Ümmet’in Dirilişi
Kendisinden başka hüküm koyucu ilah olmayan yegane rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
09/05/2011 - 12:25

" 'İş de o günleri, Biz onları arasında devredip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip ayırması ve sizden şahitler (ve şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez. (yine bu) Allah'ın iman edenleri arındırması ve inkâr edenleri yok etmesi içindir'" (1)
   Âlemlerin rabbi Allah'ın asla değişmeyen sünnetidir bu !..(2) Yeryüzünde kendisine ibadet etsinler diye yaratıp (3) imtihan ettiği (4) insan kulları için koyduğu değişmeyen sünnet !..  Günleri, insanlar arasında devirip durmak, bazan lehlerine, bazan de aleyhlerine çevirmek, bir imtihan gereğidir…
   İmam Kurtubî  (rh.a.), bu ayetin tefsirinde şunları kaydetmektedir:
   " 'O günleri Biz insanlar arasında döndürüp dururuz'… Bunun savaş hakkında olduğu söylenmiştir."
   Savaş yüce Allah'ın dinini muzaffer kılması için, kimi zaman mü'min lerin lehine zaferle sonuçlanır, mü' minler isyan edecek olurlarsa, onları belâlarla denemek ve günahlardan da temizlemek maksadıyla da kimi zaman da kâfirler lehine sonuçlanmıştır. Şayet isyanları söz konusu olmazsa, şüphesiz Allah'ın hizbi (Allah'ın taraftarları) galib gelenler olurlar.
   " 'İnsanlar arasında döndürüp dururuz.' Buyruğunun, sevinç, keder, sağlık, hastalık, zenginlik, fakirlik, gibi şeyleri döndürüp dururuz anlamına geldiği de söylenmiştir." (5)
   İmam Taberî (rh.a.), tefsirinde şunları beyan eder:
   "Ayet-i Kerimede, 'Biz, bu günleri insanlar arasında evirip çeviririz' buyrulmaktadır. Bu ifadeden maksad, savaşta galib gelmenin, taraflar arasında el değiştirmesidir. Bedir savaş'nda galibiyet mü'minlerin olmuş, Uhud savaşı'nda da müşrikler galibiyeti elde etmişlerdi. Bunun hikmeti ise Allah Teâlâ'nın, mağlubiyet ile imtihan ettiği mü' minlerin, gerçekten mü'min olanlarını münafıklardan ayırması ve bir kısım mü'minlere de şehadet şerbetini tattırmasıdır." (6)
   İmam Fahruddin er-Râzî (rh.a.) ise, bu ayeti tefsir ederken şu incelikleri dile getiriyor:
   " Buna göre ayetin manası şudur: Dünyanın günleri insanlar arasında dönüp dolaşır. Onun ne sevinci, ne de tasası devamlı değildir. Bir gün, kişinin kendisi için sevinç, düşmanı için keder meydana gelirken, başka bir gün ise bunun aksi olur. Dünyanın hiçbir durumu daima aynı kalmaz, hiçbir eseri de daima aynı olmaz.
   Bil ki bu elden ele dolaşımdan maksad, Allah Teâlâ'nın bazan mü'  minlere, bazan de kafirlere yardım etmesi değildir. Bu böyledir! Çünkü Allah'ın yardımı, şerefli bir makam ve büyük bir izzettir. Binaenaleyh bu kafire layık değildir. Bilâkis bu elden ele dolaştırmaktan maksad, Cenâb-ı Hakk'ın sıkıntı ve meşakkatleri bazan kafirlere, bazan de mü'minlere çok vermesidir. Bunun faydası şunlardır:  
a) Cenâb-ı Hakk, şayet her zaman kafirlerin sıkıntısını artırıp, mü'minlerin de sıkıntısını gidermiş olsaydı, İman etmenin hak, etmemenin ise batıl olduğuna dair zaruri bir ilim meydana gelmiş olurdu. Eğer bu, böyle olsaydı, o zaman da teklifin, mükâfat ve cezanın anlamı kalmazdı. İşte bu sebepten dolayı şübheler bulunmaya devam etsin ve mükellef de İslam dini'nin gerçek delâlet eden delilleri inceleyerek bu şübheleri gidersin. Böylece de Allah Katındaki mükâfaatı büyüsün ve çoğalsın diye, mihnet ve sıkıntıyı bazan iman edenlere, bazan da kâfirlere musallat eder.
