Asıl gayenin ve hedefin ne olduğu âile yuvanızda bulunan her fert tarafından bilinmelidir. Bu şuuru yuvanızda filizlendiriniz.
Rasûlullah(sav) Efendimiz in amcası Abbas(ra) Allah Rasûlü nden şu hadisi duyduğunu söylüyor:

"Allah ı rab, İslâmı din, Muhammed i rasul olarak tanıyıp razı olan imanın tadını tadan kimsedir."[1]
25/09/2012 - 10:36

İman tadı duyulmadan gerçek manada hayat tadı duyulamaz. Bu yer çekimi olmadan boşluk içinde hedefsiz ve yönsüz dolaşmaktan daha manasızdır. İman da Allah ı, Rasûlü nü ve bize tebliğ edilen dini tanımak, gönülden kabullenmek ve gönül vermenin gereğini yapmaktır.

İslâmî bir ilim dalında kaleme alınan her kitap ilk satırlarında o ilmin kıymetini, ehemmiyetini ve gayesini de vurgulardı. Gaye ve hedefini dile getirirken bunu "rıza-i Bârî" (Allah rızası) ve "saadet-i dareyn" (iki cihan saadeti) olarak özetlerdi. Bir yuvanın kuruluş gayesi de budur. Rabbimizin rızasını elde ediş, bunun için güzel hasletlerle donanış, hayat basamaklarını çıkarken her merhalede gönül huzuru duyuş, bu yolda filizlenen yavruların yarınlarına ümit dolu gözlerle bakış.

Her ömür ecelin gelişiyle son bulur. Dünyada elde edilen bütün mallar gider, yapılan ameller kalır. İşler, vazifeler biter, kazanılan hayırlar ve veballer kalır. Azim, gayret, hırs, şevk, umutlar, emeller sona erer, iman, amel ve niyetler kalır.

Bir âyet-i kerîmede dünya hayatı ve kuldan istenen şuur şöyle özetleniyor:

“Yeryüzünü size boyun eğdiren, onu sizin emrinize âmâde kılan odur. Dağlarında, ovalarında, vadilerinde, sırtlarında gezin, dolaşın. Allah’ın bahşeylediği rızklardan yiyin ve bilin ki dönüş onadır.”(Mülk, 67/ 15)

Bârî -azze ve celle-; yeryüzünü bütün nimetleriyle size verdim. Onu hizmetinize, istifadenize hazır kıldım. Dağlarında, ovalarında, bağlarında, bahçelerinde, çarşılarında, pazarlarında, köyünde, kentinde gezin, dolaşın. Ekin, biçin, alın, satın, çalışın, gayret edin, kazanın, yiyin, yedirin, rızklarından istifâde edin buyuruyor.

Bütün bunları yaparken, dönüşün Allah’a âit olduğunu sakın unutmayın! Dünya hayatında bütün yapılanların muhasebeden geçeceğini sakın akıldan çıkarmayın. Dünya hayatını, hesâbını verecek şekilde yaşayın. Ona göre kazanın, ona göre harcayın, hayatınızın bütününe ona göre yön verin. Kendinize ona göre bir çerçeve çizin ikazını, iki kelimenin içine sığdırıveriyor.

Âile yuvaları dünya hayatında bize bahşedilen en güzel nimetlerden biridir. Onun da bu şuurla kurulması, iki cihan saadetini elde etmeye vesile olacak şekilde planlanması, maddî, manevî kirlerden, paslardan, hedefsizlik ve şuursuzluklardan korunması gerekir. O bir bataklığa dönüştürülmemeli, bataklık haline gelmesine fırsat verilmemeli, içinde huzur ve sükûn duyulan meyvelerle zenginleştirilmiş bir gül bahçesi haline getirilmeye çalışılmalıdır. Çekilen zahmetler ve yorgunluklar bu yolda tatlı duygulara dönüşmelidir.

Ebedî hayattaki saadet güzelliğinin tasvirine dikkat ediniz: "Onlar ve eşleri tahtlara, divanlara yaslanmışlardır." (Yâsîn 36/ 56)

Tahtlara, divanlara yaslanış varlık ve nimet içinde oluş, bundan zevk alış, saadet duyuş ifade eder. Saadetin eşlerle paylaşılıyor olması ayrı bir güzellik, saadete saadet katan bir nimet olarak vurgulanıyor.

Şimdi meleklerin mü minler için duâsına dikkat ediniz: "Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Sana tevbe eden, senin yoluna bağlanan ve senin yolunda yürüyenleri bağışla. Onları cehennem azabından koru.

Rabbimiz! Onları kendilerine vaad ettiğin Adn Cennetine koy. Atalarından, eşlerinden ve nesillerinden hayırlı, salih olanlar da onlarla birlikte olsun. Şüphesiz sen aziz ve hakîm olansın.

Onları her türlü kötülüklerden koru. O gün her kimi kötülüklerden korursan muhakkak onu rahmetine erdirirsin. İşte büyük mükafat, büyük başarı budur." (Ğâfir 40/ 7-9)

Ebedî hayatta bu güzelliği elde etmek, anne ve babalarıyla, eş ve çocuklarıyla, torunlarıyla saadetine saadet katmak isteyenler bunun için çalışmalı, âile olarak böyle bir hedefe ulaşmanın şuurunda olmalı, şuurunu amellere dökerek gerçek hayata aksettirmelidir.

Geçmiş atalarla, gelecek torunlarla cennette, ebedî saadet dünyasında buluşmanın ne büyük bir nimet olduğunu tefekkür ediniz.

__________________________________________________________

[1]Sahihi-i Müslim, İman (1/ 62)