ALLAH’IN GÜNLERİ
Kur’an’da iki âyette ‘Allah’ın günleri’ sözü geçiyor.
22/11/2010 - 14:56

 Esasen bütün günler ve geceler, bütün zaman ve mekanlar Allah’ındır. (57 Hadîd/2.  45 Casiye/27. 48 Fetih/14. vd.)

Bu böyle olmasına rağmen bazı anlar veya bazı olaylar için  ‘Allah’ın günleri’ denmesi dikkat çekici.

Bu âyetlerde Allah’a ait olan özel bir zamana, ya da özel bir tasarrufa vurgu yapılıyor. Buradan yeterli derslerin çıkarılması isteniyor.

Musa’nın (as) görevi halkını karanlıklardan aydınlığa çıkarmaktır. Nitekim Hz. Muhammed (sav) de aynı görevle mükelleftir. (14 İbrahim/1)

Hz. Muhammed (sav) bu görevi Kur’an’la, Hz. Musa ise nur ve hidayet kılınan Tevrat’la (5 Maide/44), yani vahiyle yaptılar.

Hz. Musa (as) kavmini irşat ederken, onlara Allah’ın günlerini hatırlatarak öğüt vermesi ve uyarması isteniyordu.   

Şüphesiz ki bu uyarı ve öğütte sabreden ve şükreden herkes için dersler vardır. Zorluklara karşı sonuna kadar dayanan, Allah’a yürekten şükreden iman sahipleri için ibretler vardır.

Bu yalnızca o günün insanı için değil, bütün zamanlar boyunca geçerli bir tavsiyedir. Herkese hitap eden bir uyarıdır.

Allah’ın günleri... Allah’ın kendisine nisbet ettiği zamanlar... Özel bir an, mahsus bir vakit.... Ya da özel bir tasaaruf zamanı...

 “Ve nitekim, Musa'ya ayetlerimizi gönderip kendisine: “Halkını kopkoyu karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın Günleri'ni (Eyyamu’llah’ı) hatırlat!” diye [emrettik]. Çünkü bu [hatırlatmada], darlığa sonuna kadar göğüs germesini ve [Allah'a] yürekten şükretmesini bilen herkes için mutlaka çıkarılacak dersler vardır.” (14 İbrahim/5)

‘Eyyâmu’llahı’; Elmalılı ‘Allah’ın (felâket) günleri, S. Ateş ve D. Vakfı Meâli, ‘Geçmiş milletlerin başına gelenler olaylar’, S. Yıldırım ‘Allah’ın (önemli) günleri’, M. İslâmoğlu ise ‘Allah’ın imtihan ve yardım günleri’ şeklinde çevirdiler.

Buradaki ‘Allah’ın günleri’ ifadesi tefsirciler tarafından da faklı yorumlanmış. Onlardan bir kaç tanesine işaret edelim.

* ‘Eyyamu’llah’/Allah’ın günleri’, İbni Abbas’a (ra) göre aslında Allah’ın İsrailoğullarına verdiği ve başka hiç bir kavme vermediği nimetlerin ve zorlukların hatırlatılmasıdır. Nitekim, nimetler ‘eyyâm/günler’ diye de nitelendirilir. İsrailoğulları Hz. Musa’dan önce çok zorluklarla (mihnet’lerle) karşılaştılar, Hz. Musa ile birlikte ise nimetlere kavuştular. (Zamahşeri, Tefsir 2/519. Kurtubî, Tefsir 2/1723)

Ubeyy ibnu Ka’b diyor ki Rasûlüllah’ın şöyle dediğini işittim:

“Musa (as) kavmi arasında onlara ‘Allah’ın günlerini’ hatırlatıyordu. Allah’ın günleri işe O’nun nasip ettiği nimetler ve imtihanlar (belâlardır)...” (Müsned, 5/146, Hadis: 21178. İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesîr, 741)

* Allah’ın günlerinden maksat, geçmişte aşırı isyan edip cezayı hak eden Nûh, Âd ve Semûd gibi toplulukların başına gelen felâketlerdir.

