ALLAH’IN SEMBOLLERİ (Şeâiru’llah) 1
‘Şeâir’ kelimesi Kur’an’da dört âyette geçmektedir ve Allah’ın değer verdiği, saygı gösterilmesini istediği nişâneler, işaretler ve sembol (simge)lerdir.
30/05/2012 - 16:11

-Sözlükte şeâir

      ‘Şeâir’ kelimesini aslı ‘şeara’ fiilidir. Bu da sözlükte; Bilmek, hissetmek, iyice bilip anlamak, şiir söylemek anlamlarına gelir.

‘Eş’ara’, alâmet koymak, şairin tanınmak için sembol edinmesi demektir.

‘Şiâr’,parola, sembol, bir şeyi hissettiren özel alâmet. Özellikle askeriyede kullanılan özel işaret. (Isfehâni, Müfredât, s: 384)

‘Şuur’, duyum, bilinç, duygu hayatı, ihsas, delilsiz idrak etmek manalarına gelir.

Türkçede de bilinen şiir, şair ve müteşâir de aynı kökten gelmektedir.

‘el-Meş’ar’,tıpkı şiâr gibidir. Hac ibadetinin yapıldığı bilinen yer olduğu için sürekli belirlilik takısı ile gelir. Bazılarına göre burası, namazlar birleştirilerek kılındığı için ‘cem’ adı da verilen Müzdelife’dir. Orası hac, namaz, dua ve vakfe için bir alâmet, bir semboldür. (Kurtubî, Tefsir s: 424) Nitekim bir hadiste ‘el-Meş’ar’l-Haram’ın Müzdelife olduğu söyleniyor. (Müslim, Hac/148 no: 2951)

‘el-Meş’ari’l-haram’ Kur’an’da bir yerde geçmektedir.

“(Bununlaberaber), Rabbinizden (hac esnasında) bir lütuf elde etmek için çalışırsanız günah işlemiş olmazsınız. Arafat'tan kalabalıklar halinde dalga dalga indiğinizde el-Meş’ari’l-Haram’da (kutsal mahalde) Allah'ı anın; ve O'nu, yolunuzu gerçekten kaybetmişken size doğru yolu gösteren bir ilâh olarak zikredin;” (Bekara 2/198)

‘Şe’iratü (çoğulu şeâir) sözlükte; alâmet, sembol, hac için işaretlenmiş kurbanlık deve, dinin korunmasını istediği semboller demektir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 8/91)

‘Şeâir’ hadislerde de geçiyor:

Buhari’nin bir konu başlığı şöyle: “Safa ile Merve arasında sa’y yapmak ve bunların Allah’ın sembolleri (Şeâir)kılınması babı”.

Hac’da sa’y yapılacağına izin veren âyet gelmeden önce sahabeler, Safa ile Merve tepeleri arasında yürümeyi cahiliyye işi, cahiliyye dininin sembollerinden zannederlerdi ve sa’y yapmayı hoş görmezlerdi.

Asım ibnu Süleyman anlatıyor, “Enes ibni Malik’e sordum ki “Daha önce Safa ile Merve tepeleri arasında sa’y yapmayı hoş görmüyor muydunuz?” “Evet dedi. Çünkü onu cahiliyyenin şearinden (alâmetlerinden /sembollerinden) sanıyorduk. Ta ki Allah (cc) “(O halde) unutmayın, Safâ ve Merve, Allah’ın sembollerindendir. Böylece, hac veya umre için Mâbede gelen birinin bu ikisi arasında gidip gelmesinde bir mahzur yoktur...” (Bekara 2/158) âyetini indirdi.” (Buharî, Hac/80 no: 1648. Tefsir/21 no: 4496. Bir benzeri: Tirmizî, Tefsir/2 no: 2965) 

-Allah’ın Sembolleri

“İşteböyle. Kim Allah'ın sembollerine saygı gösterirse, bu; kalblerin takvasındandır (kalblerinde Allah korkusu olanlar, O'nun dininin işaretlerine saygı gösterirler).” (Hac, 22/32)

Allah’ın sembolleri, simgeleri, nişaneleri, alâmetleri, şiarları, hükümleri gibi ifadelerle Türkçeye aktarılan ‘Şeâru’llah’ takva bilincine dayandırılan önemli bir hatırlatmadır. Burada dinî simgelerin önemine işaret ediliyor ve bunlara saygı göstermenin imanî bir sorumluluk olduğu vurgulanıyor.

Âyeti şöyle anlamak da mümkün: “Bu semboller gerçek anlamını kalplerde kök salan sorumluluk bilincinden alırlar” ya da “bu simgeler gerçek anlamını mü’minlerin kalplerinde Allah'a karşı taşıdıkları sorumluluk bilincinde bulmaktadırlar.” (M. İslamoğlu ve M. Esed âyete bu anlamı vermeyi tercih ediyorlar.)