b) Mü'min bazen isyan etmeye yeltenir. Böylece de, Allah'ın o kimseye dünya da şiddetli bir meşakkat ve mihnet vermiş olması, Onun için Allah Teâlâ katında bir terbiye etme olmuş olur. Amma kâfirin sıkıntısını arttırması, Allah Teâlâ'nın ona olan gazabındandır.
c) Dünyanın lezzet ve elemleri devamlı değil, onun muhtelif hâlleri sonlu ve sona ericidir. Devamlı olan saadetler, ancak ahiret yurdunda tahakkuk eder. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hakk, dirilttikten sonra canlıları öldürür, sıhhat verdikten sonra da hasta eder. Cenâb-ı Hakk’ın bu fiilleri güzel ve uygun olunca, O'nun sevinci sıkıntıya, Kudreti âcizliğe dönüştürmesi niçin güzel olmasın?"
   Üç meşhur müfessirin beyanlarından da anlaşıldığı gibi, Allah Teâlâ'nın Sünneti gereği günler yani zaman bazan Aziz İslam Milleti'nin lehine bazan da aleyhine döner… Bu, değişmez Sünnet ve imtihanın şartıdır… İslam Milleti, tarih boyunca zaman oldu üç kıtaya hükmetti, zaman oldu düşmanlarının yenmesiyle devleti parçalandı ve büyük dağılımlar geçirdi… Bir Haçlı Seferleri faciası, bir Moğol istilası vahşetî, batıdan doğudan İslâm Milleti'ni Kuşattı… Öldürmek, yok etmek ve tarihten silmek istiyorlardı… Müstevli Kâfir ve zalim düşmanlarının bütün zulmüne, yaptıkları katliâmlara rağmen ümmet, ölmedi ve yok olmadı… her gün daha bir canlandı, her an daha bir şahlandı !..
   Milâdî 1920'lerde ciddi bir yara alan "vasat ümmet" altı yüz küsür yıllık egemenlikten, birlik ve beraberlikten sonra büyük bir dağılma yaşadı… Düşmanların lehine gelişten olaylar sonucu parçalandı ve toprakları işgal edilerek, kendisi esaret hayatına mahkûm edildi… O günden bu güne işgal edilmiş topraklarında esaret hayatı yaşayan "İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet (8)" olan İslam Milleti, Kendinden görülen yerli mürtedlerin ihanetine uğramış, bundan dolayı küfür milletinin esaretine uğramış, bundan dolayı küfür Milletinin esareti altına girmiştir… Bu ihanet ve esaret devam etmektedir…
   Aziz İslam millaetinin aleyhine olan günler, elbette bir gün lehine dönecektir… Sünnetullah gereği  ''Günler, İnsanlar arasında devredip döner'' aleyhte olan günler, yakın bir zaman da  lehine dönecektir, inşallah !..
