Ýsraf, itidali aþmak, makul sýnýrý zorlamak, orta yoldan ayrýlmak anlamýna bir Kur’an kavramýdýr. Genellikle mal ve servet gibi maddi imkân ve kýymetler hakkýnda kullanýlýrsa da insanoðlunun haddi aþtýðý her hususu içine alan geniþ bir manayý kapsar. Dolayýsýyla israf yeme-içme ve giyim-kuþam gibi tüketim alanlarýnda olduðu gibi insan, zaman, saðlýk ve çevre gibi konularda da olur.
Tüketim ve harcamanýn en aþaðý derecesi cimrilik, itidali iktisat ve kanaat, aþýrýsý ise israftýr. Nitekimþu iki ayet-i kerimede konu þöyle açýklanmaktadýr: “Onlar ki harcadýklarý zaman israf etmezler, cimrilik de yapmazlar, ikisi arasý orta yolu tutarlar.” (Furkan, 67.) “Elini boynuna baðlý tutma (cimrilik yapma!) Büsbütün de saçýp savurma; sonra kýnanmýþ olursun, eli boþ açýkta kalýrsýn.” (Ýsra, 29.)
Ýslam’da cimrilik de israf da nefsani duygulardýr. Ýnsan nefsine olan zaafý sebebiyle sýnýrsýz harcamalarda bulunur ve israfa düþer. Yine insan, nefsinin biriktirme tutkusuyla cimrilik yaparak mala bekçilik eder. Ýlahî ve dinî bir emir olan zekât, bu itibarla bir bakýma arýnmadýr; insandaki bencillik duygusunu terbiye edip, hasetten ve cimrilikten kurtularak israfa düþmeden iktisat üzere yaþamayý öðretir. Zekât emrinde insanýn sahip olduðu maddi imkânlarý baþkasýyla paylaþma özelliði vardýr.
Ýslam, adli emreden, dengeyi ve itidali önemseyen, tüketirken bile ahlaklý olmayý telkin eden vasat/orta yoldur. Ýktisadi hayatta cimrilik edenler de, israf edip saçýp savuranlar da nefislerini putlaþtýranlardýr. Çünkü cimri sadece kendisini düþündüðü için kimseyle bir þey paylaþmak istemediði gibi, müsrif de sadece kendi hazlarý için elinde ve avucundakini hoyratça savurarak nefsini ve benliðini putlaþtýrmaktadýr. Bu yüzden kiþinin nefsi için yaptýðý aþýrý masraf, israf sayýlmýþtýr. Baþkalarý adýna yaptýðý harcamalar ise bu kapsama dâhil deðildir.
Ýsrafta gerekli olandan çok harcamak ve kanaatsizlik söz konusudur. Kur’an’da orta yolu izleyen bir millet olarak tanýmlanan Müslümanlarýn (Bkz. Bakara, 143.) itidalden ayrýlýp israfa düþmelerini yasaklayan pek çok ayet-i kerime vardýr. Bunlardan ikisi þöyledir:
1- “Ey Âdemoðullarý, her camiye çýkýþýnýzda güzel giysilerinizi giyin. Yiyin, için, fakat israf etmeyin; Allah israf edenleri sevmez.” (Araf, 31.)
2- (Meyve, sebze ve ekinlerin) her biri mahsul verdiði vakit ondan yiyin için ve hasat günü onun hakkýný zekât ve öþrünü verin, israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.” (En’am, 141.)
Kur’an’da israfa yakýn anlamda kullanýlan tebzir (Ýsra, 26.) denilen bir kavram daha vardýr. Tebzir,“döküp saçmak” manasýna, “meþru olmayan yere yapýlan harcama” anlamýnadýr. Ýsrafýn daha ileri bir boyutudur.
Yüce dinimizin koyduðu güzel ölçüleri çiðnemek, fiil ve davranýþlarda aþýrýlýk göstermek de israf sýnýrý içinde deðerlendirilir. Bu yüzden Allah Teala bizim kendisine: “Ey Rabbimiz bizim günahlarýmýzý, iþlerimizdeki israf ve aþýrýlýklarý baðýþla!” (Âl-iÝmran, 147.) diye dua etmemizi emrediyor.
Ýsrafýn zararlarý
Ýsraf bir tüketim çýlgýnlýðýdýr ve savurganlýktýr. Ýsrafýn hem kiþisel planda, hem de toplumsal boyutta maddi ve manevi pek çok zararlarý bulunmaktadýr.
