“En güzel isim ve nitelikler” anlamýndaki esma-i hüsna; ayet ve hadislerde Yüce Allah’a nispet edilen isimleri ifade etmekte ise de, terim olarak kullanýldýðýnda daha ziyade Tirmizi hadisinde (Tirmizi, De’avat, 82.) nakledilen 99 ismi ifade etmektedir.
Bu isimler arasýnda Allah’ý bizzat tavsif edenler varsa da esma-i hüsna, hadisteki sýrasýyla ve zýtlarýyla birlikte (Mukaddim- Muahhir, Evvel-Ahir þeklinde) düþünüldüðünde daha iyi anlaþýlabilir. Çünkü ilahî isim ve sýfatlar bilhassa tasavvuf literatüründe cemal-celal ya da lütufkahýr sýfatlarý olarak iki gruba ayrýlmaktadýr. Bununla birlikte, Allah’a ait bütün isim-sýfatlar “güzel” olarak nitelenmiþtir. (A’râf, 7/180.)
Allah’ýn güzel isimleri arasýnda barýþ ve güvenlikle alakalý olan es-Selam ve el-Mümin'in özel bir yeri olduðu muhakkaktýr. Çünkü selam, “Allah katýnda geçerli tek din”in özel adý (Ýslam aslýnda, alem olmaktan ziyade, sýfat ve ameldir; Allah katýnda geçerli olan din Ýslamiyettir; sadece sözlü deðil fiilî teslimiyettir.) ile ayný kökten gelirken, mümin de bu dini benimsemeyi ve benimseyenleri ifade eden temel kavram (iman) ile ayný kökü paylaþmaktadýr. Ýnsanlara Ýslam ve iman emredilmiþse, bunun Hak Teala’nýn Selam ve Mümin ism-i þerifleri ile iliþkisi aþikârdýr. Bu bakýmdan, barýþçýl ve güvenilir insan, “esenlik ve barýþ kaynaðý”, “güven ve huzur kaynaðý” anlamýna gelen Selam ve Mümin ism-i þeriflerinin mazhar ve tecelligâhýdýr. (Tehallak bi-ahlakýllah ifadesi gereði, Hak Teala’nýn özelliklerini kendinde en çok barýndýranlar en üstün,en baþarýlý insanlar olacaklardýr.Nitekim cennete girecek olanlar da bunlardýr.)
Selam, ferdî hayatta “arý-duru tertemiz bir kalp” (Þuarâ, 26/89.) olarak ortaya çýkarken, beþerî/ sosyal ve toplumlar arasý iliþkilerde barýþ (silm) olarak tebarüz etmektedir. Ýslam ise bunlarýn tamamýný ifade eder…
Kalbiselim sahibi; Yaratýcýsýyla, kendisiyle ve çevresiyle barýþýk, uyumlu, nifaksýz, dedikodusuz, doðru-dürüst insan demektir. Kalpteki kanaatler, duygu, düþünce ve inanýþlar mutlaka davranýþa dönüþeceðinden, bu tip bir insan baþka insanlara, hayvanlara ve doðaya zarar vermeyecek; bu özellikteki insanlar arttýkça dünyada barýþ ve esenlik hâkim olacaktýr.
“Müslümana sövmek fýsk, onunla savaþmak ise küfürdür!” (Buhari,Ýman, 36.)
Hz. Peygamber’in, “Müslüman; elinden ve dilinden diðer Müslümanlarýn emin olduðu kiþidir.” Ýfadesinde somutlaþan olgu iþte budur. Müslüman; barýþ ve esenlik içinde bir arada yaþadýðý toplum kesimlerinin kendilerini her açýdan güvende hissettikleri kiþidir.
Bu karakterler her millette, her toplumda ve her inanýþ çevresinde bulunabilir; “Falan millet þöyledir; falan millet böyledir!” ya da “Falan dinin müntesipleri iyidir; falan dinin müntesipleri kötüdür!” þeklinde toptancý yaklaþýmlar Allah katýnda makbul ve muteber deðildir. “Sen deðil, ben iyiyim!” þeklindeki kýsýr tartýþmalar söze deðil, icraata bakýlarak sonlandýrýlabilir. Kur’an’ýn en veciz ayetlerinden biri olan Bakara 177’de anlatýlan budur:
“(Ey Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar!) Yüzlerinizi doðu ve batý tarafýna çevirmeniz iyilik deðildir. Asýl iyilik;
– Allah’a, ahirete, meleklere, kitaplara, peygamberlere iman eden;
– Yakýnlarýna, yetimlere, düþkünlere, yolda kalmýþlara, isteyenlere, kölelere, esirlere seve seve malýndan veren;
– (Gerçek bir dindar olarak) namazý dosdoðru kýlan,
– Benliðini arýndýrmak için veren,
– Sözleþme yaptýðýnda ahdini yerine getiren;
– Sýkýntýda, hastalýkta ve þiddetli savaþ anýnda sabreden(in yaptýðý)dir.
