Gün geçmiyor ki çok yemenin insan bünyesine verdiði zararlarýn bir yenisiyle daha karþýlaþmayalým. Yemek, insanoðlunun imtihanlarýndan birisi. Kiþi yemek yemeyi tabii bir ihtiyaç oluþ vasfýndan çýkarýp bir çeþit þehvete dönüþtürdüðünde maalesef imtihaný kaybetmiþ oluyor. Bir kliþeyi tekrar etmek olacak ama son derece doðru ve etkili olduðu için bir kez daha söylenmesinde sakýnca yoktur: Ýnsan yemek için yaþamamalý, yaþamak için yemelidir. Yemek yemekten asýl maksat, yaþamak ve hareket etmek için gerekli enerjiyi temin etmektir. Yemek yemenin esasýnda bundan baþka bir fonksiyon icra etmediðini herkes bilir. Diðer yandan bunu söylerken yemekte estetik konusunu unutmuþ deðiliz. Ýnsan, hele Müslüman, her daim güzele meftun olmalýdýr. Bu, insanlýðýn dolayýsýyla Ýslam’ýn bir öngörüsüdür. Zira Ýslam “insanlýk”ýn ta kendisidir. O sebeple “insan karnýný doyursun da nasýl yaparsa yapsýn” denemez elbette. Her þeyde olduðu gibi yemekte de estetik, zarafet, lezzet, sunum güzelliði, ortam, yemek kaplarýnýn özellikleri vs. gibi hususlara riayet edilmesi bir medeniyet meselesi olarak telakki edilmelidir.
Esas gayesi insan ahlakýnýn tezyini ve tehzibi olan tasavvufun temel dinamikleri þu sözde çok veciz bir þekilde özetlenir: Kýllet-i taam, kýllet-i menam, kýllet-i kelam (az yemek, az uyumak, az konuþmak). Ahlakýn tezhibinin mütemmim cüzü çok yedirmek olmalýdýr. Baþlýkta da söylemeye çalýþtýðýmýz gibi çok yedirmekle kastettiðimiz þey infak etmektir.
Ýnfakýn kelime anlamýný lügatler, “harcamak, sarf etmek, bitirmek, malý elden çýkarmak, yoksul düþmek, azalmak, noksanlaþmak, bitmek, tükenmek.” Olarak verir (Lisânu’l-Arab, X, 357-358). Kur’an-ý Kerim’in, Hz. Peygamber’in, hasýl-ý kelam bütünüyle Ýslam’ýn insanlarýn kalplerine yerleþtirmek istediði bir davranýþ biçimi olarak infak ise maddi bir karþýlýk beklemeksizin, kiþinin malýný, varlýðýný diðer insanlar hatta diðer canlýlar için harcamasýný ifade eder. Ýnfak, kiþinin karþýdaki insanýn ihtiyacýný giderirken kendisini temizlemesinin adýdýr. Esasýnda düþünebilse insan, infakýn kendi mutluluðunun yolunu açtýðýný rahatlýkla görebilir. Çünkü insan mutlu edince mutlu olur ve bu mutluluðun tarifi yoktur. Bu yönüyle infak, o hep bahsedilen nefis terbiyesini bihakkýn ifa eden bir þeydir.
Sanki yedim felsefesi
Meþhur hikâyeyi bilmeyenimiz yok gibidir: Rivayete göre Keçecizade Hayreddin adýnda orta hâlli bir esnaf, Osmanlý döneminde padiþahlarýn yaptýrdýðý selatin camilerini görüp imrenerek, kendisi de bir cami yaptýrmayý diler ve bunun için para biriktirmeye baþlar. Caný bir þey istediðinde almayýp; sanki yedim (varsay ki yedim) diyerek parasýný ayrý bir yere koyar. Yirmi yýl boyunca biriktirdiði paralarla küçük de olsa bir cami yaptýrýr ve caminin adý halk arasýnda Sanki Yedim Camii olarak anýlmaya baþlar.
Modern zamanlarýn günümüzdeki en meþgul edici olumsuz yönlerinden birisi, çok yemek ve hareketsizlikten kaynaklanan obezitedir. Kurumlar ve devletler bu sorunla savaþýrken göründüðü kadarýyla hep hareketli bir yaþamý ve çeþitli diyetleri ön plana çýkarýyorlar. Bu sebeple giderek bir diyet sektörü de oluþmakta ve insanlarý baþka bir þekilde meþgul etmektedir ki, o da ayrý bir konudur. Bunu çözmenin en etkili yöntemlerinden birisi kanaatimizce infak diyeti olmalýdýr. Ýþte "sanki yedim" felsefesi burada etkisini gösterir. Örnekte ortaya çýkan hayýrlý sonuç bir camiidir. Fakat bu düþüncenin insanlar arasýnda yaygýnlaþtýrýlmasý; yani kiþinin biraz daha fazla yeme arzusu içinde olduðunda yemeyip, sanki yedim diyerek fazlalýðý muhtaçlara aktarmasý hem kendisini saðlýklý kýlacak hem de infak etmek suretiyle insanlýðýn imarýna katkýda bulunacaktýr.
Neyi nasýl infak etmeli?