   Bu esaret döneminden ve işgalci zalim tağutların teknolojik üstünlüğü gibi görünen egemenliklerinden dolayı umutsuzluğa düşen, esaret devrinin bitmeyeceğini zanneden bazı tipler, yenilgiye kabul edip sindirdikleri için felâket tellâllığı yapmaktadırlar… Her olayı, olumsuz olarak değerlendirmekte ve bu olayları helakları için bir sebeb görmektedirler… Bu durumları, onların felâket ve helâketlerini arttırmakta, kendilerini umutsuz kılmaktadır…
   Ebu Hüreyre (rh.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurur:
   "Bir kimse, insanlar helâk oldu derse, kendisi onların en fazla helâk olanıdır! " (9)
   Muvahhid  mü'minlerin umutlarını kırmayı hedefleyen ve morallerini bozmaya gayret eden bu felaket tellâlları, Müstevlî tağutlara teslimiyetlerine, İslam topraklarını işgal eden emperyalist güçlere karşı konulamaz safsata tezlerine hadislerden kendilerine deliller bulmaya çalışmışlardır… Ümmetin kendi arasında meydana gelen fitneler anında, fitnelere bulaşmamayı, kenarda durmayı emreden Rasulullah (s.a.s)'in hadislerini yanlış yorumlayarak, Küfür cephesine karşı direnmemeyi gündeme getiren bu tipler, şu hadisleri delil olarak öne sürerler:
   Ebu Said (r.a)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurur:
   "Yakında (Öyle fenâlıklar meydana gelecektir ki,) bir Müslüman'ın, kendi dinini fitnelerden selâmete kaçırmak için, dağ başında gezdirip, yağmur sularının düştüğü yerlerde (yani vâdî ve sahralarda) güdeceği davarları, en hayırlı malı olacaktır." (10)
   Bu hadisin şerhinde şunlar beyan edilmiştir:
   "Hadis-i şerif, fitneden korunmak, dinini muhafaza etmek, günaha dalmamak maksadıyla ıssız yerlere çekilmenin efdâl olduğuna delâlet etmektedir. Ancak bu, başka çâre kalmadığı takdirdedir. Esas olan tenhalarda İslam'ı yaşamak değil, toplumun içerisinde yaşamak ve yaşatmaktır. Amma toplum içinde İslam'ı yaşamak mümkün olmaz ise, dinden taviz vererek yaşamaktansa, malı-mülkü bir tarafa bırakıp dağ başlarına çekilip çobanlık yapmak daha iyidir." (11)
   Şarihin de beyan ettiği gibi hadis, İslam topraklarını işgal eden zalim tağutlara karşı mücadele ve mücahede etmeden eli-kolu bağlı olarak teslim olmayı gündeme getirmiyor… hele hele yenilgiyi asla kabul etmiyor…
   Felâket tellâlları, şu hadisi de kendi umutsuzluk tavırlarına ve egemen tağutlara teslimiyetlerine delil getirir, böylece insanların umutlarını yok etmeye çalışırlar…
   Zubeyr ibn Adiyy anlatıyor:
   Biz, Haccac'dan karşılaştığımız zulümden dolayı Enes ibn Malik'e gidip şikâyet ettik.
Enes b. Malik (r.a):
   "Sabrediniz! Çünkü bundan sonra üzerinize gelecek zaman, muhakkak bundan daha şerli olacaktır. Ve bu fenâlık, (siz ölüp de) Rabbinize kavuşuncaya kadar böyle sürüp gidecektir.
   Ben bu sözü, peygamberimiz (s.a.s)'den işittim, dedi." (12)
   Dikkat edilecek olunursa, Ümmetin kendi içinde bir fitne meydana gelmiş, devlet, İslâm devleti, gündemde İslâm var, egemen olan İslâm ve geçerli hukuk İslâm şeriatı!.. Sadece yönetici zümrenin zulmü, fıskı ve fücûru söz konusu… ''Darul-İslâm'' sınırlarıyla korunmakta ve İslâm orduları ülkeler fethetmekte… İslâm hakim, küfür ve şirk mahkum!...
   Mü'min Müslümanlar imtihan üzere olduklarının şuuruyla hareket etmektedirler… yegâne rableri Allah Teâlâ, onları imtihan ettiğini beyan buyurmaktadır:
   " Elif, Lâm, Mîm İnsanlar, (sadece) İman ettik diyerek, imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?
