Hz. Enes (R) Anlatıyor
أتي النبي صلى الله عليه وسلم بمال من البحرين فقال ( انثروه في المسجد ) . وكان أكثر مال أتي به رسول الله صلى الله عليه وسلم فخرج رسول الله صلى الله عليه وسلم إلى الصلاة ولم يلتف إليه فلما قضى الصلاة جاء فجلس إليه فما كان يرى أحدا إلا أعطاه إذ جاءه العباس فقال يا رسول الله أعطني فإني فاديت نفسي وفاديت عقيلا فقال له رسول الله صلى الله عليه وسلم ( خذ ) . فحثا في ثوبه ثم ذهب يقله فلم يستطع فقال يا رسول الله مر بعضهم يرفعه إلي قال ( لا ) . قال فارفعه أنت علي قال ( لا ) . فنثر منه ثم ذهب يقله فقال يا رسول الله مر بعضهم يرفعه علي قال ( لا ) . قال فارفعه أنت علي قال ( لا ) . فنثر منه ثم احتمله فألقاه على كاهله ثم انطلق فما زال رسول الله صلى الله عليه وسلم يتبعه بصره حتى خفي علينا عجبا من حرصه فما قام رسول الله صلى الله عليه وسلم وثم منها درهم

21/01/2010 - 16:06

Hz. Enes (R) anlatıyor:

Nebiyy-i Muhterem (asv.) Efendimiz’e Bahreyn’in (vergilerinden oluşan) paralar getirildi. Hz. Peygamber (sav.), (kendisine bu malların getirildiği haber verilince)

  • Onları mescide dökün

Dedi. Bu mallar o güne kadar Rasûlullah ’a (sav.) getirilen malların en çoğu idi. Nihayet Rasûlullah (sav.) namaz kıldırmak için evinden dışarı çıktı ve ortada serili olan mallara dönüp bakmadı bile!. Namazı bitirince, malların yanına geldi ve gözünün gördüğü herkese verdi. O sırada amcası Abbas geldi ve:

  • Yâ Rasûlellah, bana da ver! Muhakkak ki ben hem kendim hem de Akıyl (b. Ebî Tâlip) için fidye verdim, dedi.

Rasûlullah (sav.):

  • Al, buyurdu.

Böyelece Abbas elbiseini çıkarıp paraları doldurmaya başladı. Sonra kalkıp paraları sırtına almak istedi. Ancak kaldıramadı.

  • Yâ Rasûlellah! Birisine emret te bunları sırtıma kaldırsın!, dedi. Rasûlullah (sav.):
  • Hayır, cevabını verdi.

Abbas:

  • O halde sen onları sırtıma kaldır!, dedi. Hz. Peygamber (sav.) yine:
  • Hayır!, cevabını verdi.

Bunun üzerine Abbas paralardan bir kısmını boşalttı. Ancak sırtına kaldrmak istediğinde yine kaldıramadı. Hz. Peygabere:

  • Ya Rasulellah birisine emret te bunların sırtıma kaldırsın, dedi. Hz. Peygamber:
  • Hayır, cevabını vrdi. Abbas:
  • O halde sen sırtıma kaldır!, dedi. Hz. Peygamber yine:
  • Hayır cevabını verrdi. Bunun üzerine Abbas bir miktar parayı daha boşalttı. Böylece geri klanalrı kaldırmayı başardı. Sonra da sırtına yüklenip gitti.

Abbas gözden kayboluncaya kadar Rasûlullah (sav.) ona bakmaya devam etti. Onun para hırsına hayret ettiğinden dolayı... Rasûlullah (sav.) sonra geride bir dirhem kalmayıncaya kadar dağıtmaya devam etti. Malların hepsini dağıtmadan yerinden kalkmadı.

