Âile yuvanızda israftan uzak durunuz
Ebu Berze el-Eslemî(ra) rvâyet ediyor:

"Kıyamet gününde ömrünü nerede, ne yolda tükettiğinden, ilmiyle amel edip etmediği, ne ameller işlediğinden, malını nereden kazandığı ve nereye harcadığından, bedeninin başına neler getirdiği, onu nelerle karşı karşıya bıraktığından sorguya çekilmedikçe kulun ayakları kaymayacaktır:" (1)
21/11/2012 - 13:38

  Malın nereden nasıl kazanıldığı kadar nereye nasıl harcandığı da mühimdir. Dünya için mühimdir, âhiret için de mühimdir. Malın ihtiyaç duyulmayacak derecede hırsla biriktirilmesi bir şuursuzluk, lüzum eden yere sarfedilmemesi, dünya ve âhiret için sermaye edilmemesi bir düşüncesizliktir. Bir başka ifade ile cimliktir. Cimrilik ciddî bir kusur, kötü bir vasıftır.

  İsraf ise, aşırılıktır. Bizim burada dile getirmek istediğimiz ise harcamada aşırılıktır. Lüzumsuz yere sarfiyat, eldeki mal ve imkanı teleftir. Değerlendirilecek bir şeyi değerlendirmeye çalışmak yerine onu heba etmek, onun heba olmasına göz yummaktır.

  İsraf, Allah ın lütfettiği malı, Allah ın razı olmadığı, içinde hayrın bulunmadığı yerlere sarfetmektir.

  İsraf hayatın hiçbir alanında güzel olmadığı gibi âile içinde de güzel değildir.

  Rabbimizin bu konuda dillerde dolaşan, fakat amele dökülmesinde ihmaller gördüğümüz bir emr-i celîlini tekrar hatırlıyoruz:

  "Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez." (Arâf 7/ 31)

    Bu âyet-i kerîmenin emri hakkıyla yerine getirilse, dünyanın bir çok yerindeki yokluğu ve yoksulluğu karşılayacak bir tasarrufun ortaya çıkacağı her kes tarafından bilinen bir gerçektir.

  Bir mü min nimet kadrini bilmek zorundadır. Onun müsrif biri olarak zihinlerde yer etmesi doğru değildir.  İsraf ile şükür ve kanaat yan yana gelemez. Rabbimiz Rahmân ın kullarının vasıflarını zikrederken zikrettiği vasıfların arasında şu vasıf da yer alıyor: 

“Onlar, harcadıklarında ne israfta bulunurlar, ne de cimrilik ederler; ikisi arasında âdilâne bir yol tutarlar.” (Furkân Sûresi, 25/ 67)

   Mü min, ne cimri, ne de müsrif olmalıdır. İkisi de aşırılıktır ve ikisi de çirkin hasletlerdendir.

   Bir insan alışkanlıklarının çoğunu evinde, özellikle de çocukluk çağında elde eder. Bu çağlarda gördüklerinin, yaşadıklarının insanlar üzerinde derin tesiri vardır.

  Evinizi israfın yaşanmadığı, nimetin kadr ve kıymetinin bilindiği bir yuva haline getiriniz. Rabbimizin; "Şükrederseniz, elbetteki size nimetimi artırırım," (2) müjde ve ikazını unutmayınız.

  Rabbimiz; "Ey İman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz, helal ve nezih olanlarından yeyin, sadece Allah a inanıp, kulluk ediyorsanız ona şükredin," (Bakara, 2/ 172) buyururken bizlere nimetlerin güzelliği ve kul olarak nasıl bir şuur taşımamızın istendiği hatırlatılıyor.

  Bu gün evlerde ne tür israfların sergilendiğini göz önüne getiriniz. Atılan ekmekler, dökülen yemekler, kullanılmayan elbiseler, zaten evde var iken veya kendisine ihtiyaç yok iken satın alınan yada sırf rengi hoşa gitmediği, daha çekici olanı görüldüğü için büyük masraflarla değiştirilen eşya, sofralarda yer alan aşırı yemek çeşitleri, renk renk ayakkabılar, lüks arabalar, yerli yersiz kremler, süsler ve daha neler neler… Diğer taraftan dünyada açlıktan kırılan insanlar, barınacak yeri olmayanlar ve soğuklarda titreyenler… İnsafsız harplerin zalim dişleri arasında kıvrananlar.

  Nimetlerin kadrini biliniz, israftan uzak durunuz. İnsanı insan yapan değerlerin satın alınamadığını biliniz. İnsanların yanıltıcı davranışlarına aldanmayınız. Hayırda yarışınız, şerlerden ve şerlilerden uzak durunuz. Sonradan bolluğunu yaşadığınız nimetler başınızı döndürmesin, esen rüzgârlar sizi savurmasın.

___________________________________________________

(1) Sünen-i Tirmizî, Sıfatü l-Kıyâme (4/ 612). Tirmizî bu hadis için "hasen sahih" der. 

(2) İbrahim Sûresi (14), Âyet: 7