Eski Arap geleneğinde “gün” ya da “günler” deyimi çoğu zaman önemli tarihî olayları işaret için kullanılırdı. Eyyâmu'l-‘arab (Arapların günleri) sözü, İslâm öncesi Araplar arasında meydana gelen kabile savaşlarını ve fitneleri ifade eden bir deyimdir. (Zamahşerî, Tefsir 2/519)

Bir kimse ‘eyyâmu’-l arab’ı/Arabın günlerini’ biliyor denilirse, bundan maksat onların başından geçen önemli olayları biliyor demektir. (Kurtubî, Tefsir, 2/1723)

* Kur’an'ın “gün” sözcüğüne sıkça yüklediği ahirete ilişkin çağrışımlar (örn. “Son Gün”; “Kıyamet Günü”, “Hesap Günü” vb.) ve özellikle de bir başka âyette, “Allah'ın Günleri” deyimiyle öldükten sonra gerçekleşecek olan Hesap  kasdedildiği (45:14) gözönünde bulundurulursa, yukarıdaki anlam örgüsü içinde de bu ifadenin Kıyamet Günü'nde Allah'ın insana ilişkin nihaî yargılaması anlamına geldiğini söylemek mümkün. (M. Esed, Meâl 2/500)

* “-Hatırlamak-, genellikle geçmişte kalıp unutulmuş şeyler için kullanılır. Âyetin son cümlesi  de hatırlatma gerekçesi olarak “ders almayı” gösterdiğine göre, hatırlarlatılması istenen şeyler geçmişe ilişkin olmalıdır.

Âyetin bağlamı da bunu desteklemektedir. Bunlar, hem İsrailoğullarının özel tarihinde hem de onların bilgisi dahilinde olan bölge insanının genel tarihinde yer alan inişler ve çıkışlar, alçalışlar ve yükselişler, yenilgiler ve zaferler olmalıdır. Bununla birlikte âyetin kasdettiği “Allah’ın günleri”nin kıyamet ve sonrasındaki hesap günü olarak anlaşılması da mümkündür.

Son tahlilde âyet Allah’ın zamana müdahil oluşunu, Allah’tan bağımsız bir gelecek tasarımının mümkün olamayacağı ebedî gerçeğini haber vermektedir.” (M. İslamoğlu, Meâl 1/470)

            ‘Eyyâm/günler’ kelimesi ile önemli tarihî olaylar kastedildiğine göre, Allah’ın günleri, ister lütuf ve nimet, isterse azap ve ceza, isterse imtihan ve belâ cinsinden olsun; Allah’tan gelen veya gelecek olan şeyleri ifade etmektedir. Eski kavimlerin başlarından geçen helâkler, bolluk ve nimet günleri, belâ ve musibetler, kıyamet günü gibi anlamlar bunun içinde dahildir.  

"Onlara Allah'ın (kendi tarihlerinde iz bırakmış) günlerini hatırlat."

Burada her ne kadar Hz. Musa’ya kendi kavmine hatırlatması istense de, sonundaki ifade âyetin hedefini haber veriyor: "Bu hatırlatmada sabırlı ve şükreden herkesin alacağı dersler vardır."

Bu ciddi uyarı ve hatırlatma bütün insanlaradır. Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin başına gelen falâketler birer örnektir.

Nitekim bir başka  âyette ise şöyle buyuruluyor:

“O halde, kendilerinden önce gelip geçen [inkarcıların yaşadığı felaket] günlerinden başka günler mi bekliyorlar? De ki: “Öyleyse, [olacak olanı] bekleyin bakalım; doğrusu ben de sizinle beraber bekleyeceğim!” (10 Yunus/102)

Bunların yanında, tarih boyunca hak yolda olan olanların karşılaştıkları zorluklara ve kavuştukları nimetlere vurgu yapılıyor. Tıpkı Musa peygamberin kavmi İsrailoğulları gibi.

Ayrıca ileride Haktan yana olanların karşılaşabilecekleri imtihan ve zorluk cinsinden olan şeylere de atıf yapılmaktadır.

