Hepimiz yolcuyuz
Rehberini bulan, azığını alan, bineğine binen yolcuyuz. Peki rehberimiz kim, azığımız ne, kullanacağımız bineğimiz var mı? Bu sorulara cevap vermeye çalışalım.
23/07/2012 - 11:44

Vahyin Dilinden

 “…Namazı da dosdoğru kıl! Gerçekten kâmil mânâda kılınan namaz, fahşâdan (çirkinlik, edebsizlik, fuhşiyâttan) ve münkerden (dînin ve akl-ı selîmin tasvib etmediği herşeyden insanı) men eder.” (29 Ankebut, 45)

Allah Rasulünden 

Peygamber Efendimiz  buyuruyorlar ki:

“Merhamet edenlere Rahmân olan Allah Teâlâ merhamet buyurur. Yeryüzündekilere şefkat ve merhamet gösteriniz ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsin.” (Tirmizî) 

Günün Sözü

 “Kendimi sâlihlerden saymadığım halde sâlihleri severim. Ama kendimi kötülerden saydığım halde kötüleri sevmem!” Abdullah bin Mübarek 

DOSTÇA 

Yaşar DEĞİRMENCİ 

Hepimiz yolcuyuz 

Rehberini bulan, azığını alan, bineğine binen yolcuyuz. Peki rehberimiz kim, azığımız ne, kullanacağımız bineğimiz var mı?  Bu sorulara cevap vermeye çalışalım.

Peygamberimizbir gün Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın iki omzundan tutar ve ona nasihatta bulunur: ‘dünyada sanki bir yabancı ya da yolcu gibi ol!’

Peygamberimizin bu nasihatini benliğine sindirmiş olan Abdullah bin Ömer de şöyle der:

‘Akşam olunca sabaha çıkmayı bekleme, sabah olunca da akşama çıkmayı bekleme! Sağlığın yerinde iken, hastalanınca yapamayacağın şeyleri; sağ iken de, öldükten sonra yapamayacağın şeyleri yap!’

Hem vereceği nasihatin önemini vurgulamak, hem de ona yakınlık göstermiş olmak için İbni Ömer’in omuzlarından tutan Peygamberimizin yaptığı bu tavsiyenin mânâsı üzerinde iyice durup düşünmek gerekir. Peygamberimiz, yaptığı bu nasihatla; Müslümanın dünyaya bakış açısını belirleyen bir ölçü vermek istemiştir. Peki verilmek istenen bu ölçü nedir? Müslüman herşeyden önce bu dünyada yaşamaktadır. O halde Müslümanın dünya ile alakadar olması kaçınılmazdır. Fakat önemli olan husus, insanın bu dünyada gerçekten bir yolculuk yaptığıdır.  İnsan her saat, her an ve her nefes alıp verişte farkında olarak veya olmayarak belli bir sona doğru yaklaşan bir yolculuk içerisinde bulunmaktadır. İnsan bu dünyaya gelmiş ve kendisinin esas vatanı olan ahirete doğru yol almaktadır. Her an alıp verdiği nefeslerle hayatının bir kısmını geride bırakmakta, ahirete yaptığı yolculukta belli bir mesafe katetmektedir. Her batan güneş, her koparılan takvim yaprağı, her akşam uyuyup, sabah kalkmak dahil işlenen her amel yolculuğun adımlarından başka nedir?

Mevlana’nın Mesnevisinde verdiği örnek canlıdır, günümüz dünyasında Müslümanların dünya-ahiret dengesini korumasında ölçüyü kaçırmamasını ortaya koyması bakımından da önemlidir. “Dünya nedir? Allah’tan gafil olmaktır. Para, ticaret, kadın, vs. dünya değildir. Suyun geminin içinde olması geminin helakidir. Geminin altındaki su ise gemiye, geminin yüzmesine yardımcıdır. Diğer bir ifade ile, ‘hayat gemisi’nin yüzmesi için dünya ve madde suyu mutlaka lazımdır. Fakat onu geminin içine (kalbe) sokmamak lazımdır. İmam-ı Rabbani Hazretleri de ‘Seni Allah’tan uzaklaştıran ne ki varsa o dünyadır.’ Buyurur. Onun izini süren Allah dostları da ‘paranın yeri kasadır, kalp değildir.’ Buyurmuşlardır. Şu halde mesele dünya-ahiret irtibatında ölçü ve dengeyi bozmamaktır. İllâ bu denge bozulacaksa ebedî kalacağımız yer (ahiret) geçici kaldığımız yere (dünyaya) tercih edilmelidir.