Andolsun, onlardan öncekilerini imtihan ettik. Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir." (13)
   İmtihanı ve Allah'ın Sünneti'ni unutan ya da hesaba katmayan felâket dellâlları ve onlara tabi olanlar, müstevlî tağutların gücüne teslim olmuş, onların hükümlerine itaat ederek düzenlerini benimsemiş, böylece işgal güçleriyle mücadeleden el çekmişlerdir…
   İslâm topraklarını işgal eden küfür ve şirk düzenlerine teslim olanlar, bu düzenlerin egemenliğinde nasıl rahat yaşayabileceklerinin hesabını yapar olmuşlardır… Bu anlayış, onları dünyevîleştirmiş, cüzdanı, imana tercihlerini gündeme getirmiştir… Bu egemen tağutlara itaat ve onların hükümleriyle hayatı düzenleme anlayışı, kendilerini Müslüman kabul eden kitleleri etkisi altına almış, onların tağuta teslimiyeti kendilerini İslâm'ın izzetinden mahrum etmiştir… Onlara göre bu düzen böyle gider… Düzenin değişmesi söz konusu değildir… İslâm'ın yeniden hayata hâkim olması çok uzak bit ihtimaldir, bu kişilerin nazarında… Bundan dolayı egemen tağutlarla barışık yaşamalı ve düzenlerine ortak olunmalıdır… Zilleti, izzete tercih eden, yenilmişliği kabullenen ve mağlubiyetin kaderleri olduğu hükmüne varanlar, bunun sebebini araştırmak bile istemiyorlar… Çünkü onlar, rahatlarını bozmak istemiyorlar… Çünkü onlar rahatlarını bozmak istemiyor ve tağutî düzende küfür ve şirk ile hükmetme makamını elde etme fırsatını kaçırmayı asla arzu etmiyorlar…
   Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s), Rabbi Allah'ın kendisine bildirmesiyle, bu zilletin sebebini ve nasıl kurtulacağının yollarını beyan buyurmuştur…
   Abdullah ibn Ömer (r.anhuma)'dan Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurur: 
   "iyne yoluyla alış-veriş yaptığınız öküzlerin kuyruğuna yapıştırdığınız, tarımı seçtiğiniz ve cihadı terk ettiğiniz zaman, Allah size öyle bir zillet musallat eder ki, dininize dönünceye kadar onu üzerinizden atamazsınız." (14)
   İçine düşülen bu zillet, dünyevileşmenin ve cüzdanı, imana tercih etmenin sonucudur… Allah yolunda cehd ve gayreti bir tarafa bırakıp zilleti, izzete tercih edenler, üzerlerine ölü toprağı serpilmişe döner, düşmanları galib gelir, kendileri de esarete mahkûm olurlar… Bu durumda sayısal çoğunlukları bir işe yaramaz… Sel sularını üstündeki çer çöpe dönerler… Düşmanları, onlardan korkmaz ve aç insanların sofraya saldırdığı gibi onlara hücûm ederler… Onların kalplerine, dünyayı sevmek ve ölümü sevmemek demek olan 'Vehn' atılır… (15)
   Hep beraber Allah'ın ipine sımsıkı sarılmadıkça ve yegâne hayat nizamı İslâm'a ihlâs ile dönmedikçe bu zilletten kurtulamazlar… Bu, değişmez sünnetullah'dır!..
  "Gerçek şu ki, bir toplum kendi özünde olanı değiştirmedikçe, Allah da hâllerini değiştirip bozmaz." (16) hakikatini beyan eden Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
   "Bunun sebebi şudur: Bir kavim nefislerinde olanı değiştirmedikçe Allah, onlara ihsân ettiği nimeti değiştirici değildir. Ve şübhesiz Allah, her şeyi işitendir, bilendir" (17)
   İş de balçıkla sıvanmayan güneş  gibi apaçık olan hakikat!.. Allah'ın değişmeyen sünneti!..
   Herhangi bir kavim, yani insan topluluğu, kendilerini uyarıcı, korkutucu ve müjdeleyici bir Rasul ya da Nebî, Allah  tarafından getirdiği kesin bilgi olan vahy ile haberdar ettikten sonra değişmedikçe, Allah onları değiştirmez!.. eğer şirk ve küfür, fısk ve fücûr, dalâled ve gaflet, zulüm ve kötülük içinde iseler, bu hâllerini, Allah'dan hidayet dileyerek Tevhid ve İman, İyilik ve hayır, Salih amel ve güzel ahlâk ile değiştirmedikçe, Allah onların hâllerini değiştirmez!.. bunun aksi olan hâller de aynı ilkeye tabidir…Tevhid ve iman, iyilik ve hayır, Salih amel ve güzel ahlâk üzere olan bir İslâm Toplumu, Rableri Allah'ın kendilerine verdiği bu en güzel nimeti zıddlarıyla değiştirmedikçe, Allah, onlara verdiği nimeti değiştirmez!..