Âyette kastedilen bu günlerin bazısında büyük zorluklar çekilmiştir, ya da çekilecektir ki bu, sabretmenin işaretidir. Bazı günlerde de bol nimetler verilmiştir, ya verilecektir ki bu da, şükretmenin işaretidir.

Sabreden ve şükreden kişi bu işaretleri ve bu işaretlerin ötesindeki hikmeti kavrayan, bunlardan ibret ve öğüt almasını bilen kişidir. Aynı zamanda kendisi için uyulacak ve ders alınacak unsurlar da bulan kişidir. (S. Kutub, fi-Zılali’l-Kuran, 2/2088)

Tarihte ümmetlerin başından geçen ve doğrudan doğruya Allah'ın kudretini gösteren, ‘Allah!’ dedirten acı veya tatlı büyük olayları hatırlamak ibret vericidir.

Kur’an sık sık geçmişteki kavimlerin durumlarından sahneler sunar ve üzerinde düşünmemizi ister. Bu sahnelerde hem azgınların akibetleri, hem de Allah’a karşı sorumluluk bilinciye hareket edenlerin kavuştukları nimet ve zaferler yer alır.

Genelde  insanlığın ve özelde mü’minlerin hafızasından silinmeyen önemli günlerin gözönüne getirilmesi, üzerinde düşünülmesi gerekir. Gelecekte de böyle olacaktır.

İster fertler, ister toplumlar, geçmiştekiler gibi azarlarsa, bu azgınlıklarına bir şekilde gem vurulur. Eğer Allah’ın insan ve kâinat için koyduğu sınırları taşmazlarsa, karşılığını nimet, zafer ve izzet olarak göreceklerdir.

Günler, aylar, seneler, asırlar Allah’ındır. O dilerse -zafer ve mağlubiyet, nimet ve imtihan, izzzet ve zillet bağlamında- zamanları insanlar arasında çevirip durur. (3 Âli İmran/140)

“İman etmiş olan herkese söyle: Allah'ın Günleri'nin geleceğini ummayanları (şimdilik) bağışlasınlar; çünkü O bir toplumu (ancak) ısrarla yaptıklarından dolayı cezalandırır.” (45 Casiye 14)

Bu âyetteki ‘Eyyâmullah/Allah’ın günlerini ise; D. Vakfı meâli, S. Ateş, S. Yıldırım; ‘Allah’ın (ceza) günleri’, Elmalılı ise “Allah'ın cezalandıracağı günler’ şeklinde çevirdiler.  

Yani; “Bu günün bir de yarını var” anlamında. Bu ibare “İşte bu (iyi ve kötü) günleri, biz insanlar arasında döndürüp dururuz” (3:140) âyeti ışında anlaşılmalıdır.” (M. İslamoğlu, Meâl 2/992)

Burada iki noktaya dikkat çekilmektedir:

- Kimileri, gaflete düşerek, ya da dünya hayatının cazibesine kapılarak, Allah’ın (cc) suçlulara ceza vermeyeceğini zanneder. Bütün uyarılara kulak tıkar, ne ölümden ibret alır, ne olanlardan. Üstelik müslümanlarla bu konuda amansız bir bir çekişmeye girer. Ne şimdi ve ne de gelecekte görünmez ve şaşmaz bir adaletin herkesin hakkını vereceğine inanmaz.

Böylelerine yapılacak muamele yumuşaklıkla davet olmalıdır.

- Âyet, gerek Mekke’deki müşriklerin eziyet ve baskılarından, gerekse her devirde olabilecek zalimlerin baskılarından bunalan mü’minlere bir çıkış yolu sunmaktadır.

Bugünün yarını da var; herkes yaptığının karşılığını alır, Allah’ın va’di gerçekleşir. Zira O, kendi yoluna yardım edenlere yardım edeceğine, suçluları da cezalandıracağına söz vermiştir.

En sonunda öyle bir gün gelecek ki, herkes hesabını verecek. İşte asıl O gün Allah’ın son hükmü vereceği gündür.

 

Hüseyin K. Ece

16.11.2008

Zaandam