah (s.a.s.):
 
— Bundan başka bir isteğin var mı?  diye sordu.
 
Ben:
 
—Tek isteğim budur! dedim. 
 
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.): 
 
— O halde çok secde etmekle bana yardımcı ol! dedi” (Müslim, Salat 226)
 
Üslûbu ve içeriği itibariyle gönüllerimizi yakan bu hadisi şerifimizden çıkaracağımız ibret, ders ve nükteleri şöyle sıralayabiliriz:
 
Birinci Nükte:  Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yetiştirdiği sahabeler, parasıyla-zenginliğiyle değil, O’na hizmet edip O’na yakın olmakla övünürdü.
 
İkinci Nükte:  Rasulullah’a hizmet eden, O’nun abdest suyunu ve ihtiyaçlarını getiren sahabeyi,   Hz. Fahr-i Cihan efendimiz  “benden bir şey iste” diyerek ödüllendirmek istemiştir. Bu da O’nun ne kadar vefâkâr olduğunu gösterir. Aynı zamanda, bizlerin günlük hayatta ne kadar vefâkâr olduğumuza dikkat etmemiz gerektiğini hatırlatır. İnsanı insan yapan, bu tür manevi yönleridir. Sevgisi, merhameti, affıdır. Acıması, vefâsı, nezâketidir. Duygusu, emâneti, dürüstlüğüdür.  İnsanın bu yönlerini çıkarırsanız, geriye hayvanlarla ortak olan yönünden başka ne kalır ki?
 
Bizleri aşağı bir hayat yaşamaktan kurtarıp yüce değerlere teşvik eden beşerin Efendisi’ne yeryüzündeki atomların sayısınca salât-ü selam göndeririz.
 
Üçüncü Nükte:  Hz. Peygamber (s.a.s.) “ benden bir şey iste...”dediği zaman Rabia b. Ka’b el Eslemi’nin “cennette senin yanında olmak isterim. Başka bir isteğim yoktur”diye cevap vermesi, onun Rasulullah (s.a.s.)’a ne kadar çok âşık olduğunu gösterir.
 
Dördüncü Nükte: Rabia b. Ka’b el-Eslemi’nin “cennette  senin yanında olmak isterim” cümlesini “cennette bile senden ayrı kalmak istemem” şeklinde de anlayabiliriz. Çünkü Rasulullah’a âşık olan sahabelerin bu aşkı, onlara cennetin diğer zevklerini unutturacak kadar derindi.
 
İbn-i Cerir Et-Taberi, Said b. Cübeyr’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ensar’dan bir adam Rasulullah (s.a.s.)’a geldi. Adam, çok mahzun ve üzüntülüydü.  Sahabesinin derdiyle yakından ilgilenen Nebiyy-i Muhterem  (s.a.s.): “Ey falanca, bana ne oluyor ki seni böyle mahzun görüyorum?” diye sordu. Adam: “Ey Allah’ın Peygamberi! Aklıma gelen bir şey beni çok üzüyor!” dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Nedir o?” diye sorunca adam şu cevabı verdi: “ Ya Rasulallah! Biz, gidiyoruz-geliyoruz... Seninle birlikte oturuyoruz... Senin yüzüne bakıyoruz... Yarın (ahiret günü), sen cennette peygamberlerin yanına çıkacaksın. Biz ise sana ulaşamayacağız... Senden ayrı kalacağız... (İşte buna üzülüyorum Yâ Rasulullah!..)” Rasulullah (s.a.s.) adama hiç bir cevap vermedi. Zira cevabı Cebrail (a.s.) şu ayeti getirerek verdi:
 
“Kim Allah ve Rasulüne itaat ederse (Allah ve Rasulunün emirlerini tutup yasaklarından kaçarsa), işte onlar, (ahirette) Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlihler ile birlikte olacaktır... Onlar ne güzel arkadaştırlar...”  ( Nisa, 4/ 69)
 
Beşinci Nükte:  Bütün bu ayetler ve hadisler, bizlere büyük müjdeler veren, gönlümüzü sevinç ve huzur ile dolduran, ruhumuzu tatlı bir meltem gibi okşayan muazzam haberlerdir... Çünkü bu haberler, ahirette Hz. İbrahim’leri, Hz. Musa’ları, Hz. İsa’ları, şehitleri, sıddıkları, evliyaları,  hele hele Peygamberler peygamberi Fahr-i Cihan Hz. Muhammed (s.a.s)’ı görmenin, onlarla birlikte olmanın, onların sohbetiyle mutluluk denizinde boğulmanın yollarını göstermektedir...
 
Ey bu gökleri direksiz ayakta tutan, kendisinden başka hiç bir ilah  ve ma’bud olmayan, yerin ve göklerin  mutlak hâkimi, meleklerin, ruhun  ve muazzam Arş’ın Rabbi yüce  Allah’ım!... Biz seni, mahlukatının adedince, kelimelerin sayısınca, Arş’ının ağırlığınca hamd ile tesbih ederiz!.. Senden istemeye yüzümüz yok ama Sen yüce kitabında, affının, rahmetinin ve ikramının çok bol olduğunu söylüyorsun. İndirdiğin bütün kitaplara, gönderdiğin bütün peygamberlere iman ettik.  Fahr-i Cihan, Ebû’l-Kâsım, Hz. Muhammed b. Abdullah aleyhissalatü vesselam’a olan sevginin hürmetine, kıyamete kadar okunan Kur’an’lar hürmetine, seni hamd ile tesbih  ve takdis edenlerin hürmetine, teheccüdlerde yanık kalplerle seni zikr eden  diller hürmetine,  gözyaşları içinde dudaklardan fışkıran kelime-i tevhid hürmetine, bizleri ahirette  Rasulullah’ın yanından ayırma!... Cennette O’nun komşusu olmaktan bizleri mahrum etme!... Şehidlerin, sıddıkların, salihlerin sohbetinden bizleri yoksun etme!...