1- Ýsrafýn zararýnýn kiþisel boyutu
Ýsrafýn kiþisel hayatta hem maddî, hem manevi, hem de psikolojik pek çok zararlarý vardýr. Ýsraf kiþinin ürettiðinden fazla tüketmesi veya gereðinden fazla harcamasý manasýna geldiðinden önce þahsi ve ailevi bütçeleri allak bullak eder. Oysaki ekonomiyi tarif edenler onu “sýnýrsýz ihtiyaçlarý sýnýrlý kaynaklardan karþýlama ilmi” olarak tanýmlarlar. Yani ekonomi, ihtiyaçlarýn sýnýrsýz; kaynaklarýn sýnýrlý olduðunu kabul eder. Bu duruma göre kaynaklarýn çok iyi kullanýlmasý, ihtiyaçlarýn sýnýrlandýrýlmasý ve tüketimin ahlaki esaslara göre yapýlmasý en çýkar yoldur.
Bu da israfý önleyip tüketimiden gelmekle olur. Ýnsanýn arzu, istek ve ihtiyaçlarý bitip tükenmek bilmez. Bunlarýn hepsinin karþýlanmasý ise bir ömre sýðmaz. Böyle olunca insan bütün ömrünü ihtiyaçlarýný temine harcar, ulvi duygulara, ibadet ve sanat gibi manevi ihtiyaçlara zaman ayýramaz.
Nitekim þair þöyle der:
“Ümmîd cihândan da büyük zevk ise mahdûd
Her saniyesi ömrün emel-efzâ, elem-efzûd”
“Aradýðýný bilmeyen bulduðunun farkýnda olmazmýþ” derler. Günümüz insaný da ulvî deðerlerini ve kýymet hükümlerini kaybettiði için daima isteklerinin ve tüketimin peþinde koþuyor, insanlýða yaraþýr sanat, edebiyat, ibadet ve hizmet gibi ulvî duygulardan çok uzakta bulunuyor.
Ýsrafýn kiþisel hayatta bir de manevi ve ahlaki zararlarý vardýr ki, bunlar israfýn maddi ve ekonomik zararýndan daha az önemli deðildir. Tüketim arzusu, insanda fýtri bir arzudur. Bu arzu insanýtul-i emel ve hýrs adý verilen dünya nimetlerine sahip olma ve dünyanýn peþinden koþma duygusuna yöneltir.
Tüketim ve israf, insaný egoist ve bencil yapar. Böylece insanoðlu, mayasýnda bulunan topraðýn suyu tutma özelliði gibi, dünyevi þeyleri tutar ve yutar. Zira insanýn temel meyli hodkâmlýk; yani bencilliktir. Ýnsanoðlu, kendi nefsine olan sevgi ve düþkünlüðü sebebiyle nefsinin ihtiyaçlarýný tatmin etmeyi arzular ve bunun yolunu arar. Ýsrafýn önüne geçecek eylemler ile birlikte iyi bir nefis ve irade terbiyesi olmadan, bu duygularýn frenlenmesi zor, hatta imkânsýzdýr.
Ýþte bu israfýn önüne geçmeyi hedefleyen terbiye anlayýþý, dünya nimetlerinden yararlanýrken insanlarýn kendilerini malýn maliki gibi davranmaktan biraz olsun uzaklaþtýrabilir. Türkçemizde “malýn maliki” yerine “malýn sahibi” tabiri kullanýlýr.
Çünkü aralarýnda fark vardýr. “Malik”te kalýcý bir aidiyet duygusu olduðu halde, “sahip” kelimesinde beraber bulunma, arkadaþ ve yoldaþ olma gibi bir ariyet ve emanet manasý vardýr. Ayrýca malik olma, düþünmeden harcamayý ve israfý getirmek Ýktisadi tedir. Ama diðerkâmlýk duygusunun olduðu durumlar israf deðil, paylaþým getirir. Böylece tüketirken bile baþkalarýný düþünme boyutu belirgin hâle gelir.
Yasak olan israf, insanýn kendisi için yaptýðý lüzumundan fazla harcama ve tüketimdir. Yoksa baþkalarý için yapýlan harcamalarda israf söz konusu deðildir. Nitekim ahlaki bir esas sayýlan “fütüvvet” anlayýþýna göre insanýn nefsi için yaptýðý masraf israf sayýldýðý halde; dost ve kardeþleri için yaptýðý harcama, ne kadar çok da olsa, israf sayýlmamýþtýr.