   Ümmet, her bölgede toptan bir imtihandan geçmektedir… Bu imtihan, başarılı ve hayır üzere ne zaman sonuçlanacağını ancak Rabbimiz Allah bilir… Ümmetin, Muvahhid, Mücahid, Mü'min, Müslüman ferdlerine düşen, yegâne önderleri Rasulullah (s.a.s)'i her yönüyle örnek edinerek üzerlerine düşen kulluk vazifelerini emrolundukları gibi yapmaktır… İmtihan sırasında sızlanmamak ve sabredip direnmek gerek…
   Abdullah b. Mes'ud (r.a) anlatıyor:
   Şimdi ben, Rasulullah'ın yüzüne bakar gibiyim: O, Peygamberlerden bir peygamberi hikâye ediyordu ki kavmi, onu dövmüş de kan içinde bırakmışlar. Fakat O, yüzünden hem kanı siliyor hem de:
  "Allah'ım, Kavmimi mağfiret eyle! Çünkü onlar bilmiyorlar! Diyordu." (18)
   Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a) şöyle demiştir:
- Ya Rasulallah, hangi insanların başına gelen belâ daha şiddetli olur? dedim
   O (s.a.s)
   " Peygamberler, sonra sırayla (Allah katında) rütbece en üstün olanlar. Kul, dindarlılığının (kuvvetliliği ve zayıflığı) durumuna göre belâya uğrar. Eğer dininde kuvvetliyse, belâsı şiddetli olur ve şayet dindarlığında gevşeklik-zayıflık olursa, dindarlığı derecesine göre belâya uğrar. Belâ, Kuldan ayrılmaz (peşini bırakmaz). Nihayet Kul, (uğradığı belâlarla günahlarından arınıp) üzerinde hiç günah kalmayarak yeryüzünde dolaşınca, belâ onun peşini bırakır" buyurdu. (19)
   Aziz İslâm Milleti, topraklarını işgal edip kendisini esarete mahkûm eden egemen zalim tağutlara karşı her bölgede mücadele ve mücahede ye devam etmektedir… Duruma göre bazı bölgelerde sıcak savaş devam etmektedir… Her Mücahid mü'min Müslüman, bu mücadele ve mücahede hareketlerine iştirak etmekte felâket dellâlları haline gelip egemen tağutî düzenlerde uzlaşanlardan ayrılmaktadır… Bu tevhidî tavırlarıyla bütün dünyaya, İslâm'ın dipdiri ve Muvahhid mü'minlerin ayakta olduklarını ilân etmektedirler…
   Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ'ya katıksız iman etmiş, O'na kesin tevekkül eylemiş, O'nu veli edinmiş, O'ndan başka hiçbir Rab, Melik ve İlâh edinmemiş olan Mü'min Müslümanlar, Allah'ın izni ve yardımıyla hareket ederek, O'ndan umitvar olarak gevşememiş, üzülmemiş, iman ettikleri için en üstün olduklarına şübhesiz inanmışlardır…
   Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
   "Allah, İman edenlerin velîsi (dostu ve destekleyicisi)dir. Onları, Karanlıklardan Nûra çıkarır." (20)
   " Bu  (Kur'ân), insanlar için bir beyan muttakiler içinde bir hidayet ve öğüttür. Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer (gerçekten) iman etmişseniz, en üstün olan sizlersiniz." (21)
   "Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü Kâfirler topluluğundan başkası, Allah'ın rahmetinden umut kesmez." (22)
   "Bizim uğrumuzda cihad edenlere, şübhesiz yollarımızı gösteririz. Gerçekten Allah, İhsân edenlerle beraberdir." (23)
   "Mü'minlere yardım etmek ise, Bizim üzerimizde bir haktır." (24)
   Rabbimiz Allah Teâlâ, böyle buyuruyor ve mü'min Müslüman kullarına böyle va'dda bulunuyor…
  Hiç şüphe yok Rabbimiz Allah, va' dında mutlak sadıktır ve va'dını yerine getirir… Kul, üzerine düşen Kulluk görevlerini yerine getirince, Allah, va'd ettiğini ona bahşeder!..