İnsanın dünyadaki durumu bu olunca, yapılması gereken en doğru iş ne olmalıdır? İlk akla gelen, bu yolculukta bir rehber, bir yol gösterici bulmaktır. Önce bu yolculuk esnasında ne yöne, nereye gideceğimizi iyi bilmek gerekir. Rehber seçiminde insanın bir yardımcıya ihtiyacı olduğu muhakkaktır. Her hal ve şartta bize yardımlarını esirgemeyen, bize lütufkâr davranan, yarattığı insanı en iyi bilen Allah, akıl yanında ona doğru yolu gösterecek bir rehber vermeyi de ihmal etmemiştir. Bu rehber insanlığın başlangıcından beri insanlara gönderilen ve hep aynı doğru yolu gösteren ‘vahiy’ler yani kutsal kitaplar ile bu kitapları insanlara ulaştıran Peygamberlerdir. Geçmişte insanlara yol göstermek için pek çok rehber, yâni Peygamber gelmiş, onlar görevlerini en iyi şekilde başararak misyonlarını tamamlamışlardır. Bu rehberler zincirinin son halkası da Kur’an ve onu bizlere tebliğ eden Peygamberimizdir. Ondan sonra artık hiçbir kitap veya Peygamber gönderilmeyecektir. Bu sebeple kıyamete kadar gelecek bütün insanlığın doğru yolu bulabilmesi için başvurulacak yegane rehber, Kur’an ve Kur’anın tebliğcisi Hz. Muhammed’in (s.a.v) modeli/Sünnetidir.

Yolculuğun sağ salim gerçekleşmesi ve istenen noktaya varabilmesi için gerekli başka bir husus daha vardır ki o da yol azığıdır. Bu uhrevi yolculuğun azığı ise sağlıklı ve sağlam bir imandır. Nasıl ki yolculuğa, hele zor, yorucu ve uzun bir yolculuğa çıkan biri için yolda yemek için azık tedarik etmek mecburi ise, aynı şekilde bu dünyadan ahirete doğru yol alan bir insan da azık tedarik etmek zorundadır.

Yolculukta lüzumlu olan diğer bir hususta binektir, vasıtadır. Binek/vasıta olmadan yaya olarak uzun ve zorluklarla dolu bir yolu katedip hedefe varmak çok zordur.Onun için insanın bir de bineğe ihtiyacı vardır. Bu binek/vasıta da salih ameldir. İslâma, Allah’ın iradesine uygun davranış ve fiillerdir, hayırlı işlerdir. Bunlar ahiret yolculuğunda insanın kullanacağı bineğidir. Bu binek ne kadar güçlü, kuvvetli olursa yolculuğun tamamlanma şansı o kadar fazla olur. Böyle olunca insan Allah’ın iradesine ve rızasına uygun fiilleri işlemede ne kadar başarılı olursa, İslamı ne kadar yaşar, hayatını İslamın ilkelerine göre düzenlerse, o derece güçlü ve kuvvetli bir bineğe sahip olmuş olur. Böylesine uzun ve güç bir yolculukta zayıf ve cılız bir binek edinmek, ne kadar yanlış bir hareket ise, ahiret yolculuğunda az bir amel ve hayır işlemekle hedefe varmayı düşünmek de yanlıştır. Bu sebepledir ki Müslümanların ahiret yolculuğu için güçlü binekler/vasıtalar edinmeleri, yâni İslama uygun icraatları (eylemleri) çoğaltmaya çalışmaları icab eder.

Akıllı insan, rehberi, azığı ve bineği olmadan yola çıkmayı düşünmez. O halde bizler de kendimizi aklı başında insanlar olarak kabul ediyorsak, ahiret yolculuğumuz için bir rehber bulmak, azık ve binek temin etmek zorunda olduğumuzu da bilmemiz gerekir.

İşte Müslüman için lüzumlu bu rehber, Kur’andır, Peygamberimizdir, onların vârisleri mürşidi kâmillerdir. Azığı sağlam bir iman, bineği de Allah’ın iradesine uygun olarak işleyeceği salih amellerdir. 

NOT

 

Hayatınızda özel yeri olan bazı insanlar

İnsan ne kadar tebessüm dağıtır insanlara ne kadar sıcak davranırsa ne kadar çok selam verir samimiyetle hatır sorarsa, ne kadar çok kişiye dua ederse, o kadar selam alır, o kadar tebessümle karşılaşır, o kadar hatrı sorulur, o kadar dua alır. Men dakka dukka.

 Kendi saçtığınızı toplarsınız alemin bahçelerinden.

 Tohumlar sizden meyveler âlemden. Ekim evvel hasat ahir.

 Hayatınızda bazı insanlar vardır, eviniz gibidir. Başka evler ne kadar ihtişamlı olursa olsun siz sadece evinizde emniyette hissedersiniz.

 Bazı insanlar toprağınız, vatanınızdır, onları yıllarca görmeseniz de hep bir gün döneceğinize, ölseniz bağrına gömüleceğinize inanırsınız.

Bazı insanlar vardır, kendinizi kemal-i emniyetle onlara teslim edersiniz, sizi mutlaka iyi bir yere götüreceklerine, size asla kasten zarar vermeyeceklerine emin olursunuz, fırtınalı bir denizde onlar dümendeyken, rahatça uyursunuz. Kalbinizin dümeni onların elindedir.