Ýsraf, bireyselcilik ve pragmatist duygularý kamçýlamaktadýr. Ferdiyetçilik ve pragmatizm insaný fedakârlýk anlayýþýndan uzaklaþtýrarak kiþileri “kendi hayatýný yaþama” anlayýþýyla baþkalarý adýna verici olmaktan alýkoymaktadýr. Aslýnda bu duygularýn önüne geçecek tavýr “bir lokma bir hýrka” anlayýþýdýr. Çünkü bu düþünceye göre aslolan mala sahip olmak deðil, onu baþkalarýyla paylaþmak, kardeþlerini kendine tercih ederek bir lokma ve bir hýrkanýn dýþýnda elinde ve avucunda bulunaný baþkalarýna daðýtmaktýr. Çalýþmayý býrakýp üretimden kaçmak deðil, çalýþýp þahsi ve nefsi tüketimden kaçarak ihtiyaç içindeki kardeþini kendine tercih etmek; yani isar sahibi olmaktýr.
“Bir lokma ve bir hýrka” anlayýþýnýn asýl etkili ve geçerli olduðu yer, tüketim alanlarýdýr. Özellikle günümüzde çok çeþitli reklam vasýtalarýyla “israf ekonomisi” alabildiðine körüklenmektedir. Her þey tüketim esasýna dayandýrýlmýþ, bu yüzden israf hýzla artmýþtýr. “Bir lokma ve bir hýrka” düþüncesinden
hareketle ihtiyaçlarýn kontrol altýna alýnmasý, israf ekonomisinin yerini ihtiyaç ekonomisinin almasýný saðlayacaktýr. Böylece insanlar teknolojinin ürettiði imkânlarý hovardaca harcamaktan kurtulacak, zengin fakiri ezmeyecek; fakir, içinde fakirliðin buruk acýsýný ömür boyu taþýmak ve zengine haset nazarýyla bakmak sancýsýndan kurtulacaktýr.
Ýnsanýn canýnýn her istediði þeye ulaþmasý ve bu konuda bir sýnýr tanýmamasý israf sayýlýr. Ýnsanýn istek ve ihtiyaçlarýna sýnýrlama getirmesi, tüketim ahlâkýnýn esasýný teþkil eder. Nitekim Hz.Ömer, oðlu Abdullah’ý bir gün et yerken görmüþ ve: “Hayrola et mi yiyorsun?” diye sormuþtu. Oðlu: “Evet caným çekmiþti de...” deyince Hz.Ömer üzülmüþ ve ona: “Demek sen öyle canýnýn çektiði her þeyi alýp yiyor musun? Bilmez misinki Peygamberimiz: “Ýnsanýn canýnýn çektiði her þeyi yemesi de israftýr.” buyurmuþtur.” (Bkz. Ýbn Mace,Et’ýme, 51.) dedi.
Ýsraf insaný nefse hâkim olma özelliðinden de yoksun býrakmaktadýr. Ýnsaný nefsinin kölesi, nefsini de tanrýsý hâline getirmektedir. Nitekim Kur’an’daki: “Nefsinin isteklerini kendine tanrý edineni gördün mü?” (Furkan, 43.) ayeti buna iþarettir. Ayrýca insan çoðu zaman aþýrý tüketim ve israfýnýn farkýnda bile olmaz. Çünkü “israf edenlere yaptýklarý hoþ gelir.” (Yunus, 12.)
Nimetlerden aþýrý doyum, yeni arayýþ ve açlýklar meydana getirir, nimetlerin çekiciliðini azaltýr. Ýnsanýn dünya nimetlerinden haz almaz hâle gelmesi sonucunu doðurur. Ýsrafa varmayan mutedilbir tüketim, nimetleri insan gözünde daha sevimli ve çekici kýlar. Her gün her istediðini yiyen, giyen, ya da baþka türlü tüketen kiþinin gözünde nimetlerin deðeri küçülür. Kendi iradesiyle israfa düþmeyen ve bazý isteklerini frenleyebilen insan daha mutludur. Çünkü nimetler, gözünde daha deðerlidir.
2- Ýsrafýn zararýnýn toplumsal boyutu
Ýsraf, fert kadar, belki daha da fazla toplumu ilgilendiren bir sapmadýr. Ýsrafa alýþan insan baþkalarýný düþünmez hale geldiðinden toplumda sýnýf farklýlýklarý artmaktadýr. Zenginlerin müsrif tavrý fakirleri ezmekte, onlarý da israfa yönlendirecek birtakým sosyal yaralar açmaktadýr. Oysaki insan, paylaþmayý bildiði ölçüde saygýn ve mutlu olur. Sevginin temel þartý paylaþým ve özveridir. Sahip olunan nimetlerden baþkalarýný da yararlandýrmaktýr.
Ýsraf illetine müptela olanlarda paylaþým olmaz. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.s.) insanlarýn israfa alýþmamalarý için, “nehir kenarýnda bile abdest alýyor olsalar, suyu israf etmemelerini emir buyurmuþtur.” (Ýbn Mace, Tahare, 48.) Bugün evlerimizde boþa akan musluklardan çöpe atýlan ekmeðe varýncaya kadar yapýlan her türlü israf, toplumsal bir yaradýr. Ýsraf ettiðimiz mal ve enerjinin yýllýk miktarýnýn bütçe açýðýmýzýn üstünde bir rakama ulaþtýðý söylenmektedir.
