Haddini aşan zıddına döner
İlahi teklif insanı sınırlıyor…
27/08/2012 - 12:41

Ve insan bu sınırlarla sınanıyor…

Zaten insanlık tarihi, sabitkadem olanlarla, sınır tanımayanların serüveni değil miydi?

Allah’ın sınırlarını hiçe sayanlar, zamanla kendileri hiçleştiler… Yani Hududullahı yok sayanlar kendi yok oluşlarını hazırladılar…

Bu hududu koruyanları ise bizatihi koruyan, Allah’tır…

Sınırları aşmanın ismi, Kabilleşmektir…

Sınırları korumanın ismi ise, Habilleşmektir…

Evet, Allah’ın üzerimizdeki hakkı, Hududullahı korumaktır yani haddimizi bilmektir… Diğer bir ifadeyle Allah ve Rasulü’nün önüne geçmemektir… Allah ve Rasulü’ne rağmen bir tercihe gitmemektir…

Zaten kulluğun özü ve özeti; Allah’ın “dur” dediği yerde durmaktır… Duruşunu bu bilinçle belirlemektir…

Kişi nerede duracağını biliyorsa, istikamet ve basiret üzere bir yürüyüşü sürdürüyor demektir…

Aslında insanoğlunun bildikleri içinde en anlamlı ve en önemli olanı kişinin haddini bilmesidir…

Hani bir alime sormuşlar:

“Efendim! En iyi neyi bilirsiniz?” Alim cevap vermiş

“Haddimi bilirim.”

Bu durumda büyüklerimizden öğrendiğimiz: “İslam’ın şartı beştir, altıncısı ise haddini bilmek tir.” gerçeğini şimdi daha iyi anlıyoruz…

“Had” kelimesi durmamız gereken sınırlara işaret eder…

Haddini biliş, kendini idrak ediştir… Farkına varıştır…

Haddini bilmek, kendi konumunu, kapasitesini, sınırlarını bilip ona göre tavır koymak, hareket etme, görüş beyan etme yoluna gitmektir…

Haddini bilmek, kimi zaman anlamaktır… Kimi zaman acımaktır… Kimi zaman cesaret ve basiretle öne atılmaktır…

Yoksa söylenecek onca söz varken susmak değil… Tevazu adına kenar durmak değil… Sorumlulukları ertelemek değil… Olması gereken yerde olmaktır…

Haddini bilmek, sesini yükseltmeden Hakk’ı yüceltmektir… Öfkelenmeden, önyargılara girmeden derdini anlatabilmek ve davayı sürdürebilmektir…

Haddini bilmek, acziyet değil, amaca uygun davranmaktır… Analiz etmektir… Ölçülü hareket etmektir… Ve hesabını veremeyeceği işlere yeltenmemektir…

Haddini bilmek, sinmek, boyun eğmek değil, insanın yapabileceği ve yapamayacağı işlerin idrakinde olmasıdır… Birde kendisini olduğundan üstün görme yanılgısına düşmemektir…

Kişi ancak bu sayede kendini aşan sevdalara, kavgalara, yollara, düşlere düşmekten kurtulabilir…

Evet, çizmeden, yukarı çıkmamak… Ayağını yorganına göre uzatmak… Sınırlılığın farkında olup kendini sınırlayabilme iradesine sahip olmak…

Ancak bugün sınırlar nerede başlıyor, nerede bitiyor, belli değil… “Sınır ihlalleri”, kural tanımamazlık, kendi başına buyrukluk, “dediğim dedikçi”lik, düzensizlik, disiplinsizlik, değerlerden azade olmak,  “özgürlük” olarak algılanıyor…

Şımarık, şaşkın, taşkın ve azgın bir ruh hali…

Modern çağ insanı kışkırtıyor… Liberalizm ayartıyor… Sekülerizm şımartıyor… Hedonizm baştan çıkarıyor…

Nesiller sınırları çiğnemede bugün daha cesur, daha pervasız…

Haddini aşanların haddi, hesabı yok… Hem de hem suçlu, hem güçlüler…

Haddini bildirmek mi? Kimin haddine?

Haddini aşmanın helak ve hüsran olduğu, unutuldu…

Diyeceğim o ki; sınırsız emel, sınırsız elem demektir…

İnsan çizginin dışına çıktıkça çukurlaştı ve çamurlaştı… Bugün insanın en büyük çıkmazı; İlahi çağrıya kulak tıkaması, Rabbani çizgiye girmemesidir…

Kırmızıçizgileri kalmayan nesiller, kızıl kıyametlere koşuyorlar…

Kur’an-ı Kerim haddini aşanların akıbetine dikkatlerimizi çekmiyor mu?

Ashab- Sebt/Cumartesicilerin haddini aşmadaki hileleri onları maymunlaştırmadı mı? Domuzlaştırmadı mı?

Talut’ın askerleri yapılan uyarılara rağmen, nehrin suyundan kana kana içince dökülüp kalmadılar mı?

Hz. Adem ve Hz. Havva “yasak ağac”ın meyvesinden bir defa yemekle nasıl bir fatura ile karşılaştılar?

Unutmayalım ki çoğunluğun haddini aşıyor olması, bizim de haddi aşmamızı gerektirmez ve asla bizi haklı kılmaz…

Hadsiz nimetlere mazhar olmanın yolu haddini bilmekten geçiyor… Sonsuz güzelliklere, sınırsız iyiliklere ulaşmanın şifresi, ilahi sınırları gözetmekte gizli…

Muştu ve mutlu son, mutlaka muttakiler içindir…

Hakk’ın hatırını önceleyenler hem haddini bilen hem de hatt-ı hareketlerini bilenlerdir…

Hududullah’ı korumak için Hablullah’a sımsıkı tutunmak ve Habibullah’a tüm içtenliğimizle sarılmak zorundayız…

Hülasa hayatın hayrı da, huzuru da haddini bilmektir…

Haddini aşan zıddına döner…

İslam, haddini aşanlar için sadece sözlü uyarı ile yetinmiyor, kimi suçlar için “ had” cezası öneriyor…

Bunun içindir ki; “ Şeriatın kestiği parmak acımaz” deniliyor…