Ýnfak bazen insanlarýn gözünde büyür. Hep büyük miktarda paralar baðýþlamak, külliyetli yardýmlar yapmak gerektiði vs. gelebilir insanýn aklýna ve bu durum onun infaktan geri durmasýna sebep olabilir. Bunlar eðer þeytanýn vesveseleri deðilse bilgi eksikliðinden kaynaklanýr. Çünkü miktarý belirlenmiþ zekât, fitre gibi zorunlu ibadetler dýþýnda, infakýn alt sýnýrý da üst sýnýrý da yoktur. Kaldý ki güzel sözün, bir gülümsemenin dahi sadaka olduðu bilindiðinde infakýn esprisinin mutsuzluklarý gidermek olduðu anlaþýlýr. Demek ki, nerede ve ne kadar mutsuzluk varsa orasý infakla çiçeklendirilmelidir. Þeytanýn belki en önemli vesvesesi, verince fakir düþeceðimize bizi inandýrmasýdýr. Fakat insanlýk tarihinde sýrf muhtaçlarý karþýlýksýz doyurdu diye iflas bayraðýný çeken bir varlýk sahibine rastlanmamýþtýr. Bunu en iyi þeytan bilir. Dolayýsýyla kaide þudur: Hem vakit geç olmadan infak etmeli hem de elde ne varsa, ne kazanýlmýþsa ondan infak edilmelidir. Ýlginç bir biçimde Münafikun suresinde yer alan bir ayet þöyledir: “(Ey iman edenler!) Herhangi birinize ölüm gelip de ‘Ey Rabbim! Bana yakýn bir zamana kadar vakit versen de sadaka verip salih kimselerden olsam!’ demeden önce, size rýzýk olarak verdiðimiz þeylerden Allah yolunda harcayýn.” (Münâfikûn, 63/10.)
Bir de malýn iyisinden, sevgili olanýndan verilmelidir: “Allah yolunda sevdiðiniz þeylerden infak etmedikçe erdem(li insan/Müslüman olma vasýflarýn)a asla ulaþamazsýnýz. Her ne harcarsanýz da Allah onu çok iyi bilir (ve size ona göre davranýr).”(Âl-i Ýmran, 3/92.) Baþka bir ayet insanýn muhtemel bir münafýklýðýna karþý bizi uyarýr: “Ey iman edenler! Kazandýklarýnýzýn ve sizin için yerden bitirdiklerimizin/ çýkardýklarýmýzýn iyilerinden verin. Kendinizin bile ancak istemeye istemeye alabileceðiniz þeyleri hayýr diye vermeye kalkýþmayýn. Bilin ki Allah zengindir, bütün iyilik ve güzellikler O’na mahsustur.” (Bakara, 2/267.)
Gösteriþ her zaman kötüdür. Çünkü gösteriþ yapan insan, esasýnda hak etmediði bir saygýyý ve takdiri celbetmek iddia ve gayretindedir ki bu da insanlarý aldatmakla eþdeðerdedir. Bu aldatma infak gibi insan olmanýn temelinde yer alan bir hususta yapýlýnca katmerli kötülük ve kendini bilmezlik olur. Ulvî bir gayeye ulaþmak murad edilirken fitne ve fesada kapý aralanýr. Bu yüzdendir ki Allah Teala þöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadýðý hâlde, insanlara gösteriþ için malýný infak eden kimse gibi, sadakalarýnýzý baþa kakma ve eza etmekle boþa çýkarmayýn. Böyle yapan bir kimsenin hâli, üzerinde toprak bulunan, þiddetli bir yaðmur yaðýnca o topraðý alýp götürdüðü için çýplak bir hâlde kalan kaya parçasýna benzer. Bu gibilerin, kazandýklarý hiçbir þeyden bir istifadeleri olmaz ve Allah inkârda/nankörlükte direnen insanlara hidayeti nasip etmez.” (Bakara, 2/264.)
Ýnfakta gösteriþ yapmak kadar, gereksiz eli sýkýlýk ve cimrilik de kötüdür, anlamsýzdýr. Ýnfakta cimrilik, eli çamurlu insanýn elinin yarýsýný yýkamasýna benzer. Herkes bilir ki böyle temizlik olmaz. Zaten Allah’ýn mümin kullarýna yakýþan da bu deðildir: “Allah’ýn (mümin) kullarý infak ettikleri zaman, ne israf ederler ne de cimrilik… Harcamalarý bu ikisinin arasýnda dengeli olur.” (Furkan, 25/67.)
Çok yemek, kutsalla baðý gittikçe kopan, baðý koptukça süratle dünyevileþen, dünyevileþtikçe sürekli tüketen ve bunun için durmadan gerekçe üreten atýl insanlarýn yapýp etmelerinin kaçýnýlmaz bir sonucudur. Diðer yandan
çok yemeði sadece boðazdan geçenler olarak görürsek hata etmiþ oluruz. Çünkü insan bu çaðda tüketimi her alana yayarak yürüyor ve dolayýsýyla çok yemek her türlü anlamda tüketmek þekline dönüþüyor. Güya kilo kaybetmek için ortaya atýlan diyet tarzlarý bile belli bir zaman sonra bir sektöre dönüþüp çýlgýn tüketim anlayýþýnýn elinde bir kurbana dönüþüyor. Ýnsan hem ilacýný hem hastalýðýný tüketiyor. Ýnsan kendini tüketiyor.
Ýnfak, bir diyet olarak insanýn hem çok yemesine hem tüketme çýlgýnlýðýna mani olabilir, olmalýdýr. Az yiyip baþkalarýna da yedirsek ölmeyiz…
|