Sıcak Sınav
Evet, şimdi sıcaklarla sınanıyoruz...
23/07/2012 - 11:30

Yaz mevsiminin yakıcı günlerindeyiz… Kavurucu sıcakların kucağında rahmet meltemlerini soluyoruz, yani Ramazan ayındayız… Fiziki bedenimiz Temmuz-Ağustos harareti ile yanarken metafizik dünyanın esenliğine ve serinliğine kanat açtık…

      Tam da “Ramazan” kelimesinin anlamı ile mütenasip günlerden geçiyoruz… İsmi ile müsemma Ramazan günleri…

     Peki, “Ramazan”ın kelime anlamı nedir?

     Güneşin şiddetli hararetinden taşların yanıp kızması anlamında ”Ramad” kelimesinden alınmıştır. Böyle kızgın yerde yürüyen kimsenin ayakları, zahmet ve meşakkat çeker. Bunun gibi Oruç tutan kimse de açlık ve susuzluğun hararetine katlanır... Yahut kızgın yer ayakları yaktığı gibi Ramazan da müminlerin günahını yakar, yok eder…

 Enes b. Malik (r.a) den gelen şu rivayette bunu teyit ediyor: “Bu aya Ramazan isminin verilmesi günahları yaktığı içindir”. (İbni Kudame-Muğni)

    Evet, şimdi sıcaklarla sınanıyoruz…

    Şu soru şimdi sürekli gündemde: “Bu sıcaklarda nasıl oruç tutulur?”

    Müslüman’ın sıcakla imtihanı…

    Biliyoruz ki imanın yazı kışı olmaz… İman engel tanımaz… Ne sıcak dinler ne de soğuk…

    İman Sibirya soğuğuna da, çöl sıcağına da mukavemet demektir…

    Sadece oruçla değil tarih boyunca imanın bedelini sıcak sınavlarla ödeyenlere ve ateşten gömlekler giyerek cennete müşteri olanlara tanıklık etmekteyiz…

   H.z. İbrahim(a.s) Nemrud’un ateşinin üstüne üstüne yürürken Allah(cc) bu yürüyüşü ödüllendiriyor, nar’ı nur’a dönüştürüyor…

   İbrahim’i duruş tarihin akışını belirliyor…

   Ashab-ı Uhdud’un ateş dolu hendeklerinde, kor ateşlerle imanları sınanan müminler asla ödün vermediler…  Ateşleri açmasını bildiler, zirvelere yürüdüler… Yüreklerinde ki iman koru onları sonsuza odaklamıştı zaten…

     Habbab b. Eret(r.a) Mekke cehenneminde kor ateşler üzerinde, göğsünün üzerine konulan ağır taş kütlesi altında “ahad ahad” haykırışı ile hakikatin tercümanı ve hamalı olduğunu kanıtlıyordu…

     Bu iman’ın ateşe ve sıcağa başkaldırışıydı…

     Bu çizgiyi bugün de sürdürenlerin var olduğunu görüyoruz. İşte Suriye yer-gök tüm ülke ateş topuna dönüştü ama Suriye direnişi yoluna devam ediyor… Hama’nın küllerinden yeniden dirilişin resmini görüyoruz… Ateş kusan silahlar Suriye intifadasını susturamadı…

   Suriye de Ramazan başka… Onlar sadece güneşin sıcaklığı ile sınanmıyorlar… Silahların kahredici zehrine sinelerini siper ediyorlar… Hama da, Humusta iftar sofralarına yağan ateşin farkında mıyız acep?

     Arakan… Topyekûn bir halkın yurtlarıyla, yuvalarıyla, yavrularıyla nasıl ateşe verildiklerine tüm dünya tanıklık ediyor ama kör ve sağır…

   Arakan da bağırlarına taş basan anaların iftarlık aşı kaç pirinç tanesidir, bilen var mı?

     İşte onlar, İslam ateşten bir gömlek de olsa giymeye razı oldular… Çünkü Resulullah’ın şöyle buyurduğunu biliyorlar: “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki İslam’ı yaşamada sebat etmek avuçta kor ateşi tutmak gibi zor olacaktır.”

   Evet, İslam artık ateşten bir gömlek…

   Bu gömlek ile ancak Cehennem ateşinden korunabiliriz…

  Hani sürekli şu duayı yapan bizler değil miyiz?

 “Rabbimiz ateşin azabında bizi koru” (Bakara - 201)

    Ve biliyoruz ki Allah’ın arşının gölgesinden başka bir gölgenin olmadığı günde, o gölgeden yararlanabilmek için Salih amellere yoğunlaşmamız gerekiyor…

  Sıcak günlerin orucuna dayanmak zorundayız…

  Sıcakları bahane edip seferden kopamayız…

  Hani Medine günlerinde sıcakları mazeret gösterip Tebük seferinden kopanların akıbeti düşünelim…

  “Bu sıcakta sefere çıkmayın dediler. De ki: Cehennem ateşi daha sıcak! Keşke fark etselerdi.(Tevbe–81)

  Sıcak sınavlardan sıyrılmanın yollarını aramak yerine bu sıcakta kime sığınacağımızı düşünelim…

   Deniz sahillerine mi? Ramazan limanına mı?