Varlığın İmtihanı
Allah Rasûlü’nün bu irşâdı, asla gözden gönülden ırak tutulmamalıdır.
27/07/2010 - 13:44

Varlıkla imtihan yokluğun imtihanı kadar zordur. Görülen gerçek; varlık imtihanında başarılı olanların yokluk imtihanını başarıyla verenlerden daha az olduğudur.

   Ebu Sa’îd el-Hudrî (ra) anlatıyor:

     “Rasûlullah (sav) minbere oturmuştu. Biz de çevresine oturduk. Efendimiz, şöyle buyurdu: “Benden sonra önünüzde dünya çiçeklerinin açacağından, dünya süslerinin önünüze serileceğinden korkuyorum”[1]

   Ensârdan Amr İbn Avf (ra) bizlere, dünya malının câzibesini ve Allah Rasûlü’nün bu konudaki irşad ve ikazını ibret verici bir haberle naklediyor:

   “Rasûlullah (sav) Ebu Ubeyde İbn Cerrâh’ı (ra) cizyeleri getirmek üzere Bahreyn’e gönderdi. Ebu Ubeyde (ra) Bahreyn’den yüklü bir malla döndü. Medineliler, Ebu Ubeyde’nin geldiğini duymuşlardı. Bir çoğu gelerek sabah namazını Allah Rasûlü’yle birlikte kıldı. Rasûlullah (sav), namazı kıldırınca ayrılmak için ilerledi. Gelenler hem kendilerini gösterir, hem de bekleyiş içinde olduklarını belli eder şekilde duruyorlardı. Efendimiz (sav) onların bu halini görünce gülümsedi;

    “Zannediyorum Ebu Ubeyde’nin Bahreyn’den birşeyler getirdiğini duydunuz? diye sordu.

   “Evet Ya Rasûlallah!” dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

   “Müjdeler olsun! Hoşunuza gidecek bir ümit içinde olun! Ben sonraki yıllarda fakirliğe düşmenizden korkmuyorum. Benim korkum, dünyalıkların sizden öncekilerin önüne serildiği gibi sizlerin önüne de serilmesi, dünya metâının genişlemesi. Onların dünyalık toplama yarışına girdiği gibi, sizin de yarışa girmeniz. Onların helâkına sebep olduğu gibi, sizi de helâk etmesidir.”[2]  

   Allah Rasûlü’nün bu irşâdı, asla gözden gönülden ırak tutulmamalıdır.

     Dünya ve nimetleri, insan oğlunun hizmetine sunulmuştur. İnsan zekâ ve kabiliyetleriyle ona hakim olacak, onu evirip çevirecek ve kendi hizmetinde kullanacak güç ve dirâyettedir. Ancak dünya hayatı câzibelerle doludur. İradesini yitiren insanı çekip alacak, peşinde sürükleyecek, cilveleriyle oyalayacak, lezzetleriyle kandıracak, ninnileriyle uyutacak, verdikleriyle uyuşturacak, yalancı emziğiyle susturacak, gelip geçici zevkleriyle ebedî saadeti unutturacak bir yapıdadır.

   Bakınız Allah Rasûlü (sav) ne buyuruyor: “Yazıklar olsun altına, gümüşe, kadifeye, ipekli kumaşlara kul olanlara! Onları elde edince hoşlanıp, elde edemeyince razı olmayanlara!”[3]   

   Ve yazıklar olsun dünya malı, makam, mevki için kula kul olanlara, İblise hizmete koşanlara, hesap gününü unutanlara...

     Zikr-i Hakîm’de dünya hayatı şöyle özetleniyor: 

   “Yeryüzünü size boyun eğdiren, onu sizin emrinize âmâde kılan O,dur. Dağlarında, ovalarında, vadilerinde, sırtlarında gezin, dolaşın. Allah’ın bahşeylediği rızıklardan yiyin ve bilin ki dönüş O’nadır.” (Mülk, 67/ 15)

   Bârî -azze ve celle- bu âyet-i kerimede bizlere; yeryüzünü bütün nimetleriyle size verdim. Onu hizmetinize, istifadenize hazır kıldım. Dağlarında, ovalarında, bağlarında, bahçelerinde, çarşılarında, pazarlarında, köyünde, kentinde gezin, dolaşın. Ekin, biçin, alın, satın, çalışın, gayret edin, kazanın, yiyin, yedirin, rızıklarından istifâde edin.

   Bütün bunları yaparken, dönüşün Allah’a âit olduğunu sakın unutmayın! Dünya hayatında bütün yapılanların muhasebeden geçeceğini sakın akıldan çıkarmayın. Dünya hayatını, hesâbını verecek şekilde yaşayın. Ona göre kazanın, ona göre harcayın, hayatınızın bütününe ona göre yön verin. Kendinize ona göre bir çerçeve çizin.