Bu manaya göre semboller, Allah’a karşı sorumluk bilinci taşımayanlar için bir anlam ifade etmezler. Onlar için bu gibi nişâneler / alâmetler sıradan şeylerdir. Onlara göre Müzdelife sıradan bir düzlük, Safa ile Merve küçücük iki tepe, Arafat hafif yüksek bir dağ, Kâbe sıradan bir yapı, kurbanlıklar et için beslenen hayvanlardır. Kur’an’ın Allah’ın sembolleri dediği şeyler, müttaki olmayanlarda ne bir heyecan uyandırır, ne Yaratan’a saygıyı artırır, ne de kalplerde rikkat (hassasiyet) meydana getirir.

Ancak takva bilinci taşıyan bir yürekte onların taşıdığı anlam, vurguladıkları gerçek, temsil ettikleri hakikat, dile getirdikleri dini heyecan, hatırlattıkları şeyler bambaşkadır.

‘Şeira-şeâir’, kurbanlıkların tanınması için boyunlarına konulan işarete de denir.(Isfehani, Müfredat, s: 38)

‘Şiâr’, alâmet demektir. Devenin hörgücüne bir demir batırmak suretiyle alâmet yapmaktır. Böylece bu develerin Beytullah için hediye olduklarına işaret edilmiş olurdu. (Kurtubi, Tefsir s: 1007)

Kur’an’ın‘şeâir’ dediği şeyler Allah’ı hatırlatan, kalplerde Allah’la igili bir şuuru canlı tutan sembollerdir. Bunlar dinin kalplerde takva bilincinin kökleşmesini ve Allah’a karşı ta’zimin güçlenmesini sağlar.

Bunlar İslâmın kendisine mahsus, özel belirtileridir.

Bunlar hem Allah’ı hatırlatan, imanı haber veren, Tevhidi duyuran semboller; hem de şuur veren, takvayı güçlendiren, dini gayreti harekete geçiren birer nişânedir.

Bunlar kendileri ile müslümanlar arasında bir parola gibidir. Görüldükleri veya duyuldukları zaman kime ait olduğu hemen bilinir, şuur canlanır, Allah zikredilir, dinî heyecan artar.

Hac 32. âyetteki“Allah'ın simgeleri (şe‘âir) ifadesi de, hacda yerine getirilmesi yada gözetilmesi gereken görevlere işaretediyor. Haccın rükünlerinin simgesel karakterine dikkat çeken bu ifade, dini yükümlülüklerin manevî anlam ve öneminede vurgu yapıyor.

Bu aynı zamanda müslümanlara, butür unsurları putperestçe bir düşüncesizlik içinde birer fetiş haline sokmamaları yününde bir uyarıdır. Nitekim tarih boyunca niceleri bir takım sembolleri, bir takım nesneleri kutsal sayıp fetiş haline getirmişler, zamanla bunları putlaştırmışlardır. Bunlar Ay’ı işaret eden parmağa değil, Ay’a bakmayı öğretirler. Şeâirullah, zarfa değil, içindekine dikkat çekmeyi gösterirler.

Allah'ın sembolleri (şeâirullah); Allah’ın hac ibadetiyle ilgili emir ve yasaklarıyla O’na itaati gösteren ihram, mikatler, cemreler, Safa ile Merve, el-Meş’ar-i Haram, Arafat, Müzdelife, Hacla ilgili mekânlar ve bunlarla ilgili alâmetleri ifade eder. Bir görüşe göre ise ‘Şeâirullah’ belli birşeye mahsus olmayıp Allah’ın, kullarını mükellef kıldığı dinî vecibelerin tamamıdır. (Heyet, Kur’anYolu 2/164)

 ‘Şeâirullah; Taberi’ye göre hac menâsiki (haccın rükünleri) ve bunların yerine getirildiği yerler (Tefsir, 2/47 ve 9/146), İbni Kesir’e göre Allah’ın Hz. İbrahim’e meşru kıldığı hac menâsiki (Muhtasar Tefsir, 1/145), İbnu’l-Cevzi ve Kurtubi’ye göre, Allah’ın alâmetlendirdiği ibadet yerleridir. Yani insanlar için tesbit ettiği vakfe yeri, Sa’y ve kurban kesmeyeri vs.  (Zadu’l-Mesir, s: 96. Kurtubi, Tefsir s: 1007), Tabatabâî’ye göre Allah’ın zikredildiği hac mekânları (Mizân, 1/391), İbnu Atiyye’ye göre Allah’ı hissettiren şeyler ve O’na ibadet edilen yerler (el-Muharraru’l-Veciz, s: 147),

Şeâir bazen ibadetin kendisine bazen de ibadet yapılan yeredenir. Ezan, cemaatle namaz, Cuma ve bayram namazları  İslâmın şeâirinden, yani alâmetlerinden sayılabilir. Bu bağlamda bütün menâsiki ile birlikte hac ibadeti, hacdaki özel ibadet yerleri, tabiki Sefa ve Merve de Din’in sembollerindendir.

