Bir hadis-i şerif ve düşündürdükleri
Tevhid akidesinin hangi açıdan olursa olsun zarar görmesi bir tür su almadır.
04/12/2013 - 13:13

Kuran-ı Kerim bizim hayat nizamımızdır. Peygamber Efendimizin Sünneti, Kur’anın hayatımıza uygulanmasıdır. Hadis-i Şerifler, bizim yol haritamız, hayatımıza yön veren ilke ve prensiplerdir. Her hal ve şartta başvuracağımız reçetemizdir. Nakledeceğim hadis-i şerif de yaşadığımız bu hercü merc içinde bize rehberlik edip, yanlış yapmamıza mani olacak, düşeceğimiz muhtemel tehlikelere karşı da Mü’minleri teyakkuza sevk edecektir. İnşaallah.

Peygamberimiz buyuruyorlar ki:

“Allah’ın emirlerine uyanlarla uymayanların durumu, bir gemi için kura çekenlere benzer. Bir bölümü geminin üst kısmına düşmüş, diğerleri de alt kısmına düşmüştür. Alt kısımda kalanlar, su ihtiyacı olduğu zaman üst güverteye çıkıp su ihtiyacını gidermektedirler. Onlar şöyle derler: ‘Bizim bölümden bir delik delelim de üsttekilere eziyet etmeyelim.’ Eğer üsttekiler, onlara ilişmez de serbest bırakırsa hepsi helâk olur. Ellerinden tutup engel olurlarsa onlar da kurtulur, kendileri de.” (Buhari)

Gemi nasıl su alır?

Din olarak, insanlara hayat tarzı belirlemek için indirilmiş olan İslam’ın akidesi veya Şeriat’ı üzerindeki sulandırma bir su almadır.

Tevhid akidesinin hangi açıdan olursa olsun zarar görmesi bir tür su almadır.

Göz göre göre işlenen haramlara tepkisiz bir kitlenin aynı zamanda da namaz kılması, oruç tutması, haccetmesi, zekât vermesi ama haramların alenen işlenmesinin vahim akıbetini kavrayamaması, geminin su almakta olduğunu gösterir.

Müslümanların yaşadığı bir toplumda can güvenliği endişesinin taşınması, mal güvenliğinin bulunmaması, ahlakın değer yitirmesi, geminin su almakta olduğunu, birilerinin gemiye zarar verdiğini gösterir.

Müslümanların kendilerine ait bir kültür yerine kâfir milletleri yansıtan kültürlere imrenmeleri bir su almadır.

Aile parçalanması, ailenin değersiz hâle gelmesi, aşırı boşanmalar, nikâhsızlığa karşı laubalilik, su almanın hızlandığını gösterir.

Geminin sessiz yolcuları

Geminin delinmesine karşı sessiz kalanların neden böyle bir tutum içinde olduklarının ana başlıklarını şu şekilde tasnif edebiliriz:

* Dünya sevgisi sebebiyle Allah’a asi olduğu için geminin delinmesine sessiz kalanlar.

*Malının ve makamının elinden gitmesinden korkup sessiz kalanlar.

*Aralarındaki dostluk ve iyiliğin tesirinde kalarak sessizliğe bürünenler.

*Sessiz kalmasının, insanlar tarafından daha çok sevilmesini sağlayacağını düşünenler.

*Din konusunu, ilgilenmesi gerekmeyecek kadar basit görenler. (Dinini ciddiye almayanlar.)

*Kendisini ibadete adadığı için çevresinde olup bitenlerden haberdar olmayanlar.

*Kendi menfaatine halel geldiğinde gösterdiği tepki kadar Dinine zarar verenlere aynı tepki ve hassasiyeti göstermeyenler.

Fitneler artarak devam etmektedir. Bid’atler çoğalmış ve kökleşmeye başlamıştır.

Müslümanlar bir güven bunalımı yaşamaktadırlar. Dini heyecan sönmeye yüz tutmuştur. Kalabalık camilerde heyecanlı hatipler ve musalliler yoktur. Zahiri büyümenin yanında bâtınî gelişme zayıf kalmıştır. Başta Kur’an ve Sünnet olmak üzere Şeriat ilimleri ilgilenilmez olmuştur. Bunun en önemli göstergelerinden biri de Arapça, Arapların dili hâline getirilmiştir. Hâlbuki Arapça kavim dili değil, din dilidir. Şehvetler tapınılır seviyeye yükseltilmiş, zina suç olmaktan çıkarılmıştır. Ümmet, diğer milletlerin gerisinde kalmıştır. Yeni nesil yetiştirmede sıkıntı aşılamaz durumdadır. Maddi gelişmeler, manevi ilerlemenin önünde set olmuştur. İslam, diğer muharref din mensupları tarafından kuşatma altına alınmış, Müslümanları ezmek için farklı yöntemler denenmektedir. Bu metotların bir kısmı Müslümanlar tarafından kavranamamış, tuzaklara düşülmüştür. Dinler arasında muhabbet ortamı gibi kavramlarla ağlar kurulmuştur. Yapılacak ilk iş, akidenin berraklığını sağlamaktır. ‘İslam’a hizmet’ adı altında yapılan bütün faaliyetleri Kur’ana ve Sünnete arz ederek ifrat ve tefride düşülen hususların tashihinin yapılarak ‘mutedil ve müstakim’ çizgiye gelinmesidir. İnsanların düşünce ve yorumlarından etkilenilmeyip, ashabdan bize ulaşan akide ortaya çıkarılmalı, iman-amel-ihlas yolu takip edilmelidir. Bunun için bid’atlerle mücadele edecek, cihat, şehadet, ilim, ibadet, zikir, sünnet, farz gibi kavramların orijinal hâlinde yeniden Müslümanların gündemine girmesi ve uygulanması sağlanmalıdır.