Toplumlarýn selameti biri maddi, diðeri manevi iki temel esasa baðlýdýr. Bu esaslardan maddi olaný ekonomik güç, manevi olaný ise inanç ve ahlaktýr. Ekonomik güç iktisattan, üretimden ve israfa varmayan tüketimden geçer. Ýsrafa müptela olan toplumlar, gerekli ekonomik güce eriþemezler. Borçlanmadan kurtulamazlar. Borçlarý kendilerini hem iktisadi açýdan, hem de kültürel açýdan esarete düþürür, dýþa baðýmlý kýlar. Ancak toplum yararýna yapýlan her türlü yatýrým ve harcamalar israf kapsamýnýn dýþýndadýr.
Ýsrafý hazýrlayan sebepler
Ýsrafý hazýrlayan sebeplerin baþýnda insanda fýtri olan tüketim arzusu gelir. Bu arzu frenlenmeye alýþtýrýlmadýðý sürece veya o duyguyu canlý tutacak bir ortam var olduðu sürece insan kendini israf içinde bulur. Ýsrafý körükleyen sebeplerden biri de sosyal çevredir; insanlarýn birbirlerinden görerek etkileþimleridir. Bugün buna bir de “reklam” unsuru ilave edilmiþ bulunmaktadýr. Özellikle göze ve kulaða, ya da hem göze hem kulaða hitap eden reklam araçlarý, tüketim ve israf ekonomisinin lokomotifleri gibidir.
Ýsraftan kurtulmanýn yollarý
Tüketimin dengeli bir hale gelerek israfýn önlenmesi için ferde, topluma ve devlete düþen birtakým görev ve sorumluluklar vardýr:
1- Fert planýnda
Fertleri israfa düþmekten kurtarmanýn birinci yolu eðitimdir. Önce ailede, ardýndan okul ve toplumda insanýmýz israf konusunda eðitilmeli, gereðinden fazla harcama ve tüketme alýþkanlýðýna düþmemesi öðretilip benimsetilmelidir. Ev ve okul eþyasý ile devlet mallarýnýn kullanýmýnda gösterilecek titizlik konusunda büyükler küçüklere örnek olmalýdýr.
Sosyal ve fizik çevreye verilecek her türlü zararýn israf kapsamýna girdiði; bu ülkede bizim kadar baþkalarýnýn da yaþama hakkýnýn bulunduðu bilinci ortak deðer olarak kalplere ve vicdanlara nakþedilmelidir. Ýsraf edilen, hovardaca tüketilen her ürüne baþkalarýnýn da ihtiyacýnýn bulunduðu unutulmamalýdýr.
2- Toplum planýnda
Toplum hayatýnda paylaþmayý öðrenmek, israfý önleyen en önemli etkendir. Tüketimin sýnýrsýz olmadýðý, baþkalarýna saygý duymadýkça bizim de saygý göremeyeceðimiz bilinmelidir. “Devlet malý deniz” anlayýþý atýlmalýdýr. Toplumun ortaklaþa kullandýðý mekânlarý ve imkânlarý þahsi malýmýz gibi korumak, saðlýk ve boþ zaman konusunda fertleri ve toplumu bilinçlendirecek yayýnlar yapmak ve okuma alýþkanlýðýný yaygýnlaþtýrmak gerekmektedir.
3- Devlet planýnda
Tüketmeden üretim olmaz ama insanlarý ekonomik durumlarýný ve sosyal seviyelerini zorlayacak reklam zulmünden kurtarmak da devletin görevidir. Devlet, zaman, imkân ve kýrtasiye israfýný önleyici tedbirler almalý ve halký israf ve lüks tutkusundan kurtarmalýdýr. Ýsrafýn zýddý verimliliktir. Ýþgücünde, sanayi ve üretimde verimliliði artýrmak birinci derecede devletin görevidir. Sonuç olarak israf her türlü kaynak ve imkâný lüzumsuz ve bilinçsiz olarak kullanmaktýr. Bundan kurtulmanýn yolu ferdî, içtimai bilinçlenmeye, devletin duyarlýlýðýna, halký ile devletin iþbirliði yapmasýna baðlýdýr. Güzel yurdumuzda huzurla yaþamak, gelecek nesillere güzel þeyler býrakmak istiyorsak, devlet ve millet olarak harcamalarý tüketim ahlaký çerçevesinde dengeli hale getirmek, israfýn her türlüsünden kurtulmanýn çarelerini aramak durumundayýz.
|