AZAPLA MÜJDELEME
Kur’an’da müjde (büşra) kelimesinin bütün bu olumlu, sevindirici, özendirici anlamlarına rağmen onun münafıklar ve inkârcılar hakkında kullanması ilginçtir. Müjde, hayırlı, sevindirici, iç açıcı şeyler hakkında kullanılır. Azap ise hayırsız, iç yakıcı, üzücü ve nefret ettirici yüzüle bilinir. Buna rağman ikisinin bir araya gelmesi, Kur’an’ın harika üslubundan bir örnektir
28/11/2011 - 11:10

         Bu bir taraftan inkarcıların ve münafıkların tavırlarının yanlış olduğuna işaret, bir taraftan da “madem ki yaptığınızın yanlış olduğunu anlamıyorsunuz ve yanlışınızda ısrar ediyorsunuz, öyleyse müdeler olsun: hak ettiğiniz azap size ulaşacaktır” gerçeğini dile getirmektedir.

 

1-                       Münafıkların azapla müjdelenmesi:

Kur’an, münafıkları da, yani dinde ikili oynayan iki yüzlüleri de

müjdeliyor. Ama ne ile? Elbette ödül ile, güzellik ile veya iyi bir sonuçla değil.

Tam tersine insanın yüzünü buruşturan, iç dünyadaki hüznü dışarı yansıtan bir pişmanlıkla.                 

“İman edip sonra hakikati inkâr eden ve tekrar iman edip yeniden hakikati inkâr eden ve sonra hakikati inkâr etmedeki inatlarına boyun eğenlere gelince, Allah onları bağışlamayacak ve hiçbir şekilde doğru yola eriştirmeyecektir.

Böyle ikiyüzlülere kendilerini şiddetli bir azabın beklediğini duyur.

Müminleri bırakıp hakikati inkâr edenleri dost edinenlere gelince, onlarla şeref kazanacaklarını mı umuyorlar? Unutmayın ki asıl şeref [yalnız] Allah'a aittir.” (4 Nisa/137-139)

Buradaki ‘azapla müjdeyi’ uyarmak manasında anlamak mümkündür. Madem ki vahyi alaya alıyorsunuz, din işinde ciddi değilsiniz, madem müslümanlardan görünmenize rağmen onların aleyhine olmak üzere düşmanlarına yardım ediyorsunuz, öyleyse buyurun; cezanız size kutlu olsun. Sevinçli haber yerine üzücü sonuç size aittir.

Öyleyse ikili oynamada, küfürde inat etmeyin. Aklınızı başınıza alın, zira iş sandığınız gibi değildir.

 

2- Kâfirlerin azapla müjdelenmesi

Yine Allah ve O’nun Rasûlü’nden, Büyük Hac gününde bütün insanlığa yapılmış bir duyurudur ki, Allah kendine mahsus özellikleri başkalarına yakıştıranlarla ilişiğini kesmiştir; O’nun elçisi de öyle. Bundan böyle tevbe ederseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır; fakat (bu davetten) yüz çevirirseniz, iyi bilin ki siz Allah’ı asla atlatamazsınız. Nitekim, inkâr ve ihanette ısrar edenleri can yakıcı bir azapla müjdele.” (9 Tevbe/3)

O, Allah'ın kendisine okunan âyetlerini işitir de sonra büyüklük taslayarak sanki hiç onları duymamış gibi (küfründe) direnir. İşte onu acı bir azap ile müjdele! (45 Casiye/8)

Allah'ın âyetlerini tanımayan, peygamberleri haksız yere öldüren ve insanlar arasında dengeli davranmayı öğütleyenlerin kanına girenleri yürek yakan bir mahrumiyetle (azapla) müjdele!” (3 Âli İmran/21)

“Buradaki ‘müjdele’, imalı bir ifadedir. Bunun muhtemel bir açılımı da şöyle olabilir: Onlar kendilerini korumadıkları için iliklerine işleyen manevi bir hastalığa tutulmuşlardır. Onlara Rablerinin kendilerini cehennem gibi bir yoğun bakım ünitesine alacağını müjdele. Bu bir müjdedir. Zira Allah onlardan vazgeçmemiştir. Eğer vazgeçmiş olsaydı, varlıklarına son verir ve mutlak yokluğa mahkûm ederdi.” (M. İslamoğlu, Meal, s: 108)

Aksine, inkârda direnenler (ilâhî vahyi) yalanlamakta  ısrar ediyor, ama Allah içlerinde biriktirip gizlediklerini çok iyi biliyor.

Artık onlara şiddetli bir azabı müjdele.” (İnşikak, 84/22-24)

 ‘Azabı müjdele’ şeklindeki nükteli üslûp, onların vahyi hafife almalarına karşı bir misillemedir. (M. İslamoğlu, Meal, s. 1238)

“Ancak iman edenler ve Allah rızasına uygun davrananlar hariç: Onları kesintisiz bir ödül bekliyor.” (84 İnşikak/25)

 

2-    Serveti yığanların azapla müjdelenmesi

Altın ve gümüşü, bir anlamda dünyalıkları habire biriktiren, bir

köşeye yığan, artması için bütün bir ömrünü harcayan, ama bunları asla Allah (cc) yolunda infak etmeyenler de (harcamayanlar da) azabı müjdesini hak ederler. Zira böylelerinin dünya malını fazla sevmeleri asıl problem değildir. Asıl yanlış, malın bir emanet olduğunu ve onun hesabını verileceğinin unutulmasıdır. Asıl hata, mala şahit olma anlayışı yerine mala sahip olma saplantısının, hatta sapıklığının  geçmesidir.

