HZ. PEYGAMBER’E SELAM (SALÂVAT)
Yüce Allah (c.c.) bütün müminleri peygamberimize salat ve selam getirmelerini emretmekte ve ona saygý göstermelerini istemektedir.
Kur’an-ý Kerim’de: “Þüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salât ediyorlar. Ey iman edenler! Sizde ona salât edin ve selam edin.” buyurmuþtur. (Ahzab, 33/56) Ayette gecen Allah’ýn salat etmesi, Peygamberimize rahmet ihsan etmesi ve þanýný yüceltmesi anlamýna gelir. Meleklerin salat etmesi ise peygamberin þanýný yüceltmesi ve müminlere baðýþ dilemesidir. Müminlerin salatý ise dua anlamýna gelir. Hz. Peygamber efendimiz (s.a.s.)’ýn adý geçtiðinde salavat-ý þerife okumak Müslümanlar için hem bir görev hem de onun þefaatini kazanmaya vesiledir.
SABIR
Sabýr, nefse aðýr gelen þeylere katlanmak, bir hakký müdafaa etmek, Allah'ýn emirlerini yerine getirmek, musibetlere karþý sabretmektir.
Güçlükler karþýsýnda paniðe kapýlmayýp, sabredenlerin mükafatýnýn hesapsýzca verileceði mujdelenmiþ ve onlar ovulmuþtur. (Zumer, 39/10; Bakara, 2/153). Peygamberimiz (s.a.s.); “Sabýrdan daha hayýrlý ve geniþ bir nimet hiç bir kimseye verilmemiþtir” (Tirmizi, “Birr”, 76) buyurmaktadýr.
Acý bir olayla karþýlaþýldýðýnda ilk anda gösterilen sabýr önemlidir. (Buhari, “Cenaiz”, 32) Kur’an-ý Kerim’de; Ýyi iþler yapýp birbirine hakký ve sabrý tavsiye edenlerin kurtuluþa erecekleri haber verilmiþtir. (Asr, 103/1-3)
TEVAZUDA ÖRNEÐÝMÝZ
Peygamberimiz, kýsa zamanda çok büyük imkanlara kavuþtuðu halde sade ve mütevazi hayatýna devam etmiþ, kerpiç evinde basit yiyecek ve giyeceklerle hayat surmuþ, bazen açlýðýný bastýrmak için karnýna taþ baðlamýþtýr. Gariplere kanat germiþ, fakir-zengin ayrýmý yapmadan ashabýyla hemhal olmuþtur.
Daima açziyetini vurgulayarak, insanlardan farkýnýn vahiy almak olduðunu belirtmiþ, ‘Allah’ýn kulu’ ifadesini ýsrarla vurgulayarak geçmiþ milletlerin aþýrýlýklarýndan ümmetini sakýndýrmýþtýr.
Mekke’nin fethinde, korkudan diþleri birbirine vuran hemþehrisine: “Sâkin ol kardeþim! Ben kral deðilim. Kureyþ’ten güneþte kurutulmuþ et yiyen eski komþunun yetîmiyim!” (Ýbn Mace, “Et’ime”, 30) diyerek tevazuda zirve bir örneklik göstermiþtir.
DÜRÜSTLÜK ERDEMDÝR
Ýslam dini biz müminlerden her konuda dürüst, samimi ve doðru olmamýzý istemektedir. Yuce rabbimiz þöyle buyuruyor: “Rabbimiz Allah’týr deyip sonra doðrulukta devam edenlere gelince, onlarýn üzerine melekler iner ve derler ki, korkmayýn üzülmeyin, size vaat edilen cennette sevinin.” (Fussilet, 41/30)
Doðruluk ve dürüstlüðün Ýslamdaki yerine Hz. Peygamber de bazý hadislerinde iþaret etmiþtir.
Sahabeden birisi efendimize gelerek “Ey Allahýn Resulu! Ýslam hakkýnda bana öyle bir þey söyle ki senden sonra hiç kimseden bir þey sormaya ihtiyacým kalmasýn” dedi. Efendimiz de “Allah’a inandým de, sonra da dosdoðru ol diye karþýlýk verdi.”(Muslim, “Ýman”, 62 )
KULLUÐUN ÖZÜ, ÝBADETÝN RUHU: DUA
Dua: Rahmeti sýnýrsýz, mutlak kudret sahibi olan Allah’a; kulun aczini itiraf etmesi, yaratýcýdan lutuf ve yardým dilemesi, O’na yönelmesi, samimi bir dille gönülden O’na yakarýþýdýr.
Duada amac, kiþinin durumunu Allah’a arz ederek niyazda bulunmasýdýr. Dua etmenin özünde Allah’a teslim olmak ve O’na kulluk etme bilinci vardýr. Yüce Allah “De ki! Duanýz olmazsa rabbim size ne diye deðer versin?” buyurmaktadýr (Furkan, 25/77). Rabbimize karþý sorumluluðumuzu ve kulluk görevimizi yerine getirirken sadece dara düþtüðümüzde deðil, her zaman O’nu hatýrlamamýz kulluðumuzun bir gereðidir. Þunu iyi bilmeliyiz ki dua etmeye ihtiyacý olanlar biz kullarýz. Çünkü dua, ümit ve huzur kaynaðýdýr.