   Abdurrahman’ın (ra) hayatına, yaptıklarına baktığımızda bunun en güzel örneklerinden birini görüyoruz ve Rabb’ımızın şu buyruklarına kulak veriyoruz:

   “Kim elindeki nimetten verir, Rabbına takvâ içinde olursa, hakkı, doğruyu en güzeli tasdik ederse, Biz de ona kolaylıklar hazırlarız. (Leyl, 92/ 5-7)

    Allah Rasûlü buyuruyor: “ İki insan gerçekten gıbta etmeye değerdir:

  ·  Allah’ın kendine dünya malı nasib eyleyip bu malı hak yolda harcama dirâyet ve şuuru verdiği kimse

  · Ve Allah’ın kendisine ilim, hikmet verdiği, bu ilim ve hikmetle hükmeden ve onları başkasına da öğreten kimse.”[4]    

   Bu şuur ve dirâyette olan insanlara ne kadar ihtiyacımız var.

    Her alanda kıran kırana mücadelenin yaşandığı günlerdeyiz. İktisadî alanda da bütün yönleriyle bu mücâdeleyi yaşıyoruz. Üstelik kirli bir çevrede temiz, helâl kazanç elde etmenin zorluğu çok açık. Ancak mücâdele, imtihan ne kadar zorlu olursa sevâbı, Mevlânın rahmet ve bereketini celbedişi de o kadar çoktur.

   Kazanmak için dış dünya ile mücâdele, hak yolda harcamak için iç dünya ile (nefisle) mücâdele elbette zordur. Başaranlar, gerçek yiğitlerdir. Gönlün sevdiği, nefsin istediği bir şeyden vaz geçmek dile kolay, tatbikatta ne kadar zordur. Ama örnekleri vardır. Var olmaya devam etmesi için de, niyaz ediyoruz.

   Sevdiğiniz mallardan infak etmedikçe, gerçek birr ve takvâya ulaşamazsınız.” (Âl-i İmrân – 3/ 92) âyet-i nazil olunca en sevdiği bahçeyi Allah yolunda vakfeden Ebu Talha’yı unutamıyoruz.

   Asr-ı Saadette bunun nice güzel örneklerine şâhid oluyoruz. Ebu Talha’nınkine benzer bir başka güzelliği ve onu gerçekleştiren aziz sahâbîyi birlikte yâdedelim:

   Ne zaman ki; “Kim Allah’a ödünç verir, malını Allah yolunda infak ederse Allah onun karşılığını kat kat verir. Ayrıca çok değerli mükâfata nâil olacaktır. (Hadîd, 57/ 11. Ayrıca bak: Bakara, 2/ 245) âyeti nâzil olunca Ensârdan Ebu’d-Dehdâh gelerek: “Ya Rasûlallah! Allah bizden ödünç istiyor, öyle mi?” diye sordu.

   Efendimiz; “Evet Ebu’d-Dehdah,” buyurunca, Ebu’d-Dehdah (ra); “Ey Allah Rasûlü! Bana elini ver,” diyerek Efendimizin elini tuttu ve ekledi: “Rabb’ıma bahçemi ödünç veriyorum”

   Bahçesinde 600 hurma ağacı vardı. Hanımı Ümmü’d-Dehdâh ve çocukları bahçede ağaçların altında gölgeleniyor ve oynuyorlardı.

   Ebu’d-Dehdâh bahçenin dışına gelerek hanımına seslendi: “Ey Ümmü’d-Dehdâh!

   “Buyur!”

   “Bahçeden çık! Ben onu Rabb’ime verdim [5]

    Bir başka rivayette, hanımının Ebu’d-Dehdah’a: “Ey Ebu’d- Dehdah! kârlı bir alış-veriş yapmışsın” dediği ve içeride bulunan eşya ile çocuklarını dışarı çıkardığı; Allah Rasûlü’nün de: “Ebu’d-Dehdah için Cennet’te ne büyük salkımlar var,” buyurduğu nakledilir.[6]  

   Kurtubî (rh.a.) Bakara Sûresinin 245. âyeti olan; “Kim Allah’a ödünç verir, malını Allah yolunda infak ederse Allah onun karşılığını kat kat verir. Dünya malını darlaştıran, genişleten, bütün imkanları veren Allah’tır. Dönüşünüz O’nadır. (Bakara, 2/ 245) âyetinintefsirinde Ebu’d-Dehdâh’ın bu bağışı ile ilgili daha geniş bir rivayet nakletmektedir.