Bu hadisi şerifi, Enes (r), Abdulaziz b. Suhayb ve İbrahim b. Tuhman yoluyla İmam Buhârî namaz kitabında “Mescitte dağıtım yapmak ve mescidin duvarlarına üzüm, hurma vs. Salkımı asmak” bâbı altında zikretmiştir. Görüldüğü gibi bu hadisi şerifte üzüm, hurma vs. Gibi meyve salkımlarını mescidin duvarlarına asmak ile ilgili bir bilgi yoktur. Bu ndenle bazı Buhari şarihleri bu hadisin bu konu altında zikredilemsini tenkit etmiştir. Mesela, İbn-i Battal “Buhari, bu konuyla ilgili bir hadis bilmiyordu” derken İbnü’t-Tîn “Buhari bunu unuttu” demiştir. Halbuki İbn-i Hacer el-Askalânî her iki görüşün de doğru olmadığını şöyle belirtmiştir:

Çünkü İmam Buhari – âdeti olduğu üzere- bu konu başlığıyla İmam Ebû Dâvûd’un, Avf b. Mâlik el-Eşce’î (r)’tan rivayet ettiği şu hadisi şerife dikkat çekmiştir.

دخل علينا رسول الله صلى الله عليه وسلم المسجد وبيده عصا وقد علق رجل [ منا ] قنا حشفا ( القنا العذق بما فيه من الرطب والحشف اليابس الفاسد من التمر ) فطعن بالعصا في ذلك القنو وقال " لو شاء رب هذه الصدقة تصدق بأطيب منها

“Rasûlullah (sav.), bir gün, elinde bir bastonla (bize namaz kıldırmak için mescide) girdi. Bizden bir adam kurumuş ve çürümüş bir hurma dalını mescidin duvarına asmıştı. Rasûlullah (sav.) elindeki bastonla bu hurma salkımına vurarak “Bu sadakanın sahibi, eğer dileseydi bundan daha güzel bir sadaka verebilirdi” dedi.

Bu hadisin senedi kuvvetli olmasına rağmen Buharinin ağır kriterlerine uymadığı için “es-Sahîh”ine almamış ve âdeti olduğu üzerine bu hadisin konu başlığını kitabında zikrederek böyle bir hadisin varlığına işaret etmiştir. Yine bu konuyla ilgili olarak İbn-i Hibban’ın sahihinde rivayet ettiği şu hadis vardır:

عن جابر بن عبد الله أمر رسول الله صلى الله عليه وسلم من كل جاد عشرة أوسق من التمر بقنو يعلق في المسجد للمساكين

Rasûlullah (sav.) miskinlere verilmesi için her on ölçek hurmadan bir salkımını mescidin duvarlarına asılmasını emretti.

O halde “Buhari unuttu” veya “Bilmiyordu” demek mümkünmüdür?

Avf b. Mâlik el-Eşce’î hadisinden “Sadaka verirken, eski ve değersiz mallardan değil, yeni ve kıymetli olanlardan verilmesi gerekir”, Sâbit hadisi şerifinden de “Mescitler, toplumun ümit kaynağı haline getirilmelidir. Özellikle aç ve fakirlerin ihtiyaçları mescitler tarafından sağlanmalıdır. Böylece toplumun kalbi mescitlre bağlanmalıdır” ve “İslam, dayanışma, merhamet ve sevgiyle dolu yüce değerler nizamıdır” gibi son derece önemli üç ana prensip çıkarıyoruz.

İbn-i Ebî Şeybe’nin Humeyd b. Hilal yoluyyla “Mürsel” rivayetinden, Bahreyn’den gelen bu paranın yüzbindirhem olduğunu, bu vergiyi oraya emir olarak gönderilen el-‘Alâ b. El-Hadramî’nin gönderdiğini ve vilayetlerden Rasûlullah ’a gelen ilk vergi olduğunu öğreniyoruz. İmam Buhari’nin Kitabul-Megâzî’de Amr b. Avf’tan riveyet ettiği bir hadisi şeriften ise “Rasûlullah (sav.)’in Bahreyn halkı ile barış anlaşması imzaladığını, onlara el-‘Alâ b. El-Hadramî’yi vâli olarak atadığını ve Ebû Ubeyde b. El-Cerrah’ı onlra gönderdiğini, Ebû Ubeyde’nin bu malı getirdiğini ve Ensarın onun gelişini haber aldığını vs.” Öğreniyoruz.