   Abdullah ibn Mes'ud (r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
   "Kim ki sabahleyin kalkarken, düşüncesi Allah dan başka bir şey olursa onun, Allah'ın hoşnudluk ve yakınlığından nasibi yoktur. Kim ki sabahleyin kalkarken, Müslümanların sıkıntılarını kalbinde hissetmezse, Onlardan değildir." (25)
   Ümmetin her mü'min Müslüman ferdi, bu inançla, bu duyguyla, bu şuur ve bu tavırla hareket ettiği takdirde, tağutların zulüm ve sömürüsünden kurtulurlar… Gayesi Allah, Önderi Rasulullah (s.a.s.), düstûru Kur' ân, Hayat nizamı İslâm, yolu cihad ve en büyük arzusu Allah yolunda şehid olmak olan her Muvahhid mü'min ferd, kendinsin muttakilere imam olarak yetiştirmeli ve Allah yolunda cihada kuşanmalıdır…
   Rabbi Allah'ın öğrettiği ve Önderi Rasulullah (s.a.s.)'den öğrendiği şekilde kalbî duâyı yaparken, kendisini fiilî olarak hazırlamalıdır…  
   Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
   "Onlar: 'Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiblerine (muttakîlere) Önder (imam) kıl' diyenlerdir." (26)
   Enes b.Malik (r.a.) anlatır:
  Rasulullah (s.a.s.), şöyle duâ ederdi:
  "Allah'ım, ben tasadan, mahzunluktan, acizlikten, tenbellikden, cimrilikten, korkaklıktan, borç baskısından ve ağırlığından, kudret sahibi (zalim) insanların tasallut ve galebesin (egemenliğin)den sana sığınırım!" (27)
   Kadın olsun, Erkek olsun her Muvahhid mü'min çok iyi bilmeli ve katıksız inanmalıdır ki, ancak Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ'nın yardımı ile başarıya ulaşır, zafer elde eder ve imtihanı hayır bir şekilde bitirebilir… Allah'ın yardımı olmaz ise, asla herhangi zafer veya kurtuluş gündeme gelici değildir… Bundan dolayı mü'min Müslümanlar yalnız ve yalnız Allah'a tevekkül etmeli ve her türlü ihtiyacını Rabbi Allah'a arz edip yardımı yalnızca O'ndan dilemelidir…
   Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:
   "Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi yapayalnız ve yardımsız bırakacak olursa, Ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler" (28)
  Müstevlî zalim ve sömürücü egemen tağutlardan işgal ettikleri topraklarını geri almak için, İslâm'ın yeniden hayata hâkim olmasını sağlamak gayesiyle mücadele ve mücahede eden aziz İslâm milleti, imtihanın zorluklarını, sabır ve namaz ile Rableri Allah' dan yardım dileyerek, O'na tevekkül ederek aşacak, yeniden egemenliği elde ederek, Allah'ın indirdikleriyle hükmedecektir… Allah'ın hükümleriyle hükmedenler, İyiliği emreder, kölükten alıkorlar… Böylece zulmün, sömürünün, şirkin, küfrün, fıskın ve fücûrun her türlüsünü yok edecek ve yeryüzüne iman, Salih amel, güzel ahlâk ve adâlet hâkim olacaktır…
   Abdullah ibn Abbas (r.s.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurur:
" Şunu unutma, sıkıntılara sabretmede büyük hayırlar vardır. Zafer, sabırla (kazanılır). Kurtuluş, (bazan) sıkıntı ile elde edilir. Her zorlukla birlikte bir Kolaylık vardır!" (29)
   Âziz İslâm Milleti'nin oluşturduğu ''merhamet olunmuş ümmet'' yeniden dirilişin eşiğinde ve aşırılık uyutulmuşluğundan uyanmaktadır… öyle bir uyanış ki, ondan sonra uyku yoktur!... Öyle bir diriliş ki, kıyamı zafer ve Allah'ın hükmüyle hükmetme egemenliğidir… Allah'ın izni ve yardımıyla imtihanı başarıyla bitirecek olan ümmet bu dirilişiyle tağutların ve tağutî düzenlerin zulüm, işkence, sömürü ve her türlü kötülükten oluşan egemenliğine son verecek, insanlık âlemi, İslâm'ın adâletiyle huzur ve barışa erecektir!...
Kaynaklar
1) Âl-i İmran, 3/140 - 141.
2) Bkz. Fetih, 48/23. Fatır, 35/43. İsra, 17/77. Ahzab, 33/62.
3) Bkz. Zariyat, 51/56.
4) Bkz. Bakara, 2/155 - 157.
5) İmam Kurtubî el-Câmiu’li- Ahkâmi'l-Kur'ân, Çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 1997,  C. 4 Sh. 394.
6) Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, Çev. Hasan Karakaya-Kerim Aytekin, İst. C. 2 Sh. 372.
7) Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr - Mefatihu'l Gayb,
Çev. Prof. Dr. Suat Yıldırım,  Vdğ. Ank. 1990, C. 7 Sh. 83-84.
8) Bkz. Âl-i İmrân, 3/110.
9) Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Birri ve's-sılâ, B. 41, Hds. 139. 
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l Edeb, B. 77, Hds. 4983.
İmam Malik, Muvatta, Kitabu'l-Kelâm, Hds.2.
İmam Buhâri, Edebü'l-Müfred, B. 324, Hds. 759
Ayrıca Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 2, Sh. 272, 465, 517.
10)  Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-İman, B. 11, Hds.12.
Kitabu Bed'il-Halk, B.15, Hds.106      
Kitabu'l-Menakıb, B.25, Hds.105
Kitabu'l-Rikak, B. 34, Hds. 82.
Kitabu'l-Fiten, B. 14, Hds. 38.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Fiten, B. 4, Hds. 4267.
Sünen-i Neseî, Kitabu'l-İman, B. 30, Hds. 5003.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Fiten, B. 13, Hds. 3980
İmam Malik, Muvattâ, Kîtabu'l-İsti'zân, Hds.16.
Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 3, Sh. 6, 30, 43.
11) Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Ter. Necati Yeniel-Hüsyin Kayapınar, İst. 2000, C. 14, Sh, 379.
12) Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Fiten, B. 6, Hds. 7
Sünen-i  Tirmizî, Kitabu'l-Fiten, B. 30, Hds. 2302.
13) Ankebut, 29/1-3.
14) Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-İcare, B. 54, Hds. 3462.
Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 2, Sh. 42, 84.
15) Bkz. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Melâhim, B. 5, Hds. 4297
Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 2, Sh. 259. C. 5, Sh. 278
16) Ra'd, 13/11.
17) Enfal, 8/53.
18) Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Enbiya, B. 56, Hds. 144
Kitabu İstitabeti'l-Mürtedin, B. 4, Hds. 11. 
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cihad ve's-Siyer, B. 37, Hds. 105.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Fiten, B. 23, Hds. 4025.
İmam Buhârî, Edebü'l-Müfred, B. 322, Hds. 757.
Ayrıca Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 1, Sh. 380, 432, 441.
19) Sünen-i İbn Mace, Kitbu'l-Fiten, B. 23, Hds. 4023
Sünen-i Tîrmîzî, Kitabu'l-Fiten, B. 43, Hds. 2509
İmam Tîrmîzî (r.h.a.) Şöyle der:
-Bu Hadis, Hasen-Sahih'dir
20) Bakara, 2/257
21) Âl-i İmrân, 3/138-139
22) Yusuf, 12/87.
23) Ankebut, 29/69.
24) Rum, 30/47.
25) İmam Suyutî, Câmiu's-Sağir Muhtasarı Tercüme ve Şehri, Çev. İsmail Mutlu, Vdğ. İst. 1996, C. 3, Sh. 331, Hds. 3570 (8453). Hâkim'in Müstedrek'inden. Ayrıca Bkz. Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B. 23, Hds. 287. Taberânî, Mu'cemu's-Sağir Tercüme ve Şerhi, Çev. İsmail Mutlu, İst. 1997, C. 2, Sh. 323, Hds. 625
26) Furkan, 25/74
27) Sahih-i Buhârî, Kitabu'd-Daavat, B. 35, Hds. 58.
Sünen-i Neseî, Kitabu'l-İstiâze, B. 7, Hds. 5415, 5418.
28) ''Ey İman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah,  sabredenlerle beraberdir.'' Bakara, 2/153.
29) İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Çev. Rıfat Oral,
Konya, 2003, C. 1, Sh. 200-201, Hds. 12/163. Kuzâî, Şihâbü'l-Ahbâr Tercümesi, Çev. Prof. Dr. Ali Yardım, İst. 1999, Sh. 152, Hds. 492. Ebu Nuaym el-Isfahânî, Sahabe'den Günümüze Allah Dostları Hilyetü'l-Evliya, Çev. Said Aykut, Vdğ. İst. 1995, C. 1, Sh. 447.