İslâm bazı sembolleri / alâmetleri maksadı açısından kullanır. Aslında semboller birer göndermedir. Her sembolün mutlaka sembolize ettiği bir hakikat vardır. Sembol zarf, sembolün sembolize ettiği gerçek ise mazruf, yani mektuptur. Zarf önemini içinde taşıdığı mektuptanalır. Mektubu olmayan zarf ruhu olmayan bir ceset gibidir. Semboller de öyle. (M. İslamoğlu, Meal s: 58)

Şeâir, biryol, bir akide, bir düşünce biçimi bir eylem, bir sistemisem bolize edenşeydir. Bir nesne temsil ettiği şey için bir amblem görevi gördüğünden dolayı ona şiâr denilir. Resmî bayraklar, polis veya asker üniformaları, paralar, pullar, başka şeyler ülkelerin /hükümetlerin şeâiri/ sembolleridir. Söz gelimi, haç hırıstiyanların, altıköşeliyıldız yahudilerin, SS Nazilerin, orak çekiç komunistlerin sembollerindendir.

Pek tabi ki ilgili sistem, din veya devlet kendilerine ait sembollere izleyicilerinden saygı isterler. 

Allah'ın şeâiri batıl dinlerin nişânelerine aykırı olarak Allah'a ibadetin safhalini temsil eden işaret ve sembollerdir. Allah’ın şeâiri, Allah’ı ve O’na ibadeti, İslâm’a ait kimliği hatırlatan, insanı İslâm imanına yaklaştıran, imanî şuuru canlandıran, iman eden yüreklerde Allah’tan yana heyecan uyandıran alâmetlerdir. 

Bazı müfessirlerin, simgeler (şe‘âir)den kasdın, özellikle kurbanlık hayvanlar ve onların kurban edilme usûlü olduğu yolundaki görüşleri ilgili âyetlerin anlamak ışın ape kuymamaktadır. Taberî'nin bu (Hac 22/32) ve bundan sonraki âyete ilişkin açıklamasında belirttiği gibi, şe‘âirterimi hacla ilgili bütün edimsel ve biçimsel yükümlülükleri, usûl ve kaideleri ve yerleri (mekanları) içine alır. (Taberi, Tefsir 9/146) Dolayısıyla, hepsi de simgesel mahiyet taşıyan bu unsurların herhangi biriyle sınırlandırılması isabetli gözükmemektedir. (M. Esed Meal, s: 677)

Hac Sûresi 32. âyet, hacda yerine getirilen menâsik (haccın rükünleri) ile kalplerde yer eden takva duygusunu birbirine bağlıyor. Çünkü hacdaki özel ibadetlerin ve şiârların esas gayesi kalplerde takva duygusunu uyandırmaktır. Zaten hac menâsiki Allah’a yönelişden, O'na itaat etmeyi somutlaştıran sembolik davranışlardan başka bir şey değildir. Bunlar aynı zamanda Hz. İbrahim’den gelen bağlılığı, samimiyeti, ibadet anlayışını, Tevhidi tavırları sembolize ederler. (S. Kutub, fi-Zılal, 4/2422)

Şeâirullah’ın (Allah’ınsembollerinin) nihâi amacı bir sonraki âyet şöyle vurguluyor:

“Bu (simgeleri gözetmekte gösterilen bilinç ve duyarlığın) size O'nun tarafından) belirlenmiş bir süreye kadar yararları olacaktır; sonra bunda güdülen amacın ve varılan sonucun (tevhid inancını simgeleyen) En Eski Mescid (olduğunu anlayacaksınız).” (Hac, 22/33)

“Çıkış noktası ‘mü’minin kalbindeki sorumluluk bilinci’ olan hac ibadetini oluşturan sembollerin gösterdiği güzegâhı izleyen herkesin varıp duracağı nokta (âyette: mahil), Allah’ın karşısındaki acziyet ve kulluğunu simgeleyen, dolayısyla tevhid akidesini sembolize eden Kabe’dir. Kökü insanın yüreğinde olan Allah’a karşı sorumlulu kbilinci, sahibini yeryüzünün kalbi olan Kabe’ye doğru yöneltir. Ayette geçen ‘mahil’masdarı, varış yeri belli olan güzergah, varış zamanı ve yeri demektir. Buna göre yürekten çıkıp zamanda ve mekanda özgürlüğü keşfetmek için girişilen eylemedelaleteder.” (M. İslamoğlu, Meal s: 647)

 

Hüseyin K. Ece

5.5.2012

Zaandam/Hollanda