   Bu rivayette, Ebu’d-Dehdâh’ın âyet-i kerimeyi duyunca; “Anam, babam sana fedâ olsun ya Rasûlallah! Rabbımız bizden karz-ı hasen istiyor. Onun borca ihtiyacı yok ki?” dediği, Peygamber Efendimizin de; “Evet, O böylece sizi Cennet’e koymak istiyor” buyurduğu zikredilir.

   Daha sonra iki bahçesinin ikisini de vermek istediğini, Peygamberimizin; “Birini Allah için ver, diğerini âilen ve çocuklarının geçimi için bırak” buyurduğunu, Ebu’d-Dehdah’ın da içlerinden en güzeli olan 600 hurmalık bahçeyi verdiğini, Efendimizin; “Allah, bunun karşılığını sana Cennet’te bahşetsin” diye ona duâ ettiğini ve Ebu’d-Dehdâh’ın bahçeye gelerek ağaçları altında çocuklarıyla birlikte dolaşan hanımıyla aralarında geçen güzel konuşmalarını ve karşılıklı söylenen mısralarını kaydeder.”[7]  

   Hakkında çok az bilgi bulabildiğimiz bu aziz sahabîyi [8] ve onun niyetine, hayrına gönülden ortak olan hanımını, hayırla yâdediyor; kıyâmete kadar devam eden ecir niyâz ediyoruz.

  Bu konuyla ilgili satırlarımıza Allah Rasûlü, Kâinâtın Efendisi, yeğane önderimiz Peygamber (sav) Efendimizin şu mühim irşâd ve müjdeleri ile son verelim:

 ·  “Kim, bir mü’minin, dünya hayatında sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyâmet gününün sıkıntıla-rından bir sıkıntısını giderir.

 ·  Kim, maddi zorluk içinde olan bir mü’minin elinden tutar maddi zorluğunu giderir, işini kolaylaştırırsa, Allah da onun dünya ve âhirette işini kolaylaştırır.

 · Kim, bir müslümanın kusurunu örter, ayıbını, sırrını saklarsa, Allah da dünya ve âhirette onun kusurunu örter, ayıbını saklar.

 ·  Kul, mü’min kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısıdır.

 · Kim ilim elde edeceği bir yolda ilerlemeye çalışırsa Allah da ona Cennet’e giden yolu kolaylaştırır.

 · Eğer bir topluluk, Allah evlerinden birinde toplanır, Allah’ın Kitâbı’nı okur, onu anlamaya çalışır, aralarında müzakere eder ilim ve irfanlarını genişletirlerse, üzerlerine huzur, sükûnet ve vakar iner, onları rahmet kaplar, melekler kuşatır ve Allah onları katındaki melekler arasında anar.

 · Amellerinin yavaşlattığı bir kimseyi, nesebi hızlandıramaz. Amelleri yol aldıramıyorsa, soyu yol aldıramaz.” [9]   

 İşte sözün özü. İşte düstur...

***

 [1]  Sahih-i Buharî, Zekât ( 7/ 292. Ayrıca Cihad ve Rikâk’da başka râvîlerden de nakledilmiştir.) Sahih-i Müslim, Zekât (2/ 729).

[2]  Hadis müttefakun aleyh bir hadistir. Bak: Sahih-i Buhârî, Cizye (Umde, 12/ 223-224) Sahih-i Müslim, Zühd (4/ 2274) 

[3]  Sahih-i Buhârî, Cihad (11/ 419-420)

[4] Abdullah İbn Mesud’dan rivâyet edilen bu hadis, müttefekun aleyh bir hadistir.Bk. Sahih-i Buharî, Zekat (Umde 7/ 196), Sahih-i Müslim, Salât (1/ 559) 

[5] Muhtasar Tefsir İbn Kesir (1/ 222, 3/ 448), Hayâtü’s-Sahâbe 2/ 149- 150), el- İsâbe 4/ 59, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Kurtubî (3/ 238-239)

[6] Muhtasar İbn Kesîr (3/ 448)

[7] El-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Kurtubî (3/ 238-239)

[8] Ebu’d- Dehdâh, bu sahabînin künyesidir. Adı tam olarak bilinmiyor. Kurtubî’nin rivayetinde kızlarının adının “Dehdâhe” olduğu, kendisinin ve hanımının künyesinin de buradan geldiği anlaşılıyor.

Ebu’d- Dehdah hakkında bilgi için bak: El- İstîâb (4/ 61), El- İsâbe (4/ 59), El-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Kurtubî (3/ 238-239), Muhtasar Tefsir İbn Kesîr (1/ 222), ( 2/ 149- 150), Hayât’us-Sahâbe (2/ 149-150)

[9] Sahih-i Müslim, Zikir (4/ 2074). Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği Hadis, Sünen-i Ebî Dâvud ve Tirmizî’de de nakledilir.