HÝCRET
Sözlükte “terk etmek, ayrýlmak, ilgisini kesmek” anlamýna gelen hecr mastarýndan isim olan hicret “kiþinin herhangi bir þeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrýlýp uzaklaþmasý” demektir. Ancak kelime daha cok “bir yerin terk edilerek baþka bir yere göç edilmesi” anlamýnda kullanýlýr. Terim olarak genelde gayrimüslim ülkeden Ýslam ülkesine göç etmeyi, özelde ise Hz. Peygamber’in ve Mekkeli Müslümanlarýn Medine’ye göçünü ifade eder.
Hicretin tarihi, içtimai ve iktisadi yönden olduðu gibi dini, siyasi ve hukuki yönden de birtakým sonuçlarý olmuþtur. Müslümanlar, hicretle birlikte Mekke müþriklerinin zulüm ve baskýlarýndan kurtularak Medine’yi yurt edinince Ýslam’a yeni girenlerin, Ýslam toplumuna destek olanlarýn ve onlara katýlanlarýn sayýsý büyük oranda artmýþtýr.
MÝSAFÝRE ÝKRAM
Dinimizin bizlere yüklediði önemli görevlerden biri de misafiri aðýrlayýp ona ikramda bulunmaktýr. Misafiri güler yüzle karþýlamak, ona izzeti ikramda bulunmak, hanemizden hoþnut olarak yolcu etmek insani ve Ýslami görevimizdir. Nitekim Peygamber Efendimiz misafire ikramda bulunmayý tavsiye ederek þoyle buyurmuþtur: “Kim Allah’a ve ahiret gününe inanýyorsa misafirine ikram etsin…”(Buhari, “Edeb”, 15; Ebu Davud, “Et’ime”, 5) Baþka hadislerinde de misafirin duasýnýn kabul olan dualar arasýnda olduðunu (Tirmizi, “Deavat”, 47), misafirin aðýrlandýðý ev halkýna hayýr ve bereketin mutlaka ulaþacaðýný bildirmiþtir (Ýbn-i Mace, “Eti`me”, 55). Misafirlere ilgi göstermek ve gerekli ikramý yapmak, dinimizin, medeniyetimizin ve kültürümüzün bizlere býraktýðý en güzel mirasýmýzdýr.
HASTALARI ZÝYARET ETMEK
“Müslümanýn müslüman üzerindeki haklarýndan biri de hastalandýðýnda onu ziyaret etmektir.” (Tirmizi, “Edeb”, 1) Hastalarý ziyaret etmek Peygamberimizin (s.a.s.) sünnetidir. Hasta bir mü'mini ziyaret eden kiþi, hem hastaya moral verir, hem de kendisi sevap kazanýr. Hastalarý ziyaret etmek, cenazeleri takip etmek Ahireti hatýrlatýr.
Hasta ziyaretinde "Gecmiþ olsun” denilir ve hastaya dua edilir. Hastalýðýn imtihan olduðu, hastalýklara karþý tevekkül edilmesi gerektiði söylenir. Müslüman ve gayrý müslim bütün hasta olan insanlar ziyaret edilmeli, hastaya yalnýz olmadýðý hissettirilmeli, moral ve yaþama sevinci verilmelidir. Ziyaretten sonra da hastayla ilgi kesilmemelidir.
ZAMANI ÝYÝ DEÐERLENDÝRMEK
Ýnsanýn sahip olduðu en önemli nimetlerden biri kuþkusuz zamandýr. Kazanýmlarýnýn büyük bir çoðunluðu, zamaný iyi kullanmasý ile doðrudan ilgili olmasýndan dolayý, insan için zamanýn kýymeti bir kat daha artmaktadýr. Geri döndürülemez oluþu ve kaybedildiðinde telafisinin mümkün olmamasý, zamanýn iyi deðerlendirilmesi konusunda insaný daha hassas olmaya zorlamaktadýr. Bu hususa dikkat çeken Sevgili Peygamberimiz “Þu iki nimetin deðerini bilme konusunda insanlarýn çoðu aldanmýþtýr: Saðlýk ve boþ vakit.” (Tirmizi, “Zuhd”, 1) buyurmuþtur. Zamanýn israf edilmesi de maddi herhangi bir þeyin israfýndan farklý deðildir. Bu bakýmdan, vaktin boþ geçirilmesi dinimizce hoþ görülmez.
NÝMETLERE ÞÜKÜR
Þükür yapýlan iyiliðe, verilen nimete karþý nimet sahibine hoþnutluðunu ifade ederek ona deðer vermektir. Nimetlere þükür Allah’ýn emirlerine itaat etmekle gerçekleþir. Nitekim Kur'an’da;“Öyleyse yalnýz beni anýn ki ben de sizi anayým. Bana þükredin, sakýn nankörlük etmeyin.” buyurulmaktadýr. Bakara, 2/172 ve Ankebut, 29/17’de; “Ey iman edenler! Eðer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanýz, size verdiðimiz rýzýklarýn iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a þükredin”.Nahl, 16/114 de ise; “Artýk Allah’ýn size helâl ve temiz olarak verdiði rýzýklardan yiyin. Eðer yalnýz ona ibadet ediyorsanýz, Allah’ýn nimetine þükredin.” buyurularak þükrün önemine dikkat çekilmektedir.
|