Kur’an şöyle diyor:

Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!” (9 Tevbe/34)

O servetin cehennem ateşinde kızartılıp onların alınlarının, yanlarının ve sırtlarının dağlanacağı gün onlara: ‘İşte sırf kendiniz için yığdığınız servetiniz! Haydi, şimdi görün bakalım yığdğınız servetin gününü!’ denilecek.” (9 Tevbe/35)

 

          4- Allah yolundan alıkaymak isteyenlerin azapla müjdelenmesi

İbni Hişâm’ın İbni İshak’tan rivâyet ettiğine göre, Peygamberimizin tebliğinin etkisini azaltmak için çeşitli yollara başvurulur ama başarılı olunamaz. Bunun üzerine, Mekkeli zengin müşriklerden Nadr b. Haris, ‘siz, aranızda emin olarak bilinen birine ‘mecnun, sihirbâz’ diyerek ona olan ilgiyi azaltmaya çalışıyorsunuz. Buna kimse inanmaz. Bakın ben onunla nasıl baş edeceğim’ demiş. Bu adam bazen ticaret için Irak’a giderdi. O bu yolculuklarında acemlerin, Hire halkının masallarını ve onların aralarında dolaşan rivâyetleri derlemeyi başarıp geri döndü. (İ. b. Ziyad el-Ferrâî, Meâni’l Kur’an, 2/326)

Sonra da onları Kur’an’ı dinlemeye gidenlerin yolları üzerine oturur, onlara bu masal ve efsaneleri anlatır, dikkatlerini anlattığı şeylere çekerek onları uyutmaya ve Kur’an’a yönelmelerinin önüne geçmeye çalışırdı. 

         Bu masalları Kureyşlilere anlatırken şöyle dermiş: “Muhammed size Âd kavminin, Semud kavminin hikâyelerini anlatıyor, ben ise size Rüstem’in, İsfendiyar’ın öykülerini anlatıyorum. Ben O’ndan daha iyi bir hikâye anlatıcıyım. Benim anlattıklarım, Muhammed’in sizi davet ettiği şeyden daha hayırlıdır.”

Böylece kimileri onun bu anlattıklarına kulak kabartıyor ve Kur’an dinlemeyi terkediyorlardı.

         Vakıdî’nin Kelbî ve Mukatil’den rivâyetine göre aynı adam, bir kimsenin Peygamberimizin etkisine girdiğini duyunca, satın aldığı şarkıcı  bir cariyeyi şöyle diyerek ona musallat ederdi: ‘ona yedir, içir ve şarkılarınla onu oyala ki başka tarafa ilgisi kalmasın’. (nak. Siyeru İbni Hişam, 1/299-300. Esbab’ü Nüzûl, Ahmed el-Vahidî en-Nisabûrî, s: 259-260. Abdülfettah el-Kâdi, Esbabü’n Nüzûl, s: 305. Ş. Alûsî, Tefsir, 21/67. Zamahşerî, el-Keşşâf, 3/476. Ebu’s Suud, Tefsir, 4/282-283. İbni Kesir, Muh. Tefsir, 3/62) 

         Bazı rivâyetlerde bu âyetin İbni Hattal hakkında indiği söylenmektedir. Bu adam çirkin sözlerle şarkı söyleyen, sövüp saymayı müzikle yapan, küfürbâz şarkıcı cariyeler satın alır, onlara şarkı söyletirmiş. (Ş. Alûsî, Tefsir, 21/67.  Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, 6/268)

         Tefsirci Mücahid, bu âyetin şarkıcı cariye –onları dinlemek üzere- alım-satımıyla ilgili olarak indiği görüşündedir. (el-Vahidî en-Nisabûrî, Esbabü’n-Nüzûl, s: 259.

Bu sayılanların hepsinin de âyetin iniş sebebi olması mümkündür.   Bir âyetin nüzül sebebini bilmek o âyeti daha iyi anlamamıza yarar ama, o âyetin tümüyle anlatılan sebeple ilgili olduğu, başka bir hüküm getirmediği söylenemez. Âyetin iniş sebebi özel olsa bile bildirdiği gerçek, ortaya koyduğu hüküm, getirdiği ölçü geneldir.

“Ama insanlardan öyleleri de vardır ki, bilgisizce (başkalarını) Allah yolundan saptırmak ve onu alay konusu yapmak için boş sözlere müşteri olurlar: işte onlar onur kırıcı bir terkedilmişliğe mahkûm olacaklar.

Böyle birine âyetlerimiz okunduğu zaman da sanki onları işitmemiş, sanki kulaklarında bir ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak yüz çevirir. İşte böylesini, acı verecek bir azab ile müjdele.” (31 Lukman/7)

Burada son derece ilginç bir örnekle karşı karşıyayız. Kur’an her devirde ve dalâlete düşmüş her toplumda benzerlerini görebileceğimiz saptırıcı bir tipi ve onun Kur’an’ın davetine karşı kurduğu tuzağı örnek veriyor. Nadr b. Haris’in faaliyetinin arkasındaki zihniyete ve böylelerinin başvuracağı yöntemlere ve araçlara dikkat çekiyor. Zamanın geçmesi ile böylelerinin kullanacağı araçlar değişebilir, ancak kafa yapıları, hedefleri ve yöntemleri fazla değişmez.

Onlar, insanları boş eğlencelerle, asılsız yalanlarla, sonu gelmez hayallerle oyalarlar, onların Kur’an’dan yüz çevirmelerini sağlarlar. 

         Kur’an’ın bu örneği böyleleri için bir tenkit, müslümanlar için de bir uyarıdır.

 

Huseyin K. Ece  Zaandam/Hollanda