Onlara kırıldığınızda yine onlara sarılıp ağlarsınız. Onlardan küsüp ayrılmak düşünülemez.

Hayatıma böyle tecelliler veren Allah’a hamd olsun. Tüm eminlerin üstündeki Mümin odur. 

İKAZ 

Sevmekte de nefrette de ölçüyü kaçırmayalım!

Bediüzzaman Hazretleri'nin dikkat çektiği önemli bir hususu hep beraber hatırlayalım:

"Bir kâfirin bütün sıfatları kâfir olmadığı gibi bir Müslüman'ın da bütün sıfatları İslami olmayabilir." Dolayısıyla bir Müslüman, İslami olmayan sıfatlarından birinin galebe çaldığı anlarda hiç beklenmeyecek şeyler yapabilir. Kâfir denilen insanlar, inanç açısından bu şekilde tanımlansalar da vasıfları açısından İslam'a uygun birçok sıfata sahip olabilirler. O sıfatların tezahür ettiği yerlerde küfründen beklenmeyecek tavırları, duruşları sergileyebilirler. Meselenin her iki tarafına dair yüzlerce örnek verilebilir. İşin özü, bir kötü vasfından dolayı insanları yerlere batırmak ne kadar yanlışsa, bir iyi vasfından dolayı semalara çıkarmanın da o kadar yanlış olduğudur. Bu ikaza dikkat etmek gerekir. 

DERS 

Küçük günahlara nasıl bakılmalı?

Günahları büyük-küçük diye ikiye ayıran bir zat, küçük günahları mühimsemeyip basite almış, küçükler önemli değil, demek istemişti.

Hasan Basri Hazretleri basit görülen küçük günahlara bakışını şöyle ifade etti:

- Sen günahın küçüklüğüne bakma, günah kendisine karşı işlenen Zât'ın büyüklüğünü düşün! O zaman küçük gördüğün günahlar da gözünde büyür, işlemeye cesaret edemez hale gelirsin..

Demek, bazı günahların küçüklüğüne değil, günah kendisine karşı işlenen Zât'ın büyüklüğüne bakılmalı, ona göre o günahı düşünmeli.. Gizli kalan günahların ilan edilmemesi konusunda da ikazları vardı. Şöyle diyordu:

- Sakın günahları ilân etmeyin. Zira ifşâ edilmeyen günahlar, her zaman tövbe edilerek affedilmeye aday günahlardır. Ama onu ilân ederseniz, artık dönüş yolunu kapamış olursunuz. Allah bildikten sonra kuldan niye saklayayım, diyerek günah şahidinizi çoğaltmayın sakın! Çünkü siz tövbe edersiniz Allah tövbenizi bilir affeder, kullar tövbenizi bilmez, size günahkâr diye bakmaya devam ederler. 

TASAVVUF 

İbrahim Edhem Hazretlerinin yıkadığı sarhoş ağzı

İbrahim Edhem bir sarhoşun yanından geçerken, ağzının pis koktuğunu ve bulaşık olduğunu görmüş. Bunun üzerine su getirip ayyaşın ağzını yıkamış ve sonra da:

 "–Eğer Cenâb-ı Hakk’ın adını zikreden bir ağzı bulaşık olarak bırakacak olsak, hürmetsizlik olur." demiş.

Ayıldığı zaman adama:

"–Horasan zâhidi İbrahim Edhem senin ağzını temizledi. demişler. Adam:

 "–Ben de tevbe ettim, gitti!.." demiş.

 Bir müddet sonra İbrahim Edhem Hazretleri bir rüya görmüş. Rüyasında kendisine:

 "–Sen bizim için onun ağzını yıkadın, bizse senin için onun kalbini yıkadık!" diye hitap edilmiş. Allah için yıkanan sarhoş ağzı onun hidayetine vesile olmuş. 

Şiir Defterimden  

Sabah 

Seçilir ağır ağır fecr ile renk cümbüşü

Biter mahzun gecenin bitmez sanılan düşü…

 

Alnı secde görenler asumanla yoldaştır,

Onlar ki Allah için hep hicranla yoldaştır…

 

Hayran bakışlarına doymadan aşıkların,

Gönlünü masivadan soymadan aşıkların…

 

Esir-i hurşid olur ufkun dibinde mehtap,

Akar minarelerden yeryüzüne ilk hitap…

 

Taze bir yaratılış sarar mükevvenatı,

Secdededir mü’minin ebedi saltanatı…

 

Gecenin ezkarıyla yorgun düşen denizler

Derin bir sükut ile kul olduğunu gizler…

 

Nar ile nur vuruşur gün doğarken her sabah,

Sarar cümle alemi türlü türlü intibah…

 

Kimi toplar kalbinde İsm-i Celal nurunu;

Kimi duymaz ebedi kulluğun sürurunu… 

Ekrem KAFTAN