(Ýyilik iddiasýnda) sadýk olanlar iþte bunlardýr. Bunlardýr iþte müttakiler...”(Bakara, 2/177.)
Hak dinin temel maksadý; can, mal, ýrz/namus, akýl ve din güvenliðini saðlamaktýr, yani güvenlik ve barýþtýr. Güvenin olmadýðý yerde hiçbir þey olmaz. Güvenlik içinde; her tür korku ve kaygýdan uzak yaþayanlarýn pek anlayamadýklarý bu olgu hukuksuzluk, güvensizlik, baský, terör ve anarþi o r t aml a r ý n d a çok iyi anlaþýlabilmektedir. Kur’an’da fitne kelimesi ile özetlenen iþ bu ortamýn kaldýrýlmasý peygamberlerin ve onlara inananlarýn en temel amacýdýr.
Peygamberlerin temel vazifesi, hakka-hukuka dayalý barýþ ve güvenlik ortamýný tesis etmektir; peygamberler bu uðurda savaþ dâhil her tür imkâný kullanmýþlardýr. “Din tamamen Allah’a ait oluncaya dek” insanlarla savaþma mecburiyetini “Ýnsanlara belli bir dinin akidesini benimsetmeye çalýþmak” olarak anlamak doðru olmaz. “Dinde zorlama olmayacaðý” ilkesi ýþýðýnda, burada anlatýlmak istenen; her tür hukuk keþmekeþine ve hukuksuzluða, dinî ve iktisadi her tür sömürüye son vererek, insanlara güvenli ve tok yaþayabilecekleri bir ortam sunmaktýr.
Ýslam kelimesinin kök manasý, bir þeyden uzak (teberru/beraet) olmaktýr. (Ýbn Manzur, Lisânü’l-’Arab, “slm” md.) Müslümana "müslim" denmesinin sebebi; onun inkâr, þirk, nifak, isyan, fýsk vb. tüm kayýtlardan kurtulup, kendini tamamen Allah’a býrakmasýdýr. Varlýðýný en güzel biçimde, yani sadece sözde deðil, özde de Allah’a teslim edebilen herkes O’nun katýnda mükâfatýný alýr. Söz konusu teslimiyet (Ýslam), Hz. Adem’den beri ilahî dinin temel vasfý olmasýna raðmen, en parlak ve doðru manada Muhammedî vahiyde tecelli ettiði için bugün Hz. Muhammed’in getirdiði dinin özel adý hâline gelmiþtir.
Muvahhit kullarýn temel özelliklerinden biri; olumsuz tipler kendilerine zorluk çýkardýðýnda, o sýrada ‘el’inden bir þey gelmeyecek gibiyse, “Selametle! Eyvallah! Sizin gibilerle benim iþim olmaz!” diyebilmektir. (Bu mealdeki Furkan 25/63; Kasas 28/55’in Müslümanlarýn güçsüz olduðu dönemde nazil olduðuna dikkat edelim.)
Eli güçlendiðinde ise, bu þer odaklarla fitnesiz barýþ ortamýný tesis edinceye kadar mücadele etmektir. (Fetih, 48/16.) Yani es-Selam ism-i þerifinin tecellisine çalýþmaktýr.
Güvenlik ve barýþ içinde yaþayýp söz konusu ortamý gerçekleþtirmenin mücadelesini verenlerin “Hak Teala ile karþýlaþtýklarý” kutlu anlar selam kelimesiyle ifade edilmiþtir. Çünkü hayatýnýn geri kalanýnda neyin peþinde idiyse akýbette karþýsýna çýkacak da odur. Nitekim Kur’an’daki cennet tasvirleri incelendiðinde, barýþ ve güvenliðe özel bir vurgu yapýldýðý dikkatten kaçmaz:
Barýþ yurdu (darusselam) olarak tanýtýlan cennetin sahipleri daha cennete girerlerken, meleklerin “Selam!” nidalarýyla karþýlanacaklar (Zümer, 39/74.) ve burada; merhametli Rableri tarafýndan çýkartýlan bir fermanla tam bir esenlik içinde olacaklar (Yasin, 36/58.); cennetlikler birbirlerine selam vereceklerdir. (Vâký’a, 56/25, 26, 91.)
Þayet cennet “her þeyin en üst ve en ideal seviyede var olacaðý yer” ise, Kur’an’da anlatýlan cennetle insanoðluna yakalamasý gereken hedef gösterilmiþ olmaktadýr: Ýnsanlarýn her tür korku, kaygý, üzüntü, tasa, elem ve kederden, kinden, nefretten uzak (emin), baþkasýnýn elindekine göz dikmeden kardeþ kardeþ yaþayabilecekleri ilahî bir yurt…
|