Ancak Vâkıdî’nin “Er-Ridde” adlı eserindeki bir rivayetten Bahreyn vâlisi el-‘Alâ b.Hadramî’nin bu malları kendisiyle gönderdiği elçinin el-‘Alâ b. Hârise es-Sekafî olduğunu görüyoruz. İlk bakışta bu rivayetler arasında bir çelişki varmış gibi gözükse de aslında hiç bir çelişki yoktur. Çünkü bu tarihî vakıa içerisinde el-‘Alâ b.Hârise es-Sekâfi’nin Ebû Ubeyde b. El-Cerrah’ın yanına arkadaş olarak verildiği ihtimali vadır.

Bu konuyla ilgili olarak İmam Buhari’nin Cabir (r)’tan rivayet ettiğ hadisi şerifte Rasûlullah (sav.)’ın Cabir’e “Eğer Bahreyn’in malları gelmiş olsaydı, sana onlardan verirdim” dediği ve “Rasûlullah vefat edinceye kadar Bahreyn’in mallarının jgelmediğinin belirtildiği hadisi şerif te son drece kuvetli ve sahih bir hadistir. O halde Cabir hadisi ile yukarıda zikrettiğimiz Enes hadisi şerifleri arasında bir çelişki mi vardır? Asla! Bu iki hadis arasında hiç bir çelişki yoktur. Çünkü Enes (r) hadisinde belirtilen mallar hicretin dokuzuncu senesinde Bahreyn’den gelip dağıtılan mallardır. Cabir hadisi şerifi ise bu dağıtım yapıldıktan sonra gerçekleşmiş ve bir sene sonra Bahreynden gelecek mallar kastedilmiştir. Çünkü vergiler seneden seneye toplanmaktadır. Ancak bir sonraki sene, Bahrey’nin malları gelmeden Hz. Peygamber vefat etmiştir. Aleyhi Ekmelü’t-Tahâyâ ve’t-Teslîm. İşte bu nedenledir ki Rasûlullah ın vefatından sonra Bahreyn’in malları gelince Hz. Ebu Bekir (r) “Kimin üzerinde Rasûlullah ’ın bir sözü varsa kalkıp bu mallardan alsın” deyince Cabir (r) ayağa kalkıp Rasûlullah ’ın (sav.) şöyle dediğini söylemiştir: Eğer Bahreyn’in malları bana gelmiş olsaydı, sana şukadar şukadar verirdim”. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir (r) cabire kalk ve al” demiştir.

Enes hadisi şerifinden çıkaracağımız diğer ibret ve dersleri şöyle sıralayabiliri:

  • Rasûlullah ’ın engin cömertliği: Zira Efendimiz (sav.) namaz kıldırmaya giderken mescidin ortasındaki servete iltifat etmemiş namaz kıldırırken aklının ucundan bile geçirmemiş, namazdan sonra ise onları gözünün gördüğü herkese dağıtmıştır. Zira O, Uhud dağı kadar altını olsa, onlardan bir tanesini bile yanında tutmaktan hoşlanmayıp ihtiyaç sahiplerine dağıtan, kendisinden isteyen herkese verip dünyaya hiç meyletmeyen, böylece “almak” ile değil “vermek” ile değer kazanılacağın bize öğreten Beşerin Efendisidir. En güzel selamlar O’nun üzerine olsun.
  • Namazdan ve Allah’ı zikirden alıkoymamak şartıyla, mescitlerde mal dağıtımı yapılabilir.
  • Liderler, âmme’nin payı olan vergileri (sadakaları), hiç geciktirmeden hemen sahiplerine vermeli, bir kuruşunu bile ziyan etmeyip hepsini dağıtmalıdır.

H. Fehmi Çiçek

06.06.2008 Melbourne

Buhârî, Salât 42. Hadis no: 421

Ebû Davud, Zekat 16. Hadis no: 1608.

İbn-i Hibban, Zekat 6. Hadis no: 3289

Bkz. Musannef-i İbn-i Ebi Şeybe 6/452. Hadis no:32868. Mektebetü’r-Rüşd, Riyad